Site rengi

Tasarım

Hikmet Kıvılcımlı: Para-Altın-Vatan

10.04.2022
1.273
A+
A-

Hikmet Kıvılcımlı, aşağıda okuyacağınız makaleyi, 23 ya da 24 Nisan 1971 günü, Sosyalist Gazetesi’nde yayımlanmak üzere yazmıştır. Bunu nereden biliyoruz? Aşağıda okuyacağınız gibi, “1971 Nisan 23 Çocuk Bayramı günü 1 Reşat altın 285 kâğıt lira etti” diyor, Usta makalenin bir yerinde. Sonra “Yol Anıları”nın 25 Nisan tarihli ilk notunda bu makaleden bahsediyor ve şöyle diyor: “Bıçaktan sonra makaleler: “Para-Altın-Vatan”, “Ürdün” yazıları. Dün vermiştim. Unuttu gitti. Sosyalist’in çıkmasını yasaklayacaklarını söylemişti.”  Dolayısıyla makalenin yazılışı 23 ya da 24 Nisan oluyor. Ancak makale, o günün şartları içinde yayımlanamamıştır. Dolayısıyla tarafımızdan ilk kez yayımlanmaktadır.

Oyun herkesin gözü önünde. İPSD’den başka kimse üstünde durmuyor. Oysa vatanlar satılıyor.

Nasıl?

I- Bir Ülkede Para Oyunu

Altın büyülü bir nesne değildir. Başka her alınıp satılan mal gibi, bir matahtır [metadır]. Yalnız, azıcık altın üretmek için çok emek harcandığından altının değeri büyüktür. Altın başka her nesneden daha bozulmaz [olduğu] ve ufacık parçalara ayrılabildiği için en elverişli değer ölçüsü, en değerli para olmuştur.

Her para gibi, altının da malların değerini (içlerindeki emeği) ölçmekten başka, malların elden ele geçme (tedavül) olanaklarını da sağlayan bir görevi vardır. Alışverişler pek çoğaldığı zaman, mallar, araya altın aracı girmeksizin sırf para adı kullanılarak değiştokuş (mübadele) edilebildi. O zaman her para gibi altının da değer denkleştirme görevi ile elden ele geçirme (tedavül) görevi birbirinden ayrı, bağımsız olabilirdi.

O zaman, altının elden ele geçtikçe aşındığı ve ufacık aşınmanın büyük değer kaybı getirdiği düşünülerek: Piyasaya altın karşılığı [olarak] çok ucuz, aşınması daha az zararlı olan Kâğıt Para’lar çıkarıldı. Kâğıt Para’nın hiçbir değeri yoktu ama: karşılığı altınla her zaman değiştirilebildiği için, değerli imişçesine, altının yerine elden ele geçirme (tedavül) aracı olarak kullanıldı. Böylece, kıymetli madenler (altın, gümüş vb.) yerine Kâğıt Para yerleşti. Hükümetler silah gücüyle yurttaşları Kâğıt Para kullanmaya zorladı.

İnsanlar kâğıt Parayla alışveriş yapmaya alışınca, Devletler, o Kâğıt Paralara karşılık Hazine veya Merkez Bankası kasalarında sakladıkları altınları tırtıklamakta sakınca görmediler. Karşılık altın miktarı azalan Kâğıt Paranın ister istemez alım gücü düştü. Mal fiyatları yükseldi, pahalılık arttı.

Parababaları iktidarda oldukları için, Kasadan gizli altın liradan çok kâğıt lira çıkacağını vaktinde öğrenerek ona göre tedbirini aldı. Hiçbir şeyden haberi bulunmayan halk, eskiden 1 altın liraya aldığı matahı, şimdi 10, 100, 1000 kâğıt liraya satın alır oldu. Yeni (pahalı) [fiyata] almam dese, açlıktan ölürdü; yeni (ucuz) fiyata satmam dese, karşısına devlet süngüsüyle dikilirdi. “Sen devletin resmi parasını mı kabul etmiyorsun? Gir içeri…” denir, adam zindana atılır, direnirse “Asi” diye kurşunlanırdı.

Bu mekanizma ile her Devletin içinde altın para gittikçe ortadan kaldırıldı. Kâğıt paranın karşılığı olan altın gittikçe azaltıldı. Örneğin Türkiye’de 1914 yılı 1 Reşat altın 1 Banknot lira idi. 1971 Nisan 23 Çocuk Bayramı günü 1 Reşat altın 285 kâğıt lira etti. 1914 yılı Kasada kaç altın lira varsa, ona karşılık piyasaya o kadar kâğıt lira çıkarılmıştı. 1971 yılı Kasadaki 1 altın liraya karşılık zorla 285 kâğıt lira millete sürülüyor.

Bu demektir ki, Devlet 63 yıl içinde Türk parasını 285 kez değerinden aşağıya düşürmüş, Demek 1914’ten beri Türk parası her yıl 4,5 kat alçaltılmış. Elimdeki 1 kâğıt lirayla bu yıl 20 kuruşa aldığım malı, ertesi yıl hemen hemen 100 kuruşa satın almak zorunda bırakılmışım yahut bu yıl 100 kuruşa sattığım malımı, ertesi yıl, hemen hemen 20 kuruşa satmak zorunda bırakılmışım.

Bu zor nerden gelmiş?

Devletten. Devlet zorlamasa, hiç kimse elindeki malı 5’te 1 ucuzuna satıp, başkasının malını 5 kat pahalıya almaya katlanamazdı.

Devlet bu zorbalığı neden yapmıştır?

Onu yapanların çoğu da bunu bilmezler. “Politika icabı” der, yaparlar. “Yüksek milli çıkarlarımız” der, yaparlar. “Üretimimizi” yahut “İhracatımızı” çoğaltmak için vb. vb… der oğlu derler ve yaparlar. Hatta bu yaptıklarının “Milli İrade” ile yapıldığını ispatlamak için, para işini hiç ağzına almayan Siyasi Partilerin dalavereleriyle kıvırttığı Oy Avcılıkları sayesinde “Parlamento” dediği Meclisler toplayıp oradan kararlar da çıkartır.

Bütün o komik politika duman perdesi altında gizlenen oyun, Ekonomik sömürünün Para Trajedisidir. Çalışan halk (İşçiler, Köylüler) oynatılır, Parababaları parsayı toplarlar. Milyonlarca çalışanın parası yahut ürünü erir. Ekonomi-Politika mekanizmasını elinde tutan birkaç yüz Parababası, o Devlet zoruyla “eritilmiş” değerleri, binbir görünmez kanaldan ezilmiş üzüm şırası gibi kendi kasalarına, hazinelerine aktarırlar. Bugün “Milli Devlet Sınırları” denilen göstermelik çerçeveler içinde Altın ve Para adı verilen şeyin serüveni ve içyüzü iki sözcükle budur.

 

II- Dünya Kapitalizminde Para Oyunu

Altın ve Para meselesinin bugün en kargaşalı ve içinden çıkılmaz kılığa sokulmuş bir de Uluslararası biçimi vardır. Buna Dolar Oyunu diyebiliriz. Dünyanın hemen bütün kapitalist ve sözde “bağımsız” Devletleri, kendi kâğıt paralarını üzerinde yazılı altınla değiştirmeyi yasak etmişlerdir. İnanılmaz gibi görünse de, gerçek budur. Her Kapitalist Devlet, kendi kâğıt parasının üstünde ilkin falan bankaya gösterildiği zaman altına çevrileceğini yazardı. Buna kağıt paranın “konvertibl” (altına çevrilebilir) olması denir. Sonra bu yalan da kaldırılır. Bir kâğıt paranın altına değil, başka bir ülkede geçerli yabancı kâğıt paraya konvertibilitesi (çevrilebilirliği) bile yasak edilir. Daha doğrusu yalnız ve ancak Parababalarının işlerine gelecek bir sıra şartlara ve kayıtlara göre yabancı parasına (dövize) çevrilebilir. Yoksa her isteyen vatandaş elindeki kendi Devletinin çıkardığı parayı, başka Devletin parasıyla değiştiremez.

Dünya Kapitalist Devletleri, bir yanda çoktan “Biricik Dünya” düzeni olmuş bulunan çağdaş ekonomi yapısını, sırf Sosyalizmi önlemek için paramparça ediyorlar. Öte yanda, bu parçalayışın çıkmazına karşı, Kapitalizmi (yani sömürüyü) kaldırmayacak uluslararası ekonomi tedbirleri ile kırılıyorlar. Bunun için en başta güvendikleri silah “Sermaye Hareketi” dedikleri alanda oynanan para kumarıdır. Bu oyun gülünç denecek ciddi çelişkilerle yüklüdür. Bir yanda her Devlet’in sınırı gibi parası da ayrı olursa bağımsız olur, denir. Ötede bütün Kapitalist Devletlerin alınyazıları, bir tek kodaman (süper) emperyalist Devletin (Amerika’nın) parasına (Dolara) bağlanır.

Perhizle lahana turşusunu bir araya getiren bu Para oyununun içyüzü nedir?

Küçük ve geri kapitalist ülkeleri kodaman Parababalarına çaktırmadan soydurmaktır. Örneğin Türk parasıyla bir Amerikan doları 1920 yılında 90 kuruş iken, 1970 yılında 1500 kuruş olması ne demektir?

Türk malının 17 kat ucuza satılması, Amerikan malının 17 kat pahalıya alınmasıdır.

Vatan-Millet aşkını hiç kimseciklere bırakmayan hiçbir Türk hükümeti, bu açık Para-Dolar oyunundan Türkiye’yi korumayı aklından geçirmemiştir.

Tam tersine, bütün hükümetler, ikide bir “Yüksek Milli Menfaatler” lafının zırhı içinde silahlanarak, Türk Milletini o para kumarının sara illeti ile yere çalmak için elinden geleni ardına komamaktadır. Bir Reşat altının 285 Türk lirasına çıkması, her altın liramızın 10 parasını Türk milletine bırakıp, 99 kuruş 30 parasını yabancı Parababalarına çaldırmak demektir.[1] Eğer Türkiye bilerek bilmeyerek o hırsızlığa yol vermeseydi, Amerikan doları 50 yılda 17 kat yükseğimizden biz Türklere Tanrı çalımı ile bakamazdı.

Aynı oyun, Dünya ölçüsünde öteki Kapitalist ülkeler için kerte kerte oynanmıştır. Türk parası hiçbir zaman yükselmedi; her gün daha aşağılara alçaltıldı. Bundan kimse utanmadı. Fransız parası da, kimi rezillik derecesinde alçaldı. Ama ardından toparlanabildi. Bugün, yuvarlak hesap, 10 Franklık altın para, Fransa’da 60 Frank tutuyor. Demek Türk parası 17 kat düşerken, Frenk parası ancak 6 kat düşmüş. 10 Dolarlık bir altın 180 Frank. Demek Dolar da ayrıca düşmüş. Ama Fransız parasına bakarak 3’te 1 oranında düşmüş.

Tek sözle her Kapitalist ülke, kendi halkının cebindeki parasını çaktırmadan çalıyor. Parababalarının resmi hırsızlıkları her yerde olağan şey. Ancak, bu hırsızlıkların derecesi memleketine göre değişiyor. Yukarıdaki yuvarlak rakamlara göre para değerlerinin düşürülmesi 3 ülkede karşılaştırılırsa, şu sonuçlara varırız: Amerikan parası 3 kat düşerken Fransız parası (Doların 3 katı): 9 kat, Türk parası: 17 kat düşmüştür. Ne var ki, Doların da 3 kat düştüğü göz önünde tutulursa, Türk parasının Amerikan US parasına[2] oranla (3×17=) 51 kat düşmüş bulunduğu anlaşılır.

Biraz halkını seven insanın bu rakamlar dehşeti önünde ne yapması gerekir?

Kodaman Emperyalist Devletlerin ne yaptıklarını görüyoruz. Onlar başta Amerika gelmek üzere, alavere, dalavere: küçük ve geri kapitalist Devletleri nöbete çıkarıp soyuyorlar. Bu soygunlarının aslan payını Amerika US’ye bırakıyorlar, kendilerine de birer kurt yahut çakal payı ayırıyorlar. Soygun toplamından Amerika 3 pay alıyor. Fransa 1 pay alıyor. Ve hiç çaktırmadan Türkiye gibi fakir ülkeleri elbirliği ile Fransa halkının 6 katı, Amerika halkının 17 katı daha dehşetli bir soyguna uğratıyorlar.

Sonra bu Emperyalistlerin, başta Amerika gelmek üzere “Türkiye’ye Yardım” ettiklerini söylemelerine ne buyurulur?

Herifler kendi hesaplarına haklı: Kendi halklarını 3 soyarken Türkiye’yi 51 soyarak elde ettikleri aşırı kâr çapulu ile kölelerini besleyip saltanatlarını bizim sırtımızda sürdürüyorlar.

Ya, Türkiye’de “Batı Uygarlığı” diye kapitalizmi zorla uygulayıp halkı Parababalarına av eden Politikacılarımız?

Onlarda vicdanın, dürüstlüğün zerresi var mı?

Olsa, hep birden Tandoğan Alanı’nda intihar ederlerdi.

[1] Bir lira 100 kuruş; bir kuruş da 40 para olduğuna göre daha tama yakın bir hesapla rakamlar şöyle olmalı: 14 parasını Türk Milletine bırakıp 99 kuruş 26 parasını yabancı Parababalarına çaldırmak demektir. (Kurtuluş Yolu)

[2] Burada; “Amerikan US parasına oranla”, denilmekte fakat bu bir daktilo yazım hatası olmalı. Doğrusu; “altın paraya ya da altına oranla”, olmalı. Çünkü doların üç kat kaybı da altına karşı kayıptır. (Kurtuluş Yolu)