Durmak yok! Yola devam!
Emperyalist oyununun bir ayağını da Anadolu Halkının ayrıştırılması oluşturuyor. Malum Kişi ve çevresinin yaklaşık 15 yıldan beri yaptığı bir iş de bu. Kürt-Türk çatışması için yapılan provokasyonlar bu amaca hizmet ediyor.
Böyle diyordu Malum Kişi, yani “Başkomutan” sık sık… Fetocu 15 Temmuz ganimet savaşı sonrasında ağzından duymadıysak da, uygulamada bu sloganı sürdürüyor. Hem de hızını katbekat artırarak.
15 Temmuz ganimet paylaşım kapışması sonrasında zafer sarhoşluğu içinde, fırsat bu fırsattır deyip, tam gaz yola devam komutunu verdi. (Genelkurmayın Milli Savuma Bakanlığına, Jandarmanın İçişleri Bakanlığına bağlanması, Gezi Parkı’nın ortadan kaldırılması ve Topçu Kışlası’nın yapılması gibi keskin komutlardı bunlar.) Ancak çok kısa bir süre sonra durumun vahametini anlayınca frene bastı. Gene yola devam ediyor, gene “darbe” öncesine göre çok daha hızlı ama daha kontrollü.
Durum neden vahim?
Fetocular toplatılınca iktidar olarak güç kaybedeceğini gördü. Bu durumda “laikçileri”, “ulusalcıları” kandırmak, en azından nötralize etmek iyi olurdu. Onları kandırabilmek içinse biraz frene basmak yeterliydi. Takiyye tabii!..
Bu oyun çok da etkili oldu. Yenikapı Mitingi, örneğin. Hemen herkes destekledi! Tayyip de keyfini sürdü. Şöyle dedi:
“Yenikapı’daki 5 milyonluk toplantısıyla dünyaya, İslam dünyasına mesaj vermiştir. Orada şu siyasi parti, bu siyasi parti, Alevi, Sünni yoktu. Bu çağrıyı herkese yaptık ve elhamdülillah herkes oraya koştu geldi. İstanbul’da 5 milyon, Türkiye’nin 80 vilayetinde herkes bunu dev megaboardlardan takip etti.” (18 Ağustos)
Pek çok gerçekten yurtsever aydın veya yurtsever görünen aydın bozuntusu, ne yazıktır, zokayı yuttu. Başta da askerler. Örneğin Dursun Çiçek, “PKK’yı da, IŞİD’i de yöneten FETÖ’nün militanları. FETÖ bunların eğitimli kesimi, üst aklı” deyiverdi. Ortaçağcı dinci gericiliğin diğer ayağını görmezden geldi. Bu davranış içine girilmesinde kuşkusuz korku da etkendi. Çeşitli kılıflar uydurdular. Bu durumda Tayyip desteklenmeyecek de kim desteklenecek, NATO-Brüksel hattına karşı çıkılıyorsa neden desteklemeyelim, dediler.
Zaten 17-25 Aralıktan beri, tek taraflı Feto’ya vuruşlarla yapılan dolaylı bir Tayyip destekçiliği vardı. Şimdi bu açıkça yapılır oldu.
Oysa bu destekçilerin gerçekleri görmüyor olması düşünülemez. Yaklaşık 15 yıldan beri AKP taifesinin ne yaptığı ortada. Fetocu “darbe” girişimi bugüne dek halkımıza karşı, Cumhuriyete karşı yapılan ihaneti, emperyalist uşaklığını aklayamaz ki!
Tamam, Feto’nun 15 Temmuzda ganimete tek başına el koyma girişiminde Amerikan parmağı vardı. Bu kesin. Ama beceriksiz bir darbe oluşunda da Amerikan parmağı var. Bu da kesin! Emperyalizm henüz daha uygun bir uşak bulamadığına göre, ya da mevcut uşak henüz görev yapamayacak kadar halkın gözünden düşmedigine göre neden elindekini tepe tepe kullanmasın? Demek ki, bugün yaşadığımız sivil darbede de Amerika parmağı var.
Bu ne anlama geliyor?
Malum Kişi’yi Ortadoğu’ya yönelik emperyalist oyununda, aba altından sopa göstererek, daha etkili bir aktör haline getirmek. Tabiî ki Kürt Sorunu’nun emperyalist “çözümünde” veya Türkiye Cumhuriyeti’nin parçalanmasında. Bunu yaparken de son derece “milliyetçi” görünümlü bir politika uygulamak.
Malum Kişi ve çevresindeki güruh zaten Ortaçağcıdır. Tüm Ortaçağ kafalılar emperyalizme uşaklıkta tereddüt etmez. Bunların en etkilisi, en güçlüsü emperyalist planlarının uygulanmasında neden kullanılmasın?
İstenildiği kadar antiemperyalist görünümlü nutuklar atılsın, yapılanlar veya yapılması olası değişiklikler ortadadır. Hızla uygulanmaktadır da…
Mehmet Ali Şahin ne diyor?
“Birtakım kararların alınıp kanun hükmünde kararnamelerin çıkartılması lazım. Elimizi çabuk tutmamız lazım.” (23 Temmuz 2016)
Hazır OHAL durumu varken kanun hükmünde kararnamelerle işi bitirelim demeye getiriyorlar. Aceleleri var…
Malum Kişi, 15 Temmuz sonrasındaki sıcak günlerde, gene bizce zafer sarhoşluğu içinde kontrolü kaybettiğinden, duruma nasıl baktığını açıkça ortaya koydu. Şöyle diyordu Kaçak Saray’daki “Uluslararası Yatırımcılarla Yüksek Düzeyli Ekonomi Toplantısı”nda, devlet yapılanmasının revizyonundan söz ederken, 2 Ağustos’ta:
“…Onun için devletin yeniden yapılanması, TSK’nın yeniden yapılanması diyoruz. Bazı liderler “çok acele edildi” diyebilir. Siz hazır değilseniz ben ne yapayım? Siyasetçi bu hazırlıkları yapamazsa bu siyaset zayıftır. Şu anda bunlar maalesef yanlış adım attılar ve maalesef duvara çarptılar. Bu gidişi inşallah düzelteceğiz. Bu süreç Türkiye’nin devlet yapılanmasında bir revizyonu aynı zamanda TSK, yargının hepsinin revizyonuna bir fırsat hazırlamıştır.”
Görüldüğü gibi, yapılan köklü değişiklikler için, acele etmeyin, diyenlere gayet rahat, yapılanların planlı olduğunu belirtiyor Malum Kişi. Demek ki, hep söyleye geldiğimiz gibi, böyle bir programları vardı Ortaçağcıların. Cumhuriyet’i kuşa çevirmeye, sonra ortadan kaldırmaya dönük değişiklikleri planlamışlardı. Şimdi, 15 Temmuz girişimi sonrasında, fırsat bu fırsat, diyerek süreci hızlandırdılar. Bu emperyalist planın da bir parçasıdır. Dolayısıyla emperyalizm neden desteklemesin?
Denecek ki, Malum Kişi eskisi gibi değil, eleştirileri dikkate aldı, AKP bazı önerileri geri çekti. Gerçekten de Hakkâri ve Şırnak’ın ilçe yapılmasının, 100 şirketin özelleştirilmesinin, belediyelere kayyum atanmasının ve üniversitelerde rektör seçimlerinin ertelenmesi gibi kararlar geri adım gibi değerlendirilebilir. Ancak işin aslı öyle değil. Meclisi tatile sokup 1 Ekim’e kadar Kanun Hükmünde Kararnamelerle, muhalefetsiz, gürültüsüz yola devam etmek istiyorlar. Tatilden sonra Meclis gündemine gelse bile iş tavsamış olacak, atı alan Üsküdar’ı geçecek. Zaten bu arada Din Bezirgânlarını bayram ettiren ÇED raporu düzenleme zorunluluğunun kalkması, yeni soygunlar için Türkiye Varlık Fonu kurulması, polislere türban yasağının kalkması (ki kısa sürede tüm kadın polisler türbana bürünecek, türban fiilen üniforma haline gelecektir), otomobil satış yerlerinde mescit kurulmasının zorunlu olması gibi din devleti oluşturmaya yönelik saldırılar kotarılıverdi. Anayasa Mahkemesine atanan Cumhuriyet düşmanı dinci üyeleri de unutmayalım.
Şu “yapılanma” ile ilgili değişikliklere bir bakalım… Tümü de Cumhuriyet’i zayıf düşürmeye yönelik, tümü de halka karşı, tümü de soygun amaçlı. Örneğin, askeri okulların kapatılması Sevr’de de yer alan bir maddeydi. Sevr’de “Okullar, Eğitim Kurumları, Askeri Kurumlar ve Dernekler” başlığı altında yer alan 168 ve 169’uncu maddelerde şöyle yazıyor:
“MADDE 168. İşbu Andlaşmanın yürürlüğe girişinden başlayarak üç aylık bir sürenin geçmesinden sonra, Türkiye’de, ancak izin verilen birlikler için gerekli subay ve astsubayların yetiştirilmesi için kesinlikle zorunlu bulunan aşağıda belirtilen okullar kalacaktır: l subay okulu; her yersel bölge için l astsubay okulu. Bu okullarda öğrenim görmesine izin verilecek öğrenci sayısı, subay ve astsubay kadrolarındaki doldurulacak boşluklarla kesin orantılı olacaktır.
“MADDE 169. 168. maddede sözü geçen öğrenim kurumlarının dışında kalanlarla, her çeşit spor kurumları ya da başka kurumlar, hiçbir askerî konuyla ilgilenmeyeceklerdir.”
Emperyalistler “Cenab-ı Allah verdikçe veriyor” diyebilirler. Doksan iki yıl önce Lozan ile yırtıp atılan Sevr’i Türkler kendi elleriyle yeniden hayata geçiriyorlar diye…
Ordunun saygınlığının örselenmesi, halkta orduya duyulan güvenin yıpratılması, kent merkezlerindeki garnizonların kapatılarak ordunun halktan izole edilmesi gibi saldırılar da cabası…
Emperyalizm Türk Ordusu’nu tepe tepe kullanacaktır
Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Sarıkız vb. AKP-Feto kumpasları ile zaten çok büyük darbe almış ordunun yıpratılması, kuşkusuz yakın gelecekte BOP’un hayata geçirilmesinde emperyalistlerin çok işine yarayacaktır.
Emperyalist oyununun bir ayağını da Anadolu Halkının ayrıştırılması oluşturuyor. Malum Kişi ve çevresinin yaklaşık 15 yıldan beri yaptığı bir iş de bu. Kürt-Türk çatışması için yapılan provokasyonlar bu amaca hizmet ediyor. Malum Kişi’nin yaklaşık son bir yıldan beri uyguladığı baskılar buna yönelik. Kentlerin yerle bir edilmesi, Kürtlerin yok sayılması; buna karşılık Amerikancı Kürt Hareketi’nin uyguladığı terör saldırıları buna yönelik. Bir yanda devletin tankla, topla yürüttüğü “hendek operasyonları”; diğer yanda masum insanların uçurulduğu terör eylemleri… Karadeniz şeridinde yapılan saldırılar provokasyon değil de nedir?
Öte yandan, Amerikan patentli dinci gericiliğin yaptığı saldırılar… Malum Kişi’nin yıllardan beri uyguladığı gerici Sünni dinci politikalar Alevi insanlarımızı itip kakma değil de nedir?
Ve işte şimdi bakıyoruz, halkımızda neredeyse ortak sevinç, ortak acı, ortak ahlâki değerler, karşılıklı sevgi saygı, ortak insani değerler kalmamış. Bu büyük yozlaşma emperyalist oyunun en önemli ayaklarından birisi.
15 Temmuz girişimi sonrasının en önemli olaylarından birisi de Türk Ordusu’nun Cerablus’a girmesi oldu. Hedef IŞİD denildi. Ama “Kürt Koridoru”nun önlenmesinin de bir başka amaç olduğu seziliyor. Bu yaklaşım doğru gibi görülebilir. Emperyalizmin oluşturmaya çalıştığı Kürt Koridoru’nun önlenmesi antiemperyalist bir adım olarak ya da devletin bir refleksi olarak görülebilir. Ancak, bu da bir yanılgıdır. Çünkü, Türk Ordusu’nun yanında sürüklediği ipten kazıktan kurtulma dinci caniler, hırsızlar, tecavüzcüler görmezden gelinemez. Bunların güya savaşılan IŞİD’cilerden ne farkı var?
Nitekim, Birleşmiş Milletler kayıtlarında adlarına ÖSO denilen bu güruhun da katliam yaptığı sabittir.
“Darbe” sonrası gündemden düşmeyen Aksakallı Paşa bile bu başıbozuk canilerle kucaklaştı, sarmaş dolaş halde fotoğraflar çektirdi ve dağıttı, eliyle pasta bile yedirdi. Bu harekâttan hayır gelir mi?
Yazık koca Türk Ordusu’nun düştüğü hallere!
Yapılması gereken, tam tersine, bu çapulcuları, bu katiller sürüsünü, Esad ile ittifak ederek, bu topraklardan kovmaktır oysa.
Amaç, bu görüntülerle Orduyu hem halka karşı acımasız caniler güruhu ile birlikte göstermek, hem de uzun vadede Amerikancı Kürt Hareketi’nin ve IŞİD’in saldırılarıyla Türk Ordusu’nu yıpratmak, ezmek, böylece Türkiye’ye kendi eliyle Kürdistan’ı kurdurmaktır.
Emperyalizm Türk Ordusu’nu tepe tepe kullanacaktır. Nitekim Amerikan Başkan Yardımcısı Biden, Türkiye’den sonra gittiği İsveç’te şöyle dedi:
“Türkiye’de IŞİD’in Türkiye’ye karşı hayati bir tehdit oluşturduğuna dair yavaş yavaş algı oluşuyor. Türklerin IŞİD’i yenmek için ne kadar sürerse sürsün hazırlıklı olduklarını düşünüyorum.”
Biden’den bir gün önce Türkiye’ye gelen Barzani ise, ülkesine döndükten sonra; “Terör örgütü IŞİD ile nasıl ortak mücadele edileceğine ilişkin anlaşmaya vardık. Çünkü bölgede büyük değişimler kapıda. Bu yüzden dayanışmanın ve yakınlaşmanın daha fazla olması gerekiyor.”, dedi.
Barzani’nin sözünü ettiği “büyük değişimler”, önce IŞİD’i kovuyoruz kamuflajıyla Musul’un IŞİD’den “kurtarılarak” Barzani’ye teslim edilmesidir. Hem de Türk Ordusu’nun eliyle… Türkmenler ve Araplar tasfiye edilecek, yekpare bir Kürt toprağı oluşturulacaktır. Sonra mı?
Sonra, vay Türkiye Cumhuriyeti’nin haline!
Sonuç olarak durum vahimdir. Dinci diktatörlük yoluyla Türk Ordusu Ortadoğu Bataklığı’nda hırpalanacak, bu arada Cumhuriyet’ten geri kalan ne varsa yok edilecektir.
Bu ortamda devrimcilere düşense tüm güçleriyle halkı bu gidişe dur demeye çağırmaktır. AKP iktidarından kurtulmadan düze çıkılamaz.