Köpeksiz köyde değneksiz gezmek…
Siz, Parababalarının iktidarısınız. Onların emirleri doğrultusunda davranıyorsunuz. Aldığınız her karar, çıkarttığınız her yasa, tüzük, her uygulama buna yönelik. İşçi Sınıfına, Köylüye, Kamu Çalışanına hak vermeme, haklarını gasp etme konusunda yavuzsunuz. Ama iş, Parababalarına gelince kuzusunuz.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı, insan, doğa, hayvan ve çevre düşmanı yüzünü/yüzlerini bir kez daha gösterdi.
AKP’giller’in Bakanı, İstanbul’da katıldığı “Fikir Sofrası Toplantısında” Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir’in, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporları hakkındaki şu sorusuyla karşılaşmış Hürriyet Gazetesi’nden Sadi Özdemir’in 25 Mart tarihli haberine göre:
“Sayın Bakan, biz müteahhitler ÇED raporunu alınca öz sermaye koyuyoruz ve ayrıca finansman bularak işe başlıyoruz. Ancak, bir süre sonra birileri, İdari Mahkemeye gidiyor ve rapor iptal ediliyor.
“Bu raporların bozulamaması için bir kanuni düzenlemesine ihtiyaç var. Üçüncü havalimanında 7-8 davadan kurtardık ama biri bile aleyhimize çıksa büyük sorun olurdu. Yatırımların önünün açılması için yabancı yatırımcının da daha fazla gelmesi için bu konuda ‘mahkeme ile bozulmayı önleyen’ bir kanuni düzenleme gerekli olduğuna inanıyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz?” (http://www.hurriyet.com.tr/ced-davalari-yatirim-dusmani-40075575)
Doğal olarak, normal olarak insanın aklına gelen şey şu oluyor bakanın vereceği cevap açısından:
“Sayın Özdemir, ne düşüneceğim/ne düşüneceğimiz belli değil mi? Kanun neyse o. Hem ne demek “7-8 davadan kurtardık?” Öyle şey mi olur. Mahkemenin kararını mı tartışacağız?” Vb…
Ha, bu ölü gözünden yaş ummak mıdır?
İşin doğrusu evet. Öyledir. Öyle de oluyor zaten. Bakanın verdiği cevap şu bu soru karşısında:
“Vatandaş sanıyor ki biz, önümüze gelen her proje için ÇED raporuna olumlu yanıt veriyoruz. Böyle bir algı var. Ancak aslında hiç de öyle değil. ÇED süreci çok uzun ve titizlikle tamamlanan bir süreç. En sonunda da o bölgedeki vatandaşın onayı da alınarak tamamlanıyor. Bir tane bile olumsuz görüş varsa zaten raporu vermiyoruz. Ama nedense her ÇED raporu mahkemeye gidiyor. Bu iş artık bir siyasi mücadele yöntemi oldu. Yatırımları engellemek ve Ak Parti hükümetine maşa göstermek anlamına geliyor. Bu yolla bütün Türkiye’nin kalkınmasının önü tıkanmaya çalışılıyor. Çoğu zaman da vatandaşa rağmen mahkemeye götürülüyor.” (agy)
Yani şimdi bunlar cevap mı Allah’ınızı severseniz? Yok, “o bölgedeki vatandaşın onayı da alın”ıyormuş da, yok “Bir tane bile olumsuz görüş varsa zaten rapor vermiyor”larmış da…
O bölgedeki insanlar onay veriyorlarsa mahkemeye kim gidiyor? Televizyonlarda görüp durduğumuz hak arama eylemlerini kim yapıyor? Uzaydan mı geliyor bunlar?
Türkiye’nin dört bir yanında protestolar yapılıyorsa Artvin’inden Tokat’ına, Yozgat’ına, Antalya’sından Muğla’sına, Hatay’ından Trakya’sına kadar, hiç mi durup düşünmüyorsunuz bu işte bir yanlışlık var diye?
Dava açıldığında da mahkemeler niye iptal kararları veriyor? Durup dururken mi veriyor? Usulsüz mü veriyor? Bunun üst yargı organları yok mu? Denetlenmiyor mu bu kararlar? Hepsi onaylıyorsa, o zaman bu kararlar doğru olmuyor mu sizin işinize gelmediği için.
Soruları uzatabiliriz. Ama uzatmak gereksiz. Bakın ne yapacaklarmış bu durumu aşmak için?
“(…) Biz de bakanlık olarak bu konuda bir düzenleme için çalışıyoruz. Esası, bir ÇED raporunun tamanının iptalini önleyecek, ‘bazı maddelerinin iptaline imkan tanıyacak’ çözüm şeklinde olacak.”
Yani yasanın arkasından dolanacağız, diyor Bakan. Mahkemeleri de bypass edeceğiz, diyor.
E bu hep yaptığınız bir şey zaten. Siz hiçbir zaman hukuku, gerçek hukuku kabul etmediniz ki zaten.
Paralelcilerle birlikte iş tuttuğunuz zaman mahkemeler el üstündeydi, her istediklerini veriyordunuz. Referandumu onun için yapmıştınız. Türkiye’yi o Paralelci dediklerinizle bu hale getirdiniz. Türk Ordusu’nu site bekçisi durumuna düşürdünüz elbirliğiyle. Bugün tu kaka ilan ettiğiniz Paralelci savcılara zırhlı araçları siz tahsis ettiniz, onlarca korumayı siz verdiniz. “Öz”ünüz birdi o zamanlar…
Sizin Reis’iniz demedi mi; “Ne istediler de vermedik?” diye?
Ne oldu şimdi hoşunuza gitmeyen kararlar verilince? Yargının tümü Paralelci mi oldu? Ya da Yargının henüz tümünü size benzetemediğiniz için mi bu yakınmalar? Bu hukukun arkasını dolanma manevraları?
Yargının tümü sizin hukuk bürolarınız işlevinin görmüyor diye bütün bu yaygaralar, demagojiler, değil mi?
“‘Yatırımların önünü kapatıp iktidara zarar verebilir miyiz’ anlayışı içinde yapılıyor bunlar. Eğer büyüyen gelişen bir Türkiye hedefimiz varsa yatırımın ve yatırımcının önünü açmalıyız. (…)” (agy)
İşte sizin yaptığınız tam da bu: vatanı satmak, vatanı sattırmak. Vurgun vurmak, komisyon almak.
Siz, Parababalarının iktidarısınız. Onların emirleri doğrultusunda davranıyorsunuz. Aldığınız her karar, çıkarttığınız her yasa, tüzük, her uygulama buna yönelik. İşçi Sınıfına, Köylüye, Kamu Çalışanına hak vermeme, haklarını gasp etme konusunda yavuzsunuz. Ama iş, Parababalarına gelince kuzusunuz. Onların bir dediklerini iki etmemek için elinizden geleni ardına koymuyorsunuz.
Bakın, sizin bütün hayatınız Parababalarına hizmet etmek, onların emirlerini yerine getirmektir derken size iftira atmıyoruz. Yüzlerce Madencimizin ölümüne neden olan Maden Patronlarını korumak için, kârlarına kâr katmalarına devam etmeleri için, kamuoyu baskısı sonucu çıkardığınız yasaların uygulanmasını bile, aradan zaman geçip konu kamuoyunun sıcak gündeminden çıkınca, hemen davranışa geçiyorsunuz ve çıkardığınız yasaların uygulanmasını erteliyorsunuz. Bunun örnekleri o kadar çok ki. Hangisini sayalım size?
Önce 9 Mart tarihli ve Oya Armutçu imzalı Hürriyet Gazetesi’nden bir haber:
“Antalya’nın simgelerine kafe, tesis alanı inşa edilebilecek
“FALEZLER TİCARİ YAPIYA AÇILIYOR
“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 1. Derece sit alan olan ve Antalya’nın simgesi olarak bilinen falezleri ticari yapılaşmaya açtı.
“(…)
“SÜREÇ NASIL İŞLEDİ
“Dava dosyasına göre, Antalya’nın tek deniz feneri olan Bababurnu Deniz Feneri’nin etrafı ticari yapılaşmaya açılması için ilk adım 2007 yılında atıldı. Bir turizm şirketi, 2007 yılında Deniz Feneri’nin etrafına lokanta, kafeterya, büfe, WC, otopark, gezi yolu, günlük turizm yapı ve tesis alanı kurmak için fenerin sınırlarında bulunduğu Muratpaşa Belediyesi’ne başvurdu. Ancak talebi reddedildi. Bunun üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, konuyu resen gündemine aldı ve 2009 yılında falezlerin üzerine ticari yapılaşma izni veren plan değişikliğine gitti.
“Kültür ve Turizm Bakanlığı onay verdi, Kıyı İşletmeciliği Genel Müdürlüğü de bölgeyi 49 yıllığına bir şirkete kiraladı. Antalya Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu’nun onayıyla şirket, bu alanda inşaata başladı, tarihi Deniz Feneri’nin müştemilatı yıkıldı. Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’ın, inşaatın durdurulması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verdiği itiraz dilekçeleri reddedildi.” (http://www.hurriyet.com.tr/antalyanin-simgelerine-kafe-tesis-alani-insa-edilebilecek-40065570)
E şimdi ne oldu F. G. Sarı?
“Yatırımları engellemek ve Ak Parti hükümetine maşa göstermek anlamına” mı geliyor bütün bu süreç?
Hayır! Sizin zorbalığınız anlamına geliyor.
Tarihe, doğaya, çevreye saygı duymuyorsunuz. Resen (zorla) karar veriyorsunuz. Mahkemeye gidilince de bas bas bağırıyorsunuz…
Ve bakın size 25 Mart tarihli bir haber daha. Bu da Hürriyet Gazetesi’nden Hacer Boyacıoğlu’nun haberi:.
“Madenlerde ‘yaşam odası’na 1 yıl erteleme
“MADEN işçisine takip ve hayat hattı sistemi, 1 yıl ertelendi. Her iki düzenleme de, büyük maden kazaları sonrasında tartışılmış ve kabul görmüştü.
“Ancak Resmi Gazete’de dün yayımlanan düzenlemelerle, her iki koruyucu tedbirin de uygulama tarihi 2017’ye ertelendi. Değişiklikler, “Maden işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği yönetmeliğinde değişiklik yapılması hakkındaki yönetmelikle” yapıldı.” (http://www.hurriyet.com.tr/madenlerde-yasam-odasina-1-yil-erteleme-40075231)
Üstelik siz bununla da yetinmemiştiniz. Geçtiğimiz yıl da çıkartmak zorunda kaldığınız Maden Yasasının kimi zorunluluklarını da ertelemiştiniz tâ 2020 yılına:
“AB ŞARTI DA 2020’YE ERTELENMİŞTİ
“Geçen yıl yapılan bir yönetmelik değişikliğiyle de, madenlerde Avrupa Birliği mevzuatına uygun malzeme ve koruyucu sistem kullanma şartı, 2020’ye ertelenmişti. Tartışma yaratan değişiklik için, “Madenler bu değişikliğe hazır değil” açıklaması yapılmıştı.”
Yani nereden baksanız, Halk düşmanısınız, İşçi Sınıfı düşmanısınız. Tarih, Doğa, Çevre, Hayvan düşmanısınız. Başkaca da bir şey değilsiniz…
Ne söyleyelim size?..