Emperyalist Katliam: Hiroşima ve Nagazaki
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
Nazım Hikmet, 1956
Böyle diyordu ulu şairimiz Nazım Hikmet, “Kız Çocuğu” adlı şiirinde, Hiroşima ve Nagazaki emperyalist katliamlarından bir süre sonra. Bu katliamların faturası az çok belli olduktan sonra… Kaldı ki bugün bile katliamın gerçek boyutu tam anlamıyla bilinmiyor. Ama savaş etiğine hiçbir şekilde uyulmadığı, binlerce sivilin patlamayla, yakılarak ve radyasyonla vahşice katledildiği kesin.
Biliyoruz, emperyalizm ve savaş birbirinden ayrılmaz. Emperyalizm savaş demektir bir bakıma… Çünkü tekeller dünya pazarını ele geçirmek için her türlü yolu denerler. Savaş da bunların başında gelir. Kaldı ki, bir de savaş tekelleri vardır zaten. Varlıkları insanların öldürülmesine dayanır. Geliştirdikleri silahların, emperyalist amaçlarla çıkarılan savaşlarda denenip etkisini ölçmek, hatta reklamını yapmak isterler.
Birinci Emperyalist Savaş gibi İkinci Emperyalist Savaş da, dünya pazarına sonradan giren ama diri, canlı Alman ve Japon emperyalist devletlerinin dünya pazarından pay kapma girişimine dayanır. Tabiî, başka nedenler de vardır. Gene tekelci kapitalizmin bir ürünü olan faşizmin saldırganlığı ve bu saldırganlığın emperyalistler tarafından o günün tek sosyalist devleti olan Sovyetler Birliği’ne doğru yönlendirilmesi gibi. Hitler Faşizminin başlıca hedefi Sovyetler Birliği olmuştur nitekim. Japon Faşizminin hedefi ise başlıca Çin, Kore, Mançurya, Endonezya, Malaya ve Burma idi.
Japonların, ABD Emperyalizmi ile kapışma gibi bir niyeti yoksa da Amerikan Silah Makinesi boş durmadı. “Tarafsız” ABD, İngiltere’nin de onayını alarak sinsice ve gizlice Uzakdoğu ve Pasifik savaşına girdi. Japonlara metal ve yakıt ambargosu uygulayarak ve 1941 yılı boyunca ilan etmeksizin “Uçan Kaplanlar” adlı savaş uçaklarını Japon askeri birliklerine saldırtarak Japon Emperyalizmini provoke etti. Sonunda beklenen oldu ve Japon militarist yönetimi, 7 Aralık 1941’de Pearl Harbor’daki Amerikan donanmasına saldırdı. Emperyalist tekeller ellerini ovuştursalar gerek! Böylece ABD de Uzakdoğu’da açıktan savaşa katılmış oldu çünkü.
II. Emperyalist Savaş, gelişen savaş teknikleri, donanımı, stratejileri bakımından birincisinden çok daha yıkıcıydı. (Savaş sonunda istatistiklere göre 35 milyon ila 60 milyon arasında insan yok edilmişti. Sadece savaş harcamalarınınsa 1 trilyon doların üzerinde olduğu biliniyor. Yıkım, ekonomik ve sosyal kayıplar, insan kayıpları bunun dışındadır.) Bütün savaşan taraflarda daha etkin silahlar geliştirme çabası vardı kaçınılmaz olarak. Atomun parçalanmasıyla doğacak enerjinin bir savaş aracı olarak kullanılması da gündemdeydi ve savaş öncesinde Almanya bu bakımdan öndeydi. Ancak Hitler Faşizminin baskıları bu alanda bilgi birikimine sahip Alman bilimcileri Amerikan Emperyalizminin kucağına attı.
İnsan yaşamının emperyalistlerin gözünde hiçbir değeri yoktur
ABD, Haziran 1941’de “Manhattan Projesi” ile atom bombası yapmak üzere bu bilimcileri derledi ve yönlendirdi. “Kesintisiz ve yoğun bir çalışma” ile tam dört yıl sonra, Temmuz 1945’de ilk atom bombası hazırdı. New Mexico’da bir çölde, 16 Temmuz 1945’de patlatıldı 15.000 ton TNT gücündeki bu ilk bomba.
Amerikan Emperyalizmi eğer yetişse bu ilk bombayı Almanya üzerinde deneyecekti. Ama Sovyetler Birliği sayesinde Hitler Faşizmi tüketildi.
Almanya 7 Mayıs 1945’de teslim olmuştu. Bomba geç kalmıştı!
Bu durumda geriye Japon Faşizmi kalıyordu. Dolayısıyla ilk atom bombasının yıkıcılığı Japon Halkı üzerinde denenecekti. Öyle de oldu…
Önce Hiroşima’ya, deneme bombasından epi topu 20 gün sonra, 6 Ağustos 1945’de, sabah saatlerinde “Little Boy” (Küçük Çocuk) adlı 13 kiloton gücünde bomba bırakıldı. Anında 80.000 insan öldü, kentin yüzde doksanı yok oldu. Binlerce insan ise daha sonra aldıkları yaralardan veya radyasyon etkisinden öldü (http://www.history.com/topics/world-war-ii/bombing-of-hiroshima-and-nagasaki).
Kentin toplam nüfusunun o zaman 280.000 – 290.000 sivil ve 43.000 askerden oluştuğu biliniyor. Ancak, patlamadan sonraki beş yıl içinde ölenlerin sayısı 200.000’i bulur. Hiroşima kent kayıtlarına göre doğrudan ölenler ile yanık, radyasyon etkisi veya kanser nedeniyle ölenlerin toplamı 237.000’dir (http://www.atomicheritage.org/history/bombings-hiroshima-and-nagasaki-1945).
Bu acımasızlığa rağmen, Amerikan Emperyalizmi ikinci atom bombasını üç gün sonra, 9 Ağustos 1945’de Nagazaki kentine atar. “Fat Man” (Tombul Adam) adı verilen bu bomba ise Hiroşima’ya atılandan çok daha büyüktür, 21 kiloton gücündedir. Neyse ki bomba “hava muhalefeti” nedeniyle kent merkezine düşmez ve bu nedenle kayıplar daha az olur. Gene de ilk anda 40.000 – 75.000 kadar insan ölür. Yıl sonunda ölümler 80.000’i bulur. Kentin yarısı yok olmuştur.
İşte emperyalizm böylesine acımasızdır. İnsan yaşamının emperyalistlerin gözünde hiçbir değeri yoktur.
Emperyalistler, bu acımasızlıklarını gizlemek için türlü yalanlar uydururlar. Şöyle derler:
“General Mac Arthur ve üst düzey komutanlar Başkan Truman’a konvansiyonel silahlarla zaten savaşıldığını ve böyle devam ederse ABD’nin kayıplarının 1 milyon kişiyi bulacağını söylediler. Başkan da savaşı sonlandırmak için onay verdi.” (http://www.history.com/topics/world-war-ii/bombing-of-hiroshima-and-nagasaki)
Bu ne büyük yalan! Aceleniz ne? Bombayı deneyeli 3 hafta bile olmamış. Japonya ise zaten teslim olmak zorunda. Başka çaresi yok. Bir milyon ABD askerinin kaybı mümkün değil.
Nitekim, emperyalistlerin kendi kaynaklarında şöyle deniyor:
“Gerçekte, Japonlar ABD ile süregelen düşmanlığı mümkün olduğunca hızlı sonlandırmak istiyordu. Japon Hükümeti 1945 Ocağında teslim şartlarını belirtmiş ama bunlar göz ardı edilmişti. Seçkin bir İngiliz hukukçu olan Frederick JP Veale Barbarizme Doğru (Advance to Barbarism) eserinde şöyle der:
“Gecikmeli de olsa ortaya çıktı ki, bomba atılmadan yedi ay önce, Ocak 1945’te, Başkan Roosevelt Japon Hükümeti’nden General MacArthur’un karargâhı üzerinden bir teslimiyet teklifi aldı. Burada belirtilen şartlar, aslında ABD’nin bombayı atıktan sonra kabul ettiği teslimiyet şartları ile aynıdır.” (Gregory P. Pavlik. The Ethics of War: Hiroshima and Nagasaki After 50 Years. https://fee.org/media/16417/1995-09.pdf)
Öte yandan, Japonya’nın direnme gücü kalmamıştı. Teslim olmak zorundaydı. Aynı kaynakta şöyle deniyor:
“Müttefik hava, kara ve denizaltı operasyonları Japon ana adalarının tüm hammadde kaynaklarını kesmişti. Ana adalar etrafındaki etkin ve yakın Müttefik ablukası, sonuçta Japon’ların askeri donanımlarını sürdürmek bir yana, sivil halkın temel gereklerini bile karşılamasını önleyecekti. Atom bombası patlatmadan da erken teslimiyet kaçınılmazdı. Bu hem Müttefikler, hem de Japonlar için daha iyi olacaktı.”
Buradan görüyoruz ki, ABD Emperyalizmi atom bombasını neredeyse tamamlamıştır, bu yüzden Japonya’nın teslim şartlarını kabul etmez ve sonra da La Fontain’in hikayesinde derenin alt tarafında su içen kuzuya “suyumu bulandırıyorsun” diyen kurt gibi Japonya’ya saldırır. Saldırmayı, atom silahını denemeyi, dünya halklarına korku salmayı önceden hedeflemiştir.
Bu ne büyük katliamdır, ne büyük acımasızlıktır!
ABD Emperyalizmi fırsat olsa elindeki gücü Sovyetler Birliği’ne ve diğer sosyalist ülkelere karşı da uygulayacaktı. Ancak gördü ki, Birinci Emperyalist Savaş sonrasında Sovyetler Birliği, İkinci Emperyalist Savaş sonrasında ise Çin Halk Cumhuriyeti ve Doğu Avrupa sosyalist cumhuriyetleri doğdu. Bu yüzden böylesine haksız bir saldırıyı göze alamadı. Ama bu saldırı planlarını hazır tuttu.
Amerikalılar, bazı gizli belgelerini artık ihtiyaç kalmayınca ve üzerinden de 50 yıl gibi bir süre geçince Ulusal Güvenlik Arşivi olarak açıklarlar. Bundan 2 yıl önce 2015’de ABD Emperyalizminin “Soğuk Savaş” sürecindeki gizli savaş planlarından bir kısmı açıklandı. George Washington Üniversitesi kapsamında yer alan Ulusal Güvenlik Arşivi tarafından yayımlanan ve ABD Stratejik Hava Komutanlığı’nın (SAC) 1956’da başlatıp 1959’da hazır hale getirdiği stratejik planda (SAC Atomic Weapons Requirement Study for 1959) sosyalist ülkelerde özellikle havaalanlarından oluşan 1100 hedefin nükleer silahlarla (hidrojen bombası) vurulacağı, aynı zamanda 1200 kentin de aynı şekilde nükleer silahlarla tahrip edileceği (buna “Sistematik İmha” diyorlar) belirtiliyor. Bu kentler içinde Moskova, Leningrad, Varşova, Pekin gibi büyük merkezler de var. Ve bu irili ufaklı 1200 merkezde siviller hedef alınıyor. Bu açıkça belirtiliyor planda. Üstelik imha gücü çok yüksek, Nagazaki’deki “Fat Man”in 8 katı olan 160 megatonluk atom bombalarıyla…
Bu insanlıkla bağdaşır mı? İşte emperyalist canavarlık budur!
Bu süreçte Sovyetler Birliği’nin de atom bombası yapma sürecini hızlandıran bilimci Klaus Fuch’u da anmadan geçmeyelim. ABD Emperyalizmi’nin Manhattan Projesi’nde yer alan bilimcilerden olan Alman kökenli bu bilimci, sadece ABD’nin elindeki atom silahının insanlığa vereceği zararı görerek, cezalandırılma pahasına atom bombasının geliştirilmesiyle ilgili bazı bilgileri Sovyetler Birliği’ne ulaştırır. Böylece Sovyetler Birliği’nin 1950’lerin ikinci yarısından önce atom silahı yapması beklenmezken, 1949’da yapıp durumu dengelemesini sağlar.
Günümüzde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, benzer şekilde tümüyle kendi gücüyle nükleer silah üreterek emperyalist saldırganlığı göğüslüyor. Böylece ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, İsrail ve Pakistan’dan sonra dokuzuncu nükleer silaha sahip ülke. Bu durum Kore’yi doğrudan emperyalist saldırıya karşı bir nebze de olsa koruyor.
Dünyada Belçika, Hollanda, İtalya, Almanya ve Türkiye ise emperyalist amaçlı nükleer silahlara ev sahipliği yapıyor ne yazık ki…
Biz devrimciler genel olarak silahlanmaya karşı olsak da, emperyalizm varlığını sürdürdüğü sürece, bizce antiemperyalist amaçlı her türlü silahlanma mubahtır. Çünkü emperyalizmin acımasızlığı ortada… Emperyalizm tümüyle boğulmadıkça, saldırganlığına karşı önemli bir güç nükleer silahlar… Bu yüzden Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni destekliyoruz.
Bugün emperyalizm konvansiyonel silahlarla ve türlü oyunlarla çok daha büyük katliamlar yapsa da, dünyanın en büyük emperyalist toplu katliamlarının başında gelen Hiroşima ve Nagazaki saldırılarının 77. yıldönümünde emperyalist saldırganlığı bir kez daha lanetliyor, kahrolsun emperyalizm diyoruz.