Site rengi

Tasarım

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü

04.12.2018
1.711
A+
A-

Takvim yaprakları 20 Kasım 2018 tarihini gösteriyor. Bugün, 20 Kasım 1989 yılında Birleşmiş Milletler’in sözleşmesini onaylayarak yürürlüğe koyduğu “Dünya Çocuk Hakları Günü”.

Aslında cennet olan ama kâr ve para hırsının gözlerini boyadığı uluslararası ve yerli Parababalarının cehenneme çevirdiği bu güzelim dünyamızın her noktasında acımasız savaşlar, çatışmalar, işsizlik, yoksulluk ve yoksunluk devam etmektedir. Saydığımız bu olumsuzluklar sadece insanlara yönelik, insan haklarını ve onurunu hiçe sayan işkenceler, katliamlar ve talanlar şeklinde kalmamaktadır. Doğaya, hayvanlara ve bitkilere de aynı oranda acımasızca saldırılar olmaktadır.

İşte emperyalistlerin, vurguncuların, talancıların ve insanlık düşmanı katillerin yarattığı bu cehennemcil ve cöngül kanunlarının uygulandığı ortamdan en çok etkilenen de ne yazık ki çocuklar olmaktadır. Savaş ve çatışmalar nedeniyle milyonlarca çocuk hem kendi ülkesinde hem de mülteci olarak kaçmak zorunda bırakıldığı ülkelerde beslenme, sağlık, eğitim ve barınma gibi temel haklardan yoksun yaşamaya terk edilmektedir. Çocuklar sokakta yaşamakta, istismara uğramakta, zaman zaman da hayatını kaybetmekle yüz yüze kalmaktadır.

Uluslararası Af Örgütü’nün belirttiğine göre; az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, emek sömürüsü, pornografi, şiddet, yasadışılık gibi olumsuz etkenlerin dahilinde, çocuk hakları ihlalleri daha büyük boyutlarda olmaktadır.

Dolayısıyla insan hakları kavramı içinde “çocuk hakları” kavramı büyük bir önem taşımaktadır. Öncelikle konumuz dahilinde bu kavramın uluslararası metinlerdeki tarihi sürecine kısaca bir bakalım:

Tarihte çocuk haklarının farkında olan, önemini kavrayan ve bu konuda ilk adımı atan da yine insan ve doğa dostu sosyalistler olmuştur. Çocuk haklarına dair ilk metin 1917 yılında, Ekim Devrimi’nin ardından “Proletkult” isimli Sosyalist Kültür Örgütü’nün Moskova Şubesi tarafından “Çocuk Hakları Bildirgesi” ismiyle kaleme alınmıştır.

Çocuk hakları deyince; Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın önderi Mustafa Kemal’i ve O’nun çocuklara armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı da bu süreçte anmak lazım.

Çocuk hakları hususunda ilgili literatürü ve süreci taradığımızda karşımıza önemli bir kişi çıkmaktadır: Polonyalı çocuk kitabı yazarı, pedagog ve doktor Janusz Korczak.

Nazi Faşizminin yaşandığı yıllarda doktorluk yapmış ve bugünkü evrensel çocuk hakları sözleşmesinin de ortaya çıkmasına vesile olmuş bu şahısla ilgili biraz daha bilgi verelim.

Janusz Korczak, Polonya’da doktorluk yaptığı zamanlarda sosyal konulara olan ilgisini özellikle yetim-öksüz ve İşçi Sınıfının çocuklarının diğer çocuklarla aynı fırsatlardan yararlanabilmesi üzerine odaklamıştır. Bahsi geçen çocuklar için yaz dönemlerinde kendi maddi imkânları ile tatil kampları organize eder. 1912 yılında bir yetimhanenin idaresinin sorumluluğu teklif edilince, doktorluk mesleğini bırakarak, kendini 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na kadar tamamen yetimhane çocuklarına adar.

Bu süre içerisinde yetimhaneyi adeta bir “Çocuk Cumhuriyeti”ne çevirir. Çünkü yetimhane sadece adı cumhuriyette kalan bir yaşam alanı değil; çocuklar için, çocukların yarattığı çocuk yasaları (“Magna Charta Libertatis”) çerçevesinde yönetilen bir yer kimliğini kazanır. Oluşturdukları bu yasalar sadece üç maddeden oluşur:

* Çocuğun kendi ölümü üzerindeki hakkı.

* Çocuğun kendi günlük yaşantısını düzenleme hakkı.

* Çocuğun kendi gibi olma hakkı, çocuk olma hakkı.

Janusz Korczak, çocuklar için bir temel hak olarak ifade ettiği. “Çocuğun kendi ölümü üzerindeki hakkı” konusunda, ölüm üzerindeki hak ile risk alma hakkını eşit tutmaktaydı. Çünkü her risk, ölüm sonucunu doğurabilirdi. Çocuklar riske girmeden kendi deneyimlerini yapamayacaklarından ve sonuçta bir şey öğrenemeyeceklerinden, terbiye, bütün tehlikeli teşebbüsleri (riskleri) engellememeliydi.

Janusz Korczak, “ölüm bizden çocuğumuzu alır” korkusunun, çocuğu yaşamaktan mahrum bırakacağını, ölmesini engellemek için onun doğru yaşamasına izin vermediğimizi vurgulamaktadır.

Kendi kaderini tayin etme ve bağımsızlığını istemek için Janusz Korczak çocuklara keşfetme, kendi isteklerini uygulama ve özgürlük verilmesini istemekteydi. Kitabının, “Çocuğun Bugüne Hakkı” bölümünde Janusz Korczak, çocuğun kendini geliştirebilmesi için ona deneme olanakları verilmesini savunmaktaydı. Çocuklar, anne ve babaları ya da öğretmenlerinin vesayeti altında olmadan engelleri aşabilmeliydiler. (Zafer Gören, Janusz Korczak’ın İzinde Günümüzde Çocukların Temel Hakları)

Korczak’ın Dom Sierot (Lehçe dilinde yetimhane) içinde uyguladığı bu üç temel kural veya pedagojik yöntem, 1919 yılında kaleme aldığı “How to Love a Child?” “Bir Çocuğu Nasıl Sevmeli” kitabı sonraki yıllarda Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Çocuk Hakları Bildirgesi’nin kaynaklarından birini oluşturmuş diyebiliriz.

1942 yılında Hitler rejimi, Korczak tarafından yönetilen yetimhanedeki 200 çocuğu Treblinka imha kampına götürme kararını alır. Bu kararın anlamı 200 çocuğun yok edilmesidir. Korczak bir pedagog ve çocuk hakları savunucusu olarak gönüllülük temelinde çocuklarıyla beraber kampa gider.

Çocuk hakları konusundaki Korczak’ın çalışmalarından sonraki tarih sürecine devam edelim:

Resmileşen ilk metin ise 1924 yılında Milletler Cemiyeti tarafından kabul edilen “Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi”dir.

* Bu bildirge Birleşmiş Milletler tarafından kuruluşunda kabul edilmiş, 20 Kasım 1959 tarihinde “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi” olarak güncellenmiş ve 20 Kasım 1989 tarihinde daha geniş olan “Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” ile değiştirilmiştir.

Hemen belirtelim ki, bu sözleşmeyi yürürlüğe koymayan sadece iki BM üyesi ülke kalmıştır: ABD ve Somali!

Yukarıda tarihsel sürecini vermeye çalıştığımız, 54 maddeden ve bu maddelerin fıkralarından oluşan “Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”, günümüzde çocukların haklarını korumak için en geniş kapsamlı hukukî metin durumundadır. Bu sözleşme halen, 196 ülke tarafından onaylanmasıyla, taraf olan ülke sayısının en yüksek olduğu sözleşme özelliğini de korumaktadır.

Daha da önemlisi, üye ülkelere sözleşme hükümlerini uygulama yükümlülükleri de getirmektedir.

Türkiye ise sözleşmeyi, 1990 yılında imzalamış ancak 1995 yılında bazı çekincelerle sözleşmeyi yürürlüğe koymuştur. Sözleşme ayrım gözetmeme (Madde 2), çocuğun yüksek yararı (Madde 3), yaşama ve gelişme hakkı (Madde 6), katılım hakkı (Madde 12) olmak üzere 4 temel hak üzerine inşa edilmiştir. Öte yandan Türkiye, çocuk hakları içerikli 39 adet uluslararası sözleşme ve protokole imza atmıştır.

Türkiye, “Çocuk Hakları Sözleşmesi”’ne taraf olduğu gibi, “BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi”ne de taraftır. Sözleşmenin 13. ve 14. maddeleri eğitim hakkını içermektedir. Buna göre farklı etnik ve inanç gruplarında bulunan kesimlerin anadilinde eğitim hakkı ile inançlarına uygun dini eğitim alma hakları bulunmaktadır. Ayrıca zorunlu eğitimin parasız olması ve devlet tarafından karşılanmasının zorunluluğu bulunmaktadır.

Peki ama bu sözleşme kimleri kapsamaktadır?

Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 1’de yaptığı tanımla buna da cevap verir. Buna göre, her birey on sekiz yaşına kadar çocuk olarak kabul edilir. Her çocuk vazgeçilmez haklara sahiptir.

Nerede doğduklarına, kim olduklarına; cinsiyetlerine, dinlerine, etnik kökenlerine bakılmaksızın bütün çocukların haklarını tanımlayarak yaşama hakkı başta olmak üzere şu haklar sıralanmıştır.

* Yaşama ve gelişme hakkı;

* Bir isme ve vatandaşlığa sahip olma ve bunu koruma hakkı;

* Sağlık hizmetlerine erişim hakkı;

* Eğitime erişim hakkı;

* İnsana yakışır bir yaşam standardına erişim hakkı;

* İstismar ve ihmalden korunma hakkı;

* Ekonomik sömürüden korunma hakkı;

* Uyuşturucu bağımlılığından korunma hakkı;

* Eğlence, dinlenme ve kültürel etkinlikler için zamana sahip olma hakkı;

* Düşünce özgürlüğü hakkı;

* İfade özgürlüğü hakkı;

* Çocukların kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirme hakkı;

* Dernek kurma özgürlükleri hakkı;

* Özel gereksinimleri olan çocukların hakları;

* Engelli çocukların hakları.

Kısacası çocukların yaşamaya, eğitime, sağlıklı olmaya, seslerinin duyulmasına, kendilerine adilce davranılmasına hakları var!

Her şeyden öte, çocukların çocuk olmaya ve elma şekeri de yemeye hakları var!

Var evet kâğıt üzerinde bu haklar var; yazılanlar çok güzel ama gelin görün ki aradan geçen 29 yılda çocukların lehine özellikle de temel haklardan yoksunluk ve yoksulluk yaşayan çocukların durumunda iyileşme sağlandığını söylemek çok zor.

Bu kriterler çerçevesinde ülkemizde ve dünyada genel olarak çocuk haklarının ne durumda olduğuna baktığımızda vahim bir tablo ile karşı karşıya kalmaktayız. Şimdi konuya yakından bakalım.

Çocuğun Eğitim Hakkı yerine getirilmiyor

En temel insan haklarından olan anadilinde eğitim konusunda sıkıntılar devam etmektedir.

Türkiye’de farklı inanca mensup çocukların zorunlu din dersine tabi tutulması sözleşmeye aykırıdır. AİHM’in Türkiye aleyhine verdiği çok sayıda karara rağmen zorunlu din dersi uygulaması devam ettirilmektedir. Bu da yetmiyor, çocuklarımızın beyinleri CIA-Pentagon, Yezid-Muaviye diniyle tahrip edilip bilimsellikten uzak, demokratik, laik olmayan bir eğitim sürecinden geçirilmektedir.

Çocuklarımız sınav turnikelerinden dışarı çıkamamakta, yarış atları misali o sınavdan bu sınava koşturulmakta; çocukluklarını dahi yaşayamamaktadır. Kısacası sınav mezbahalarında çocuklukları kıtır kıtır doğranmaktadır.

Her ne kadar “herkes için eğitim hakkı”ndan bahsedilse de, kız öğrencilerin okullaşma oranında sıkıntılar devam etmektedir. AKP’giller’in 4+4+4 “dindar ve kindar nesil” yetiştirmeyi hedefleyen gerici eğitim sistemiyle birlikte çocuk gelinler sayısında artış devam etmektedir.

Herkes aynı eğitim olanaklarından yararlanamamaktadır. Parası olan eğitim hakkını en iyi şekilde kullanırken, başta İşçi Sınıfımız olmak üzere çalışan, üreten geniş halk yığınlarının çocukları iyi okullarda, iyi eğitim görememektedir.

Kamu kaynaklarından özel okullara para, arsa vb. teşvikler yapılırken; devlet kendi okullarını ya kendi kaderine terk etmekte ya da masrafların yükünü velinin sırtına bindirmektedir.

AKP’giller’in 4+4+4 “dindar ve kindar” eğitim sistemiyle birlikte okullarımızın Peşaver Medreselerine dönüşüm süreci büyük bir hız kazanmış, “Değerler Eğitimi” adı altında okullarımız gerici Ortaçağcı dernek, vakıf ve kurumların istilasına uğramıştır.

Türkiye’de 1,5 milyon mülteci çocuk geçici koruma altındadır. Bu mülteci çocukların 610.000’i okula kayıtlı durumdadır. Bununla birlikte, Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, hâlen 350.000’i aşkın mülteci çocuk, eğitim sisteminin dışında bulunuyor.

Engelli Çocuklar Yaşamın Her Alanında Dışlanıyor

Eğitim Reformu Girişimi” Raporu’na göre, Türkiye’deki engelli çocukların yarısından fazlası, yani yaklaşık 300 bini eğitim alamıyor.

TÜİK verilerine göre, 6 yaş ve üzeri engellilerin neredeyse yarısı okuryazar bile değil.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2015-2016 eğitim-öğretim yılı istatistiklerine göre engelli çocukların yarısından fazlası örgün eğitim hakkına erişemiyor.

Toplumsal yaşamın sürdüğü alanlara, parklara, açık alanlara, ticari ve sosyal merkezlere, eğitim ve kamu kurumlarına engelli çocuklar çoğunlukla erişememektedir.

AKP’giller iktidarı, bilinçli şekilde bu alanı da kapitalist sömürünün azgın kanunlarına terk etmiştir. Özel eğitim ve rehabilitasyon adı altında birçok özel kuruma kamu olanakları aktarılmaktadır.

Çocuklarla ilgili yansıyan Adli İstatistikler

Adalet Bakanlığının verilerine göre, 82’si kız çocuğu olmak üzere 3 bin 85 çocuk cezaevlerindedir.

Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2017 yılında her 100.000 çocuktan 1.608 çocuk suça sürüklenmiştir.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği”nin Kasım 2017 tarihli “Çocuk Mahpuslar” Raporu’na göre, 2009 yılından Mart 2017’ye kadar 17 çocuk hapishanede hayatını kaybetmiştir. Bu çocukların 9’u “intihar” ederek yaşamına son vermiştir.

Çocuk İşçiliği Devam Ediyor

2018 yılının “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan edilmesine karşın çocuk işçiliğini denetleme konusunda etkili bir politika yürütülmediği açıkça görülmektedir.

Türkiye’de Çocuk İşçiliği ve İş Cinayetleri” Raporu’na göre 2013’ten 2018’in ilk 5 ayına kadar 29’u mülteci/göçmen olmak üzere 319 çocuk iş cinayetinde yaşamını yitirmiştir.

Türkiye’de halen yasalara göre, çalışması yasak olan çocuklar, tarım işçisi çocuklar ve stajyer-çırakların da eklenmesiyle 2 milyondan fazla çocuk işçi bulunmaktadır.

Yine AKP’giller’in 4+4+4 gerici eğitim sistemiyle birlikte çocuk işçiliğinde artış görülmüştür.

Çatışma Ortamları en çok Çocukları etkiliyor

UNICEF, dünya genelinde 2018 yılının ilk dört ayında çatışmalarda yüzlerce çocuğun öldürüldüğünü ve yaralandığını açıkladı. Ayrıca bu sayının son 10 yılda ikiye katlanarak 28 milyon çocuğun yerlerinden edildiği vurgulandı. Bu 28 milyon çocuğun 10 milyonunun mülteci statüsünde olduğuna işaret edilen raporda, 1 milyon çocuğun sığınma talebinde bulunduğu ancak durumlarının henüz kesinleşmediği, kalan 17 milyonun da ülkelerindeki çatışmalar nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldığı belirtildi. Rapora göre, yerlerinden edilen çocuklar, boğulma, yetersiz beslenme, kaçırılma, tecavüz ve cinayet dahil birçok riskle karşı karşıya bulunuyor.

Diğer acı bir rakam da Yemen’den verelim. UNICEF ve diğer kurumlar, çocukların korunması ve uluslararası insani hukukun korunması için defalarca çağrıda bulunmuştu. Ancak bu çağrıların tamamı hiçe sayıldı ve 2015’ten bu yana 2 bin 400’’ün üzerinde çocuk öldürüldü ve 3 bin 600’den fazla çocuk da yaralandı. Binlerce masum hayat zarar gördü ya da yok edildi. Hastanelere, okullara ve temel altyapıya yönelik saldırılar sıradanlaştı. Devam eden çatışmalar ve tekrarlanan saldırılar nedeniyle 11 milyon çocuk da dahil olmak üzere, insani yardımlara muhtaç milyonlarca kişiye ulaşılamıyor. Bununla da kalınmıyor; bu insanlara ulaşma çabaları da engelleniyor.

(https://tr.euronews.com/2018/08/10/bm-den-yemen-deki-hava-saldirisina-kinama-ve-sorusturma-cagrisi)

Çocuklara Yönelik Cinsel Suç Oranları artarak devam ediyor

2017 yılı genelinde ve 2018 yılının ilk 6 ayında, 18 aylık bir süre zarfında 21.957 çocuk hamile olarak kayıtlara geçmiştir.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” verilerine göre; 2017 yılında 387 çocuk, 2018 Ekim ayına kadar ise, 1020 çocuk istismara uğradı.

2017’de çocukların cinsel istismarı hakkında açılan davalarda suç sayısı toplam 16.348’i bulmuştur.

Başta yoksulluk nedeniyle aileleri tarafından gerici dernek, vakıf ve yurtlara-evlere bırakılan geleceğimiz olan çocuklara bu yerlerde uygulanan istismar ve tecavüz vakaları devam etmektedir. Tefeci-Bezirgân Sermayenin siyasi temsilcisi AKP’giller’in gerici ideolojik söylemleriyle de bu durum toplumda olağan bir durummuş gibi algılanmakta ve var olan ilgili cezalar da yeterince uygulanmamaktadır. (Veriler www.egitimsen.org.tr’den alınmıştır.)

Yukarıdaki veriler ve açıklamalar da göstermektedir ki, ülkemizde başta çocukların eğitim ve yaşam hakkı olmak üzere; çocukların en temel hakları tehlike altındadır. Ama bu sorun nasıl çözülecek?

Öncelikle şunu belirtelim ki Çocuk Hakları Sorunu da İnsan Hakları Sorunu gibi sınıfsaldır. Toplumumuzda sınıflar savaşı, ezen ezilen olduğu sürece de çocuk haklarında ihlaller yoğun bir şekilde devam edecektir. Dolayısıyla da çocuk hakları ihlallerine son verecek, çocukların çocukluklarını yaşayabilecekleri biricik sistem de bu sınıflı toplumun ortadan kaldırılıp yerine sosyalist bir toplumun inşasından geçmektedir.

İşte o zaman bebeler açlıktan ölmeyecek ve mezar taşlarına açlıktan ölmüştür yazılmayacak.

İşte o zaman AB-D Emperyalistleri ve onların yerli işbirlikçileri eliyle ülkeler savaşa sürüklenip bölünemeyecek, halklar birbirine kırdırılamayacak ve AYLAN Bebeler’in cansız minik bedenleri acımasız insanlığın kıyısına vurmayacak.

İşte o zaman milyonlarca çocuk emperyalist savaş ve çatışmalar sonucu evlerinden, yurtlarından göç etmek zorunda kalmayacak.

İşte o zaman kirli katiller çocukların masumiyetlerini kirletemeyecek.

İşte o zaman çocuk işçi ve çocuk gelinler olmayacak.

Ve işte o zaman Nazım’ın dediği gibi:

Çocuklar şeker de yiyebilecek ve;

Güzel günler göreceğiz çocuklar,

güneşli günler göreceğiz…

Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,

ışıklı maviliklere süreceğiz…

Bursa’dan
Bir Eğitim Emekçisi