“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” değil, Demokratik Halk İktidarı!
Halkımız İşsizlik ve Pahalılık cenderesinde nefes almaya çalışırken, AKP’giller’in 20 yıllık vurgun, soygun ve talan iktidarının da artık çökmeye başladığını, bu vurguncu iktidarın Reisi bile görüyor, kabulleniyor. AKP’giller’in Reisi, partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda; “Bize oy vermiş insanlara ulaşacağız, bu çekirdeği sağlama aldıktan sonra katman katman ilerleyerek vatandaşlarımızın gönlüne gireceğiz”, diyerek aslında şimdiye kadar CIA-Pentagon-Washington İslamı’yla afyonladıkları kitlelerin bile yaşadıkları İşsizlik ve Pahalılık Cehennemi karşısında “artık yeter” dediğini ve AKP’den uzaklaştığını ikrar etmiş oluyor.
AKP’giller’in kendi yaptırdıkları anketler ve kamuoyu yoklamaları dahi halkımızın ezici çoğunluğunun artık bu zulüm düzenine iyiden iyiye isyan ettiğini net bir şekilde gösteriyor. Bu gerçekliği görmek için anketlere de gerek kalmadı artık: İnsanlarımızın otobüslerde, sokaklarda, evlerde konuştukları neredeyse tek konu; daha önce de var olan ama AKP’giller iktidarları sürecinde daha da harlanan ve halkımızın üzerine bir karabasan gibi çökmüş bulunan hayat pahalılığı, işsizlik, geleceğe dair güvensizlik… Kısacası HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un da altını çizdiği gibi AKP’giller için “yolun sonu görünüyor…”
“Doğu Toplumu” olma gerçekliğimiz, Meclisteki en sağcısından en “solcu” görünenine kadar tüm muhalefetin Amerikancı olması gerçeğiyle birleşince şu şerhi düşmeden geçemiyoruz tabiî: Gelecekte AKP’giller için işler tekrar rayına girer mi girer. İçinde bulunduğumuz koşullarda zor gözükse de AKP’giller’in Reisi bir kez daha halkımızın başına bela edilir mi edilir. Ne yazık ki buna karar verecek olan ABD Emperyalist Haydutlarıdır.
Meclis içi ve Meclis dışı sahte muhalefet ise ABD’nin yapacağı tercihi ellerini ovuşturarak bekliyor. Masayı Devirecek Soru olan “Diploma nerede?” sorusunu bile sormaktan aciz olan bu hazretler, sanki bugüne kadar AKP’giller’e karşı gerçek anlamda bir mücadele yürütmüşler gibi, halkımızın içinde bulunduğu maddi koşullara karşı somut tepkisinden kurnazca istifade ederek Meclis kürsülerinden esip kükrüyorlar.
Örneğin ABD Emperyalist Haydudunun Türkiye’deki iktidar denklemi içine kendisini de dahil edebileceği ihtimalini gören Sorosçu Kemal, artık daha önce hiç olmadığı kadar “cesur” çıkışlar yapıyor. Daha önce korkusundan yapmayı aklının ucundan bile geçiremediği hamlelerde bulunuyor.
Mesela bürokratları, devlet memurlarını uyarıyor, AKP’giller’in tetikçisi, emir eri Merkez Bankası Başkanına “yıldırım” ziyaretler düzenliyor. Sorosçu’nun özgüveni o kadar artmış ki, artık konuşmalarında birinci tekil şahıs yani “ben” dili kullanıyor. “Seni ve şürekânı seçime zorlamak için elimden ne geliyorsa yapacağım”, “Tank Palet Fabrikası’nı onların elinden alacağım, şanlı ordumuza teslim edeceğim”, “İlk bir hafta içinde bedeli ne olursa olsun o bayrağı vatan topraklarına dikeceğim, Süleyman Şah Türbesi’ni de oraya götüreceğim”, gibi cümleler kuruyor. Tabiî bu arada Türkiye Yakın Tarihinin gerçek mağdurlarıyla otuz iki kısım tekmili birden Ortaçağcı halk düşmanlarını aynı potaya koyarak “helalleşme”ler yapmaktan da geri durmuyor.
Kendisini aynı denklemin içinde gören Kontrgerillacı, NATO’cu Meral Akşener de bugünlerde bir hayli ajite olmuş durumda. Eee, Faili Meçhuller Kraliçesi, iktidar koltuğu ihtimalinin kokusunu aldı bir kere… O da “sert sözlerle” ama sözlerinin başına “Sayın Erdoğan” ifadelerini eklemeyi asla ihmal etmeyerek iktidardaki çıkar amaçlı organize suç örgütüne yükleniyor:
“Erdoğan’a da seslenen Akşener, ‘Sayın Erdoğan ve arkadaşları için, artık yol görünmüş. Bavulları toplama vakti artık geldi. Hareket saati, artık gelip çatmış. Bu vesileyle, Sayın Erdoğan’a iyi yolculuklar, emeklilik hayatında da başarılar diyorum’ diye konuştu.” (https://www.aykiri.com.tr/meral-aksener-sokaga-cekmek-isteyenlere-izin-vermeyecegiz/16627/)
Ne olmuş Akşener’e göre?
“Sayın Erdoğan”a yol görünmüş. Kendisine iyi yolculuklar diliyormuş. Bununla da yetinmeyip AKP’giller’in Reisi’ne “emeklilik hayatında başarılar diliyor”muş…
Bu sözleri duyanlar da sanır ki ortada meşru, burjuva yasalarına göre işleyen bir iktidar partisi ve o partiye mensup, seçilme şansını artık kaybetmiş ama sapına kadar meşru olan bir Cumhurbaşkanı var…
Sorosçu Kılıçdaroğlu’na ve NATO’cu Akşener’e soralım:
20 yıldır halkımıza kan kusturan; kamu malı aşırıcılığından vatan topraklarını başka bir ülkenin egemenliğine terk etmeye, evrakta sahtecilikten halkı din ve mezhep temelinde bölmeye kadar TCK’de işlenmemiş suç bırakmayan AKP’giller’in işledikleri suçların tek cezası “başarılı bir emeklilik hayatı” mı olacak?
Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün ifadesiyle “Gulûl” suçu üzerine kurulu 20 yıllık iktidarları boyunca halkımızın alınterinden çaldıkları değerler ne olacak?
Ege’de Yunanistan’a gönüllüce peşkeş çektikleri, bize ait olan 20 Ada’mız ne olacak?
Bu mücrimler topluluğunun tek bir üyesi bile gerçek adalet karşısına çıkarılıp yargılanmayacak mı?
Görünüşe bakılırsa bu sahte muhalefet ABD Haydudu tarafından iktidar koltuğuna oturtulursa yargılanmayacak…
Boyalı Basında boy gösteren gerek Meclis içindeki gerekse Meclis dışındaki muhalefet partilerinin liderlerinin tamamının AKP’giller’e ve Reislerine yönelik tutumu üç aşağı beş yukarı işte böyledir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi kamu malı hırsızı AKP’giller’in tıpkı Türk Lirası gibi hızla serbest düşüşe geçtiğini gören sözde muhalefet, efendileri olan ABD Emperyalistlerinin kendilerine bir koltukçuk bahşetmesini beklemektedir dört gözle…
Sırf artık AKP’giller’in bile inkâr edemediği ekonomik çöküşten ve yine AKP’giller’in vurgunlarında mızrağın çuvala sığmamasından dolayı kendilerine zemin bulan bu sahte muhalefet, aslında çilekeş halkımızın binbir türlü derdine derman olacak somut, halk yararına bir program da koymamaktadır ortaya. Ortaklaştıkları en önemli noktalardan biri ise; “Tek Adam Rejiminin yerine Parlamenter Sistemi geri getirmek”tir. Söz konusu Amerikancı sahte muhalefete göre “Parlamenter Sistem”i geri getirince, azıcık da “güçlendirip” adına “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” deyince tüm sorunlar çözülüverecektir. Denize düşen halkımızı işte bu koca yalanla aldatmakta, yılana sarılmaya mahkûm etmektedirler.
“Türk Tipi Başkanlık Sistemi” adı altındaki ne idüğü belirsiz diktatörlükten bunalan halkımız da ne yazık ki bu Amerikancı muhalefetin bu yöndeki vaatlerine kanmaktadır.
Elbette kriminal Tek Adam Rejimi yıkılmalıdır ve eninde sonunda yıkılacaktır. Elbette Parlamenter Sistem bu hilkat garibesi rejime kıyasla, en azından şeklen de olsa daha “demokratik” bir biçimdir.
Fakat azgınlaşmış Tekelci Kapitalizmin egemen olduğu, yani bir avuç Finans-Kapital Zümresinin geniş halk yığınlarını tahakküm altında tutarak inim inim inlettiği günümüz şartlarında, yani emperyalizm çağında; ne kadar güçlendirilirse güçlendirilsin Parlamenter Sistem yani Burjuva Parlamentarizmi halkımızın devasa problemlerine çözüm olabilir mi?
Olamaz…
Ne diyordu, Devrimler Kartalı Lenin Usta?
“Belirli bir süre için parlamentoda halkı, yönetici sınıfın hangi bölümünün ayaklar altına alacağına, ezeceğine, dönem dönem karar vermek; yalnızca anayasal parlamenter krallıklarda değil, en demokratik cumhuriyetlerde de burjuva parlamentarizminin gerçek özü budur.” (V. I. U. Lenin, Devlet ve İhtilal, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 9’uncu Baskı, s. 54)
Yani AKP’giller diktatörlüğünün iktidardan tekerlenmesi durumunda ülkemizdeki Amerikancı sahte muhalefetin vaat ettiği “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” tesis edilse dahi halkımızın kanayan yaralarına merhem olmayacaktır. Egemen ve ezilen sınıfların konumları ve nitelikleri aynı kaldığı müddetçe bir avuç Finans-Kapitalist, ortaklık ettiği Antika Tefeci-Bezirgân Sermayeyle el ele vererek geniş halk yığınlarını hayâsızca sömürmeye devam edecektir. Yani bir anlamda “Tek Adam Diktatörlüğü”nden “Bir Avuç Adam Diktatörlüğü”ne rücu edilmiş olacaktır.
Burada bir parantez açmakta fayda vardır:
Lenin Usta’nın “Burjuvazinin Ahırı” olarak nitelendirdiği burjuva parlamentolarında Gerçek Devrimciler yer alamaz mı?
Tabiî ki alabilir.
Finans-Kapitalin “demokrasi” kandırmacasıyla belirli sürelerde yapmak zorunda kaldığı ve eskiyen yüzlerini değiştirdiği seçimlere Gerçek Devrimci, Sosyalist Partiler katılamaz mı?
Tabiî ki katılabilir.
Biz Gerçek Devrimciler açısından burjuva parlamentoları, nihai kurtuluşa ulaşma yolunda halkımıza sesisizi duyurmak, halkımızı örgütlemek için bir platformdur sadece. Gerçek Devrimcilerin halkımızla daha fazla buluşmasının yolunu açıyorsa, bu platformun kullanılması ilkesel olarak sonuna kadar meşrudur. Bunun aksini düşünmek metafizik yöntemle düşünmektir. Zaten Lenin Usta da yukarıda alıntı yaptığımız “Devlet ve İhtilal” adlı kitabında bu gerçekliği çok net biçimde ortaya koyar.
Ancak halkımızın bugün yaşadığı cehennemcil felaketin biricik çözümü Devrimci Demokratik Halk İktidarını kurup oradan da halkımızı kesintisizce Sosyalizmle buluşturmaktır. Demokratik Halk İktidarına giden yolun kılavuzu ise Halkın Kurtuluş Partisi’nin Programı’dır. Bu Program Gerçek Devrimciler öncülüğünde, halkımızla omuz omuza mutlaka hayata geçirilecek, insanlarımız hak ettikleri mutlu günlere, insanca yaşam koşullarına kavuşacaktır.