Site rengi

Tasarım

Ekonomide son durum

02.06.2016
891
A+
A-

 

Tek kelimeyle: berbat!

Nasıl iyi olabilir ki?

Ekonominin can damarları yabancı Parababalarının elindeyken, bir avuç yerli Finans-Kapital zümresi ve Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı ve onun siyasi plandaki temsilcileri iktidardayken, ekonomi nasıl iyi olabilir?

AKP’giller, (özellikle T. Özal döneminden başlayan) yoğun bir saldırıya maruz bıraktıkları Kuvayimilliye yadigârı Kamu Mallarını, Özelleştirme adı altında yerli-yabancı Parababalarına peşkeş çektiler; elde avuçta kalan bir iki tanesini de peşkeş çekmeye hazırlanıyorlar.

Türkiye ekonomisi, yabancı Parababalarının hakimiyeti altında. Bankacılık sektöründen sigortacılığa, otomotivden kimyaya, iletişimden sinemacılığa kadar aklınıza gelebilecek her sektörde yabancıların ezici bir hakimiyeti var. AKP’giller yabancı sermaye yatırım yapsın diye “önlerine turkuaz halı serer”, “kılçıksız teslimat” yapmak için elinden geleni yaparken başka türlüsü olabilir mi?

Olamaz ve olmuyor.

Son bir iki haber bu konuyla ilgili:

İşte size daha dünkü haber. 25 Mayıs tarihli Hürriyet Gazetesi’nden. Taze taze…

“Sigorta Haftası’nda Türk sigorta pazarında yabancı sermayenin payı tartışıldı

“YABANCI SERMAYENİN PAYI YÜZDE 72

Türk sigorta sektöründe yabancıların payı artıyor. Bu alanda yabancı sermayenin payı yüzde 72’ye, toplam üretilen prim içindeki payı da yüzde 65’e yükseldi.”

Daha eski bir haber. Eski dediysek de 5 Nisan tarihli. Yine Hürriyet Gazetesi’nden Ceyhun Kuburlu’nun haberi:

“Güney Koreli CJCGV CO. 800 milyon dolara Mars Cinema Group’u aldı

“KORELİLER MARS’TA”

Peki bu satın almanın sonucu olarak CJ CGV CO., Türk sinema sektörünün yüzde kaçına sahip olmuş?

Neredeyse yarıya yakınına: Yüzde 45’ine.

Mars Group’un Türkiye’de 32 ilde, 83 sineması varmış. Sizlere ömür artık yabancıların…

Yani sinemaya gittiğinizde, aynen iletişimde, sigortada, bankacılıkta, otomotivde olduğu gibi ödediğiniz para artık yabancı Parababalarına kâr olarak geri dönecek.

Bildiğimiz gibi Bankacılık sektöründe de yabancıların payı yüzde 70 civarında. Otomotivde ise neredeyse tamamı desek abartı olur mu?

Olmaz.

Son iki satış örneği daha vererek konuyu kapatalım. Uzatmanın sizi ve bizi üzmekten başka bir yanı yok ne yazık ki…

“Polisan’a Japon ortak geliyor!

“Polisan Holding, Polisan Boya`nın yüzde 50 hissesinin Japon Kansai Paint`e satışı için görüşüyor.”

Bu haber de 26 Mayıs tarihli Hürriyet’ten.

Yine 12 Nisan tarihli Hürriyet Gazetesi’nden bir satılma haberi daha:

“EROĞLU YAZARKASAYI ABD DEVİNE SATTI

“Silikon Vadisi şirketlerinden ABD’li Verifone, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun büyük hissedar olduğu Panaroma Bilişim’i satın aldı. Panaroma son dönemde hızla büyüyen yeni nesil yazarkasa alanında faaliyet gösteriyor.”

29 Nisan tarihli bir başka satış haberi daha:

“Peyman da yabancıya satıldı

“Kuruyemiş üreticisi Peyman özel sermaye fonu Bridgepoint’e 110 milyon dolara satışı için anlaşıldı.” (http://www.toplumsal.com.tr/ekonomi/peyman-da-yabanciya-satildi-h29015.html)

Bir yandan özelleştirmeler, bir yandan satışlar bir yandan da iflaslar:

Avrupa’nın en büyük “Gömlek kralı iflasın eşiğinde!

“İflas erteleme başvurularının ardı arkası kesilmiyor. Ünlü gömlek markası Ravelli’nin üreticisi, Türkiye`nin en köklü tekstil firmalarından Mintay Tekstil iflas erteleme istedi. Şirkete iki kişilik kayyum heyeti atandı.”

“SİS İPLİK DE FAALİYETLERİ DURDURDU

“Bursa’nın köklü ailelerinden Sayılganlar’ın sahibi olduğu Kervansaray Yatırım Holding şirketlerinden SİS Sayılgan Dokuma Boya İplik San.ve Tic.A.Ş’nin de faaliyetleri geçtiğimiz günlerde durdurulmuştu.” (http://uzmanpara.milliyet.com.tr/haber-detay/gundem2/gomlek-krali-iflasin-esigindebr/46000/46198/)

Sadece bu kadar mı iflaslar, kapatmalar?

Olur mu?

Onlarca şirket var bu durumda olan:

“Perakende markası Beğendik, (…) beyaz et sektöründe önde gelen markalardan Köytür Piliç; Türkiye genelinde 381 mağazası bulunan Leke JeansDenizli ekonomisinin can damarlarından biri olan, süt sektörünün önde gelen markalarından Aynes; Avrupa‘nın en büyük tekstil fabrikasını Uşak‘a kuran Sesli Battaniye; Türkiye‘nin önde gelen teknoloji markalarından Gold Teknoloji Marketleri; en büyük 500 sanayi kuruluşu listesinde yer alan Doğa Gıda; bebek ve çocuk giysileri sektörünün önde gelen firmalarından Aziz Bebe; Türkiye bakliyat sektörünün en büyük firmalarından 65 yıllık geçmişi olan Sezon Pirinç; Türkiye genelinde 230’a yakın akaryakıt bayisi bulunan Petrotürk de bulunuyor. (…) Türkiye’nin dünyaya açılan ilk çocuk giyim markası Wenice Kids ile önemli kadın giyim markalarından Atalar Giyim de iflası ilan edilerek tasfiye sürecine giren yerli markalar arasında yer aldı.” (http://www.ozgurdusunce.com/haber/yerli-markalar-batiyor-17966/)

İşte böyle…

Peki ekonomideki payları yani kârları böylesine yüksek olan yabancı Paraababaları elde ettikleri kârları ne yapıyorlar? Yani tekrar üretime, yatırıma mı dönüştürüyorlar?

Ne gezer… Alıp geçip gidiyorlar, kendi ülkelerine götürüyorlar elde ettikleri kârları.

Kanıt?

Yukarıda aktardığımız Sigorta Haftası’nda konuşan Güneş Sigorta Genel Müdürü Serhat Süreyya söylüyor bunu da:

“(…) Yabancı sermayenin, Türk sigorta sektörüne katkısı istenilen düzeyde olmadı. Yabancı sermayeli şirketler için kârın transfer edilmesi (götürülüp gidilmesi. – Kurtuluş Yolu) yerine ülke içinde yeni yatırımlara dönüşmesi gerekli.”

Sigorta sektöründe böyle de diğer sektörlerde farklı mı durum?

Yoo, aynı.

Ekonomiye bir de genel olarak bakarsak ne görürüz?

“TAKİBE DİKKAT!

“Tüketici kredilerinde Takibe dönüşüm oranında artış sürüyor. Yüzde 4.38’e ulaşan takibe düşme oranı 2009’dan beri görülen en kötü seviye. Ticari krediler ve KOBİ kredilerinde de sinyaller kötüleşiyor.”

Kim yazmış bunu?

Neşe Karanfil 19 Mayıs tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yazmış.

“6 bin şirket kapandı, 1.512’si tasfiye kararı aldı” diyor Hürriyet Gazetesi ekonomi yazarı Noyan Doğan, 7 Nisan tarihli yazısında.

Ki bu ve buna benzer birçok rakam verebiliriz ama bu iki örnek durumu gösteremeye yeter sanırız.

AKP’giller, âlâyıvâlâ ile Asgari Ücreti 1.300 TL’ye çıkardılar yılbaşında bildiğimiz gibi.

Peki bunun sonuçlarından birisi ne?

“KOBİ’LERDE 294 BİN ÇALIŞAN ‘ASGARİ ÜCRET’ YÜZÜNDEN İŞTEN ÇIKARILDI

‘ASGARİ’ DEPREMİ

“Ocak ayı itibarıyla 1300 TL’ye çıkan asgari ücretten sonra KOBİ’ler ‘işten çıkarma’ formülüne sarıldı. TEPAV’ın raporuna göre, KOBİ’lerde 300 bine yakın çalışan ocak ayıyla beraber işini kaybetti. İşini kaybedenlerin toplamı tüm sektörler itibariyle 379 bin kişi olurken, sadece ocak ayı içinde 76 bin kadın işsiz kaldı.”

Böyle yazmış Hacer Boyacıoğlu Hürriyet’te 15 Nisan’da.

Peki başka veriler bu raporu doğruluyor mu?

Evet, doğruluyor. Yine Hacer Boyacıoğlu’nun 19 Mart tarihli haberine göre:

“İşsizlik maaşına başvuru artıyor

Hacer Boyacıoğlu; “İşsizliğin öncü göstergesi olan işsizlik maaşına başvurular hızla artıyor. Şubat ayında işsizlik maaşı almak için başvuranların sayısı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 48.1 arttı.” diyerek, haberde ayrıntılıca artış oranlarını ay ay aktarıyor.

Bunu doğrulayan daha yeni bir haber var. 24 Nisan tarihli Milliyet Gazetesi’nin haberi bu da:

“İşsizlik maaşına başvurular yüzde 42 arttı

İŞKUR’a bu yılın ilk üç ayında işsizlik maaşı almak için başvuranların sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 42 artış göstererek 386 bin 246 kişi oldu. Kurum gerekli şartları karşılayanlara söz konusu dönemde toplam 768 milyon 953 bin liralık ödeme yaptı.”

İşte ekonominin içinde bulunduğu içler acısı durumu bu. Bu durumu bir de şöyle kanıtlayalım. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek; “(…) Türkiye ve dünya için çok temel sorunlar var, biz geçici bir bahar havası yaşıyoruz, buna aldanmamak lazım.” demiş “Forum İstanbul 2016”nın 6 Mayıs tarihindeki toplantısında.

Şimdi bu verilerle “Bahar havası yaşıyor”sak, ekonomideki gerileme ve küçülme sonucu ne yaşayacağız?

Kriz!

E, bir bakıma da yaşıyoruz zaten. Dolar, avro alıp başını gidiyor. Bir iniyor, bir çıkıyor bu arada vurgunu vuran vuruyor…

Kim vurur vurgunu bu durumlarda?

Parası olan! Yerli-yabancı Parababaları!

Üstelik, petrol fiyatları dibe vurmuşken böyle bir durumdayız… Eğer petrol fiyatları geçmiş yıllardaki gibi yüksek olsaydı halimiz ne olurmuş düşünmesi bile zor…

İşte Milliyet Gazetesi’nden 27 Nisan tarihli bir haber:

 AKP’giller ekonomi alanında neyle övünüyorlar?

Türkiye’nin on yıllardır IMF’ye olan borçlarını biz bitirdik. IMF’ye artık borcumuz olmadığı gibi, üstelik biz IMF’ye borç veriyoruz, diyorlar değil mi?

Ama işin aslı öyle değil. Doğru IMF’ye borcumuz kalmadı. Artık IMF’den borç almıyoruz. Ama bu Türkiye’nin borçlarının bittiğini mi gösterir?

Hayır, asla! Aksine Türkiye’nin dış borçları Cumhuriyet döneminin en yüksek seviyesine ulaşmış durumdadır. Ama bu borçlar artık devlet tarafından IMF’den alınmıyor. Ya ne yapılıyor?

Devlet ve özel sektör yabancı finans kuruluşlarından borç alıyorlar!

İşte yukarıdaki haber de bunu somutça kanıtlıyor.

“Fitch`ten gelişen ülkelere uyarı!

“Fitch, “Gelişmekte olan ülkelerde döviz cinsinde borç artışı riskleri artırıyor” değerlendirmesinde bulundu. Fitch ayrıca geçen yıl itibariyle en yüksek borçluluk oranının ise Türkiye`de olduğunu belirtti.

“Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, gelişmekte olan ülkelerde özel sektör borcunun, özellikle döviz cinsinden borçların, hızla artmakta olduğunu ve bunun global belirsizliğin arttığı ortamda bu ülkelerin ekonomileri, finansal sistemleri ve kredibiliteleri için aşağı yönlü riskleri artırdığını bildirdi.

“Türkiye, Brezilya, Çin, Meksika, Endonezya, Rusya, Hindistan ve Güney Afrika’da finansal olmayan özel sektörün dış borçlarına yönelik rapor yayınlayan Fitch, 2015 2. çeyrekte bu 8 ülkenin döviz cinsinden borçlarının GSYN’nın yüzde 20’si seviyesine çıktığını ve yerel ve yabancı para cinsinden toplam borçların GSYH’nın yüzde 90’ıseviyesine ulaştığını vurguladı.

“Fitch, özel sektörün döviz cinsinden borçlarının GSYH’ya oranı açısından en yüksek oranın yüzde 41 ile Türkiye’de olduğunu belirtirken, Türkiye’de devlet ve özel sektörün döviz cinsinden borçlarının GSYH’nın yüzde 53’ü ile 8 ülke arasındaki en yüksek oran olduğunu belirtti.” (http://uzmanpara.milliyet.com.tr/haber-detay/gundem2/fitchten-gelisen-ulkelere-uyari/46000/46477/)

Yine “IMF VI. MD 2015 TÜRKİYE RAPORU: DIŞ BORÇLANMA SÜRDÜRÜLEMEZ” başlıklı rapor da Fitch’i teyit ediyor:

“Üye ülkelerin yıllık ekonomik gelişme sonuçlarını IMF her yıl, üye ülkede, ülke yetkilileri ile yaptıkları ortak değerlendirmeden sonra açıklar. Türkiye 2015 Değerlendirme Raporunu nisan ayının son haftasında açıkladı.

“Rapor ağırlıklı olarak Türkiye’nin “dış borçlarına ve borçlanmanın bu şekliyle sürdürülemez olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin toplam dış borcunun GSMH’ye oranının 2015’te yüzde 50’iyi aştığını gösteren rapor, 2016 yılında bu oranın yüzde 57 ile 60’lar düzeyine yaklaşacağını göstermekte.” (Nazif Ekzen, http://odatv.com/turkiyenin-kaynak-bulma-gucu-tamamen-kurudu-2604161200.html)

Gördük mü işin boyutunu?

Türkiye’nin iç ve dış borçlarının toplamı 600 milyar doları geçmektedir. Bu konuda da net bir rakam verilmemektedir bilinçli olarak. Ama hangi rakam söylenirse söylensin, borçlarımız çığ gibi artmaktadır. Yine üstelik petrol fiyatlarındaki büyük düşüşe rağmen…

Hele önümüzdeki aylardaki tabloyu düşünürsek, kriz tellallığı yapmadığımız apaçık ortaya çıkar.

Bildiğimiz gibi, Rusya’yla büyük bir kriz yaşıyoruz, hem ekonomi alanında, hem de siyasi ve askeri alanda.

Bu krizin sonucu, uçaklarımız Suriye sınırlarına yaklaşmak için bile kalkamıyor. Çünkü Rusya vuracak uçaklarımızı. Bunu açıkça söyledi. Rusya turist göndermeyi yasakladı. Ve özellikle tarım ve tekstil ürünleri başta olmak üzere ithalatı kesti, alımı durdurdu. İşverenlerin Rusya’daki yatırımlarını engelledi. Vb…

Suriye’deki AKP’giller tarafından düşürüldüğümüz bataklıkta her gün biraz daha boğuluyoruz. Ülkemiz yangın yerine döndü. Reyhanlı’da, Suruç’ta, Ankara’da, İstanbul’da, Gaziantep’te, Bursa’da vb. yerlerde bombalar patlıyor, onlarca, yüzlerce insanımız ölüyor. Ülke kan gölüne döndü. Bu olaylar sonucu turistler ülkemize gelmiyor. Planlanmış uluslararası etkinlikler; kongreler, konferanslar, toplantılar iptal ediliyor.

Şimdi bunlara ilişkin kimi haberler aktaralım tarih sırasıyla söylediklerimizi somutlamak için:

“Şirketler sigortalamayınca İngilizler Türkiye’ye gelmiyor

“İngiltere’yle Bavul Ticareti!

“Terör saldırıları sonrası İngiliz sigorta şirketleri Türkiye’ye gidecek vatandaşlarının sigortalamadığı için hazır giyim sektörü sıkıntı yaşamaya başladı. İngiliz markaların temsilcileri sigortasız gelmeyi göze alamadıkları için Türkiye’ye gelip ürün seçemiyor. Böyle olunca Türk firmalar zararı karşılamak için bavul ticaretiyle ürünleri İngilizlere götürmeye başladı.” (Elif Ergu, Hürriyet, 7 Nisan 2016)

“Sanat fuarına ‘endişe’ iptali

“Bu yıl 23-25 Eylül tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezi’nde yapılması planlanan çağdaş sanat fuarı Artinternational, katılımcı galerilerin endişeleri yüzünden iptal edildi” (Hürriyet, 26 Nisan 2016)

“DALIŞ TURİZMİ ‘DİP YAPTI

“Türk turizminin yaşadığı derin krizden ‘dalış sektörü’ de nasibini aldı. Masmavi suların patronları, dalış için gelen turist sayısının geçen yıla oranla yüzde 90’dan fazla düştüğünü söylüyorlar…” (Mustafa Sarıipek, Hürriyet, 2 Mayıs 2016)

ZİYARETÇİ SAYISI YARIYA İNDİ

“Kültür ve Turizm Bakanlığının sır gibi sakladığı müze ziyaretçi sayıları yüzde 45 düştü. Yabancı ziyaretçi sayısındaki düşüş yüzde 60’a ulaştı.” (Ömer Erbil, Hürriyet, 19 Mayıs 2016)

Kongrelerin, konferansların, fuarların yapılamaması, turistlerin gelmemesi demek; ekonomik olarak çok büyük kayıp demektir. Gelen turistlerin harcadıkları paralar artık gelmeyecek, turist geldiğinde istihdam yaratan turizm sektöründe işsizlik patlayacak demektir. Bu tarımı da direkt etkileyecektir. Ve diğer tüm sektörleri zincirleme etkisi altına alacak demektir. Şu anda 1 milyar dolarlık bir kayıptan söz edilmektedir turizm sektöründe. Bu kayıp 5-6 milyar doları, belki daha da fazlasını bulacaktır tüm yıl için baktığımızda. Bu yıl için beklenen gelir olan 27 milyar doların bulunması mümkün görünmemektedir rakamlara baktığımızda.

İşte verilerle gerçekler bunlar.

Şimdi bu ekonomiye batak ekonomi denmez de ne denir

Bu bir avuç Finans-Kapital zümresi ve Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının; iki gerici, geriletici, üretimle değil, montaj sanayi ile gününü gün eden zümre ve sınıfın ekonomiye hakim olduğu, dolayısıyla da üstyapıya da hakim olduğu bu düzenden halkımıza, halklarımıza hayır gelir mi?

Gelmedi ve gelmiyor. Gelmez de. Onlar aldıkları komisyonlara bakıyorlar. Vatan elden gitmiş, insanlarımız sefalet içinde, yokluk yoksulluk içinde yaşıyorlarmış, gelecek için hiçbir umutları yokmuş, onların zerre umurlarında olmaz.

İnsanlarımızın İşsizlik ve Pahalılık cehenneminden; bu vurguncu, soyguncu, zalim düzenden, insanın insanı ezdiği düzenden kurtuluşunu sağlayacak olan sadece bizleriz. Biz gerçek devrimcileriz. Proletarya Sosyalistleriyiz. Biz bu halkın, bu vatanın biricik umuduyuz.

Ve biz Kurutuluş Partililer o umudu boşa çıkarmayacağız. Demokratik Halk iktidarını mutlaka kuracağız. Ve insanlarımız, halklarımız eşit, özgür, kardeş bir toplum halinde, büyük bir sosyalist aile olarak yaşayacaklar. Bunu sağlayacağız!