HKP’li Dayı Kopuş Savunmalarına devam ediyor…
Av. Tacettin Çolak
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı, namı diğer HKP’li Dayı’nın her yazısı, her konuşması ve hatta mahkemelerdeki her savunması hakkında soruşturmalar/davalar açılıyor.
Son günlerde bu soruşturma ve davalar çokça artmaya başladı.
Kitaplarından dolayı yargılandığı mahkemede yaptığı savunmaya; bu savunmadan sonra adliye çıkışında yaptığı konuşmaya, savcıya verdiği ifadeden sonra yaptığı iki dakikalık açıklamasına bile davalar açılmakta.
Tabiî açılan her yeni davanın duruşmasında yapılan savunmalara da başka davalar açılmakta.
Bilmece gibi değil mi?
Evet, ama gerçek…
Peki neden?
HKP’li Dayı; sözünü kimseden sakınmıyor da ondan.
HKP’li Dayı; AKP’giller’e karşı yaptığı her siyasal eleştiriyi maddi temelleriyle/kanıtlarıyla ortaya koyuyor. Ülkede yargının iktidar tarafından teslim alındığını, muhalif kesimleri susturmak için bir operasyon aracı olarak kullanıldığını örnekleriyle kanıtlıyor.
Genel Başkan’ımızın bu korkusuz tavrı karşısında mahkemeler; savunma hakkının bölünmezliği, kutsallığı, dokunulmazlığı gibi temel hukuki kriterlere bile uymuyorlar. Duruşma salonlarında yüzlerine yıldırım gibi çarpan ve pek alışkın olmadıkları bu tutum karşısında kendilerince çeşitli önlemler almaya başlıyorlar.
Önce söz kesmeye yelteniyorlar, tutmayınca “ara veriyoruz”, diyerek arada duruşmayı ileri bir tarihe erteleyip kaçıp gidiyorlar. Sonraki duruşmalarda ise daha sorgu tamamlanmadan savcıdan mütalaa isteyip, esas hakkında savunma yapmaya zorluyorlar. Bununla yetinmiyorlar, duruşma salonunu demir bariyerler, özel güvenlik ve çevik kuvvet polisleriyle ablukaya aldırıyorlar.
Bütün bunlara rağmen Sayın Genel Başkan’ımızın tüm davalardaki savunmaları; “kopuş savunması” manifestosudur.
Öncekilere gitmeyelim, sadece İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesinde 25 Şubat 2022 günü yaptığı savunmadan örneklerle yetinelim.
Başkan’ımız, bir önceki duruşmada; “duruşmaya on dakika ara veriyoruz”, diye kumpas kurularak yarım bıraktırılan savunmasına (siz bunu yargılaması olarak okuyun); yargıcın kendisine “sen” diye hitap etmesine karşı; “Keşanlı üslubu ile hitap ediyorsun, eğitim görmüş insanlara yakışır mı bu üslup? Samimi olunmayan insanlara karşı “siz” diye hitap edilir. Efendiliğin ABC’sidir bu. Ne zaman öğreneceksiniz, bak bu yaşa gelmişsiniz bunu?”, diyerek yargıca bir ayar vererek başladı.
Devamla; “Sen ceza vermeye mecbursun ve hatta mahkûmsun. Çünkü Kaçak Saray’da mukim zat ne hukuk bıraktı, ne anayasa bıraktı, ne yasa bıraktı, ne kuvvetler ayrılığı bıraktı, ne hâkim-savcı güvencesi bıraktı. Hepsini ya yandaşlarından oluşturdu ya da tehditle, korkuyla esir alıp avucunun içine aldı. O bakımdan şu anda bir yargılama falan yapılmıyor. Burası bir mahkeme falan değil. Bir tiyatro oynanıyor burada. Kaçak Saraylı hafızın verdiği buyruğun icrası yerine getiriliyor. Ve sizler Kaçak Saray’ın cübbeler giyinmiş askerlerisiniz.
“Ben buradan çıkınca sonuç ne olursa olsun insanlığımın hakkını verdim, Kuvayimilliyeci atalarıma, Halkıma ve Vatanıma karşı sorumluluğun gerekliliğini yerine getirdim diye, akşam kafayı vurup gönül huzuruyla yatacağım. Ama sizler ne yapacaksınız? Benim cümlelerimde hiçbir hakaret olmadığını, yazdığım kitapların, yazıların, sözlerin hiçbirinin hakaret içermediğini adınız gibi biliyorsunuz. … Sizler esirsiniz. O bakımdan acıyorum sizlere.”, diyerek daha söze başlarken, mahkemenin hukuka uygun bir yargılama yapmadığını açık bir şekilde yüzlerine haykırdı.
İddianamede; “cumhurbaşkanına hakaret” diye nitelendirilerek hakkında dava açılan konularla ilgili Anayasa’nın 39’uncu maddesi kapsamında “isnadın ispatı” hakkını kullanarak, niye; “vurguncu, kamu malı aşırıcısı, vatan satıcısı”, dediğini köprü geçiş garantilerinden, hasta yatış garantilerinden elektrik şirketlerinin vurgunlarından örnekler vererek, devletin; elektriğin kilovat saatini yandaş müteahhitlere 31,86 kuruşa satarken bunların da 176 kuruşa vatandaşa satarak elde ettikleri vurgunları anlatmasından nedense duruşma savcısı rahatsız oldu.
“Bunların savunmayla ilgisi yok”, diye hâkimi tahrik etti.
Bunun üzerine Başkan; “Ben vurguncu diyorum, çıkar amaçlı suç örgütü diyorum, ispatlıyorum işte bak. Müdahale etmeyin de ben ne söyleyeceğime kendim karar vereyim. Bak, ben size diyorum ki ceza vermeye mahkûmsunuz. Verin istediğiniz cezayı. Şeref madalyasıdır bu benim için. Bakın bunlar kısa süre sonra FETÖ’nün savcıları yargıçları, taraftarları gibi olacak. Siz de onlar gibi olacaksınız. Bakın sizler eğer şu mesleğinizin, dört yıl okuduğunuz okulun, cübbenizin size yüklediği sorumluluğun hakkını verseydiniz, bunlar yirmi yıl milletin tepesinde kamu malı hırsızlığına devam edemezlerdi ve bizlerin de bu yazıları yazmasına, söylemesine hiç gerek kalmazdı. Elektriği 31 kuruşa alıp 176 kuruşa satıyor. Böyle bir vurgun, böyle bir vicdansızlık olabilir mi?”, diyerek masayı yıktı geçti.
Hâkimin hem savunma yap deyip hem de Başkan’ın yaptığı savunmaya; “iddianame ile ilgisi yok”, diyerek sürekli konuşmasına müdahale etmesine karşı da; “Yav niye çağırdın beni o zaman hâkim kardeş? Hiç çağırmadan da cezayı verip geçseydin. Yolun sonuna geldiniz, farkında değilsiniz. Yakında buraya sanık olarak siz de geleceksiniz. Sen burada bir tiyatro oynuyorsun. Ne ceza vereceksen ver.”, diye restini çekip salonu terk edip çıktı.
Sadece, Başkan’ın bu son duruşmadaki konuşmalarından yaptığımız alıntılarla bile görüldüğü üzere, TCK m. 299’dan yapılan duruşmalar gerçekten bir tiyatro. Bir kere bu davaların tamamı Adalet Bakanlığının gün gün takibinde. Bu sıcak takip karşısında; bakanlık, hâkim, savcı ve hatta Tayyip’in avukatları; elbirliğiyle önceden yapılan bir organizasyon çerçevesinde, sanık ve vekillerinin ne diyeceklerine falan bakmadan bileti kesip geçiyorlar. Tabiî Nurullah Başkan gibi şövalye ruhluların kopuş savunmalarıyla karşılaşınca senaryo bozuluyor. Bu kez de vahim hukuk ve usul hataları yaparak aceleyle duruşmaları bitiriyorlar. Tabiî cezalandırma hükümleri kurarak…
Nitekim Nurullah Başkan’a 2 yıl 2 ay 7 gün hapis cezası verdikleri İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesinin 25 Şubat 2022 günlü duruşmasında yaşananlar da aynıyla vakidir.
Üç yıldır devam eden yargılamada savcı olarak görev alanlar bir anda değiştirilmiştir. Onuncu duruşma ile birlikte 14 Ağır Ceza Mahkemesinde savcılık yapan Mehmet Yeşilkaya’nın bu duruşmalarda görevlendirilmesi tesadüfi değildir. Zira Ağır Ceza Mahkemesi savcısının Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesi tenzili rütbe olur ki, bu “görevlendirme”nin sanık ve vekillerini provoke ederek yargılamayı çabucak sonlandırma amacıyla yapıldığı çok açıktır.
Genel Başkan’ın kendisine isnat edilen suçlamalara ayrıntılarıyla yanıtlar vermesinden savcının rahatsız olması da bunu göstermektedir.
Kaldı ki, Sayın Genel Başkan’ın yargılayan savunmalarını bir an önce bitirmek için usul hükümlerini de ayaklar altına almaktalar. Ceza Yargılaması Usulüne göre sanığın sorgusu bitmeden, delillerin ikame edilip tartışılması süreci tamamlanmadan, savunma avukatlarının kovuşturmanın genişletilmesi istemleri hiçe sayılarak savcıdan esas hakkında mütalaa alıp ve sanık vekillerine de esasa ilişkin savunma yapma süresi vermeden bileti kesmek (hüküm açıklamak) keyfiliktir, hukuksuzluktur.
Fakat onlar ne derse desin, bu ülkenin en vatansever, en halksever, en doğa ve hayvansever Partisinin, Halkın Kurtuluş Partisi’nin Genel Başkanı çoktan tarih önünde beraat etti bile…
27.02.2022