Filistin Halkı kanıyor Satılmış Arap İktidarları “Normalleşiyor”
ABD Emperyalist Haydudunun Ortadoğu’daki bekçi köpeği, insanlık düşmanı Siyonist İsrail, Filistin Halkına yönelik saldırılarına ara vermeksizin devam ediyor. Siyonist İsrail, işgal altında tuttuğu Filistin topraklarındaki alçakça katliamlarına her geçen gün yenilerini ekliyor.
Katil İsrail’in geçtiğimiz haftalardaki kurbanlarından biri, 32 yaşındaki otizmli İyad Hayri Hallak oldu. Hallak, 30 Mayıs’ta Mescid-i Aksa’nın da içinde yer aldığı Doğu Kudüs’ün Eski Şehir bölgesinde bulunan El-Esbat (Aslanlı) Kapısı’nda katil İsrail polisi tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybetti.
Siyonist İsrail, bütün katliamlarında ne kadar pervasız, acımasız ve insanlık düşmanı olduğunu tekrar tekrar kanıtlıyor. Ancak Hallak’ın katlediliş biçimi diğerlerine göre biraz daha farklı. İnsanlıktan çıkmış İsrail polisi, otizmli yani zihinsel engelli olan Hallak’a, üzerinde güya; “tabanca benzeri şüpheli obje”, bulunduğu gerekçesiyle dur ihtarında bulunuyor, zavallı genç zihinsel engelinden dolayı ihtarı duymuyor, anlamıyor, korkuyor ve kaçıyor. Bunun üzerine gözü dönmüş polis, tetiği çekmekte bir an bir an bile tereddüt etmiyor; Hallak’ı oracıkta katlediyor. Ve tabiî ki gencin cansız bedeni üzerinde yapılan aramada bırakalım silahı, bir tırnak makası dahi çıkmıyor.
Ailesinin verdiği bilgilere göre, “(…) Hallak’ın yaşadığı rahatsızlık, onun 7 yaşındaki bir çocukla aynı kapasiteye sahip olmasına yol açıyordu. Aynı zamanda duymasında ve konuşmasında da sıkıntılar vardı. Muhtemelen polisin dur ihtarına bu yüzden uymadı.” (https://seenthis.net/messages/857321)
Düşünebiliyor musunuz yaşanan acıyı, trajediyi?
Ortadoğu’da hiç var olmaması gereken, işgalci, gayrimeşru bir devletin yine gayrimeşru kolluk kuvvetleri, otizm hastası bir genci kendi vatan topraklarında gözünü kırpmadan katlediyor. Bırakalım Filistin Halkı gibi en modern askeri teknolojiye karşı taşla, sopayla, sapanla savaşan bir halkın mücadelesini; iki eşit devlet arasındaki herhangi bir savaşta dahi açıkça savaş suçu kapsamına giren alçaklıklarına her geçen gün bir yenisini daha ekliyor Siyonistler.
Peki, İsrail’e bu pervasızlığa, bu katliamlara, zulümlere imza atma cüretini veren şey nedir?
Her zaman ifade ettiğimiz gibi bu suni devlet, Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın haklı bir şekilde devlet olarak değil “Siyonist Oluşum” olarak tanımladığı bu yapı, gücünü başta ABD olmak üzere diğer emperyalist devletlerden almaktadır. Onların Ortadoğu’daki emperyalist çıkarlarını korumakta, yine her zaman söylediğimiz gibi onlara bekçi köpekliği yapmaktadır. Emperyalist Haydut Devletler de karşılığında İsrail’i korumakta, katliamlarına, zulümlerine göz yummakta, hatta bizzat bunları teşvik etmektedir. Mazlum Filistin Halkının yaşadığı acıların, döktüğü gözyaşlarının kendileri açısından objektif nedeni bu durumdur.
Fakat genelde Arap Ulusunun, özelde ise Filistin Halkının maruz kaldığı insanlık dışı muamelelerin temelinde en az bu kadar yakıcı olan subjektif bir başka etmen daha bulunmaktadır: Arap Ulusunun dağınıklığı.
Oysa gerek nüfus, gerek coğrafi koşullar, gerekse bir dizi diğer özelliklerinden dolayı Arap Ulusu büyük bir potansiyel taşıyor. Bu potansiyelin altını daha net çizebilmek için, özellikle Birinci ve İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşlarıyla birlikte emperyalistlerin 22 parçaya böldüğü Arap Ulusuyla ilgili güncel bilgilere bakalım:
“Arap ülkelerinin tamamına Arap Dünyası, Arap Ulusu, Arap Devletleri ya da Arap Vatanı ismi de verilmektedir. (…)
“Arap Dünyası, Afrika ve Asya kıtaları üzerinde yer almaktadır. Bu uluslar 5 milyon milkareden [13,868,171 kilometrekareden.] fazla bir bölgeye yayılmıştır. Tüm ülkelerde yaşayan toplam nüfus 423 milyon civarındadır.” (https://worldpopulationreview.com/country-rankings/arab-countries)
Yukarıda sözü edilen ve tarihsel olarak aslında tek bir Arap Ulusunun birer parçası olan devletler; Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Yemen, Kuveyt, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Moritanya, Sudan, Somali, Filistin, Cibuti ve Komorlar’dır.
“Bu ülkeler arasında 90 milyondan fazla kişinin yaşadığı Mısır en fazla nüfusa sahiptir. Nüfusun en az olduğu Komorlar’da ise sadece 795 bin kişi yaşamaktadır. Yüzölçümü olarak bakıldığında 919 bin 595 milkarelik [yaklaşık 2 milyon 382 bin kilometrekare] yüzölçümüyle Cezayir en büyük ülke iken sadece 293 milkarelik [yaklaşık 760 kilometrekare] yüzölçümüyle Bahreyn en küçük ülkedir.” (agy)
Ve elbette ki Ortadoğu’da hesaba katılmaksızın hiçbir politikanın gerçekçi bir şekilde hayata geçirilemeyeceği, hiçbir tespitin doğru yapılamayacağı bir gerçeklik daha vardır: Petrol ve bu petrolü taşıyan boru hatları…
Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı bu gerçeği şöyle ifade ediyordu:
“Ekonomice Yakındoğu: Petrol demektir. İran’dan Cezayir’e, Fas’a dek uzanan dünkü Türkiye toprakları altında, kim derdi ki, yeryüzünün damarlarında dolaşacak eşsiz kan: Petrol yatıyormuş… Düne dek Türkiye, Batı-Kapitalizminin Uzak Ana Sömürgeler yolu üzerinde bir köprü-engeldi. Emperyalizm, Türkiye’yi, muazzam Arap dünyasından koparıp, şimdiki Cumhuriyet yol kıyısına iteleyip dondurdu… Bir de bakıldı ki, Türkiye’nin atıldığı yerler petrol hazinesidir.” (Hikmet Kıvılcımlı, Filistin Olayının Düşündürdükleri, Sosyalist Gazetesi, 5 Ocak 1971)
İşte Arap Ulusunun ağırlıklı olarak yaşadığı Yakındoğu’nun emperyalist haydutların iştahlarını kabartmasının en önemli nedeni budur.
ABD Emperyalizminin, yine Kıvılcımlı Usta’nın deyişiyle; “Bir buçuk milyonluk zavallı vatansız Yahudiyi getirip o nalla mıhın arasına sok”arak yarattığı suni İsrail devletinin bugünkü nüfusu 8 milyon 653 bin, yüzölçümü ise 21 bin 640 kilometrekaredir.
Ancak ne yazık ki Arap Dünyası’ndan nüfusça yaklaşık 49 kat, yözölçümü bakımından ise yaklaşık 640 kat daha küçük olan Siyonist İsrail, bugün başta Filistin Halkı olmak üzere tüm Arap Halklarına kan kusturabilmektedir. Filistin Vatanının büyük çoğunluğunu işgal altında tutabilmekte, egemen bir devlet olan Suriye’ye yönelik ABD Haydut Devleti’nin de desteğiyle hava saldırıları düzenleyebilmekte, yine Suriye toprakları dahilindeki Golan Tepeleri’ndeki işgalini sürdürebilmekte, İran’da sayısız provokasyon girişimlerinde bulunabilmekte, en son İranlı General Kasım Süleymani örneğinde olduğu gibi CIA’yla işbirliği halinde devlet yetkililerini katledebilmektedir.
Arap Ulusu açısından bu durumun en önemli subjektif sebebi, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi parçalanmışlık ve çoğunlukla halk düşmanı, Ortaçağcı, ABD uşağı devlet başkanları, başbakanlar krallar, şeyhler, emirler, tarafından yönetilmektir.
Bugün Ortadoğu’da ne yazık ki Suriye, İran ve Lübnan Hizbullahı’nın dışında İsrail’e, dolayısıyla da ABD Emperyalizmine karşı hem ideolojik hem de pratik olarak cepheden, gerçek anlamda mücadele eden, ne yazık ki, tek bir devlet bile bulunmamaktadır.
Evet, 1945’ten beri adına “Arap Ligi” ya da “Arap Birliği” denen ve sözümona Arap Halklarının çıkarlarını savunma misyonuna sahip bir birlik vardır. Yukarıda saydığımız 22 devletin tamamı da bu oluşumun içindedir. Her ne kadar geçmişte Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır örneğinde olduğu gibi, Libya Lideri Şehit Muammer Kaddafi örneğinde olduğu gibi, Saddam örneğinde olduğu gibi belli dönemlerde Antiemperyalist, dolayısıyla da Antisiyonist atılımlar yapılmış olsa da, bugün Suriye dışında bu birliğe mensup devletlerin liderleri Filistin Davası’na içtenlikle sahip çıkmamakta, bölgedeki emperyalist ve Siyonist zulme karşı net, açık bir tavır geliştirmemektedir.
Evet, bu ülkelerin büyük çoğunluğu resmi olarak İsrail Devleti’ni tanımamaktadır. Ancak tıpkı bizdeki Tayyipgiller İktidarı gibi, kendi ülkelerindeki Müslüman Halkın gazını almak için İsrail’e karşı zaman zaman efelenmekte, İsrail zulmünü “kınamakta” fakat kimileri hainliğinden, kimileri de korkaklığından dolayı bunun ötesine geçmemektedir. Aralarından sesini yükseltmek isteyenler çıksa bile son tahlilde kendi iktidarını kaybetmekten korkarak sessiz kalmayı tercih etmektedir. Dolayısıyla bu ülke liderleri, öyle ya da böyle arka planda İsrail’le ekonomik ve siyasi ilişkileri devam ettirmekte, bu yolla da Siyonizme can suyu vermektedirler.
Hem Filistin Davası’na, hem Arap Ulusuna ihanet içindeki bu liderler-iktidarlar bugünlerde bununla da yetinmemektedirler. Adına “Normalleşme” dedikleri yeni bir süreç başlatarak İsrail’le ilişkileri daha da geliştirmek için adımlar atmaktadırlar:
“Filistin’i işgali sebebiyle, İsrail’i on yıllardır tanımayan Arap ülkelerinin, Tev Aviv yönetimi ile ilişkilerinde sene başından bu yana hızlı bir normalleşme yaşanmaya başladı.
“Filistin davasını ve topraklarını savunmak için 1948 ve 1967 yıllarında İsrail ile bizzat savaşan ülkelerin de aralarında bulunduğu Arap devletlerinin, son yıllarda siyaset, askeri konular, ekonomi ve spor alanlarında Tel Aviv yönetimi ile ilişkiler kurmak için bazı adımlar attığı görüldü.” (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israil-ile-bazi-arap-ulkeleri-arasindaki-normallesme-sureci-2020de-hiz-kazandi/1738258)
Gördüğümüz gibi ABD uşağı, Ortaçağcı, Arap Ulusuna düşman iktidarları, el altından yürütülen kirli ilişkiler kesmiyor. İsraille ilişkilerinde “hızlı bir normalleşme yaşanmaya” başlıyor.
“Normalleşmek” için neler yapılmış şimdiye kadar, bir de onlara bakalım.
“İsrail Dışişleri Bakanlığı’ndan 10 Aralık 2019’da yapılan açıklamada, 20 Ekim 2020 – 10 Nisan 2021 tarihlerinde BAE’nin Dubai emirliğinde düzenlenecek EXPO 2020 Dünya Fuarı’na katılım için anlaşma imzaladıkları bildirildi.
“İsrail Başbakanlık ofisinin Twitter hesabından 21 Aralık 2019’da yayınlanan açıklamada, Netanyahu’nun, İsrail ile “birçok Arap ülkesi” arasındaki yakınlaşmadan memnuniyet duyduğu ve “ilişkileri normalleştirme ve barışı sağlama vakti” dediği aktarıldı.
“ABD Başkanı Trump, 28 Ocak’ta Netanyahu ile Beyaz Saray’da düzenlediği ortak basın toplantısında tek taraflı sözde Ortadoğu barış planını kamuoyuna duyurdu. Planın açıklandığı toplantıya, BAE, Bahreyn ve Umman’ın Washington büyükelçileri de katıldı.
“Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, 3 Ocak’ta Netanyahu ile Uganda’da bir araya geldi. İsrail Başbakanlık Ofisinden yapılan açıklamada, görüşmenin Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni’nin davetiyle gerçekleştiği duyuruldu.
“İsrail Cycling Academy Kulübü Twitter hesabından Faslı bisikletçi Mehdi Şükri’nin (23) milli takım üyesi olarak aralarına katıldığını duyurdu. Paylaşımda, Şükri’nin İsrail’deki profesyonel bisiklet ekibine katılan ilk Arap ve Müslüman bisikletçi olduğu belirtildi.
“Israel Hayom gazetesi 7 Şubat’ta ABD yönetiminin, Netanyahu ile Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı görüştürmek için girişimde bulunduğunu yazdı.
“İsrail’in i24NEWS televizyon kanalının haberine göre, BAE Dubai Elmas Borsası Başkanı Ahmed bin Selim, “Dünya Elmas Haftası” etkinlikleri çerçevesinde İsrail’de düzenlenen Elmas Fuarı’na katıldı.” (agy)
Görüldüğü gibi Siyonist cellâtla gizliden gizliye zaten yürütülmekte olan ilişkiler artık karşılıklı somut anlaşmalarla, karşılıklı jestleşmelerle iyiden iyiye gözle görülür hale geliyor. Bunun bir sonraki aşaması ise kuşkusuz yukarıda adı geçen ülkelerin resmi olarak İsrail Devletini tanımaları olacaktır. Bunun adına da “Normalleşme” deniyor.
Aslında hem İsrail tarafı hem de satılmış Arap liderleri-iktidarları bir anlamda dürüst davranıyor. İsrail’le olan gayrimeşru ilişkilerini gizlemek istemiyorlar artık. Gerçek anlamda “normalleşiyorlar.” Çünkü temsil ettikleri sınıflar için, o sınıfların egemen ideolojileri için “normallik” bunların yapılmasını gerektiriyor. Onların “normal” ruh ve düşünce dünyasında İsrail Siyonizminin halkları katletmesi, tıpkı Sabra ve Şatilla Katliamlarında, Birinci ve İkinci İntifada’da, Kudüs’te, Gazze’de, Batı Şeria’da olduğu gibi kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler de dahil olmak üzere Arap Halkının kökünün kazınması “anormal” şeyler değildir.
Satılmış Arap İktidarlarının normalleşmesi gibi Siyonist İsrail de kendi “normal” politikalarını hayata geçirmeye devam ediyor.
Ne yapıyor?
Faşist Bunak Trump’la birlikte, Kudüs’ün tamamen İsrail’e verilmesini, silahsız, ordusuz, etrafı bütünüyle İsrail tarafından çevrilmiş bir Filistin devletçiğini öngören, kendilerince “Yüzyılın Anlaşması” bize ve Filistin Emekçi Halkına, ilerici hareketlerine göre “Yüzyılın İhaneti” olan sözde anlaşmayı hayata geçiriyor. Ve ne yazık ki haklı Filistin Davası’na ihanet içindeki Filistinli kimi siyasi yapılardan da destek buluyor.
Başka ne yapıyor İsrail?
“Normal” politikalarına devam ederek Batı Şeria’yı ilhaka hazırlanıyor:
“İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Makor Rishon gazetesine yaptığı açıklamalarda, Batı Şeria’nın yüzde 30’unun yani Batı Şeria’nın yüzde 60’ına tekabül eden ve 1995’teki İkinci Oslo Anlaşması’na göre “C bölgesi” olarak sınıflandırılan bölgelerin yüzde 50’sinin ilhak edileceğini belirtti.
“ABD’nin sözde Ortadoğu Barış Planı’na işaret eden Netanyahu, “Batı Şeria’nın yüzde 30’unu ilhak edeceğiz. Ayrıca 4 yıl boyunca hem İsraillilere hem de Filistinlilere C bölgesinin geri kalan yüzde 50’sinde inşaat izni vermeyeceğiz” dedi.” (https://www.ntv.com.tr/dunya/netanyahu-bati-serianin-yuzde-30unu-ilhak-edecegiz,XrvHcTHzv0q43eB47UPOhA)
Kısacası hem satılmış Arap Devletlerinin iktidar sahipleri hem de İsrail kendileri açısından oldukça “normal” davranıyor. Tıpkı İsrail’in Kudüs’teki bir katliamından sonra 19 Mayıs 2018’de Yenikapı’da “Zulme Lanet Kudüs’e Destek” Mitingi düzenleyip bir gün sonra yani 20 Mayıs’ta Siyonist cellâda yüz binlerce varil petrol sevkiyatı yapan ABD-İsrail yapımı Kaçak Saraylı Reis ve avanesinin “normal” ihanetlerine devam etmesi gibi. Ve bu normallikler Filistin Halkının, Arap Halklarının kanının dökülmesi, yerinden yurdundan edilmesi ortak paydasında buluşuyor…
Ancak unutulmamalıdır ki bir de biz Gerçek Devrimcilerin, Komünistlerin “normal”leri vardır. CIA-Pentagon Müslümanları İsrail’i tanırken, onunla açık bir işbirliği içine girmekten ar etmezken; Siyonist İsrail’i tanımayı reddeden, hem “Küçük Şeytan” İsrail’e hem de “Büyük Şeytan” ABD’ye karşı insanlık onurunu korumak için savaşan, her daim Mazlum Filistin Halkının yanında bulunan Küba, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Venezuela gibi ülkelerin “normal”leri vardır.
Bizim normalimiz “Katil ABD, Siyonist İsrail, Ortadoğu’dan defol!” sloganını haykırmaktır.
İçinde yaşadığımız Emperyalizm Çağında tüm uluslar gibi Arap Ulusunun da birliğini savunmaktır.
Halkların Kardeşliğini savunmaktır. Tüm Dünya Halklarıyla Proletarya Enternasyonalizmi çerçevesinde ortak bir mücadele yürütmektir.
Kendi vatan topraklarımızda ise bir taraftan Arapların, Müslümanların hamiliğine soyunan, sureti haktan gözüken, diğer taraftan efendileri ve yapımcıları olan ABD ve Siyonist İsrail karşısında boylu boyunca diz çöken hain AKP’giller İktidarını teşhir etmek, ona karşı mücadele etmektir.
Zafer emperyalizme, Siyonizme ve yerli işbirlikçilerine karşı direnen, mücadele eden halkların olacaktır.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!