Bir Devlet, Pankarttan korkar mı?
Korkmaz elbette. Pankart nedir ki?
Bir bez ya da branda parçası.
Ama, pankartın içeriği bir cinayetin gerçek katillerini, sorumlularını haykırıyorsa işte o zaman o branda parçası tehlikelidir. Korkulmalıdır.
Bu pankartı taşıyanlar suçludur, susturulmaları gerekir.
Neden bahsediyoruz?
Bilindiği gibi, bundan bir buçuk yıl önce, 13 Mayıs 2014’te, Soma Maden İşletmesi’nde resmi rakamlarla 301 işçi kardeşimiz iş cinayetine kurban edildi. Maden üretiminin niteliğinden kaynaklanan iş güvenliği risklerine karşı hiçbir önlem almadan, aşırı üretim zorlamalarıyla gece gündüz çalıştırılan işçi kardeşlerimiz, bir anda ölüme gönderildiler.
Katliam sonrasında ise patron ve yedi üst düzey yönetici tutuklu olmak üzere 47 mühendis Akhisar Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmaktalar. Oysa kazadan önce madende denetimler yapan müfettişler (kastlarını bırakalım), en azından kusur ve ihmalleri nedeniyle yargılanmaları gerekirken, yargılanmıyorlar. Çalışma Bakanı, Enerji Bakanı ve diğer sorumlular da aynı şekilde…
Hele hele Soma Cinayetinden sonra, Soma’nın merkezine gelerek, 19’uncu Yüzyıl Avrupası’nda yaşanan ölümlü maden kazalarından örnekler vererek; “Arkadaşlar, bunlar olağan şeylerdir. Bunun yapısında, fıtratında bunlar var, hiç kaza olmayacak diye bir şey yok” diyerek katliamı hafifletmeye ve sorumluların suçlarını gizlemeye çalışan, dahası kendisini protesto eden bir maden işçisini de danışmanına acımasızca tekmeleten dönemin Başbakanı Tayyip ise hiç akla gelmiyor.
Daha doğrusu dava, bilinçli bir şekilde bu noktadan uzaklaştırılıyor.
Bu sorumluların da yargılanmaları gerektiğine dair başvurularımız (suç duyurularımız) hep sonuçsuz kalıyor.
Biz, Soma Katliamının ilk gününden itibaren bu cinayetin, Parababalarının aşırı kâr uğruna işçi kardeşlerimizi bile bile ölüme göndermesi sonucu yaşandığını, bunda bu madenlerden elde edilen kömürü bedava halka dağıtarak oy avcılığı yapan Ortaçağcı hükümetin de payının olduğunu söyledik. Yazdığımız “SOMA’NIN KATİLİ; TAYYİPGİLLER’İN BEKÇİLİĞİNİ YAPTIĞI SÖMÜRÜ DÜZENİDİR” içerikli pankartla bu katliamın sorumlularını bir cümlede teşhir ettik.
Duruşmaların başladığı 13 Nisan 2015 gününden itibaren, devam eden her duruşmaya bu pankartımızla katıldık ve gün boyu duruşma salonunun bitişiğindeki parka astık katliamı teşhir eden pankartımızı.
Polis her zamanki gibi resimliyor, kameraya kaydediyor.
Ama bir de ne görelim, iyi saatte olsunlar bizim pankartımızdan “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçunu çıkarmış. Öyle ki, her duruşma için ayrı ayrı tutanaklar tutulmuş, pankartı taşıyanlar, ağaç aralarına asanlar ve indirenler, katlayanlar, katlanmış pankartı araca taşıyanlar ve pankartın konulduğu araç fişlenmiş ve hepsi hakkında soruşturma başlatılmıştır.
Dolayısıyla bir kişi hakkında birden fazla soruşturma başlatılmış ve davalar açılmıştır. İlk dava 21 Ocak 2016 tarihinde Akhisar 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülecek.
Şimdi yazının başına dönersek..
HKP dışında Soma Katliamı davasını izleyen başka gruplar, partiler de var. Onlar da farlı içeriklerde pankartlar taşıyorlar. Ama onlara bir dava açılmıyor, HKP’lilere açılıyor.
Neden?
İşte burada devletin pankarttan korkusu ortaya çıkıyor.
Zira pankartta, bu sömürü düzeninde bu tür katliamların hep yaşandığı ve yaşanacağı anlatılıyor. Mahkemede yargılananların görünürdeki figüranlar olduğu, asıl suçlunun Parababaları devleti olduğu haykırılıyor. Bu nedenle de Halkımız, bu düzenin değişmesi için mücadeleye çağırılıyor. Yani sorunun özü kavranıp, zinciri sürükleyecek ana halka gösteriliyor.
Böyle olunca da iyi saatte olsunların dikkati bu yana kayıyor.
Devlet, işte bu pankarttan korkmaya başlıyor.
Peki, pankartı asanlar devletten korkuyorlar mı?
Zinhar!
Çünkü yaşamı boyunca İşçi Sınıfı davası uğruna mücadele etmiş, bu uğurda yoldaşlarını şehit vermiş, faşizmin zindanlarında bedeller ödemiş Proletarya Sosyalistlerinde devlet korkusu olur mu hiç?
301 madencinin bir avuç Parababasının azgın sömürü çarkında canlarıyla bedel ödediği bu katliamdan sonra, bir pankart nedeniyle hapse atılmanın hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığını çok iyi biliyor bu devrimciler. O nedenle de polisin her duruşmada yaptığı fişlemelere ve açılan davalara aldırmadan, inadına aynı pankartı taşımaya ve gün boyu parka asmaya devam etmekteler. Anlaşılan bu gidişle Katliam davasının duruşma sayısı kadar da pankart davası olacak.
Adamlar, kendi koydukları burjuva hukuk kurallarına uyma zahmetine bile katlanmıyorlar.
Hiçbir şekilde “hakaret” suçunun unsuru bulunmayan bu pankarttan dava açıyorlar. Amaç Tayyip’e yaranmak. Keyfilik diz boyu. Ya da benden çıksın da mahkemede ne olursa olsun düşüncesindeler.
Soruşturma aşamasında; “Bu pankartta yazan söz, üyesi-yöneticisi olduğum partinin bir siyasi tespitidir. Ben de aynen katılıyorum.” diye ifade veren devrimciler yakında yargıç karşısına çıkacaklar.
Bakalım o zaman kim kimi yargılayacak.
Göreceğiz.