Filistin’de akan kan Siyonistlerle birlikte Emperyalistleri de boğacaktır
Dr. Mustafa Şahbaz
Filistin Halkı, bugün yine 1948’den beri süregelen Siyonist İsrail’in zulmü, katliamı altında inlemektedir. Bu kan ve gözyaşı deryasına en tutarlı tepki yine Sosyalist ülkelerden ve dünya sosyalist hareketlerinden geldi. Ama ne yazık ki onların da dünyanın bu konjonktüründe yapabileceklerinin sınırı, tepki koymaktan ibaret kalıyor. Fiili bir yaptırım uygulayamıyorlar. Emperyalist çakallar ise mali, siyasi ve askeri (savaş gemileri, uçak gemileri vb.) bütün güçleriyle Siyonist İsrail’in ve onun katliamlarının, soykırımlarının arkasında saf tutuyorlar, destek vermekte birbirleriyle yarışıyorlar.
ABD tarafından iktidarlara taşınmış, o yüzden ABD’nin emirleri dışında hiçbir iş yapamaz durumda olan başta Arap devletlerinin yöneticileri olmak üzere tüm İslam ülkelerinin satılmış yöneticileri ise yapabilecekleri çok şey olmasına rağmen hiçbir şey yapmıyorlar, yapamıyorlar.
Trump’ın çok açık ve net bir şekilde söylediği gibi, bu Arap diktatörleri, Amerika desteğini çektiği anda bir hafta bile iktidarda kalamazlar. O yüzden Amerika ne derse onu yapmak zorunda olan kuklalardır bunlar. Filistin’de kan gövdeyi götürürken tek bir Arap devlet başkanı, kralı, kralcığı, emiri, şeyhi kalkıp da “ne oluyor”, diyememektedir. Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin çağrısıyla Müslüman ülkeler sözüm ona bir zirve topladılar. Konusu belli: Filistin Halkına yönelik İsrail’in zulmünü görüşmek…
Peki bu konferanstan çıkan sonuç nedir?
Sıfır…
Bu toplantıya Türkiye de Dışişleri Bakanlığı düzeyinde katılıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu toplantıda arz-ı endam ediyor. Ve hiçbir sonuç vermeyen bu toplantıdan sonra da tıpış tıpış Türkiye’ye dönüyor.
Peki Fidan’ın reisi Tayyip ne yapıyor?
Mesela İncirlik Üssü’nü mü kapatıyor? Kürecik’teki Amerikan üssünü çalışmaktan mı men ediyor?
Kürecik’teki Amerikan üssü, aynı zamanda İsrail’in güvenliğini sağlamak için veri toplayan radarlarla donatılmış durumdadır; özellikle de İsrail’in İran’dan gelecek tehlikelere karşı korunması amacıyla geliştirilmiş, teknolojinin son sözü olan aletler ve silahlarla donatılmış bir üstür, burayı kapatmak için herhangi bir girişimde bulunabiliyor mu?
Hayır.
Bırakalım böylesi tepkiler vermesini, Tayyip göstermelik bir jest olarak İsrail Büyükelçimizi bile geri çağıramıyor. Ekonomik ve askeri ilişkileri askıya aldım, diyemiyor. Mesela artık İsrail pilotları eğitim için Konya’daki askeri havaalanını ve Konya semalarını kullanamaz, diyemiyor.
Çünkü o da tıpkı Arap devletlerinin başına ABD tarafından çöktürülmüş kralcıklar gibi bizzat Amerika tarafından iktidara getirildiğini biliyor. Amerika’nın isteği dışında herhangi bir şey yaparsa iktidarda birkaç ay bile kalamayacağını adı gibi biliyor.
Ne yapıyor peki?
29 Ekim’de Cumhuriyet’in 100’üncü Yılını şanına uygun bir biçimde kutlamak için yapılması gereken (ama yapılmayan) çalışmaların içinde olmak yerine 28 Ekim’de, kapatıp tarumar ettiği Atatürk Havaalanında, miting düzenliyor. O mitingin kalabalık olması için de İstanbul’un her yerinden ve Türkiye’nin birçok yerinden araçlar kaldırıyor. İnsanları ücretsiz olarak taşıyor; kumanyalar dağıtıyor. Sözüm ona Filistin meselesine sahip çıkmış oluyor… Sevsinler kedinin çamaşır yıkayışını…
Tayyip’in kopardığı bütün bu velvelenin amacı ne?
Allah’la kandırdığı meczuplarına; bakın Reis’iniz Filistin davasına nasıl da sahip çıkıyor; İsrail’i nasıl da lanetliyor, dedirterek onların oylarını yeniden cukkalamak.
Yoksa bu gürlemelerin, bırakalım Filistin’deki soykırımı durdurmasını, ne İsrail’in ne de ABD’nin üzerinde hiçbir etki yaratmayacağını adı gibi biliyor, Tayyip. Zaten esip gürleme cesaretini buradan alıyor. Yani beni iktidara taşıyan ABD, İsrail ve İngiltere, benim bu höykürmelerimin tabanıma yönelik göstermelik efelenmeler olduğunu biliyorlar. O yüzden bana bir halel getirmezler. İktidarda durmamın onların çıkarına olduğunu bilirler. Yani beni iktidardan tekerlemek gibi bir yola başvurmazlar. O yüzden haydi Tayyip ver meczuplara gazı, al ellerindeki kazı (oyu). Oynadığı oyun bundan ibarettir. Tabiî bir de Cumhuriyet’in 100’üncü Yıldönümünü bu hengâme içinde gargaraya getirmektir. (Halkımızın Cumhuriyet’in 100’üncü Yılını, tüm Türkiye sathında görkemli bir biçimde kutlaması bu oyunu bozmuştur.)
Emperyalistlerin İsrail Sevdasının
Tarihsel-Dinsel ve Ekonomik-Siyasal Kökenleri
Tarihsel-Dinsel Köken:
Yahudi Tarihi bir sürgünler tarihidir. Yahudiler, Filistin’den Biri Babilliler tarafından (Nebukadnezar’ın sürgünü) biri de Romalılar tarafından olmak üzere iki kez büyük sürgüne gönderilmişlerdir. Özellikle Babil Sürgünü, aynı zamanda Tevrat’ın Hahamlar tarafından yazılı hale getirildiği bir süreç olması bakımından önemlidir. Bütün ayrıntıları bir yana bırakırsak Tevrat’ın bugün Filistin’de yaşananları anlamamızı sağlayacak ana mesajı şudur:
“Ve Musa Tanrı’nın huzuruna çıktı. Yehova ona dağdan seslenip ‘Yakup evine, İsrailoğullarına¸ şunları söyle’ dedi. ‘Mısırlılara ne yaptığımı, sizi nasıl kartal kanatları üzerinde taşıyarak yanıma getirdiğimi gördünüz. Ve şimdi, sözüme tam olarak itaat eder ve ahdime bağlı kalırsanız, tüm halklar arasında siz Benim özel halkım olursunuz; çünkü tüm yeryüzü Benimdir. Benim için bir kâhinler krallığı ve kutsal bir millet olacaksınız. İsrailoğullarına bunları söyleyeceksin.’” (Tevrat, Çağrı Bölümü 3-6’ncı ayetler)
Yani Yahudi inancında Yahudiler “Tanrının özel halkı, kutsal bir millet”tir. Ve bu ırkçı anlayış, tâ bundan üç bin küsur yıl önce yazılı metinde (Tevrat’ta) yer almış, Tayyip’in söylemiyle “Nass” olmuştur tüm Yahudi inananları için. E, o zaman yine Tayyip’in sözleriyle “sana bana (yani sıradan Yahudi’ye) ne oluyor?” İnanacaksın ve iman edeceksin. İman edeceksin ki, sen üstün ırk, kutsal bir milletsin.
Bir bakıma bağnaz Yahudi için Tevrat’ın buyruğuna boyun eğmek, onun sonucu olarak Siyonist olmak Tanrı’nın emridir ve uyulması gereken bir “Nass”tır. Fakat işin dahası, bu aynı kavramı Hıristiyanlık da, Müslümanlık da aynen tekrar eder. O yüzden bağnaz bir Hıristiyan (Evanjelist) olan ABD Temsilciler Meclisi Başkanı olan Mike Johnson şöyle demekten kendini alamaz:
“Tanrının, İsrail’i kutsayan milletleri kutsayacağını biliyorum.” (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-temsilciler-meclisinin-evanjelik-baskani-israile-neden-sonuna-kadar-destek-verdigini-acikladi/3037758)
Bu adam ABD Temsilciler Meclisi (Türkiye’deki karşılığıyla Büyük Millet Meclisi) Başkanı. Ama aynı zamanda bir Evanjelist.
Evanjelist’in kim olduğunu ise yine haberin kaynağı olan Anadolu Ajansından aktaralım:
“Hristiyanlıkta, ‘İncil’i öğretmek, yaymak’ anlamına gelen Evanjelizm, ABD’de Hristiyanlar arasında en yaygın mezheplerden birisi olarak kabul ediliyor.
“Nüfusun yaklaşık yüzde 25’ine (yaklaşık 80 milyon) denk gelen Evanjelikler, aynı zamanda ‘Hristiyan siyonistler’ olarak da biliniyor.
“Evanjelikler, 1948’de Filistin topraklarına kurulan İsrail’in ‘İncil’in öğretileri doğrultusunda kurulmuş olduğuna’, ‘Hazreti İsa’nın tekrar hayata bu topraklarda geleceğine’ ve bu şekilde “dünyanın sonunun’ geleceğine inanıyor.” (ay.)
Demek ki, bu emperyalist haydutlar, İsrail’e verdikleri kayıtsız şartsız desteği kamuoylarına kabul ettirebilmek, asıl amaçlarını gizleyebilmek için, ekonomik ve siyasi çıkarlarını maskelemek için dinsel inançları da böylesine hayâsızca kullanabilmekte, sömürebilmektedirler.
İslamiyet bile (Kur’an’ın çoğunluğu kes-yapıştır metoduyla Tevrat ve İncil’den alıntı olduğu için) aynı tuzağa düşmekten kurtulamaz. Örneğin şöyle ayetler yer alır Kur’an’da:
“Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi, sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.” (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an Meali, Bakara Suresi, 47)
“Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın. Ben sizi âlemlerden daha üstün kılmıştım.” (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an Meali, Bakara Suresi, 122)
Aynı Ayetin bir başka çevirisi ise şöyledir:
“Ey İsrailoğulları! Size ihsan etmiş olduğum nîmetimi ve sizi âlemler üzerine tafdil [birini ötekilerinden üstün tutmuş, en üstün – M. Şahbaz] kılmış olduğumu yâd ediniz.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an Meali, Bakara Suresi, 122)
Yaşar Nuri Öztürk’ün Meal’inde, Bakara Suresi 47’inci Ayet çevirisinde net olarak “sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın”, denirken; 122’nci Ayet’in çevirisinde bir ufak gramer oyunu yapılıyor. “Ben sizi âlemlerden daha üstün kıldım” denilemiyor; “kılmıştım” deniliyor. Ben geçmişte size böyle bir üstünlük vermiştim ama o bugün için geçerli değildir, gibi bir anlam çağrıştırmak istiyor, Yaşar Nuri Öztürk. Yani Kur’an’ın Yahudilere üstünlük bahşetmesini, bir Türk olarak içine sindiremediği için, aklileştirmeye çalışıyor. 47’nci Ayet için yaptığı net çeviriyi ise unutmuş görünüyor. Yani evet, tarihsel olarak Yahudilere böyle bir üstünlük verildi ama bu artık günümüzde geçerli değildir, demeye getiriyor. İşte en tutarlı İlahiyatçının bile varabileceği son nokta budur. Bilim yerine Kur’an’ın Nass’larından hareket ederseniz böylesine çıkmaz sokaklarda, labirentlerde kaybolursunuz kaçınılmaz olarak.
Ömer Nasuhi Bilmen’in Meal’ine gelirsek: Zaten bu Meal’de ağdalı bir dil kullanılmıştır. O yüzden sözlük yardımı olmadan okunması ve anlaşılması pek mümkün olmayan bir Meal’dir. Böyle bir dil seçilerek pek anlaşılır olmamak özellikle tercih edilmiş gibi durmaktadır. Bu Ayetteki en canalıcı kavram olan “üstün tutmak” söylemi, “tafdil kılmak” şekline getirilmiş. Yani Kur’an sözü bozulmamaya ama aynı zamanda anlaşılırlığı da gölgelenmeye çalışılmıştır.
Davut ile Golyat ya da Davut ile Câlut
Bir de Tevrat’ta geçen ve tabiî bu nedenle Yahudilerce kutsal metin ve “Nass” kabul edilen Davut ile Golyat hikâyesi var. Fakat işin ilginci, Yahudilerin Filistinlileri yendiğini anlatan bu hikâye, Kur’an’da da Davut ile Câlut adıyla yer alır ve dolayısıyla Müslümanlarca da, Tanrı sözü, “Nass” kabul edilir. Bu hikâyede İsrailoğullarından koyun çobanı Davut’un (ki Tevrat’a göre sonradan kral, Kur’an’a göre Peygamber olacaktır) dev cüsseli Filistinli savaşçı Golyat’ı (Kuran’a göre Câlut’u) yenmesi anlatılır. Kısaltarak, daha doğrusu atlayarak Tevrat’tın Samuel Bölümünün 17’nci alt bölümünden aktarırsak hikâye şudur:
***
Davut’un Golyat’ı Öldürmesi
Samuel BÖLÜM 17
1.Sa.17: 1 Savaşmak üzere ordularını bir araya getiren Filistîler, Yahuda’nın Soko Kenti’nde toplandılar. Soko ile Azeka Kenti arasındaki Efes-Dammim’de ordugâh kurdular.
1.Sa.17: 2 Saul [o zamanki İsrail kralı] ile İsrailliler de toplandılar. Ela Vadisi’nde ordugâh kurup Filistîler’e karşı savaş düzeni aldılar.
1.Sa.17: 4 Filistî ordugâhından Gatlı Golyat adında usta bir dövüşçü ortaya çıktı. Boyu altı arşın bir karıştı: Yaklaşık 2.9 m.
1.Sa.17: 8 Golyat durup İsrail ordusuna, “Neden savaş düzeni aldınız?” diye haykırdı, “Ben Filistî’yim, sizse Saul’un kölelerisiniz. Aranızdan karşıma çıkacak birini seçin.
1.Sa.17: 9 Dövüşte beni yenip öldürebilirse, biz sizin köleniz oluruz. Ama ben üstün gelip onu yok edebilirsem, siz bizim kölemiz olur, bize kulluk edersiniz.”
1.Sa.17: 11 Filistî’nin bu sözlerini duyunca, Saul da İsrailliler de çok korkup dehşet içinde kaldılar.
1.Sa.17: 16 Filistî Golyat kırk gün boyunca sabah akşam ortaya çıkıp meydan okudu.
1.Sa.17: 24 İsrailliler Golyat’ı görünce büyük korkuyla önünden kaçıştılar.
1.Sa.17: 25 Birbirlerine, “İsrail’e meydan okumak için ortaya çıkan şu adamı görüyorsunuz ya!” diyorlardı, “Kral onu öldürene büyük bir armağanın yanı sıra kızını da verecek. Babasının ailesini de İsrail’e vergi ödemekten muaf tutacak.”
1.Sa.17: 32 Davut Saul’a, “Bu Filistî yüzünden kimse yılmasın! Ben kulun gidip onunla dövüşeceğim!” dedi.
1.Sa.17: 33 Saul, “Sen bu Filistî’yle dövüşemezsin” dedi, “Çünkü daha gençsin, o ise gençliğinden beri savaşçıdır.”
1.Sa.17: 34 Ama Davut, “Kulun babasının sürüsünü güder” diye karşılık verdi, “Bir aslan ya da ayı gelip sürüden bir kuzu kaçırınca,
1.Sa.17: 35 peşinden gidip ona saldırır, kuzuyu ağzından kurtarırım. Eğer aslan ya da ayı üzerime gelirse, boğazından tuttuğum gibi vurur öldürürüm.
1.Sa.17: 36 Kulun, aslan da ayı da öldürmüştür. Bu sünnetsiz Filistî de onlar gibi olacak. Çünkü yaşayan Tanrı’nın ordusuna meydan okudu.
1.Sa.17: 37 Beni aslanın, ayının pençesinden kurtaran RAB, bu Filistî’nin elinden de kurtaracaktır.” Saul, “Öyleyse git, RAB seninle birlikte olsun” dedi.
1.Sa.17: 40 Değneğini alıp dereden beş çakıl taşı seçti. Bunları çoban dağarcığının cebine koyduktan sonra sapanını alıp Filistî Golyat’a doğru ilerledi.
1.Sa.17: 41 Filistî de, önünde kalkan taşıyıcısı, Davut’a doğru ilerliyordu.
1.Sa.17: 42 Davut’u tepeden tırnağa süzdü. Kızıl saçlı, yakışıklı bir genç olduğu için onu küçümsedi.
1.Sa.17: 43 “Ben köpek miyim ki, üzerime değnekle geliyorsun?” diyerek kendi ilahlarının adıyla Davut’u lanetledi.
1.Sa.17: 44 “Bana gelsene! Bedenini gökteki kuşlara ve kırdaki hayvanlara yem edeceğim!” dedi.
1.Sa.17: 45 Davut, “Sen kılıçla, mızrakla, palayla üzerime geliyorsun” diye karşılık verdi, “Bense meydan okuduğun İsrail ordusunun Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB’bin adıyla senin üzerine geliyorum.
1.Sa.17: 48 Golyat saldırmak amacıyla Davut’a doğru ilerledi. Davut da onunla dövüşmek üzere hemen Filistî cephesine doğru koştu.
1.Sa.17: 49 Elini dağarcığına sokup bir taş çıkardı, sapanla fırlattı. Taş Filistî’nin alnına çarpıp saplandı. Filistî yüzükoyun yere düştü.
1.Sa.17: 51 Sonra koşup üzerine çıktı. Golyat’ın kılıcını tutup kınından çektiği gibi onu öldürdü ve başını kesti. Kahraman Golyat’ın öldüğünü gören Filistîler kaçtılar.
1.Sa.17: 52 İsrailliler’le Yahudalılar kalkıp Gat’ın girişine ve Ekron kapılarına kadar nara atarak onları kovaladılar. Filistîler’in ölüleri Gat’a, Ekron’a kadar Şaarayim yolunda yerlere serildi.
1.Sa.17: 53 Filistîler’i kovaladıktan sonra geri dönen İsrailliler Filistî ordugâhını yağmaladılar.
***
Tevrat’ın bu anlatımları, günümüzde Filistin’de yaşananlara ne kadar benziyor, değil mi?..
Yine kadın, çocuk, hastanede yatan hastalar, yaralılar, kuvözdeki bebekler demeden Siyonist İsrail tarafından katledilen “Filistinlilerin ölüleri”; Gazze’nin kuzeyinden güneyine “yerlere serildi”. Yine İsrailliler Filistinlilerin mallarını, topraklarını “yağmalıyorlar”… Çünkü Yahudi’nin Tanrı’sı böyle buyuruyor(!)
21’nci Yüzyıl’da bilimle, insani değerlerle değil de dini referanslarla hareket edilirse sonuç budur. IŞİD çıkar, cihat ediyorum diyerek çoluk çocuk demeden Müslüman kanı döker; Siyonist çıkar, Tanrı bana Arz-ı Mev’ud’u (Vaat Edilmiş Topraklar’ı) verdi. “Bu topraklardan bugün Filistinlileri, yarın Kürtleri, Türkleri vb. halkları kovmak Tanrı’nın (RAB’bin) bana verdiği bir görevdir”, der. O da kendince cihat ettiğini iddia eder. Avrupa’nın çoktan aştığı “Din Savaşları” 21’inci Yüzyıl’da Ortadoğu’da ve tüm İslam Coğrafyasında sürer gider. Ve emperyalistler bu kan banyosundan hep çıkar sağlayarak, parsayı kaparak, kârlarına kâr katarak, sömürülerini sürdürerek kazançlı çıkarlar.
Kur’an’da Davut ile Golyat hikâyesi
Bu hikâye Kur’an’da Bakara Suresi 249-251’inci Ayetlerinde şöyle yer alır:
“249- Tâlût, askerleriyle yola çıkınca dedi ki: ‘Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmayan bendendir. Eliyle bir avuç alan kişi başka.’ Bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler. Nihayet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: ‘Bugün bizim Câlût’a ve ordusuna karşı hiç bir gücümüz yoktur.’ Allah’a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: ‘Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah’ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.’
“250: Câlût ve ordusuyla karşılaştıklarında şöyle yakardılar: ‘Ey Rabb’imiz, üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı yere sağlam bastır. Ve küfre sapanlara karşı bize yardım et.’
“251: Nihayet Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Ve Dâvud Câlût’u öldürdü. Ve Allah, Dâvud’a mülk/saltanat ve hikmet verdi. Ve ona dilediği şeylerden öğretti. Eğer Allah’ın, bazı insanları diğer bazılarıyla savması olmasaydı, yeryüzü bozguna uğrardı. Ama Allah âlemlere karşı çok lütufkârdır.” (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an Meali, Bakara Suresi, 149-151)
Yani Kur’an da halklar arasındaki bu kan davasının bizzat Allah tarafından yaratıldığını ve İsrailoğllarının üstün kılındığını kabul eder, onaylar. Bir Müslümana da buna inanıp iman etmek düşer(!)
Bir de Tevrat Yahudilere gene bir “Nass” olarak Arz-ı Mev’ud (vaat edilmiş topraklar) sözü vermiştir. Yani Nil’den Fırat Nehri’ne kadar toprakları Yahudilere vaat etmiştir.
Aynı şeyi Kur’an da teyit eder. Mâide Suresi 21’nci Ayette Allah Musa’nın kavmine şöyle hitap ettirir:
“Ey kavmim! Allah Teâla’nın sizin için yaratmış olduğu Arz-ı Mukaddes’e giriniz. Ve artlarından üzerine geri dönmeyiniz. Sonra ziyana uğramış olduğunuz halde geri dönersiniz.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an Meali, Mâide Suresi 21)
Aradaki fark “Arz-ı Mev’ud” yerine “Arz-ı Mukaddes” denilmesidir. Halkımızın deyimiyle ha kel Hasan, ha Hasan kel…
***
Ekonomik-Siyasal Köken:
Emperyalistler, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra dünyanın dört bucağına dağılmış Yahudileri toplayarak Filistin Toprakları üzerinde bir İsrail Devleti yarattılar. 1948’de kurulan bu devlet, daha kurulurken Filistinlileri topraklarından kovarak, onları kan ve gözyaşına boğarak doğdu. Yani kan ve gözyaşı üzerine kuruldu Siyonist İsrail Devleti. Çünkü Filistin Toprakları insan barındırmayan boş bir arazi değildi. Yüzyıllardır orada yaşayan, Filistin Halkı o topraklardan, kovularak, öldürülerek, yok edilerek kuruldu bu Siyonist Devlet.
Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın deyimiyle; “1,5 milyonluk zavallı vatansız Yahudi’yi getirip o nalla mıhın arasına sokmanın ve her gün ölümle göz göze getirmenin âlemi var mıydı? New York milyonlarca Yahudi dolu… Bunların hepsi zengin milyoner… Yerlerinden kıpırdamazlar. Türkiye’deki 50 bin Yahudi’den bile kalkıp giden yok Filistin’e.”
Demek ki, 1,5 milyon çulsuz Yahudi’yi Tevrat’ın (dinin) afyonuyla narkozlayarak ve ekonomik vaatlerle kandırarak Filistin’e getirerek İsrail Devletini kurdu emperyalistler.
Pekiyi bu 1,5 milyon Yahudi’yi her gün can derdine düşürerek, nalla mıhın arasına sıkıştırmanın sebebi neydi?
Ortadoğu’nun petrolüydü.
O mücevheri sömürebilmek için Arap Dünyasının böğrüne saplanmış bir hançerdi İsrail Devleti. 1948’den günümüze bu petrol bekçiliğini başarıyla yerine getirmiştir, Siyonist İsrail Devleti. Ortadoğu’nun petrolü onun sayesinde emperyalistlerce pervasızca yağmalanmıştır, yağmalanmaktadır. Tabiî bu arada İsrail’in sınırları sürekli olarak genişlemiş; Filistinliler, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ne, daracık bir alana sıkıştırılmış; toprakları, işleri, üretim olanakları ellerinden alınmış; ancak Birleşmiş Milletlerin yardımlarıyla hayatta kalabilecek bir duruma düşürülmüştür.
Emperyalistler için İsrail, Ortadoğu petrolünü sömürmek için öylesine kullanışlı bir enstrümandır ki, bugünkü ABD Başkanı olan Joe Biden, 2013 yılında ABD Başkan Yardımcısıyken şöyle demiştir: “İsrail olmasaydı bir İsrail icat etmek zorunda kalırdık”.
01 Ekim 2013 yılında “bloomberght.com” sitesinde yayımlanan haber şöyledir:
“Joe Biden: İsrail olmasaydı bir İsrail icat etmek zorunda kalırdık
“J Street” adlı Yahudi kuruluşunun Washington’da düzenlediği konferansta konuşan Biden, ‘Amerika’nın İsrail’in güvenliğine olan desteği sarsılmaz, nokta. Bu sadece İsrail’e yönelik ahlâki bağlılığımızı değil, karşılıklı ulusal güvenlik çıkarlarımızı temel alıyor. Eğer bir İsrail olmasaydı, çıkarlarımızın korunabildiğinden emin olmak için bir tane (İsrail) icat etmek zorunda kalabilirdik’ ifadesini kullandı.” (https://www.bloomberght.com/haberler/haber/1434337-joe-biden-israil-olmasaydi-bir-israil-icat-etmek-zorunda-kalirdik)
İşte budur anlaşılması gereken Vehbi’nin kerrakesi…
Tarihsel-Dinsel gerekçe, yalnızca çulsuz bir buçuk milyon Yahudi’yi Filistin’e çekmek ve günümüzde sayısı 2,5 milyar civarında olan Hıristiyan nüfusu bu emperyalist iğrenç oyunda Siyonist İsrail taraftarı kılmak ya da en azından onun iyiliğini ister duruma getirmek için Emperyalist Devletlerin kullandıkları bir demagojiden ibarettir. Şu kesindir ki, Ortadoğu’da petrol bittiği gün Siyonist İsrail, emperyalistler tarafından hiç acımaksızın terkedilecektir, tıpkı iktidardan devrilen uşaklarına yaptıkları gibi. İktidardan devrilince Şah Rıza Pehlevi’yi, Filipinler diktatörü Markos’u, Nikaragua diktatörü Somoza’yı vb. vb.ni nasıl bir paçavra gibi fırlatıp attıysa ABD, Siyonist İsrail’i de tıpkı cami avlusuna bırakılmış bir günah çocuğu gibi bırakıp kaçacaktır.
Emperyalistler böylesine kan içerken, insanlığı bir kez daha öldürürken, Dünyanın dört bucağındaki sosyalistler, demokratlar, barış yanlıları, hümanistler ve özellikle büyük gösteriler düzenleyen, ABD Temsiler Meclisini işgal ederek Siyonist İsrail’i en şiddetli biçimde protesto eden Yahudiler, insanlığın onurunu temsil etmektedirler. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin korkulu rüyası, geleceğin müjdecisi olmaktadırlar.
İnsanlık kazanacak! Filistin kazanacak!
Sosyalizm kazanacak! Ve tüm dünya insanlığı, tek bir aile olacak!..
Tarihin bu akışını hiçbir güç engelleyemez!
***
Artık sözü şaire, şiire bırakma zamanıdır:
Pablo Neruda’nın İspanya İç Savaşı üzerine yazdığı “Kalbimdeki İspanya” şiirini Filistin’e uyarlayarak aktarmak içimizdeki acıyı, öfkeyi, emperyalizme duyduğumuz hıncı, nefreti en güzel biçimde dile getirecektir:
Kalbimdeki Filistin
Haydutlar uçaklarıyla, magriplilerle
Haydutlar yüzükleriyle ve düşeslerle,
Haydutlar kara keşişleriyle [hahamları] ve dualarla
İndiler gökten yere öldürmeye çocukları.
Koştu çocuk kanı gibi
Sokaklarda çocukların kanı.
Çakallar ki çakallar bile ürkerdi onlardan
Taşlar ki deve dikeni ısırırsa tükürürdü
Yılanlar ki yılanlar bile iğrenirdi onlardan!
Gördüm Filistin’in kanı ayaklanmıştı
Boğmak için onları
Gururun ve bıçağın dalgaları altında.
Generaller
Hainler:
Şu ölmüş evime bir bakın
Yaralı Filistin’e bir bakın.
Ama her ölmüş evden, çiçek yerine
Çıkıyor kızgın bir maden,
Ama Filistin’in her yarasından
Çıkıyor bir Filistin daha,
Ama her ölü çocuktan
Bir tüfek çıkıyor bakan
Ama her cinayetten
Bir gün yüreğinizde gerçek yerini
Bulacak mermiler çıkıyor.
Soruyorsunuz, niye
Şiirlerim düşten ve yapraklardan
Yurdumun büyük yanardağlarından
Söz etmiyor diye?
Gelin görün sokaklardaki kanı,
Gelin görün
Sokaklardaki kanı,
Gelin görün sokaklardaki
Kanı!