Kıvılcımlı’nın hayatını adadığı insanlık davası zafer kazanacaktır
Sema Olkun Kopal Yoldaş’ın mezarbaşı konuşması
Partimizin ilk Genel Başkanı, Türkiye Devrimi’nin Teorik ve Pratik Önderi Hikmet Kıvılcımlı, 11 Ekim 1971’de bedence aramızdan ayrıldı. Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’yı bedence aramızdan ayrılışının 43’üncü yıldönümünde anıyoruz.
İnsanlık Davasına adanmış 50 yıllık bir ömür… “Ben insanın hayvan yerine konulmasına isyan ettiğim için Sosyalistim” diyen Hikmet Kıvılcımlı Usta, Türkiye’nin sınıflar savaşını, ekonomik, politik meselelerini, siyasi tarihini su götürmez bir berraklıkla yılmadan, bir an bile kavgasından ödün vermeden aydınlattı.
Yaşamı boyunca, Parababalarının, zulmün ve haksızlığın karşısında bir kez bile eğilmedi, yılmadı, onurlu yaşamından vazgeçmedi.
Hikmet Kıvılcımlı, daha 17 yaşındayken Birinci Kurtuluş Savaşı’mıza katıldı. Yörük Ali Efe Çetesi’nde Batılı Emperyalistlere ve onların yerli işbirlikçisi Tefeci-Bezirgânlığa karşı savaştı. Ardından başarılarından dolayı Köyceğiz Kuvayimilliye Komutanlığına atandı.
Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşunda Merkez Komite Üyesi-Genç Komünistler Birliği Başkanı oldu. Merkez Komite Üyesi,; Vatan Partisi Genel Başkanı, İPSD Kurucusu ve ömrünün 50 yılını Marksizm-Leninizm davasına adamış bir devrimciydi. Bu 50 yıllık devrimci ömrünün 22,5 yılını da kendi deyimiyle; “Yarıderebeyi Türkiye zindanları”nda geçirmişti. Ve bu zindanları “kızıl birer üniversite”ye çevirdi. 1929 Tevkifatı’nda İzmir Ağır Ceza Hâkimi kendisine 4,5 yıl ceza verdiğinde, “4,5 yıl kızıl bir profesör olmak için yeter”, demiştir.
Dünyadaki ve Türkiye’deki ekonomik ve siyasi meseleleri çözümlediği, içlerinde anıt eserlerin de yer aldığı yüzlerce eser ortaya çıkarmıştır.
Kıvılcımlı Usta’mızın öğrencilerinden Faruk Sur Yoldaş’ımızın şiirinde söylediği gibi, adamın daniskası bizsek, öyledir elbet, öyle çıkar biz ne dersek. Evet, adamın daniskası olan Hikmet Kıvılcımlı’nın Türkiye’nin ve dünyanın ekonomik ve siyasi meseleleri üzerine yaptığı değerlendirmeleri ve çözümlemeleri bir bir doğrulandı hayat tarafından.
Bugün Kıvılcımlı Usta’nın teorik ve pratik mirasıyla, Partimizin Önderliğinin Marksizm-Leninizmin ışığında olayları değerlendirmesi ve duruca açıklığa kavuşturması sayesinde, Partimizin öngörüleri ve değerlendirmeleri de hayat tarafından bir bir doğrulanıyor. Hikmet Kıvılcımlı Usta yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Usta’mızın geçen yılki anmasından bugüne İşçi Sınıfımız ve Yoksul Emekçi Halkımızın cephesinde değişen pek bir şey olmadı. İşçi Sınıfımızın ve Emekçi halkımızın payına yine işsizlik, pahalılık, iş cinayetleri, katliamlar düştü. Hem de artarak.
Sendikaların yaptırdığı araştırma sonuçlarına göre, 2014 Eylül ayı için dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (Açlık Sınırı) 1.190 lira, gıda harcamasıyla birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı yani Yoksulluk Sınırıysa 3.876 liradır. Buna karşın 2014 yılının ikinci döneminde geçerli olan Asgari Ücret net 891 Liradır.
DİSK’in Aralık 2013 verilerine göre, ülkemizdeki 16 milyon ücretli çalışanın yüzde 44’ü Asgari Ücretle çalışıyor. Kayıtdışı istihdamı da göz önüne aldığımızda bu sayının çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Yani milyonlarca insanımız Yoksulluk Sınırının yanına bile yaklaşamayan, Açlık Sınırının altında bir Sefalet Ücretiyle-Asgari Ücretle geçinmeye, hayatta kalmaya çalışıyor.
Kışa girdiğimiz ve elektrik, doğalgaz kullanımının artacağı bugünlerde elektrik ve doğalgaza da Tayyipgiller tarafından yüzde 9 oranında zam yapıldı. Avrupa ülkelerinde doğalgaz fiyatları yüzde 22,1 oranında ucuzlarken, bizde son yapılan yüzde 9’luk zamla, asgari ücretli 182 kilowat saat daha az elektrik ve 100 metreküp daha az doğalgaz alabilecek. Yani asgari ücretli her geçen gün daha da yoksullaşıyor.
İşçi Sınıfımız ve Emekçi Halkımız bir yandan sefalet ücreti-asgari ücretle yaşamaya çalışırken, diğer yandan İş Cinayetlerinde katlediliyor. Parababaları, kâr hırsıyla işçilerimizi göz göre göre ölüme gönderiyor. İş cinayetlerinde Avrupa’da birinciyiz ne yazık ki.
Yakın zamanda yaşadığımız en acı iş cinayetlerinden biri Soma Katliamı oldu. Resmi rakamlara göre 301 işçi kardeşimiz yerin metrelerce altına bile bile ölüme gönderildi. Soma Holding patronunun kâr hırsı ve Parababalarının sömürü düzeninin bekçisi Tayyipgiller’in özelleştirme-taşeronlaştırma politikaları bu katliama sebep oldu. Patron Alp Gürkan, Türkiye Kömür İşletmeleri döneminde kömürün tonu 130-140 dolar mal edilirken, özelleştirmeden sonra kendilerinin 23,8 dolara mal ettiklerini marifetmiş gibi övünerek anlatıyordu. Bunu nasıl yapıyor?
İşgücü ücretleri ve İşçi sağlığı-iş güvenliğiyle ilgili maliyetleri düşürerek hatta ortadan kaldırarak.
Yine yakın geçmişte, Mecidiyeköy’deki Ali Sami Yen Stadı’nın yerine yapılan Tayyipgiller’den TORUNLAR’a ait rezidans inşaatında asansörün düşmesi yüzünden 10 işçi hayatını kaybetti. Bunlar kayıpları nedeniyle, facianın boyutunu dile getirmek için özellikle andığımız örnekler. Ülkemizde neredeyse her gün iş cinayetlerinde işçiler ölüyor. İşçi Sınıfımıza ölümlerden ölüm beğendiriliyor. Ya işsizlik ya iş cinayetlerinde ölüm…
Usta’mızın geçen yılki anmasından bu yana ülkemizin içinde bulunduğu siyasi durum da gittikçe kötüleşti. Partimizin on yıllar öncesinden öngördüğü-tespit ettiği olaylar bir bir gerçekleşti, ne yazık ki. Gerçek Devrimciler önceden görendir, doğru görendir. Faruk Sur Yoldaş’ımızın şiirini bir kez daha anmak isterim; adamın daniskası bizsek, öyledir elbet, öyle çıkar biz ne dersek.
Biz ne demiştik?
Bunlar din bezirgânı. Bunlar Amerikan İslamı’nın-CIA İslamının müritleri. Bunların tek derdi küplerini doldurmak ve makam-koltuk sahibi olmaktır, dedik. Bunlar sınıf karakterleri gereği kamu malı yiyerek küplerini doldurur, dedik.
17-25 Aralık operasyonlarıyla Tayyipgiller’in vurgunları bir geriz gibi patladı. AKP’nin yıllarca başbakan yardımcılığı ve maliye bakanlığını yapan Abdüllatif Şener, sadece Tayyip ve ailesinin bugüne kadar kamu malından vurdukları vurgunların 100 milyar doları bulduğunu açıkladı.
Bundan önce, Pensilvanyalının Cemaatıyla Tayyipgiller İktidarı 12 yıldan bu yana bir çıkar ortaklığı sürdürmekteydi.
Bu ortaklığı organize eden de her ikisinin de sahibi olan Dünya Halklarının başdüşmanı, kanlı zalim ABD Emperyalistleridir. Bu ortaklığın amacı, Laik, Mustafa Kemalci, Antiemperyalist, Yurtsever insanları, güçleri tasfiye etmek, sindirmek, korkutmaktı. Böylece de Türkiye’yi Yeni Sevr’e götürürken ortaya çıkacak direnç noktalarını-engelleri ortadan kaldırmaktı.
Ve ne yazık ki bu işi başardılar. Türk Ordusu’ndaki, üniversiteler ve medyadaki Mustafa Kemalci, Antiemperyalist, Laik unsurların önde gelenlerini insan aklıyla alay eden düzmece delillerle Silivri, Hasdal Zindanlarına tıktılar. Bu kesimi bir süreliğine de olsa sindirdiler.
Türkiye bir yandan Yeni Sevr bataklığının kenarına getirilirken diğer yandan da Ortaçağın karanlıklarına doğru yani bir din devletine doğru sürüklenip götürülmektedir.
Tayyipgiller-Fethullah ittifakı ya da Haçlı işbirlikçisi hainler cephesi işte bu noktada artık nihai zaferi kazandıklarını düşündüler. Ganimeti paylaşma, Türkiye’yi yönetme, aslan payını kapma yarışına girdiler. Birbirlerine saldırmaya, birbirlerinin zayıf yönlerinden vurmaya başladılar. Böylece Pensilvanyalı, 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarıyla Tayyipgiller’in vurgunlarının büyük kısmını ortaya döktü. Tayyipgiller hep söylediğimiz gibi aslında bir “çıkar amaçlı suç örgütü”ydü. Onların gerçek İslama, ahlâka, insancıl namusa ve hukuka uygun bir tek işini bile neredeyse bulamazsınız. Onların tapındığı biricik Tanrı “Para Tanrısı”dır. Ve bu Tanrı, yanında başka hiçbir Tanrının varlığına tahammül etmez… Deniz Feneri Savcısı Abdülvahap Yaren’in deyimiyle “Hırsızlar İmparatoru” olduğu ortaya çıktı Tayyip’in.
Tayyip başına gelecekleri anladı ve hemen harekete geçti. Kanun, hukuk, mahkeme kararı, Anayasa hepsini fırlatıp bir kenara attı. Ortada apaçık mahkeme kararları bulunmasına rağmen Anayasa’yı bile çiğneyerek, kendisinin ve şürekâsının yargılandıkları takdirde bir daha gün yüzü görmeden cezaevine girmesini gerektiren bu hırsızlıklardan, vurgunlardan sıyrıldı. Onlar artık açıkça bulundukları makamları işgal eden çıkar amaçlı çete, hırsızlar örgütüdür.
Tayyipgiller-Fethullah çetesini çatırdatan bizim Taksim-Gezi İsyanı’mızdır. O isyanda on milyonların ortaya koyduğu tepkidir, cesarettir, fedakârlıktır, adanmışlıktır.
Ortaçağ ideolojisiyle mecnunlaşan, oydavarı haline sokulan yaklaşık 20 milyon insan hâlâ Tayyipgiller’e alkış tutsa da efendileri olan dünyanın başhaydudu ABD’nin gözünde artık halkı kandırmadaki inandırıcılığını yitirmiştir Tayyipgiller. Emperyalistler bunları şimdilik bir süre daha, “lağıma süpürmeyip kullan”acaktır.
Sosyalist Kamp’ın yıkılmasından sonra artık ABD-AB Emperyalistleri için dünya, dikensiz gül bahçesi haline geldi. Sömürü ve talanlarını, yağmalarını daha kolay yapabilmek için artık yeni amaçları “dünyayı bin ülkeli bir hale getirmek” ya da “şehir devletçikler” oluşturmak. Bunu Yugoslavya’da yaptılar. Kardeşçe yaşayan halkları birbirine boğazlattılar. Ve Yugoslavya’yı 6 parçaya böldüler. Ardından Ortadoğu’ya el attılar. “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)”, bu planın Ortadoğu’daki ayağıydı. Ortadoğu’daki kendilerine direnç noktası oluşturabilecek büyük devletler ortadan kalksın, onun yerine tümüyle kendilerine uydu olmuş küçük devletler yani devletçikler oluşsun, ben de burayı gönlümce sömüreyim, diye AB-D Emperyalistleri Ortadoğu’da savaş kışkırtıcılığı yaptı. Bunun sonucunda, Irak artık fiilen 3 parçaya bölünmüştür.
Emperyalistler Irak ve Libya’dan sonra Suriye’ye saldıracak, demiştik. Ve bugün durum tam da böyle oldu. Suriye de bugün fiilen bölünmüş durumdadır. Güneyde Beşşar Esad’ın Şii Suriyesi, Kuzeyde ise Rojova ve IŞİD ve diğer İslamcı grupların kontrolündeki Sünni Suriye.
Libya ise Muammer Kaddafi sonrasında aşiretlerin paylaşım mücadelesi verdikleri bir ülkeye dönüşmüştür.
Dikkat edersek; dünya halklarının başdüşmanı ABD Emperyalistlerinin BOP adlı projesi Irak, Suriye ve Libya’da hayata geçmiştir bugün için. Bu projenin öngördüğü parçalanmışlık ve oluşturulan yeni harita her geçen gün biraz daha pekiştirilmekte ve kalıcılaştırılmaktadır. IŞİD emperyalistlerin bu amacını sağlayan önemli araçlardan biridir. Şu an ABD Emperyalistleri bu Ortaçağcı güce karşıymış gibi görünseler de aslında onun yaratıcısı ve destekçisidirler. Bugün için çıkarları öyle gerektirdiği için IŞİD’e karşı koruyucu-kurtarıcı rolüne bürünmektedirler. Fakat Emperyalistler IŞİD’in Suriye’de BAAS’çı askerleri ve Şii halkı katletmesine, infaz etmesine, boğazlarını kesmesine karşı değildirler. Irak’ta, Şii Arapları ve Türkmenleri kesmesine karşı değildirler. ABD Emperyalistlerinin karşı olduğu, IŞİD’in Rojova’ya ve Barzani’nin Kürt Devletine saldırmasıdır. Çünkü Barzani’nin Kürt devleti ABD’nin Ortadoğu’da fiilen yarattığı onun çıkarlarına hizmet eden şehir devletçik, kukla devletçiktir. Ve petrol kaynaklarının bekçisidir. Zaten dikkat edersek ABD, IŞİD’in Barzani Peşmergelerine saldırmasından sonra hava saldırılarını başlatmıştır. Buradaki amacı IŞİD’i gerçek anlamda durdurmak, canice halkları katletmesini önlemek değildir. Sınırını bil, uyarısı yapmaktır, amacı.
CIA’nın eski Ortadoğu şeflerinden biri olan Robert Baer:
“Niye biz (Amerikalılar!) ölelim ki?” diyor. “Bırakalım (Sünni ve Şii) Müslümanlar kendi aralarında birbirlerini öldürsünler!” (Nilgün Cerrahoğlu, Cumhuriyet Gazetesi, 14.04.2012) diyor. Yani ABD’nin çıkarları için biz, değil Müslümanlar kendi aralarında bizim için savaşsın, diyor.
ABD Emperyalistleri IŞİD’i durdurma bahanesiyle Türk Ordusu’nu da Arap coğrafyasına sokmak istemektedirler. Bu, ülkemiz için vahim bir hatadır. Kendisinin “lağım deliğine süpürülmeyip kullan”ılmasını isteyen Tayyipgiller, Türkiye’yi böyle bir felaketin içine sürüklemeyi de kabul etmişlerdir. Tezkere Meclis’te kabul edilmiştir. Tayyipgiller Türkiye ve Ortadoğu Halklarına bir kez daha ihanet etmiştir. Bu savaşta dökülen hem masum insanın kanında onların da eli vardır.
Ülkemize ve halklarımıza her türlü ihaneti yapmakta duraksamayan, hırsızlıkta, vurgunda ve talanda dur durak bilmeyen Tayyipgiller, bu ihanetlerini gözden ırak tutabilmek için din alıp satmaya hız vermektedirler. İşte son ihanetleri neredeyse tüm Ortaöğretim kurumlarını İmam Hatip’e dönüştürmek ve 22 Eylül’de Kılık Kıyafet Yönetmeliğinde bir oldubittiyle değişiklik yaparak 9 yaşındaki kız çocuklarımızın başına türban dolamak olmuştur.
Biz, Tayyipgiller’in ülkemizi Ortaçağ karanlığına götürmek istediğini söyledik hep. Sevrci Sahte Soytarı Sol, Ortaçağcılarlar el ele, kol kola eylemler yaparken, Türkiye’de Şeriat-Ortaçağ’a gidiş diye bir tehlike yok, derken, biz hep uyarılarımızı yaptık. Ancak, Sevrci Sol’a dinletemedik. Bugün artık en kör göze bile batarcasına ülkemizin Ortaçağa gidişi ortadayken, yeni uyanabildiler.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı “Veliler isterse 9 yaşındaki kız çocukları çarşafla da okula gelebilir.” diyerek niyetlerini açık ediyor. Giderek 9 yaşındaki kız çocuklarımızın evlenme için de uygun yaşta olduğunu belirten yasalar ya da yönetmelikler çıkaracaklardır. Karma eğitime de karma toplu ulaşıma da son vereceklerdir. Adım adım işlemektedirler ihanetlerini. Bir adım atıp yeni bir mevzi kazanmaktalar, kazandıklarını pekiştirdikten sonra ikinci adımı atmaktadırlar. Türkiye’yi Ortaçağa böyle götürmektedirler.
ABD Emperyalistlerinin ve Tayyipgiller’in derdi Türkiye’yi Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ya da Afganistan benzeri bir din devleti haline getirmektir. Tabiî bununla yetinmeyecek emperyalistler; Türkiye’yi en az üç parçaya böleceklerdir. Müslüman Türk Devleti, Müslüman Kürt Devleti ve Hıristiyan Batı Ermenistan olmak üzere.
Yani BOP’un Türkiye’ye ilişkin bölümü de hayata geçirilmek istenecektir. Bundan hiç kuşkumuz olmasın.
Biz ne demiştik?
Türkiye’ye Sevr’i dayatıyor, emperyalistler. Bu öngörümüzün-değerlendirmemizin de doğrulandığını görüyoruz. İçinde yaşadığımız bu günlerde, bunun da provasının yapılıyor emperyalistlerce.
Partimiz on yıllardan bu yana Kürt Meselesi’nin, Kürtlerin ve Türklerin ortak meselesi olduğunu söylemiştir. Tabiî Kürtlerin ve Arapların, Kürtlerin ve Acemlerin de. Bu meseleyi bölge halkları kardeşlik ve dayanışma temelinde Devrimci bir anlayışla çözmelidirler. Çözümü AB-D Emperyalistlerinde aramak, AB-D Emperyalistlerinin çıkarları için Ortadoğu halklarının kanlı boğazlaşmalarına sebep olacaktır.
Geçtiğimiz günlerde ABD Emperyalistlerinin sözcüsü yaptığı açıklamada: “Bizim önceliğimiz petrol kuyularının, rafinerilerinin ve boru hatlarının güvenliğidir. Kobanê bizi sadece insani bağlamda ilgilendirir.” dedi. Tabiî bunlardan insanlık beklemek ölü gözünden yaş beklemektir. İşte AB-D Emperyalistlerinin gerçek derdi budur. Yoksa bunlar, IŞİD’in yaptığı katliamlara karşı değildir.
Bu yüzden IŞİD’in yaratıcısı ve destekçisi ABD’den, IŞİD’ten kurtulmak için medet ummak boş bir hayaldir. Çözümü emperyalist başkentlerde ve Tayyipgiller’de aramak yerine, Kobanê’de akan kanın durması için Şam’a gidilmeli ve Beşşar Esad’ın birkaç yıl önce yaptığı Federasyon teklifini hayata geçirmek amacıyla antiemperyalist bir mücadele hattı oluşturma girişiminde bulunulmalıdır. O zaman, Beşşar Esad ve BAAS yönetimiyle birlikte IŞİD canilerinin ve benzeri Ortaçağcıların hakkından gelmek çok daha kolay olacaktır.
Şu anda Türkiye Yeni Sevr’in uygulanışının eşiğine getirilmiş durumdadır. Ortadoğu’da yeni bir İsrail’in-İkinci İsrail’in yaratılması an meselesidir. Kaldı ki ABD Emperyalistleri bununla da yetinmeyecekler, Türkiye’yi bir de Ermenistan parçası olmak üzere en az üç parçaya bölmek isteyeceklerdir.
Ortadoğu’da Arap, Kürt, Ezidi, Türkmen ve Türk Halklarının çektiği acıların tamamı AB-D Emperyalistlerinin Halklara, İnsanlığa ve Tarihe ettikleri ihanetin sonucudur. Ve Tayyipgiller gibi Amerikancı yerli işbirlikçiler de emperyalistlerin dolaysız suç ortaklarıdır.
Sonunda mutlaka halklar kazanacak, özgürleşecek ve kardeşleşecek, Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın ömrünün 50 yılını adadığı İnsanlık Davası zafer kazanacaktır. Buna inancımız tamdır.
Nasıl ki, Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın teorik ve pratik mirasıyla Partimiz önderliğinin öngörüleri bir bir gerçekleşmişse, halkların emperyalistlere karşı zafer kazanacağı günler de gelecektir.
Adamın daniskası biz isek, öyledir elbet, öyle çıkar biz ne dersek…
Halkız Haklıyız Kazanacağız!