Ortaçağcı Parti AKP’nin Linç Kültürüne karşı durabilmek
Sokakta, evde, okulda; şiddet her yerde. Artık okulların adı eğitimle anılmaktan çok taciz ve tecavüzle anılır hale geldi.
Son olay Ankara’dan geldi. Öğrencileri taciz ettiği iddiasıyla öğrencilerin gözü önünde yaşlı bir kişi öldüresiye dövüldü. Utanç verici görüntüler ne yazık ki her an, herkesin bir linçe kurban edilebileceğini gösterdi. Kulaktan dolma söylentilerin gerçeklik süzgecinden geçirilmediği, herkesin birbirini potansiyel suçlu gördüğü, Ortaçağ karanlığını andıran toplumsal cinnet günleri yaşıyoruz. Bilinçlenme olmadan sorgulayabilme yetisinin gelişmediği, yaşanan olayda o kadar açık bir şekilde ortaya çıktı ki; günler öncesinden paylaşılan bir video üzerinden yoldan geçen bir kişi anında sapık ilan edilip cezası hemen orada verilmeye çalışıldı.
Edindiği bilginin doğruluğunu araştırmadan her duyduğuna inanan ve düşünebilme yetisinden yoksun kitlelere dönüştük ne yazık ki. Bu tür olayların artış göstermesi ve adaleti, sokakta, linç ederek sağlamaya çalışmamız korkunç bir durum.
Peki biz bu hale nasıl geldik?
Laik ve bilimsel düşünceden uzaklaşıp, hızla hurafe ve bağnazlıkla örülmüş cehaletin kol gezdiği toplum yapısına dönüşerek elbette. Eğitim başta olmak üzere toplumun her alanında bilinçli bir gericileştirme politikasının üretildiği, AKP’giller’in “Yeni Türkiye”sinde oluyor tüm bunlar.
Nasıl mı?
Kaçak Saray’ında her gün nefret ve öfkesini kusan “Reis” sayesinde. Parababaları medyası da bu konuda üstüne düşeni fazlasıyla yerine getiriyor doğrusu. Gazetelerde ve televizyon kanallarında toplumsal travmaları tetikleyecek şekilde provokatif bir dil kullanılması, namus ve ahlâk adına herkesin bir anda mafya reisliğine soyunduğu dizilerin en çok izlenmesi sıradan ve basit durumlar olmasa gerek. Diyanetin kadın ve çocuk başta olmak üzere her türlü taciz ve tecavüzü meşrulaştıran açıklamaları da toplumsal şiddet olaylarının artışında önemli rol oynuyor.
Neden bilimsel eğitim?
Dünyanın hiçbir yerinde bilimsel düşünceden uzaklaşarak kalkınmış, halkının refahını yükseltmiş bir örnek gösteremezsiniz.
AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana toplumun dokusunda yarattığı çürüme o kadar yoğun ki, yara almayan kamusal alan, psikolojisi sarsılmayan birey kalmadı. Ülkemizde AKP eliyle son 15 yıldır (Muaviye-Yezid anlayışına dayanan) dinsel temelli yaşamı dayatan uygulamaların yaygınlaştırılması en fazla eğitim alanında kendini gösterdi. Yapboz tahtasına döndürdükleri eğitimi 15 Temmuz öncesi FETÖ’yle el ele vererek Ortaçağcılaştırırlarken, bugün aynı görevi Diyanet İşleri Başkanlığı ile çeşitli cemaat ve tarikatlarla birlikte sürdürmekteler. Dolayısıyla üçlü sacayağında Milli Eğitimin yapısı laik ve bilimsel temelden kaydırılmış durumda. İktidarlarını sürdürebilmek için yeni bir insan tipi yaratmaya mecbur olduklarını çok iyi bilmekteler.
Egemenliği tek bir elde toplamanın tüm alt aşamaları adım adım gerçekleştirilirken, eğitim alanında yaratılan gericiliğin, her alanda uygulanan piyasalaşmayı da perdelediğini görüyoruz.
Yerli ve Yabancı sermayedarlara ülke tarihinin en kârlı dönemlerini yaşatan AKP’giller, özelleştirme ve gericileştirmede rekor kıracak düzeye ulaştılar. Devlet okullarının sayısı azalırken ödenen teşviklerle özel okulların sayılarının artması, eğitimi alınıp satılabilen bir metaya dönüştürmüş durumda. Bunun yanı sıra satılmadık KİT (Kamu İktisadi Kuruluşu), orman, su kısaca yeraltı ve yerüstü herhangi bir kaynak bırakmadılar.
AB-D Emperyalistlerinin dayattığı, yerli satılmışların uyguladığı politikalar sonucunda emekçiye de ağır faturalar ödettiriliyor. Taşeronlaşmadan kayıtdışı çalışmaya, sözleşmeli öğretmenlikten esnek ve güvencesiz çalıştırılmaya kadar çok ağır koşullarda mücadele etmek zorunda bırakılan işçi ve kamu emekçilerinin hak arama yolları da gün geçtikçe daraltılmaya çalışılıyor.
Sınıf bilincinden yoksun, modern köle olarak görülen İşçi Sınıfı, Kaçak Saray’lı Reisin yasadışı iktidarına kul yapılmak isteniyor. Yeni yaratılmak istenen işçi profili ile hakkını sendikal mücadele vererek, grev yaparak savunan işçiler yerine, tarikatlarda, cemaatlerde Saray’a dua eden, elindekilere şükreden işçiler geçirilmek isteniyor.
Kaçak Saraylı’nın meydanlarda sürekli din sömürüsü yapmasının altında yatan yegâne sebep, antidemokratik ve yasadışı uygulamalarına meşruiyet kazandırma çabalarından ibaret nafile çırpınışlardır. Erdoğan tüm bunları “Yerli ve Milli” söylemlerine sıkıştırmaya çalışsa da Saray’a biat etmeyen gayrimilli, terörist ve vatan haini damgası yemekten çekinmeyen milyonlar var. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, yeni bir işçi profili yaratmaya çalışırlarsa çalışsınlar, bu kadar yağma ve talana dur diyecek gerçek vatanseverler gün geçtikçe çoğalıyor ve de çoğalmaya devam edecek. Yaşanan bu hızlı dönüşümü hiç kuşkusuz eğitim politikalarından ayrı değerlendiremeyeceğimiz için öncelikli savaşımız laik, bilimsel, demokratik ve parasız kamusal eğitimi kurmak olacaktır.
Peki biz ne yapmalıyız?
Çürümenin toplumun en küçük hücrelerine yayıldığını göz ardı etmeden toplumsal farkındalığı eğitim sisteminde yaşananlara çevirmek zorundayız. AKP’nin elindeki en güçlü aygıt durumundaki eğitimi tekrar laik, bilimsel ve parasız hale çevirmenin en güçlü yolu, toplumsal bilinçlenme ve direnme hattını her alanda örmek olacaktır. Karşı karşıya kaldığımız saldırıların hedefinde hepimizin olduğu gerçeğini hiç mi hiç göz ardı etmeden, mücadele çizgisini evden okula, okuldan sokağa, sokaktan fabrikaya kurmak zorundayız.
Yaşamak için daha güzel bir dünya düşünü kuran, her koşulda ülkesini “VATAN BİLEN” biz Halkçı Kamu Emekçileri;
Cehalete karşı bilimselliği,
Gericiliğe karşı laikliği,
Zalimlere karşı direnmeyi,
Köleliğe karşı özgürlüğü,
Korkaklığa karşı cesareti ,
Adaletsizliğe karşı vicdanı,
Çürümeye karşı
KAVGAYI SEÇENLERİZ…
Ankara’dan
Eğitim Emekçisi Bir Yoldaş