Başın öne eğilmesin…
Öyle kritik günlerden geçiyoruz ki attığımız her adım, söylediğimiz her söz ABD ve AB Emperyalistleri tarafından iktidara oturtulan AKP’giller ve “Reis”iyle aramızda nasıl bir ilişki olduğunu Tarihin sayfalarına not ediyor. Sanatla, sanatı tükürülecek ve fuzuli ve günah olarak gören bu Ortaçağcı iktidar arasında kurulan köprü, sanatçının bu Ortaçağcı iktidar karşısında aldığı tutum bu izdüşümlerden bazıları.
Fazıl Say’ın sanat ve sanatçı düşmanı AKP’gillerin “Reis”ini konserine davet etmesi geçtiğimiz haftanın gündeminde önemli yer tutmuştu. Hepimizi şaşkına çeviren görüntüler ve karşılıklı yapılan açıklamalar sanatçı kimliğinde varsaydıklarımızın “iktidarın gücünden azade kalamadıklarını” ve dik duracak bir yüreğe sahip olmadıklarını gösterdi.
Her türlü toplumsal baskının arttığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün askıya alınıp en ufak demokratik hak arama eylemlerinin anında bastırıldığı, kısacası faşist din devletine koşar adım gittiğimiz bir ortamda sanatın ve sanatçının boyun eğmez tavrı daha bir anlam taşıyor.
AKP’gillerin “Reis”inin, her gün, herkesi hizaya sokup “haddini bildirdiği” şu günlerde; beklenen, had bilmez sanatçıların ortaya çıkıp biriken öfkenin en güzel dışavurumlarını temsil etmeleridir. Baskıya boyun eğmeyen gerçek devrimci sanatçı tavrı budur.
Sanatın doğası gereği bir karşı duruşluk hali vardır çünkü. İnsan olmanın gerektirdiği onurun, şahsiyetin değişik formlarda şekil almasıdır sanat. Kimi zaman şairin dizelerinde halkın isyankâr sesi olur ya da bir resimde zulme başkaldıranların elinde tuttuğu kızıl bayrak. Halklararası kardeşliğin adı olur bazen dimdik duran bir heykelde. Piyanodan çıkan eşsiz tınılarda Nazım’ın “Kuvayimilliye Destanı” olur yankılanır kulaklarımızda. Hep daha iyiye, daha güzele ulaşma çabasıdır sanatçının işi. Bu yüzden hep halklara zulmeden düzenlerle başı derde girer. Emekçi halkı karşısına alan, zorbalıkla halkı sindirmeye çalışan halk düşmanı iktidarlar, halkın isyanını yansıtan sanata hükmetmek ister, halkçı sanatçıyı da tahakkümü altına almak, biat ettirmek ister.
Bu ilişki biçimi dün de böyleydi bugün de. İçinde yaşadığımız kapitalist düzende değişen sadece, iktidarın gerçek sahibi olan AB-D Emperyalistlerinin belirlediği, görevlendirdiği aktörler. Halkın acılarından, sevinçlerinden, değerlerinden beslenen bir sanatçının gerçek değeri bu ilişkide gizlidir. Hiçbir gerekçe AB-D Emperyalistlerine biat eden, halkın bütün değerlerini ayaklar altına alan, insanlığı Ortaçağ karanlığına götürmeye yeminli gerici iktidarlara biat etmesini haklı göstermez sanatçının. Tıpkı Fazıl Say örneğinde olduğu gibi…
Bugüne kadar ortaya koyduğu eserlerle dünya çapında tanınan ve saygınlığı tartışılmaz bir kimlikle var olan Say için bugün “sanatçı duruşunda bir kırılma mı yaşıyor” sorusu akla geliyor. Hemen verelim cevabını. Kaçak ve Haram Saraylara doymayan, emekçi halkın düşmanı, Parababalarının dostu, doğa katliamcısı, içinde bulunduğumuz karanlık günlerin baş sorumlularının karşısında bel kıranların sanatçı duruşu olamaz. Bu gerici tutum toplumun kılcal damarlarına kadar işlemiş suskunluk ve olan biteni normalleştirme çabalarıyla gücün konforuna sığınma, korkunun esiri olma, gericiliğe teslim olma halinden başka nasıl açıklanabilir ki… Tehlikeli olan bunun sanatsal anlamda karşılık bulmasıdır belki. Sanatçının rolü tam da burada devreye giriyor. Her şeyi vasata indirgeme ve sıradanlaştırma bugünkü iktidarın en başarılı olduğu alanlardan biri. Sanatçı tavrı, böylesi karanlık günlerde karşı duruş sergileyerek yaşadığı topluma nefes olabilmek değil midir?
Ama halkın nefesi olabilmek, halkın acılarına, sıkıntılarına tercüman olmak, sonunu düşünmeyen kahramanlar olabilmek için Gerçek Sanatçı yani Devrimci Aydın olmak gerekiyor.
Kitle Adamı olmak,
Örgüt Adamı olmak,
Enternasyonal Adam olmak gerekiyor.
Bu niteliklere sahip olmazsa sanatçı, işte böyle bel kırdırırlar.
Daha önce besteleri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası repertuvarından çıkarılan, Harbiye Açık Hava Konseri yasaklanarak “beğenmiyorsa defolup gitsin” algısı yaratılarak hedef gösterilen Fazıl Say’ın, konserini izlemeye gelmiş AKP’li “Reis”e karşı son derece nazik davranması, karşılıklı cilveleşmeler “sanatçı duyarlılığı” ile açıklanacak bir durum değil.
Say açıklamasında:
“Sayın Erdoğan’ın annemin vefatındaki taziye telefonundaki ses tonunda sezinledim bir uzlaşı kapısı aralamak istiyordu. Sadece Fazıl Say için değil, tüm sanat camiası, toplumun tüm kültürel ögeleri açısından Erdoğan’ın içine sinmeyen bir şeyler vardı, nitekim pek çok konuşmasında -ve sıklıkla- “Biz kültür ve eğitim konularında maalesef başarılı olamadık” diyordu, bu bir özeleştiridir. Hayatta hatalar yapılabilinir, Erdoğan da yapar, Say da yapar, Ahmet Mehmet de yapar, insanız hata yaparız, hatadan dönmek, hatayı düzeltmek ise bir erdemdir, insani bir durumdur. Her şey bir yana umutlarımız olmadan nasıl yaşayacağız? Geleceğe nasıl bakacağız?” diyor.
AKP’giller’in ve “Reis”inin yaptıklarını sadece hata olarak görüyor ki, asıl büyük hata bu değil mi?
AB-D Emperyalistlerinin görevlendirmesiyle 17 yıldır iktidarı gasp edenlerin ülkeyi Ortaçağ Karanlığına sürüklemesini, eğitimin, sağlığın, tarımın bitirilmesini, Kuvayimilliye yadigârı bütün değerlerin yerli yabancı Parababalarına peşkeş çekilmesini, sanatın-sanatçının itibarsızlaştırılmasını, CIA-Pentagon İslamı’yla kitlelerin uyutulmasını, doğa katliamıyla şehirlerin betona kesilmesini ufak bir hata olarak görmek, en hafif deyimiyle gafilliktir.
Sayıları azımsanamayacak kadar saraydan beslenen “şakşakçıları” bu rollerini fazlasıyla yerine getirirken, Fazıl Say gibi AKP’giller’in hışmına uğrayan bir sanatçının, bu hışmı kaldıramaması, bu gerici zora teslim olması üzüntü veriyor. Sanatçıyım, üstelik dünya çapında sanatçıyım, diyorsan, en azından halkın umutlarını kırmayacak davranışlara girmemen gerekir. Bel kırıp onurunu zedeleyeceğine sesini çıkartma, çekil köşene çal piyanonu, yap besteni, etliye de sütlüye de bulaşma. Şu andaki durumundan inan daha onurlu olurdu. Ama işte Devrimci Sanatçı olmazsan, onun için bir çaban olmazsa, böylesine düşürürler adamı.
Kaldı ki sanatçının uzlaştırıcı bir görevi de olmadı, olamaz da. Çünkü sanatın kendisi, doğası gereği dönüştürücüdür. İnsanın içindeki özgür ruhun dillendirilmesidir, gerici iktidarlara ayak uydurması değil.
Evet, Fazıl Say, bugün senin hata yapabilirler diye mazur göstermeye çalıştıkların, ülkeyi sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan büyük bir erozyona uğratırken suçlarını “Bizler kandırıldık” diye örtbas etmek isteyenlerdir.
Halklarımızı birbiriyle düşmanlaştırıp kendisini desteklemeyenleri “vatan haini” diye yargılayan, “dindar ve kindar bir nesil” yaratmak için canhıraş uğraşan bir Ortaçağcıdan bahsediyoruz.
“Recep Tayyip Erdoğan sen bizim vatanseverliğimizi sınayamazsın, haddini bil” diyen sanatçı Müjdat Gezen ve Metin Akpınar hakkında “Bunlar sanatçı müsveddeleri, bunun bedelini ödeyecekler” deyip jet hızında “Cumhurbaşkanına hakaretten” soruşturma açtıranlardır, senin uzlaşı aradıkların.
Gerçek sanatçı ise entelektüel yaratımların önündeki tüm zincirlerden kurtulmak için mücadele eder ve insanlığın daha ileri bir aşamaya ulaşması için sonsuz bir çabayla üretir.
Çünkü sanat gericiliğe karşı en büyük silahtır.
Ve Fazıl Say, maalesef sen bu silahı gericiliğe teslim ettin. 31.01.2019
Halkçı Kamu Emekçileri