Beka dedikleri…
Hüseyin Ali
Malum Kişi olsun, Kaçak Saray’ın “hoşhoşu” olsun, seçim süreci boyunca “beka” sözünü ağızlarından düşürmediler.
Beka, Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğünde “kalıcılık, ölmezlik” olarak tanımlanıyor.
Yapmak istedikleri, sözde Türkiye’nin “beka”sı ya da kalıcılığının tehlikede olduğunu vurgulamak.
Oysa, beka sözünü ağızlarından düşürmeyenlerin amacı vatanın bekası değil, koltuklarının bekası. Çünkü vatanın bekasını düşünmüyorlar. Çünkü BOP’çular. “Büyük Ortadoğu Projesi”nin en tehlikeli savunucuları. Yapageldikleri bunu kanıtlıyor.
Tersine BOP, açıktan Türkiye’nin bekasının zarar görmesi, bölünmesi demek. Demek ki, gerçekten de Türkiye’nin beka sorunu var.
Malum Kişi ve Kaçak Saray’ın Bahçeli’si “Beka, Beka!” diye diye ülkenin bekasını tehlikeye atıyorlar, beka sorununu kızıştırıyorlar.
Ne oldu, ayan beyan ortada… Emperyalizm IŞİD diye; katillerden, yobaz canilerden oluşan dinci bir örgüt yarattı. Sonra bunu Ortadoğu’da, özellikle Suriye’de öyle bir kullandı ki, kendi yarattığı dinci terör örgütünü yok edeceğim diyerek Suriye’yi uşaklarıyla böldü.
Uşakları kim?
Hem bizim dinci çakallar, hem Amerikancı Kürt Hareketi PKK-PYD-YPG.
Denilecek ki, iyi de, bizim dinci çakallarla Amerikancı Kürt Hareketi savaşıyor, bu nasıl iş?
Evet, görünürde öyle ama Amerikancılık ortak paydaları. Ve stratejik hedef hemen hemen aynı: Bölgemizde Barzanistan’dan sonra başka bir kukla Kürt devletçiği daha kurmak. Sonra sıra kaçınılmaz olarak Türkiye’nin bölünmesine gelecek.
Bugün bu plana direnen kim?
Esad yönetimi!
Bizim din bezirgânları ne yapıyorlar?
Esad’a karşı türlü oyunlar oynuyorlar.
Esad’a karşı dinci çapulcuları eğittiler, donattılar, Suriye yönetimini zayıflattılar. Böylece Amerikancı Kürt Hareketinin önünü açtılar. Kürt hareketinin hamisi Amerikan askerlerine de kucak açtılar. Daha önceden de bunlara hazırlık yapmışlardı. Devletin en önemli tehditlerden biri olarak gördüğü Barzanistan’ı ve şeriatı (dinci örgütlenmeyi) tehdit olmaktan çıkarmışlardı.
Hele şimdi bir de ABD Emperyalizmi ile sözde “Güvenlikli Bölge” oluşturuyorlar ki, tıpkı daha önce Barzanistan’ın kuruluşu gibi, ikinci Amerikancı Kürt devletçiğinin kurulması anlamına geliyor.
Aslında “devletçik” diyoruz ama pek de öyle değil. Amerikan Emperyalizmi, Amerikancı Kürt Hareketine Suriye topraklarının üçte birini teslim etmiş durumda.
Bu yıl daha yeni, temmuz ayı sonunda bir “düşünce kuruluşu”nun raporu yayımlandı. (Bu düşünce kuruluşu denilen oluşumların yüzde yüze yakını CIA veya emperyalist patentlidir). International Crisis Group (Uluslararası Kriz Grubu) adlı bu CIA yan örgütünün yayımladığı raporun başlığı şu: “Squaring the Cirles in Syria’s North East” (Kuzeydoğu Suriye’de Yuvarların Birleştirilmesi) (Middle East Report No 204, 31 Temmuz 2019).
Raporda hedefi şöyle belirliyorlar:
“Ne yapılmalı? Washington kuzeydoğuda YPG’yi korurken, kalan gücünü, Türkiye’nin PKK’ya yönelik endişelerine yönlendirmeli; Moskova ise YPG ve Şam’ı Suriye devleti içinde kuzeydoğuda özerk yönetim temelinde adım adım yeniden bütünleşmek üzere uzlaşmaya ikna etmeli.” (Squaring the Cirles in Syria’s North East)
Demek istedikleri YPG’yi koru, Türkiye’yi YPG’ye karşı ikna et, Şam ile YPG’nin arasını bul, bu işte de Rusya’yı kullan.
Bu yazılanların yarısı yapıldı bile… ABD zaten yıllardır YPG’yi koruyor, eğitiyor ve donatıyordu. Şimdi ağır silahlara sahip, 100 bin kişinin üzerinde koca bir ordu oluşturdu.
Son “Güvenlikli Bölge” oyunu ile Türkiye de ikna edildi.
Ne kaldı?
Esad yönetiminin YPG’yi kabullenmesi. Bunun için de Rusya devreye girsin, diyorlar.
Bizim din bezirgânları, yaklaşık bir yıldan beri “işte girdik, giriyoruz, bir gece ansızın gelebiliriz” gibi iri laflar ediyorlardı. Ama elin gâvuru bu manevraları yemedi. Raporda şöyle deniliyor:
“(…) ABD, Türkiye’nin potansiyel olarak kuzeydoğu Suriye’de yapacağı tek taraflı askeri operasyon için endişesini dile getirerek cevap verdi. Ağır silah manevraları (Türkiye’nin yaptığı – K.Y.) blöf olabilirdi: Ankara, hâlâ ABD askerlerinin bulunduğu bir bölgeyi hedef almaktan kaçınabilirdi ve Başkan Trump’ın nasıl davranacağını kestiremezdi. Yanlış hesap riski hep vardı, özellikle de Ankara’nın S-400 hava savunma sistemini satın alma kararıyla birlikte ilişkiler tatsızlaştıktan sonra.” (ay, s. 8)
Ne de olsa adamlar bizim din bezirgânı uşakların ciğerini biliyor. Yüreksizliklerini ve kendi halkına karşı hainliklerini bizim kadar biliyorlar. Takmamaları normal… Nitekim öyle de oldu, sıktı…
Rapora dönersek…
CIA ajanları, Rusya aracılığıyla Esad yönetimi ve YPG-PYD’nin uzlaştırılmasını öneriyorlar.
Olur mu?
Esad yönetimi tüm işgal altındaki toprakları eninde sonunda almaya kararlı. Bu konuda raporda şunlar yazılı:
“YPG, Kürt olmayan bölgelerde Şam’ın kontrolünü öneren kısmi düzenlemeleri reddettiğini söyledi. YPG 2017’de IŞİD’den Rakka’yı alıp sonrasında Deyr-i Zor’daki petrol ve gaz alanlarını ele geçirdiğinde, bu alanlardaki rejim muhalifleri, YPG’nin ağırlıklı olarak Arap bölgeleri olan Menbic, Rakka ve Deyr-i Zor’u, Haseke, Kobani ve Afrin’deki federal özerklik karşılığında Şam’a vereceğini düşündüler. Ama YPG kontrol ettiği bölgelerin tümünde otonom yönetim arayışında kararlı.
“Şam, kendi payına, ülkenin her santimetresini geri alma ve düzeni kurma (güvenlik ve askeri kuruluşlar da dahil) isteğinden vaz geçmiş değil. Suriye’yi bölmeye yönelik her adıma karşı. Kuzeydoğu da bunun dışında değil. Şam yönetimi genellikle 107 no’lu kararname doğrultusunda yönetimde özerkliği belli ölçüde tartışmaya istekli olsa da, güvenlik hizmetlerinde tam merkezi otorite kurmaktan taviz vermiş değil. Rejim temsilcileri, YPG’nin Şam ile olan ilişkilerinde arkasındaki ABD desteğine güvenmesinin yarar sağlamayacağını, sadece Şam’ın tavrını tatsızlaştıracağını da vurguluyorlar. Bir rejim danışmanı şöyle diyor:
‘Biz Kürtlerle anlaşmaya çalıştık ama onlar, bizimle olan müzakerelerde kendilerini daha güçlü kılacak düşüncesiyle müttefik olarak ABD’yi seçmekle stratejik bir hata yaptılar. Bu iş ne kadar uzarsa, Suriye hükümetiyle yeniden görüşmeler başlamak o kadar zor olacaktır’.” (ay, s. 15)
Şam’ın sağlam bir politika izlediği görülüyor. Bunda da haklı. Vatanı işgal edilmiş. Her santimetre karesini geri alma hedefi, yurtsever bir yönetimin en doğal hakkıdır. Kürtlere ise emperyalizmle bağınızı koparın, gelin görüşelim, diyorlar. Bu da eğer doğru yönetilirse emperyalist oyunu bozabilir.
Ne var ki, ABD desteğindeki YPG, hatta ABD kuklası desek daha doğru olur, haksız olarak, Kürt nüfusun bulunmadığı yerleri de elinde tutuyor. Bu bölgeler, aynı zamanda Suriye’nin doğal kaynak ve üretim bakımından en zengin bölgeleri. Raporda bu gerçek şöyle ifade ediliyor:
“YPG, kuzeydoğu Suriye’de ABD desteği olmadan kontrolü elinde tutamadığından, YPG hâkimiyetinden kaynaklanan yerel ve jeopolitik sorunlar, aynı zamanda ABD’nin de sorunudur. ABD’nin çoğunlukla havadan yaptığı operasyonlar ile birlikte YPG, SDF (Suriye Demokratik Güçleri) içinde ana savaşçı güç olarak, IŞİD’e karşı savaşta vazgeçilemez bir ortak kara gücü oldu. SDF Suriye’nin kuzeydoğusunu cihadcı gruptan hemen tümüyle alınması sırasında 11,000 savaşçısını kaybetti. SDF’nin askeri başarıları ve arkasındaki ABD desteği –sürekli silah akışının yanı sıra ABD özel kuvvetlerinin danışmanlığı– grubun Suriye topraklarında geniş alanları ve Suriye’nin doğal kaynaklarını ele geçirmesini sağladı. (YPG, Fırat’ın batısındaki Menbic’e ek olarak, daha önce IŞİD’in elinde olan nehrin doğusundaki tüm alanları kontrol ediyor. Kuzeydoğu Suriye petrol, gaz, su, buğday ve diğer doğal kaynaklar bakımından zengindir.)” (ay, s. 3)
Görüldüğü gibi ABD Emperyalizmi, Suriye’nin en zengin kesimini, kendi yarattığı “öcü”den, IŞİD’den temizliyorum diyerek Amerikancı Kürt Hareketine işgal ettirmiştir.
Esad Yönetimi böylesine değerli bir bölgeyi teslim etmemek, geri almak zorundadır. Bunda kararlıdır da…
Nitekim CIA ajanları Esad Yönetiminin bu kararlılığını teslim ediyorlar. Şam’ın duruşu için başka bir yerde şu sözleri ediyorlar:
“Şam tüm ülkeyi yeniden ele geçirmek istiyor ve yerel özerkliğe tolerans göstermiyor; YPG’yi yabancı (ABD) işgalcileri Suriye’ye davet etmekle suçluyor.” (ay, s.4)
Esad yönetiminin bu tespiti de doğru.
YPG-PYD kendi ülkesine karşı hainlik yapıyor. Emperyalist uşaklığı içinde… Esad yönetiminin bu duruşu önemli.
Ancak şöyle bir tehlike de yok değil. CIA ajanlarının dile getirdiği gibi, emperyalizm bu kez Rusya üzerinde Esad yönetimini yumuşatarak Kürt Özerk Bölgesi arayışına girebilir. Çünkü ABD söz konusu bölgede büyük bir güç oluşturdu. Nasıl daha önce Barzani yönetiminde Kürtleri örgütledi ve bir devlet yarattıysa, burada da tıpkı öyle bir devlet yarattı.
Ve buradaki devlet kuşkusuz PKK’nın önderliğinde. CIA ajanları şöyle devam ediyorlar:
“Var olan gerçekler Türkiye’nin kaygılarını en azından kısmen doğrulamaktadır: YPG ve siyasi kolu Partiya Yekitiya Demokrat (PYD) ya da Demokratik Birlik Partisi bazı yerel yönetici ve siyasi yapılar oluştursa da, bunların çoğu kendi başlarına büyük otoriteye sahip değildir. Bu yapılar yerel katılım için kolaylık sağlar ama bu yerel güç anlamına gelmez; YPG/PYD’nin tuttuğu yol PKK tarafından eğitilmiş üst düzey kadrolarının kesin etkisi altında çizdiği yoldur; bu kadroların bazıları Suriye ile Kuzey Irak’taki PKK karargâhının bulunduğu Kandil Dağı arasında mekik dokumaktadır.
“ABD, Suriye’de YPG tarafından yönetilen bir özerk devletçik yaratma gibi bir amaçla yola çıkmamış olabilir. Ancak ABD, IŞİD’e karşı yürüttüğü savaşın seyri içinde, bugün alan olarak Lübnan’ın beş katı büyüklüğünde, üzerinde milyonlarca Suriyelinin yaşadığı, Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerin dışına taşan bir devletçiğin doğmasına ebelik etmiştir. Türkiye ile 400 km sınırı olan bu bölge, Suriye’nin doğal kaynaklarının, başta petrol ve gaz ama yanı sıra su ve buğday olmak üzere, yüzde 80’ine sahiptir. (Burada şöyle bir dipnot da konulmuş – K.Y. – SDF, Suriye’nin en büyük petrol ve gaz bölgelerini (El Ömer ve Konoko) kontrol ediyor, 2017’de Suriye petrolünün yüzde 95’ini ve savaş öncesi dönemdeki gaz üretiminin yüzde 50’sini, yanı sıra Fırat’ın sularını ve Tabka barajını ele geçirdi. Suriye buğdayının büyük kesimi kuzey illerinde yetişiyor, ayrıca, kuzeydoğu vilayeti El-Haseke buğdayın yüzde 40’ını üreterek ülkenin ekmek teknesi olmaya devam ediyor. Economist, 7 Ocak 2019.) PYD özerk yönetimi (idara datiya), IŞİD kalıntılarını ve diğer karşı ayaklanmacı operasyonları temizleyen, YPG tarafından yönetilen 60,000 SDF savaşçısına, ek olarak 30,000 polis memuruna ve temel devlet işlerini yürüten 140,000 sivil görevliye maaş veriyor.” (ay, s. 5-6). (Şekil 1)
Görüldüğü gibi, emperyalist kuklası ikinci Kürt devleti neredeyse kurulmuş bile… Emperyalist desteğinde, ordusuyla, polisiyle, devlet memurlarıyla… Suriye’nin zenginlikleri üzerine konarak… Etnik temizlik yaparak…
Bizim din bezirgânlarının “güvenlikli bölge” oyunu aslında bu Kürt devletçiğini daha da palazlandırmaktan başka bir işe yaramaz. Amaçları zaten her zaman olduğu gibi, Amerikancı Kürt Hareketi ile savaşıyor gibi yapıp ülkeyi satmak.
Beka dedikleri işte budur… Beka’dan kastettikleri çok çok kendi koltuklarının bekasıdır. O da bir süre…
Ama Türkiye’nin gerçekten de bir beka sorunu vardır.
Türkiye, bekası için bu din bezirgânı vatan satıcılarından bir an önce kurtulmalıdır.
Sonrasında da emperyalizme direnen Esad yönetimi ile sıkı bir ittifaka girerek emperyalist güçleri bölgemizden kovalamalıdır.
Hâlâ Esad’a karşı çıkmak, bu kritik dönemde daha da büyük vatan hainliğidir.
Halkımızın vatan hainlerinden hesap soracağı günler yakındır.