Kamu İşyerlerinde Sarı Sendikacılık…
Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Kamu Emekçileri olarak 1990’larda sendikalarımızı, ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmelerine dayanarak fiili olarak kurmuştuk. Mühürlenen sendika kapılarımızın mühürlerini sökmüştük. O yıllarda, Memur-Sen ve Türkiye Kamu Sen anlayışındakiler devlete karşı sendika kurulamaz, diyorlardı.
Otuz iki yıl sonra geldiğimiz durumda kamu çalışanlarının yarısı, bu iki konfederasyona üye olmuş durumda. Yetkili konfederasyon Memur-Sen’e bağlı sendikalar günümüzde en çok ekonomik gücü olan sendikalar durumundalar. İki yılda bir göstermelik toplusözleşmeler yapıyorlar. Bu toplusözleşmelerde Kamu Emekçilerinin hakkını savunmak anlamında bir davranış göstermiyorlar. Daha da ilerisi, sarı sendikacılığın alasını yapıyorlar. Bu sendikaların şube yöneticilerinin bir kısmı Hastanelerde müdür, müdür yardımcısı, başhemşire, başhemşire yardımcısı, Milli Eğitimde yönetici. Diğer kamu işyerlerinde de benzer durumlar var. Böyle olunca bu kişiler hem çalışan temsilcisi, hem de çalıştıran olmuş oluyorlar. Bunun karşılığı özel sektörde fabrika müdürünün, sendika yöneticisi olmasıdır. İşveren sendikacılığının tam karşılığı sarı sendikacılıktır. Sarı sendikacılık işverenin çıkarlarını önemser, çalışanın çıkarları sarı sendikacı için önemli değildir.
Kamu Emekçisi günümüzde sağlık çalışanı da olsa, öğretmen de olsa yaptığı iş bir üretim faaliyeti sayılmalıdır. Ortaya çıkan hizmet ile hasta iyileştirilip üretim faaliyetleri içine girer. Öğretmenin eğittiği öğrenci, üretim için gerekli donanımları kazanır. Tüm bunların karşılığında Kamu Emekçileri devletten maaş alırlar. Bu nedenle uluslararası sözleşmelerde Kamu Emekçisi-işçi ayrımı yapılmaz. ILO’nun 151 sayılı sözleşmesinde çok açık olarak sendikaların yönetimden bağımsız olması gerekliliği vurgulanmaktadır:
“MADDE 5- 1. Kamu görevlileri örgütleri, kamu makamlarından tamamen bağımsız olacaklardır. 2. Kamu görevlileri örgütleri kuruluş, işleyiş veya yönetimlerinde kamu makamlarının her türlü müdahalesine karşı yeterli korumadan yararlanacaklardır. 3. Bir kamu makamının tahakkümü altında kamu görevlileri örgütlerinin kuruluşunu geliştirmeye veya kamu görevlileri örgütlerini bir kamu makamının kontrolü altında tutmak amacıyla mali veya diğer biçimlerde desteklemeye yönelik önlemler bu madde bakımından müdahaleci faaliyetler olarak kabul edilecektir.”
Anayasamıza göre kanun sayılan bu sözleşme maddesine göre, şu andaki kamu yönetimleri, kanuna aykırı davranış içerisindedirler. İşyerlerimizde bu durumun sonuçları çok acıdır. Çalışanlar arasında yandaş sendikaya üye olanlar ve olmayanlar arasında sürekli ayrımcılık yapılmaktadır. Kendi işkolumda pek çok hastanede, bütün sorumlu hemşirelerin Sağlık Sen’e üye olması zorunlu gibidir. Hemşirelerin nöbet listeleri de Sağlık Sen’e üyelik durumuna göre değerlendirilmektedir. Çalışanın hakkını savunması gereken sendika, çalışana karşı mobbing uygulama aracına dönüşmüştür.
AKP iktidarında Kamu Emekçileri haklarını savunamaz hale gelmiştir. Bu durumun oluşturulması sarı sendikalar aracılığıyla olmuştur. Farklı dünya görüşünde de olsa pek çok Kamu Emekçisi, işyerinde rahat olayım diye sarı sendikalara üye olmuştur. Böyle olunca kamu işyerlerinde ayrımcılık kanıksanır hale gelmiştir. Bu çalışanlar pratik olarak, bu iktidarın destekçisi durumuna düşmüşlerdir. Kendi geleceklerini de sarı sendikaların geleceğine bağlamışlardır. Oysa AKP iktidarı çocuklarımıza ve gençlerimize bir gelecek sunmamaktadır. Kamu Emekçisinin çıkarını, sarı sendikalar savunamaz, savunmaz. Sözde bile savunmazlar. Sarı sendikacılık Kamu Emekçilerinin mücadelesini baltalamaktadır. Bu kadar açık hem işyeri yöneticisi, hem sendika yöneticisi olunması sarı sendikacılığın zirvesi olmaktadır.
Bu koşullar karşısında gerçek sendikacılık yapmak, sarı sendikacılığı teşhir etmek, sendikacılığı salonlardan çıkartmak, emekçi sınıfların sendikası olmak, Kamu Emekçisinin haklarını savunan sendikalar olmak zorundayız.