Günay(ma)dın Yargıtay Başkanı
AKP, iktidarını sağlamlaştırmak için, sürekli; “Demokrasi Paketi”, “Güvenlik Paketi” vb. adlarla ihtiyaca binaen düzenlemeler yaparken, HSYK örneğindeki gibi; 4-5 ay önce yaptıkları değişiklikleri yeterli görmeyip yeniden yeniden “Torba Yasalar” çıkartırken sesi çıkmıyordu.
Son olarak, Meclis gündemine getirilen ve polise sınırsız yetkiler tanıyan, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran düzenlemelere karşı da tek kelime etmiyor Yargıtay Başkanı. Zülfüyâre dokununca ancak ses veriyor.
Geçtiğimiz günlerde, basın-yayın organlarındaki ilk sıraları “Yargıtay Başkanı’ndan hükümete sert eleştiri” haberleri işgal etti. Bazı insanlarda; “Yargıtay Başkanı da eleştirmeye başlayınca artık bunların rahat etmesi mümkün değil” gibi düşünceler oluştu.
Öyle ya, (lafa bakarsan) Yargıtay Başkanı; hükümetin kendilerine danışmadan Yargıtaya yeni daireler kurmasına, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu seçimlerinin olağan süreleri dışında 3’üncü kez yenilenmesine, hâkim ve Cumhuriyet savcılarının kendilerinin onayı olmadan Yargıtaya atanmasına ve bu görevden alınmasına, adli yıl açış töreninin kaldırılmasına ve hatta Yargıtay Genel Sekreteri’nin nitelikleriyle ilgili sürekli yapılan değişikliklere karşı eleştiriler getirmekte, itirazda bulunmakta. Elbette bu sözlerin kamuoyunda ses getirmesi kaçınılmaz.
Fakat Yargıtay Başkanı’nın itiraz ettiği bu paket bilmem kaçıncı paket…
Peki, bu pakete kadar Yargıtay Başkanı bu dünyada yaşamıyor muydu?
Gerilere gitmeye gerek yok. Örneğin; “Birinci Başkanlık Kurulu seçimlerinin olağan süreler dışında 3’üncü kez yenilenmesine” şimdiye kadar niye hiçbir itirazı olmadı, bu başkanın?
Yine Yargıtay Başkanı’nın, Mayıs ayında Danıştayın 146’üncü kuruluş yıldönümü töreninde Tayyip’in Barolar Birliği Başkanı’na karşı saygısız, tahammülsüz ve saldırgan tavrından sonra niye hiç sesi çıkmadı?
Bu yıl yapılan Adli Yıl açılışında ise Tayyip’in “Barolar Birliği Başkanı konuşacaksa törene katılmayacağım” şeklindeki açıklamasından sonra, “durumdan vazife çıkartarak” hemen Yargıtay Başkanlar Kurulunu toplayan da bu başkan değil mi?
Yargıtay Başkanlar Kurulu ise; Adli Yıl açılışları yıllardır nasıl yapılıyorsa bu yıl da öyle olacak, birisi istedi diye yargının asli unsuru savunmanın söz hakkı olsun mu olmasın mı gündemiyle toplantı olur mu? diyeceğine, Tayyip’in basın önünde gündeme soktuğu konuyu görüşmüş, “oyçokluğuyla” ve “şimdiye kadar süren teamül gereği” TBB Başkanı’nın konuşması gerektiğine karar verirken TBB Başkanı’nın konuşmasını sınırlandırmayı da ihmal etmemişti.
Yüksek Yargıçlar için zül sayılması gereken bu karar yetmiyormuş gibi, aynı Yargıtay Başkanı bu kez toplantıdan çıkan karar sonrası Tayyip’le görüşmüştü. Bir başka anlatımla, Başkanlar Kurulundan istediği yönden karar çıkartamadığı için af dilemeye gitmişti Tayyip’in ayağına…
Aynı başkan, şimdi de “yargıya müdahale edildiğinden” bahsetmektedir.
Adama sormazlar mı; “daha önceleri nerelerdeydiniz?” diye…
Tayyipgiller; 2010 Referandumu ile birlikte bütünüyle yargıyı AKP’nin hukuk bürolarına dönüştürme girişimlerini başlattığında Yargıtay Başkanı’nın sesi çıkmıyordu. (O tarihlerde Yargıtay 1. Başkanı değildi ama 13’üncü Hukuk Dairesi Başkanı idi.)
Özellikle 17-25 Aralık 2013 Rüşvet, Yolsuzluk ve Hırsızlık operasyonundan sonra, Sulh Ceza Mahkemelerinin kapatılıp yerine AKP tarafından atanan Sulh Ceza Hâkimliklerinin getirilmesine karşı bir itirazını görmedik.
AKP, iktidarını sağlamlaştırmak için, sürekli; “Demokrasi Paketi”, “Güvenlik Paketi” vb. adlarla ihtiyaca binaen düzenlemeler yaparken, HSYK örneğindeki gibi; 4-5 ay önce yaptıkları değişiklikleri yeterli görmeyip yeniden yeniden “Torba Yasalar” çıkartırken sesi çıkmıyordu.
Son olarak, Meclis gündemine getirilen ve polise sınırsız yetkiler tanıyan, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran düzenlemelere karşı da tek kelime etmiyor Yargıtay Başkanı. Zülfüyâre dokununca ancak ses veriyor.
Kaldı ki, yüksek yargı mekanizmasına kadar gelmiş, hatta bu kurumların başkanlıklarına seçilmiş hukukçuların, ülkedeki hukuksuzluklara, kişiye özel-ısmarlama yasalara açıktan karşı çıkması, ses vermesi gerekmektedir. Bu karşı çıkışın, hukuksuz iktidarları caydırıcı olması bakımından, sadece Adli Yıl açılışlarında ya da mahkemelerin kuruluş yıldönümlerinde yapılan konuşmalarla bireysel değil, örgütlü bir şekilde olması gerekir. Gerçek yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı onlara bu görevleri vermektedir.
Tabiî, bizde bu bağımsızlık ve tarafsızlık sözde kaldığından, Hâkimler ve Savcılar, hatta yüksek mahkeme üyeleri ve başkanları Adalet Bakanlığı’nın birer memuru konumundadırlar. Bu nedenle iktidarın yargısı olmaktan kurtulamazlar.
Kurtulanlar yok mudur?
Elbette vardır.
Özellikle Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun önderliğinde yürütülen mücadelelerde YARSAV ve YARGIÇLAR SENDİKASI örgütlenmelerinde yer alan yargıç ve savcıların mücadelesinden Yargıtay Başkanı’nın da ders çıkarması ve örnek alması gerekir. Bu yargı emekçileri yıllardır Tayyipgiller’in tüm hukuksuzluklarına karşı çıkmış, bedeller ödemiş, ödemeye de devam etmektedirler.
Dolayısıyla, Ali Alkan’a günaydın bile diyemiyoruz…