Köy Enstitüleri’yle Tarımda Yükselişe Geçen Türkiye’den AKP’giller’in Yarattığı Tarımda Kendine Yetemeyen Bir Türkiye’ye…
Geçtiğimiz günlerde Köy Enstitüleri’nin 84’üncü yıldönümünü kutladık. Kutladık, çünkü Cumhuriyet Tarihinin bize özgü orijinal bir uygulaması olan ve köy çocuklarını karanlıklardan aydınlığa çıkaran Köy Enstitülerinin kuruluşu kutlamaya şayandır. Köy Enstitüleri, pek çok yabancı bilim adamının da dikkatini çekmiş, akademik çalışmalara konu olmuştur. UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu) da bu modeli gelişmekte olan ülkelere tavsiye etmiştir.
Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’ta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen 3803 sayılı yasa ile kuruldu. Ülke genelinde 21 enstitü açıldı. Köy Enstitüleri’nin fikir babası dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’tur. Dönemin Milli Eğitim Bakanı ise Hasan Âli Yücel’dir.
Köy Enstitülerinin çocuklarımızın eğitimindeki büyük önemi ayrı bir yazı konusu. Bu konuda eğitimci yoldaşlarımız birçok yazılar yazdılar. Bu yazımızda köy enstitülerinin tarımdaki önemine dikkat çekmek istedik.
Bugün Köy Enstitülerinin 1954’te kapatılışından bu yana hem eğitim hem de tarımda hep geriye gittik. Özellikle AKP’giller İktidarı tarafından tarımda yüzde 90’lara varan oranda dışa bağımlı hale getirildi ülkemiz. Köylümüz üretemez hale getirildi. Ürettiği ürünle maliyetlerini karşılayamayan köylümüz üretimden çekildi, iş bulabilmek için şehirlere akın etti. Köylerimizde çalışacak, üretecek köylü kalmadı. Şu anda üretim yapmaya çalışan az sayıdaki köylümüz de belki tarımın son neferleri olacak. Çünkü çiftçilikte bir gelecek göremedikleri için çocuklarının bu işi yapmalarını istemiyorlar ve onların çocukları ata toprağını bırakıp kalabalığın, kirliliğin, keşmekeşin göbeğine, şehirlere gitmek zorunda kalacak belki de.
Prof. Dr. Kemal Kocabaş Köy Enstitüleri’nde tarım eğitimi de verilmesinin amacını şöyle anlatıyor:
“Enstitülerde tarım eğitiminin amacı öğrencilere üretmeyi öğretmek, verimsiz toprakları verimli hale dönüştürmek, modern tarım anlayışını köylere götürmek ve köylerdeki geleneksel tarım tekniğini aşmaktır. Her enstitünün bin ila 7 bin dönüm arazisi vardı. Buralar genellikle önceden el değmemiş, verimsiz, terk edilmiş topraklardı. Aklın, bilimin, tekniğin olanaklarıyla buraları işleyerek üzerinde hem eğitim hem de üretim yapıldı. Üretilen ürünleri enstitülü öğrenciler tüketti. Enstitüler bu anlamda kamu olanaklarından çok kendi ürettiği kendilerine yeten eğitim kurumlarıydı.”
Köy Enstitülerinde öğretmenler köylülere hem örgün eğitim veriyor hem de modern ve bilimsel tarım tekniklerini öğretiyorlardı. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı.
1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santrali, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti. (Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi).
ABD-AB Emperyalistlerinin ve onların yerli işbirlikçilerinin, köy ağalarının el birliğiyle yok ettiği Köy Enstitüleri ülkemizin tarımda kendi kendine yetmesinin önemli adımlarındandı.
Köylere giden Enstitü mezunu köy çocukları, köylere bilim ve tekniği götürüyor; üretim, bilimin ve tekniğin yol göstericiliğinde yapılıyordu. Köylümüz kör doğa kanunları karşısında yalnız bırakılmamış oluyordu. Köy Enstitüsü mezunu köy çocuğu öğretmenler sayesinde köylünün aydınlanmasının, bilinçlenmesinin ve örgütlenmesinin de önü açılmış oluyordu. Babam köyümüzde Köy Enstitüsü mezunu saygıdeğer bir öğretmenden eğitim aldığını hep söyler. Köyün en zenginlerinden olan bir toprak ağasının, bu öğretmenin çocukları okutmak için gösterdiği çabaya karşı çıktığını; hoca, bütün çocuklar okursa biz marabayı nereden bulacağız, dediğini anlatır. Köy Enstitülerinin kapatılmasını en çok isteyenlerden biri de işte bu ağalar olmuştur.
Bugün AKP’giller’in işsizlik ve pahalılık cehennemine çevirdiği güzel ülkemizde, birçok tarım ürününde ülkemiz artık kendi kendine yetemiyor. Yeterli üretimi yapamıyor. Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım, geçtiğimiz aylarda yayınlanan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Bitkisel Ürün Denge Tablolarını köşesine taşıdı. Bu tablolarda 2022-2023 piyasa döneminde yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama derecesine (yeterlilik derecesine) yani hangi üründe kendine ne kadar yeterli olduğuna yer veriliyor.
Bu tablolara göre Türkiye’nin kendine yeterli olamadığı ve ithalata yani dışa bağımlı olduğu ürünlerin başında yağlı tohumlar var. TÜİK’in açıklamasına göre, yağlı tohumlardan soyada Türkiye ihtiyacının ancak yüzde 5,2’sini üretebiliyor. Kalan yüzde 94,8’lik kısmı dışarıdan ithal ediliyor. Bir başka yağlı tohum olan kolzada (kanola) kendine yeterlilik oranı yüzde 47,9 olurken, daha önce yüzde 60’ın üzerinde olan ayçiçeğinde kendine yeterlilik oranı yüzde 51,3’e gerilemiş durumda.
Türkiye’nin kendine yeterli olamadığı ürünler arasında yüzde 60,2 yeterlilik derecesi ile yeşil mercimek, yüzde 74,3 ile pirinç, yüzde 85,8 ile mısır, yüzde 85,9 ile kırmızı mercimek var. Arpada kendine yeterlilik yüzde 90, kuru fasulyede yüzde 91,4 olarak gerçekleşti.
Biz elbette TÜİK verilerini okurken, enflasyon oranlarını, gerçek enflasyon oranının neredeyse yarısı kadar resmi enflasyon oranı olarak açıkladığını unutmuyoruz. TÜİK’in verilerini, gerçek oranlar bunların üstündedir, diye okuyoruz.
Ayrıca tarımsal ürünleri üretmek için gerekli olan tohum, gübre, ilaç, mazot vb. girdilerde ve hayvancılıkta yemde de neredeyse yüzde 90 oranında dışa bağımlı olduğumuz da aklımızın bir köşesinde kalsın.
ABD-AB Emperyalistleri Köy Enstitülerinin kapatılmasını istemiş, tarımda kendi kendine yeten güzel ülkemizi samanını bile ithal eder hale getirmiştir. Tabi bunu, ABD Emperyalistlerinin bir dediğini iki etmeyen, koltuklarını onlara borçlu olan vatan ve halk düşmanı iktidarlar eliyle yapmıştır. Bu tarım politikalarının sonucunda ülkemizde gıda enflasyonu Cumhuriyet Tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar artmıştır. Halkımız et, süt, yumurta ve hatta bakliyat tüketemeyecek hale getirilmiştir. Besleyici bir değeri olmayan beslenmeye mahkûm edilmiştir halkımız ve halk çocuklarımız. Yani halkımız AÇTIR!
İşte bu yüzden Demokratik Halk İktidarını kurmalıyız, kuracağız. Köy Enstitülerini yine ayağa kaldıracağız. Köylümüzü refaha kavuşturacağız. Çocuklarımızın yüzünü güldüreceğiz, kahkahalar eksilmeyecek güzel yüzlerinden.
19 Nisan 2024