102,5925925925926
Mustafa Şahbaz
Bu tren yolu gibi görünen sayı da ne ola ki?..
Upuzun göründüğüne bakılmasın; bunun sonunda bir de TL ibaresi var. Kısaca okunur ve muhasebe kuralı gereği ondalıklar daha sadeleştirilirse bu sayı 102,60 TL’dir. Yani yüz iki lira altmış kuruştur.
Pekiyi de bu sayı nereden çıktı? denilecek.
Tayyipgiller’in çiçeği burnunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, kadına şiddet konusunda “tolere” edici Derya Yanık’ın Bakanlığı, kendi internet sitesinden bildiriyor ki:
“Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Sayın Derya Yanık, üç nakdi sosyal destek programıyla 2,7 milyon ihtiyaç sahibine yaklaşık 277 milyon lira ödeme yapılacağını açıkladı.
“Sayın Bakanımız Yanık, bu ay içerisinde yapılacak şartlı eğitim, şartlı sağlık, çoklu doğum ve kronik hastalık yardımları kapsamında gerçekleştirilecek sosyal yardım ödemelerine ilişkin bilgi verdi.
“Sosyal yardım programlarıyla ihtiyaç sahibi ailelere, çoklu doğumla dünyaya gelen çocuklar, ilk ve ortaöğretim çağındaki çocuklar, 0-6 yaş arasındaki çocuklar ile gebelere gebelik, doğum ve lohusalık dönemi için 2 aylık periyotlarla düzenli nakdi yardım verdiklerini belirten Yanık, toplam 2,7 milyon ihtiyaç sahibine 273,4 milyon lira ödeme yapılacağını bildirdi.
“Yanık, kronik hastalığı olanlara da nakdi yardımda bulunduklarına ifade ederek, 25 Mayıs itibarıyla 2 bin 30 ihtiyaç sahibine 3,3 milyon lira destekte bulunulacağını kaydetti.” (https://www.aile.gov.tr/haberler/bakanimiz-sayin-derya-yanik-yaklasik-277-milyon-lira-sosyal-yardim-yapilacagini-bildirdi/)
İşte başlığımızı oluşturan sayı bu “yaklaşık 277 milyon lira”nın, “2,7 milyon ihtiyaç sahibine” bölünmesiyle ortaya çıkan sayıdır. Yani “üç nakdi sosyal destek programıyla” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kişi başına vereceği “yardım” tamı tamına yüz iki lira altmış kuruştur.
Demek ki, 19 yıllık Tayyipgiller iktidarında 2,7 milyon insanımız 102,60 TL yardıma muhtaç hale gelmiş. Ve biliyoruz ki, bu 102 lira 60 kuruşu almak için insanlarımız kuyruklara girecekler; pandemiyi de, mesafe kuralını da hiçe sayacaklar. Daha doğrusu bu kadarcık para için insanlarımız, sağlıklarını tehlikeye atmayı göze alacaktır.
Böyle bir iktidarın ömrü dolmuştur artık…
Derken bu trajedinin bir de komedi (ya da daha doğru deyişle trajikomik) eki varmış; 24 Mayıs 2021 tarihli Odatv’de şu haber yer alıyor:
“AKP’li üyesinden, Erdoğan’ın yardım listesine uyarı: ‘Ciddi sıkıntı var’
“AKP MKYK üyesi Şamil Tayyar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a uyarı yaptı…”
“Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık bugün, üç nakdi sosyal destek programıyla yaklaşık 2,7 milyon ihtiyaç sahibine toplamda 277 milyon TL ödeme yapılacağını açıkladı.
“AKP MKYK üyesi Şamil Tayyar’dan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a konuyla ilgili “uyarı” geldi.
“Kişisel sosyal medya hesabı üzerinden paylaşım yapan Tayyar şunları yazdı:
“’Hükümetimiz 2.7 milyon ihtiyaç sahibine 277 milyon lira sosyal yardım ödemesine başlıyor.
“Cumhurbaşkanımızın şahsında hükümetimizden Allah razı olsun.
“Şu küçük notu da ekleyim;
“-Yardım listesini gözden geçirelim, bazı illerde ciddi sıkıntı var, bu güzelliğe halel getirmesin.” (https://odatv4.com/ciddi-sikinti-var–24052130.html)
Şamil Tayyar, söze başlarken Tayyip’e şu temennayı çakmakta bir zaruret-zorunluluk görüyor:
“Cumhurbaşkanımızın şahsında hükümetimizden ALLAH RAZI OLSUN.” (Biz majüskülledik.)
Demek ki neymiş?..
2 milyon 700 bin insanımızı 102 lira 60 kuruşa muhtaç etmiş Tayyip’e her şeyden önce bir “ALLAH RAZI OLSUN” demek gerekiyormuş.
Bundan ne anlamalıyız?
Acaba şunu mu?
İyi ki başımızda varsın Tayyip. Yoksa değil 102 lira 60 kuruşa, maazallah 12 lira 60 kuruşa muhtaç olurduk mu demek istiyor Şamil?
Ya da:
Bu 102 lira 60 kuruş bu insanların bütün dertlerine derman olacağı için “Allah” ondan “razı olsun” mu demek istiyor?
Bunlar, Anayasasında “Sosyal Devlet” olduğu yazılı olan bir Cumhuriyet için yüzkarası söylemlerdir.
Bunlar, Şamil Tayyar’ın yardıma muhtaç insanların haklarını savunuyor göründüğü; aslında halkın içine düşürüldüğü yoksulluğu gözden kaçırmaya çalıştığı ve özünde de halkla alay ettiği satırlardır. Ama bir “incelik” barındıran (tereyağından kıl çekme misali), “ustalık” gerektiren yaklaşımlardır.
AKP’nin gerçek kimliğini ise (bırakalım eski örnekleri bir yana) taze bir örnek, en veciz şekilde açıklıyor. Üst düzeyde malı götüren AKP yöneticilerini bir yana koyalım, en alt düzeyde kendine bir kapıcık edinmiş AKP elemanı bakın neler söylüyor:
“Başakşehir Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü’nde görev yapan Fatma Yüksel’in 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda arkadaşları ile çektiği video ortaya çıktı. Sosyal İşler Müdürü Şaduman Kutay’ın makamında bulunmadığı gören Yüksel, hem Gazi Mustafa Kemal Atatürk hem de yardıma muhtaç olan vatandaşlarla dalga geçti.
“LİSTELER TEKER TEKER KÜFÜRLE…”
“Çorlu Haber’den Rahim Taşkın ve Ünzüle Coşkun’un haberine göre, çekilen videoda Sosyal İşler Müdürü Şaduman Kutay’ın makamında olmadığını belirten Yüksel, “Bugün 23 Nisan hep neşeyle doluyor insan. Sevgili arkadaşlarım Şaduman Hanım yokken onun odasına girdim ve sizin için Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni okuyacağım lütfen beni iyi dinleyin. Bismillahirrahmanirrahim. Ey Türk Gençliği, naber. Lütfen işimizi ciddi yapalım. Birinci vazifen Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü’nde çalışıp, önce gelen talepleri almak. Dünya kadar gelen talepler Fatma, Sevignar ve Beyhan tarafından Excel’le aktarılıp İlyas Aslan tarafından teker teker küfürle beraber kontrol edildikten sonra bir liste oluşturulup saha ekibi arkadaşlarına vermektir.”
“KOLİ DİYE AĞLAYANLARA ALIN ULAN KOLİNİZİ…”
“Bu bizim en önemli vazifemizdir, herkese koli vermek. Koli, koli, koli diye ağlayanlara alın ulan kolinizi demektir. İkinci vazifemiz yaşlı, hasta, engelli vatandaşlarımıza telefon açıp ağlayanlara hatır gönüllerini almaktır.”
“RAMAZAN’DA AÇLARA…”
“Üçüncü vazifemiz sıcak yemek. Evinde sıcak yemek yapamayan teyzelere, amcalara Kamil tarafından tespit yapıldıktan sonra sıcak yemek uygun görülüp Ramazan’da açlara sıcak yemek vermektir. Ey Türk İstikbalinin evlatları, ey Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü’nün fedaileri işte bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifeni en iyi bir şekilde yerine getirmek boynunun borcudur.”
“HEPİNİZE KOLİ VERECEĞİM”
“Bugün 23 Nisan hep neşeyle doluyor insan. Sevgili arkadaşlarım şimdi kendi vaatlerime geçeceğim. Bugün bu koltukta oturuyorum. Allah’ın izniyle bir hayalimi gerçekleştirmiş bulunmaktayım. Bir gün gerçekten bu koltuğa oturursam hepinize koli vereceğim, hepinize kahve vereceğim, çikolata vereceğim bol bol tatil vereceğim sevgiyle kalın.” (https://halktv.com.tr/gundem/basaksehir-belediyesinde-calisan-yardima-muhtac-insanlarla-dalga-gecti-459220h)
Yukarıda da belirttiğimiz gibi başta Tayyip olmak üzere AKP’giller’in halka hakaretleri, aşağılamaları saymakla bitmez. Burada tekrara girmek, bir kırkambar oluşturmak değil amacımız. Fakat bu örnek AKP zihniyetini hiçbir yoruma yer bırakmayacak bir biçimde ortaya koyuyor. Üstelik bu yaklaşımı sergileyen kişi de, önüne küçük bir kemik atılmış bir zavallıdır. Acınası bir insan sefaletine dönüştürülmüş halktan biridir. Kendi kaderdaşlarına ihanet etmiş bir meczuptur.
Geçelim…
Biz yine Şamil Tayyar’a dönelim:
Tayyip’e temennayı çaktıktan sonra şöyle diyor Tayyar:
“Şu küçük notu da ekleyim;
“-Yardım listesini gözden geçirelim, bazı illerde ciddi sıkıntı var, bu güzelliğe halel getirmesin.”
İnsan, ister istemez Allah Allah bu da ne ola ki?, diye, düşünmekten kendini alamıyor.
“Yardım listelerini gözden geçirelim”, diyor Şamil. Demek ki, “yardım listeleri”nin doğruluğundan şüphesi var Tayyar’ın. Zaten devam ederek; “bazı illerde ciddi sıkıntı var”, diyor bir de Şamil.
Bundan ne anlamalıyız?
Acaba “bazı illerde” bu harca harca bitmez 102 lira 60 kuruş, hak etmeyenlere yani muhtaç olmayanlara mı dağıtılıyormuş?
Ve acaba bu yanlışlık yapılırsa; “bu güzelliğe halel getir”ilmesi ihtimali mi varmış?
Önce “güzelli”ğiniz batsın demek geliyor insanın içinden. İnsanları 102 lira 60 kuruşa muhtaç eden, bu kadarcık parayı, bu paraya muhtaç ettiklerinize dağıtmayı “güzellik” olarak anlayan ve halka anlatmaya çalışan düzeniniz batsın!
Fakat daha sonra gazetelere düşen bir haber Şamil Tayyar’ın ne demek istediğini apaçık gözler önüne seriveriyor:
“E-devlet sistemi üzerinden kendisi adına birçok sosyal yardım alındığını fark eden Ramazan Yılmaz, skandal olayı yargıya taşıdı.
“Gaziantep’te sosyal yardım vurgunu: Yüzlerce kişi aynı durumda
“Ukrayna’da 4 yıldır yaşayan Ramazan Yılmaz, Türkiye’ye geldiğinde e-devlet sistemine girince kendisi adına birçok yardım yapılıp kullanıldığını fark etti. Yılmaz’ın avukatı İbrahim Keskin İslahiye Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği dilekçede Yılmaz’ın ikametinin Türkiye’de olsa da 4 yıldır Ukrayna’da yaşadığını ve orada çalıştığını belirterek Yılmaz’ın geçen Ocak ayında Türkiye’ye geldiğini ve E-Devlet şifresi aldığını anlattı.
“Dilekçede, Yılmaz’ın e-devlet sistemi üzerinden bilgilerini kontrol ettiğinde kendisine farklı tarihlerde sosyal yardımlar yapıldığını fark ettiği belirtilerek “Bu sosyal yardımların bir kısmı direkt nakit para, bir kısmı kömür yardımı ve bir kısmı da fatura desteği altında yapılmıştır. Ancak yardımların yapıldığı tarihlerde müvekkilimiz Türkiye’de değildi ve yardım almak için herhangi bir müracaatta da bulunmamıştır” denildi.
“Örneklere de yer verilen dilekçede Yılmaz adına en son 6 Nisan tarihinde 200 lira tutarında yardım yapıldığı ve bunun teslim edildiği bilgisinin sistemde mevcut olduğuna dikkat çekildi.
‘GERÇEKLER ORTAYA ÇIKSIN’
“Dilekçede özetle şu ifadelere yer verildi: “6 defa müvekkilimiz hakkında sosyal yardım müracaatı ve işlemi var. Bu yardımların bir kısmı ödemeniz hazır ve teslim edildi şeklinde görülmektedir. Bir kısmı da iptal edildi şeklinde işlem yapıldığı görülmektedir. Bu işlemler açıkça kamu malına karşı nitelikli şekilde hırsızlık yapıldığını, görevin kötüye kullanımı suçunun varlığına ve irtikâp suçunun varlığına işaret etmektedir, Suçlamaların kim veya kimler tarafından gerçekleştirildiğini müvekkilimiz bilmemektedir. Yardımların hangi kurum tarafından yapıldığının tespiti gerekmektedir. Tüm yardım kayıtları istenerek yardımların usule uygun yapılıp yapılmadığının ve ihtiyaç sahiplerine ulaşıp ulaşmadığının araştırma konusu yapılarak yolsuzluğun hangi boyutta olduğu hususlarının tespiti zaruret arz etmektedir. Zira buna benzer başka şahısların da adı kullanılarak benzer suçlar işlendiğini tespit etmiş durumdayız.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/gaziantepde-sosyal-yardim-vurgunu-2016-yilindan-beri-devam-ediyor-1839467)
Bu haberden anlıyoruz ki, AKP’nin, pek sevdikleri söylemle “garip gurabaya” dağıtıyoruz dedikleri her kaynak, yoksula, ihtiyaç sahibine gitmiyor. Yine AKP yandaşlarının cebine akıyor.
Akla şöyle bir soru gelebilir:
102 lira 60 kuruş bir AKP’linin cebine aksa ne olur, akmasa ne olur?
Kazın ayağı öyle değil.
Akan paraya, bu parayı çalan AKP’linin statüsünü göz önüne alarak, şöyle bakmak gerekiyor:
Parayı çalan AKP’linin çalma katsayısı 10 (on) ise yani on kişinin hakkını gasp etmeye yetiyorsa AKP’giller nezdindeki kredosu:
102,60 çarpı 10 eşittir 1026 (bin yirmi altı) lira;
Biraz daha yüksek kredolu ise, örneğin çalma katsayısı 100 (yüz) ise:
102,60 çarpı 100 eşittir 10.260 (on bin iki yüz altmış) lira;
Bu AKP’li biraz daha becerikliyse çalma katsayısı 1000 (bin) ise;
102,60 çarpı 1000 eşittir 102.600 (yüz iki bin altı yüz) lira;
Hırsızın çalma katsayısı 10.000 (on bin) ise:
102,60 çarpı 10.000 eşittir 1.020.600 (bir milyon yirmi bin altı yüz) lira;
Bu AKP’linin götürme katsayısı daha da büyükse, vurgun:
102,60 çarpı 100.000 eşittir 10.260.000 (on milyon iki yüz altmış bin) lira olacak demektir.
Bu kadar mı? Daha yüksek kredolu, götürücü AKP’li yok mudur?
Vardır.
Ama bu kaynaktan herhalde daha fazla götürmeyi göze alamazlar… Yoksa alabilirler mi?..
Bakın, bu kadarını vicdanları kaldırmaz, demedik. Daha da doğrusu diyemedik. Çünkü biliyoruz ki en yukarıdan en aşağıya hepsi götürüyor ve vicdanları hiç sızlamıyor.
Şamil Tayyar’ı bu vurgundan tenzih ederek, isminin yarattığı çağrışımla şöyle özetleyelim bu isyan ettiren rezaleti:
“Şamil”in kelime anlamı kapsayan, içeren demektir; “Tayyar” ise uçucu anlamına gelir. Yani AKP’nin vurgununun çapı, yoksula verilecek üç kuruş da dahil olmak üzere, bütün alanlara “Şamil”dir, bütün alanları kapsar; yöntemi ise gözünün yaşına bakmadan garip gurabanın, tüyü bitmedik yetim ve öksüzün, kimsesizin hakkını uçurmak, buharlaştırmaktır.
Halkın Kurtuluş Partisi ise yoksullukla mücadeleyi, insanlarımızı aşağılayan sadaka politikasıyla değil; işsizlikle ve pahalılıkla mücadele ederek yok edecektir. Parti Programı bu konuda şöyle der:
***
İŞSİZLİK
GEREKÇE: İşsizlik “ÜMMÜLHABÂİS=KÖTÜLÜKLERİN ANASI”dır.
(…)
Birinci bölümde de söylediğimiz gibi çalışma yaşındaki her beş kişiden biri (gerçekte ise her beş kişiden üçü) işsizdir. Üniversite mezunu gençlerimiz arasında bile işsizlik oranı üçte birden aşağı düşmemektedir.
1- KUTSAL SAVAŞ İLÂNI: Bütün memleket radyoları, televizyonları şu büyük ulusal gerçeği her gün haykıracaklar:
“Tarlada, fabrikada, karada, denizde, havada çalışmak, masa başında, salonda, sarayda oturmaktan şereflidir!..”
“İnsan için, işten gayrisi yalandır!”
2- İŞSİZE SES: En büyük şehirlerimizin en kıyı mahallelerinden, en ücra köyümüzün dağ başına kadar, her nerede bir tek yurttaş işsiz kalırsa, orada, özel, resmî, bütün telefon, telgraf, internet vb. iletişim ve ulaştırma araçları, derhal, bedavadan o yurttaşa açık tutulacak. Masraflar, belediyelerce ödenecek.
3- İŞSİZE İMDAT: İşsizliğe karşı mücadele için, köylere kadar otomatik işleyen bağımsız halk örgütleri kurulacak. Yangın çıktığı vakit, bütün taşıtlar nasıl itfaiyeye yol veriyorsa, tıpkı öyle, bir işsizin haberi geldi mi, bütün devlet aygıtı ile halk, belediye kurumları, işsizin imdadına, yangına koşarca, yıldırım hızıyla koşacak. İşsizliğin görüldüğü ocağa veba girmiş, deprem vurmuş, bomba düşmüş gibi, yardım ekipleri yarışacak.
Hükümetin birinci görevi: işsize iş bulmak olacak.
4- İŞSİZE TAZMİNAT: İşsizlik, Toplum halinde yaşayan hiç kimsenin tek başına kabahati olmadığı için, her işsize; iş bulamayan ilgili kurum ve makamlar, en az geçime elverişli bir ücret ve tazminat ödeyecek. Bu konuda ihmali görülenler, başta Cumhurbaşkanı ve Bakanlar gelmek, bütün devlet erkânı da dahil olmak üzere, zincirleme kendi ceplerinden işsizlik tazminatını ödemeye sembolik nitelikte de olsa katılacaklar.
5- İŞSİZE İŞ: Memleketimizden her yıl ihraç edilen 65 milyon kilo üzüm, 30-40 milyon kilo incir, 40-50 milyon kilo tütün, hatta maden vb. gibi birçok ilk ve hammaddeler, dış pazarlara gitmezden önce kendi işçilerimizce âzamî derecede elden geçirilip işlenecek, standardize edilecek. Böylece, hem kalitesi artacak mallarımıza daha çok müşteri bulunacak, hem hayat pahalılığımızı arttırmakta hayli rol oynayan döviz açığımız kapanacak, hem de kendi işsizlerimiz eli böğründe beklerken, başkalarına iş vermek durumundan kurtulunacak.
(…)
PAHALILIK
GEREKÇE: Hayatın pahalanması, fiyat rakamının şu ya da bu olması değil, insanımızın geliri ile alım gücünün düşük, yerli-yabancı Parababalarının sömürü ve vurgunlarıyla iratçılık ve devlet masraflarının yüksek olmasıdır. Onun için:
1- GELİR POLİTİKASI: Memleketin her bölgesi için özel GEÇİM ENDEKSLERİ çizilecek. Endeksleri, yalnız bakanlık ya da ticaret odaları değil, işçi, memur, esnaf, aydın ve köylü örgütleri de hazırlayacak. Herkesin EN AZ GELİRİ o geçim endekslerine göre uygulanacak.
2- FİYAT POLİTİKASI: İnsanlarımızın ihtiyaçlarından hangi kısmının, en az gelirinden ne kadarı ile karşılanacağı, barometrenin ibresi gibi, göz önünde tutulacak. Meselâ: Kira, ısıtma, aydınlatma, su ve iletişim masraflarını içine alan BARINMA giderleri, kişi gelirinin en çok 10’da birini; yiyecek, içecek masrafları en çok 5’te birini; devlet masrafları ve vergiler en çok 10’da birini geçmeyecek.
3- İRAT POLİTİKASI: Kiralar iki cins akara (yani, kira getiren mülklere) göre ayarlanacak.
- a) İhtiyaç akarı: İşçi, memur ve esnafın aile tasarrufu ile kurdukları yapılardır. Bunlarda bütün kiralar, geçim endeksine ulaşıncaya kadar, serbest bırakılacak.
- b) İrat akarı: Geçim endeksinden yukarı gelir sağlayan kira yerleridir. Bu akarın kira hadlerini ev kadınları temsilcileriyle tüketici örgütleri takdir edeceklerdir. Anlaşmazlık çıkarsa, jürili mahkeme karar verecektir. Yıllık kira, gerçek bina maliyetinin 20’de birinden yukarı çıkarılmayacaktır.
4- DEVLET POLİTİKASI:
- a) Dolaylı Vergiler: Türkiye’de 13 senede (1941-1954 arasında) bütçenin yarısından üçte ikisine çıktığından, ilk hedef olarak bu oran tersine çevrilecek.
Bugün yıl 2005’tir. Yani aradan elli yıl geçmiştir. Toplanabilen tüm vergilerin tamamı bile bırakalım bütçeyi karşılamayı, borçların faizlerine ancak yetmektedir. Bazı yıllar da yetememektedir… Bu yürekler acısı durum Türkiye’nin şu anda nasıl bir borç batağına sürüklenmiş olduğunun göstergesidir. Bütün bu geriye gidişte, dolaylı vergilerin dolaysızlara oranı aynı kalmıştır. Yani bugün de dolaylı vergiler, toplanabilen bütün vergilerin yüzde 66’sını bulmaktadır. Bu durum yerli-yabancı Parababaları çetesinin ve onların emrindeki siyasi iktidarların halka karşı acımasızlıklarının bir göstergesidir.
- b) Dolaysız vergiler: Aylık geçim endeksi derecesine kadar olan gelirlerden (bugünkü rayiçle 1500 YTL’ye kadar) alınmayacak. Ondan yukarısında artan oranlı vergi uygulanacak.
- c) Bütçede her tek milyon masraf fiyatları iki milyon yükselttiğine göre, bütçeyi ilk aşamada beşte bir azaltarak, benzer biçimde fiyatların en az üçte bir düşmesi sağlanacak.
- d) Özellikle son on yıldır olduğu gibi, Bütçenin ortalama yarısı, IMF patronlarının emrettiği üzere, yerli-yabancı Parababalarına olan borçların faiz ve anapara ödemelerine gitmeyecek. Bütçenin tamamı yatırımlara ve halkın refah düzeyinin bir an önce yükseltilmesine harcanacak.
- e) Enflasyon: Bugün yapıldığı gibi IMF ve Dünya Bankası emirleri doğrultusunda Halkın alım gücü (tüketimi) düşürülerek, Halkımızı bir şey alamaz, yiyemez, tüketemez duruma getirip enflasyonu güya düşürme düzenbazlığına son verilecek. Üretim artırılarak mal bolluğu yaratılacak ve gerçek ucuzluk sağlanacak.
- f) Devlet mamulleri: İşverenlere maliyetinden ucuz, Halka pahalı satılmayacak.
5- HALK POLİTİKASI:
- a) Halk örgütü: İşçi, köylü, memur, esnaf, aydın bütün meslek kesimlerimiz “Merih” yıldızından uzman getirtmeyi beklemeden, kendi girişim ve kontrolleriyle TÜKETİM KOOPERATİFLERİ halinde örgütlendirilecek.
- b) Fiyat Denetimi: Memur ve tüccarlardan alınıp, anılan halk ve kadın temsilcileri ve örgütlerine verilecek.
- c) Konut Sorunu: Bir zamanlar büyük şehirlerimizde yangına karşı zengin fakir herkesin katıldığı gönüllü örgütler nasıl vardıysa, tıpkı öyle, evsizlere imece yoluyla inşaat seferberliği bir çeşit gönüllü ulusal spor derecesine çıkarılacak. Maliyeti çok, ömrü az, sağlıksız gecekondu ve izbecikler yerine, nazım imar planına uygun, ucuz, konforlu, depreme ve diğer doğal afetlere dayanıklı, güvenli çok katlı blok inşaat; halk örgütleri, belediyeler ve devletçe desteklenecek.
- d) Büyük vurgunla mücadele: Esnafçık 10 kuruşluk malı 15’e satınca, memurcuk 100 kuruşu zimmetine geçirince nasıl mahkemeye düşüyorsa, tıpkı öyle, 7 üzüm tüccarının kayrılarak, bir kalemde yarımşar milyon kazanması, 1 milyon kişinin fındığına yarı fiyat verilip, iki misli kâr edilmesi, bir bankerin 3 günde şayia ile 300 bin lira vurması, 13 milyon köylünün buğdayından 3 yabancı, 3 yerli firmanın 31 milyon ele geçirmesi gibi haksızlıklar da normal ticaretin gereği sayılmayarak adalete teslim edilecek.
Yukarıda anlatılan soygun ve vurgunlar 1950’lerin olaylarıdır.
Bugüne (2005’e) gelirsek:
Ankara Ticaret Odası’nın hesaplamasına göre Türkiye, son beş yılda 184 milyar dolar iç borç faizi, 33.3 milyar dolar dış borç faizi olmak üzere, yalnızca faize 217.3 milyar dolar ödemiştir. Buna banka hortumcularının (bankasının içini boşaltan banka patronlarının) resmi açıklamalara göre 46, ATO’nun iddiasına göreyse 75 milyar dolar olan vurgunlarını da eklersek, Türkiye Halkı, son beş yılın bir yılında yalnızca faizcilere ve banka soyguncularına çalışmıştır. Yani ortalama 70 milyon insanımız, bu beş yılın bir yılını bunlara vermiştir, bunlara çalışmıştır. Tabiî devletin tepesinde bulunanlar da bunlarla ortaktır. Düşünün, bunlar yalnızca iki kalemde yapılan vurgundur… Daha ihale vurguncularının, arpalık vurguncularının, özelleştirme vurguncularının ve benzeri bir sürü vurguncunun yaptıkları var. Bunları da eklersek yukarıdaki rakam ortalama ikiye katlanır. Yani Halkımız son beş yılın iki yılını bu sömürgenler için heba etmiş olur… Unutmayalım ki bunlar normal işleyen bir kapitalist sistem içinde yapılan sömürü değildir. Vurgundur, soygundur…
Aynı süre içinde Türkiye, tüm kamu çalışanlarına (personeline) 82 milyar dolar vermiştir. Yatırımlara ise yalnızca 22 milyar dolar ayırabilmiştir.
Peki bu süre içinde Türkiye’nin borçları azalmış mıdır?
Hayır tam tersine her geçen yıl daha da artmıştır. Şu anda Türkiye’nin iç ve dış borçları toplamı, bir yıllık GSMH’sini aşmıştır. Böyle düzen (sistem) olmaz. Yani ayakta duramaz. Mutlaka çöker. Halkımız böyle bir kanser düzenine sürgit sessiz kalamaz, tahammül edemez… Er ya da geç bu hayâsızca gidişin hesabını sorar…
Bunu iyi bilen yerli Parababaları ve onların emrindeki siyasiler de bir an önce alacakları tatlı komisyon karşılığında ülkeyi, AB’ye peşkeş çekerek (vatanı ve halkı satarak), kendilerini kurtarmak istiyorlar… Yaptıkları ihanetlerin, vurgunların, ülkemizi içine iteledikleri bataklığın hesabının sorulmasından kurtulmak istiyorlar. Yerli Parababalarının bu paniğini anlayan yabancı (Batılı) Parababaları da, işi ağırdan alarak, isteklerinin tümünü eksiksiz elde etmek istiyorlar. Bunları bir anda-seferde öne sürerlerse, infial uyandıracağını bildikleri için de işi zamana yayıyorlar. Satılmış medyanın dönekler ordusundan oluşan yazar-çizer-yorumcularıyla, yerli-yabancı Parababalarının aylıklı hizmetkârlarına dönüşmüş profesörler, uzmanlar, durup dinlenmeden, yapılan ihaneti Halkımıza “ilerleme, medeniyet ve barış projesine ortak olma” diye yutturmak için çalışıyorlar.
Kurtuluş Partisi bu gidişe son verecektir.
***
“Kurtuluş Partisi bu gidişe son verecek” ve tüm değerleri yaratan emekçi insanlarımızla birlikte; sömürünün, vurgunun, talanın olmadığı bir düzeni kuracaktır. Cenneti dünyada yaşamayı bir özlem olmaktan çıkaracak; ülkemizi emekçi halklarımız için Cennet kılacaktır. Halkın Kurtuluş Partisi önderliğinde Halklarımız, bu insanca yaşam mücadelesini muhakkak zafere ulaştıracaktır.