AKP’giller’i Allah söyletiyor ya da intak-ı hak işte budur
Kendisini Başbakan sanan ve resmiyette öyle görünen, gerçekte ise şeklen Başbakan olan A. Davutoğlu, 23 Şubat günü El Cezire televizyonunda yayımlanan söyleşisinde, bir soruya karşılık şöyle bir cevap veriyor. Daha doğrusu bir itirafta bulunuyor:
“23 Şubat Salı günü yayımlanan söyleşi sırasında El Cezire muhabiri Cemal el Şayyal’ın yönelttiği kışkırtıcı soru şöyle: “İran ve Rusya’nın eylemleriyle karşılaştırdığınızda Türkiye ve müttefiklerinin, NATO’nun, Suudi Arabistan’ın eylemleri çok hafif kalıyor. Türkiye ve diğer ülkelerin Suriye halkını desteklemek üzere müdahil olmaları için ne gerekiyor?”
“(…)
“’DAVUTOĞLU’NUN SÖZLERİ TARİHE GEÇECEK NİTELİKTE’
“İşte Davutoğlu’nun cevabı: “Eğer Suriye halkına Türk desteği yoksa kendilerini nasıl savundular? Halep’i savunabilirler miydi? Eğer bugün gerçek Suriye ılımlı muhalefeti varsa, bu Türkiye’nin sayesindedir. Eğer bugün rejim ülkenin tüm topraklarını kontrol edemiyorsa, Türkiye’nin ve diğer bazı devletlerin sayesindedir. Eğer geçen hafta Rusya’nın Daeş’i hedef almadan Tel Rifat, Halep ve Azez’e 500 uçuşla yaptığı ağır bombardımana rağmen Suriye halkı hâlâ orada ve topraklarını savunuyorsa, bizim desteğimiz sayesindedir. Bu desteğe devam edeceğiz.” (Sputnik/Hikmet Durgun; http://tr.sputniknews.com/turkiye/20160225/1021116471/kadri-gursel-davutoglu-suriye-silah-sevkiyat-itiraf.html#ixzz41SJf6WWw)
İtirafa bakın!
“Eğer bugün rejim ülkenin tüm topraklarını kontrol edemiyorsa”,
Ilımlı(!) Suriye muhalefeti varsa ve bunlar kendilerini savunuyorlarsa,
Mart ayıyla birlikte 5’inci yılına girecek savaşta 470 bin kişi yaşamını yitirdiyse,
Yaralananların sayısı milyonları bulduysa,
Suriye nüfusu yüzde 21 azaldıysa,
Toplamda nüfusun yüzde 45’i yaşadığı yerlerden ayrılmak zorunda kaldıysa,
6.36 milyon kişi ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldıysa,
4 milyondan fazla Suriyeli ülke dışına çıkıp mülteci durumuna düştüyse,
Suriye’de ortalama yaşam süresi 2010’da 70 iken bu rakam 2015’te 55,4’e gerilediyse,
5 yıldır süren savaş boyunca Suriye’nin toplam ekonomik kaybı ortalama 255 milyar dolar olduysa,
Tüketici fiyatları geçen yıl yüzde 53 arttıysa,
Yaklaşık 13,8 milyon Suriyeli geçim kaynağını yitirdiyse,
Çalışma şartları ve ücretler kötüleşip, güvenlik kaygıları nedeniyle artık daha az kadın çalışıyorsa,
Tüm bunlar kimin sayesinde olmuş A. Davutoğluna göre?
“Türkiye’nin ve diğer bazı devletlerin sayesinde”!
Türkiye tamam da “diğer bazı devletler” hangileri?
Başta ABD ve AB Emperyalistleri olmak üzere diğer emperyalist devletlerle; yine başta Suudi, Katar ve Kuveyt ve kimi diğer uydu devletler…
Övünce bak! İnsanlığa bak!
Türkiye ne yapmış da varmış bu muhalifler ve rejim ülkesini, topraklarını niye kontrol edemiyormuş?
Türkiye sayesinde!
E, işte MİT TIR’ları oportada değil mi?
Muz, elma, soğan, sarımsak götürmedi bu TIR’lar değil mi Suriyeli cihatçılara?
Ya da sadece AKP’giller’in söylediği gibi; “Türkmen kardeşlerimize” gitmedi bu TIR’lardaki silahlar.
Sınırlarımızın delik deşik oluşu oportada değil mi?
Binlerce Ortaçağcı, canileşmiş sapık cihatçı, dünyanın dört bir tarafından gelip bizim sınırlarımızdan girmedi mi Suriye topraklarına?
En insanlık dışı, Uluslararası Savaş Hukukunu da hiçe sayan katliamlar yapılmadı mı Suriye’de?
Hangi birini sayalım yapılan katliamların, zalimliklerin, canavarlıkların, insafsızlıkların?.. Hangisini sayalım?..
Daha düne kadar “kardeş” olduğunuz Suriye lideri Beşşar Esad’ı satışınızı mı, Suriye Halkını satışınızı mı?
Eğer dünyada insancıl bir düzen hüküm sürseydi, Uluslararası Hukuk gerçek anlamıyla uygulanıyor olsaydı, sadece bu sözlerinden ötürü bile A. Davutoğlu ve ekibi derdest edilip, çelik bilezikle tanışıp bir Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanıp ceza yemez miydi?
Yerdi ve yiyecekler!
Kaçışları yok bundan. Adalet, Halkın Adaleti mutlaka yargılayıp işledikleri suçlardan ötürü cezalandıracak onları. Bu bir gün mutlaka olacak! Kaçışları yok bundan!
***
Üstelik bu ve buna benzer politikaları sonucunda bölgemizde düşman olmadığımız ülke kalmadı. Irak’tan Libya’ya, İran’dan Rusya’ya kadar bütün komşularımızla kanlı bıçaklayız. Hem de gerçek anlamda…
Ama iktidar, Irak’ta Musul-Kerkük’ü alma, Suriye’de Emevi Camii’nde namaz kılma hayaliyle sattı bir bir dostlarını. Kalmadı dostları.
Büyük Reis geçenlerde diyor ki, “Rusya, iki tane pilota, Türkiye gibi bir dostunu kaybederek böyle bir hamleye girdi.”
Durup düşünmüyor: Demek ki o ülke için insanlarının canı değerli. İnsanlarını satmıyorlar kısa vadeli çıkarları için, demiyor. Diyemiyor.
Niye?
Çünkü AKP’giller daha siyaset sahnesine çıkarken, Hoca’larını satarak çıktılar!
Arkasından “adeta vatanı pazarlamakla mükellefiyiz” diyerek vatanı pazarladılar. Vb. vb…
Normal, diyelim mi?
Diyelim. Çünkü onların sınıf karakterleri bunu böyle yapmalarını emrediyor. Onlar Antika çağın egemen sınıfı olan Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının politik alandaki temsilcileri. Onlar almaktan ve satmaktan başka bir şey bilmezler.
Alıp sattıkları mı?
Bazen mal, bazen insan, bazen ülke… Fark etmez. Yeter ki işlerine öyle gelsin. Analarını babalarını bile satarlar AKP’giller.
***
Son icraatlarından birisi de nedir bu ekibin?
Zavallı hale getirdikleri, yerinden yurdundan ettikleri masum mültecilerin sırtından alçaltıcı pazarlıklar yaparak, AB’den para dilenmek. Bunu biz söylemiyoruz. Macaristan Başbakanı Victor Oban söylüyor.
Yapılan pazarlığın miktarı ne?
3 milyon Euro.
Niçin bu pazarlık?
Sınırı aç, gelen girsin. Mültecilere “Açık kapı politikası uygula”!
“AB’den Türkiye’ye ‘sınırı açın’ baskısı
“(…) Dün Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da toplanan AB dışişleri bakanları, Türkiye’ye Suriyelilere yönelik ‘açık sınır’ politikasını uygulamaya devam etme çağrısında bulundu. AB’nin Dışişleri Komiseri Federica Mogherini, toplantıda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na Ankara’nın uluslararası sözleşmeler çerçevesinde mültecilere yönelik yükümlülüklerini ve Brüksel’in bunun için Türkiye’ye yardım ettiğini hatırlattıklarını söyledi. Mogherini, “Bunu Türk mevkidaşımız ile konuştuk, uluslararası korumaya ihtiyacı olanlara yardım etmenin başta yasal olmasa bile ahlaki bir sorumluluk olduğunu hatırlattık” dedi.” (http://www.hurriyet.com.tr/abden-turkiyeye-siniri-acin-baskisi-40050444)
Ahlâklılara bak sen!
Onlar ki, insanlığın başbelalarıdır. Dünyanın en sefil, en zalim, en insafsız devletleridir.
Ahlâk gibi yüce erdemler size kaldıysa vay insanlığın haline…
İşte sizin ahlâksızlığınıza sadece iki güncel örnek.
Birincisi:
“Sığınmacılara ‘Nazi’ ayarı
Nazi döneminde Yahudiler’in giysilerine işlenen yıldızlarla ‘damgalanmasına’ benzer bir uygulamanın, Galler’de sığınmacılarda kullanıldığı ortaya çıktı. Verilen kırmızı bileklikleri ‘görünecek şekilde’ takmayan mülteciler, bedava yemekten faydalanamıyor.
“(…)
“KAPILARI DA BOYANMIŞTI
“Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığı’ndan aldığı ihaleyle sığınmacıların Cardiff’teki barınma ve iaşesinden sorumlu şirket Clearsprings Ready Homes’tan yapılan açıklamada da uygulama doğrulandı.
Şirket, bilekliklerin, taşıyıcılarının sığınmacı olduğunu gösterecek bir logo veya işaret içermediğini belirterek uygulamayı savundu. Geçen hafta da İngiltere’nin kuzeydoğusundaki Middlesbrough kasabasında sığınmacıların yerleştirildiği evlerin kapılarının Nazi Almanya’sındaki uygulamaları hatırlatacak şekilde kırmızıya boyandığı ortaya çıkmıştı.” (http://www.hurriyet.com.tr/siginmacilara-nazi-ayari-40045097)
İkinci güncel örneğimiz de şu:
“Almanya Türkiye’yi kızdırmadı
“Almanya’da Yeşiller Partisi’nin gündeme getirdiği Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan Ermenilere yönelik 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanınmasını içeren teklif, ‘zamansız’ olduğu gerekçesiyle ertelendi.
“Yeşiller, hükümete baskı amacıyla soykırım önergesini perşembe günü meclis oturumuna getirdi.
“Yeşiller Eşbaşkanı Cem Özdemir koalisyon hükümetini, komisyonlarda müzakere edilen ortak önergeyi mülteci krizine kurban etme niyetiyle suçladı.
“Meclis’teki tartışmada koalisyon ortakları Hıristiyan Birlik (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) temsilcileri 1915 olaylarının bir soykırım olduğunu savundu. Ancak önergenin çok zamansız olduğunu söylediler. Bunun üzerine Yeşiller Eş Başkanı dört şartla hükümetle anlaştı. “Önerge birlikte hazırlanacak. Çok açıkça soykırım denecek. Almanya’nın sorumluluğu kabul edilecek. Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin düzeltilmesi istenecek.”
“HÜKÜMET ŞARTLARI KABUL ETTİ
“Böylece koalisyon 7 Mart’ta yapılacak Türkiye-AB mülteci krizi zirvesi için zaman kazandı.
“Ortak önergenin büyük bir ihtimalle olayların yıldönümü olan 24 Nisan’da Meclis’in onayına sunulacağı ve kabul edileceği tahmin ediliyor.” (Celal Özcan, Hürriyet, 27 Şubat 2016)
Şimdi işimizi görelim, mültecilerin gelmesini önleyelim, sonra “Soykırım” tezimizi kabul edelim…
Bu, ahlâksızlık değilse, ahlâksızlık ne?
Uzatmayalım bu zalim devletlerin ahlâksızlıklarını…
Tekrar konumuza dönersek: Sınırı aç, gelen girsin. Sonra?
Gelen mültecileri de asla Avrupa’ya gönderme, Türkiye’de tut. Ben de sana 3 milyon Euro vereyim.
T. Erdoğan ne diyor 10 Şubat tarihinde Kaçak Saray’da “muhtarlara yaptığı konuşmada?
“(…) Ne diyor Birleşmiş Milletler; ‘kapınıza dayananları içeri alın’. Sen ne işe yarıyorsun? O kadar kolaysa şu ana kadar Irak ve Suriye olmak üzere 3 milyon insanı evimize biz aldık. Siz ne aldınız, hangi ülke ne aldı? 300, 500, 1000 kişinin hesabını yapıyorsunuz. Biz 3 milyon aldık, Birleşmiş Milletler olarak bize verdiğiniz destek 455 milyon dolar, yaptığımız harcama 10 milyar dolara yaklaştı, bu sadece milli bütçeden. Hadi verin desteklerinizi, ‘verdik, veriyoruz, vereceğiz.’ Kendileri geliyorlar, görüyorlar, geziyorlar, hâlâ ‘plan, proje bilmem ne getir’. Bırakın bu işleri, siz dalga mı geçiyorsunuz?” (http://www.hurriyet.com.tr/cumhurbaskani-erdogandan-teror-ve-multeci-tepkisi-muttefiklige-yakismaz-40052863)
Bakın nasıl gerçekleri biliyor…
Ve diyor ki: “Bırakın bu işleri, siz dalga mı geçiyorsunuz?”
Evet. Dalga geçiyorlar tabiî… Alacağın 3 milyon Euro, şu ana kadar direkt olarak harcadığın (bir de dolaylı harcamalar var tabiî ki) 10 milyon TL. Sen söylüyorsun bunu. Ve şu an için bu rakamlar. Ve bu insanlar kısa vadede de ülkemizde kalmaya ve bu rakamlar da artmaya devam edecek.
Öyle mi?
Öyle!
Peki bu boş efelenme niye o zaman?..
Geçelim…
Ve AB bastırıyor bu konuda. 23 Şubat tarihli gazete haberlerine göre:
“İki hafta süre
“Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, sığınmacı akınına karşı Türkiye ile ortaklaşa alınan önlemlerin etkili olup olmadığının anlaşılması için iki haftalık süre kaldığını söyledi.” (Hürriyet, 23 Şubat 2016)
Ve bir de utanmadan tehdit ediyor, eğer benim emrettiğim önlemleri almaz da mülteci akınını durdurmazsan sana para yok, diyor!
AKP’giller de susuyor, bir şey diyemiyor boşa efelenmekten başka…
***
Ve bu politikaların sonucu olarak Türkiye ekonomisi her geçen gün bir bataklığa doğru gidiyor. Ekonomi sürekli olarak kan kaybediyor. Dünyanın en kırılgan ekonomisi olmuş durumdayız. Enflasyon resmi olarak yüzde 10’larda gerçekte ise yüzde 20-30’larda. İhracat geçen yıla göre neredeyse yüzde 10 dolayında düşmüş durumda. Ocak 2016 ihracatı ise geçen yılın Ocak ayına göre yüzde 22 düşmüş durumda. Ve hızla da düşmeye devam edecek. İşsizlik resmi olarak yüzde 10’larda, gerçekte ise en az yüzde 30-40 civarında. Üniversite mezunu genç işsiz oranı resmi rakamlara göre yüzde 25, gerçekte 30-40’larda. Dolar ve Avro almış başını gidiyor. Turizm sektörü kan ağlıyor. Oteller bomboş. Rezervasyonlar bıçakla kesilmiş gibi. Yani ekonominin hal-i pür melali hiç iç açıcı değil. Neredesinden, hangi sektöründen alırsanız alın elle tutulur durumda değil.
Haa, otomobil üretimi ve ihracatı artmış. Peki kim bunların sahipleri?
Yabancı Parababaları. Yabancı çokuluslu tekeller…
Malı satılan onlar, kârı alıp götüren onlar… Sömürülen, zulme uğrayan işçiler, halk, halkımız.
Ama ne gam AKP’giller için…
İktidardalar ve onun nimetlerini sürmeye devam ediyorlar ya.
Nereye kadar?..
Ve bakın, Hayyam yüzyıllar öncesinden size nasıl sesleniyor:
İnsan yiyeceksiz, giyeceksiz edemez
Bunlar için didinmene bir şey denmez
Ondan ötesi ha olmuş, ha olmamış
Bu güzelim ömrünü satmaya değmez.
Anlarlar mı dersiniz Hayyam’ı?
Asla anlamazlar. Onlar artık bir başka dünyanın yaratıkları. Erbakan Hoca’larının deyişiyle: “yaptıkları yapacaklarının teminatıdır” onların. Başkaca bir şey değil!