Parababaları: Taş Ocaklarıyla Tarım Alanlarını katlediyor
Türkiye’de tarım arazilerini, gelecek nesilleri de düşünerek, gözümüz gibi korumamız gerekirken; her gün tarım arazilerine ve zeytinliklere taş ocağı başta olmak üzere mermer ocağı, kalker ocağı açma izni veriliyor. Yapılmak istenen açıkça köylüye siz tarım yapmayın, ekimlerinizi sökün ve bu arazilerden defolun gidin, demektir.
Türkiye’nin dört bir yanında kurulan bu ocaklar hem tarım ürünlerinin sağlıklı yetişmesine engel oluyor, hem de o yörede yaşayan halkın sağlığına zarar veriyor.
Ocaklar ne turizm bölgesi dinliyor, ne dünyada nadir yetişen zeytinlikleri…
“Kalker ocakları SAROS’u katletti” başlıklı haberde dikkat çekilen nokta önemlidir.
“Sualtı turizminin merkezi Türkiye’nin en temiz denizi olan Saros Körfezi kıyısındaki ormanlık alan 2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ‘Turizm Koruma ve Geliştirme Bölgesi’, 2010 yılında ise ‘Saros Körfezi Özel Koruma Bölgesi’ olarak ilan edildi. Buna rağmen Türkiye ve dünyadan dalış yapmak için grupların akın ettiği Mecidiye köyünün Saros kıyılarına peş peşe taş ve kalker ocakları açılmaya başlandı. Saros’un yeşil kıyıları, ormanları yok edilirken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı mart başında bölgedeki kalker ocakları için, “ÇED raporları gerekli değildir” kararını verdi.”
Haberin devamında özetle; “Karar üzerine Saros Koruma Derneği adına İdare Mahkeme’ye yapılan yürütmeyi durdurma kararı alınması başvurusu üzerine Mahkeme “ÇED raporu gerektiği” yönünde ara karar verdi. Karara rağmen iki kalker ocağı için bakanlığa başvuru yapıldı. Av. Bülent Kaçar, “Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ocaklar doğal su kaynaklarına 2 km. den yakın olamaz” genelgesi bulunduğunu belirterek “Oysa burada 850 m., denize ise 500 m.“ dedi.” (Hürriyet, 24 Mayıs 2017)
Gördüğümüz gibi sualtı turizminin yapıldığı yerde dinamit patlatmaya izin veren bu anlayış, halkı ve sualtı sporcularını nasıl korur?
Saros bölgesinde yaşayan köylüler “Doğayı katletme, turizmi katletme”, “turizm bölgesinde taş ocağı istemiyoruz” yazılı dövizlerle eylem yaptı. Ama dinleyen kim?
Devlet kendi koyduğu yasalara, yönetmeliklere uymazsa varın siz düşünün…
Edirne Keşan’daki, Saros Körfezi’ndeki taş ocakları için patlayıcı madde temini nerden yapılacak?
İşte cevabı:
“Tarlaya dinamit
“Tarım arazisine yapılacak deponun, taş ocaklarına dinamit satacağı belirtildi.
“Edirne Uzunköprü’ye bağlı Saçlımüsellim köyü yakınındaki tarım arazisine, özel bir firmanın başvurusu üzerine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan 140 tonluk dinamit deposu için imar değişikliği yapılarak izin verildi. Çevredeki arazi sahipleri imar değişikliğine yönelik İdare Mahkemesine iptal davası açarken, Uzunköprü Çevre Gönüllüleri Derneği de davaya müdahil olarak tarım arazisine patlayıcı madde deposu yapılmasına karşı çıktı.” (Cumhuriyet, 20 Mayıs 2007)
Tarım arazilerini taş ocakları katlediyor, derken onun tedarikçileri de görüldüğü gibi tarım arazilerine konduruluyor. Arkasından bu imar değişikliği ile ne gelir, yaşayarak göreceğiz.
Taş ocağının zararını yazarken Saros Körfezi’nde doğayı katlettiğinin bir canlı tanığı bakın ne diyor?
“ Saros Körfezi Mecidiye Beldesi Turizm ve Kültür Varlıklarını Koruma Yaşatma Derneği üyesi dalgıç Recep Çınar da “ İstanbul ve dünyanın çeşitli ülkelerinden buraya gelen dalgıçlar, su altı mağaralarında yaşayan balıkları görmek için dalış yapıyor. Bu taşocakları patlatma yapmaya başladıklarından beri sualtı zenginlikleri de bitmeye başladı. Taşocaklarından çıkan tozlar denizaltı canlı familyasını olumsuz etkilemekte. Taşocakları karadan fazla denizlere zarar veriyor. Eskiden 157çeşit balığımız vardı, şu an 60-70 çeşide düştü” diye konuştu.” (Cumhuriyet, 24 Mayıs 2017)
Doğayı katleden bu taş ocaklarının izinleri acilen iptal edilmelidir. Tarım arazimize denizimizdeki canlılara zarar verenler ve buna izin verenler suç ortaklarıdır. Halkın iktidarında mutlaka yargılanacaklardır. Parababaları para kazanacaklar diye doğa katledilemez.
Bir ses de Trakya Kırklareli Pınarhisar ilçesine bağlı Poyralı Köyü’nden geldi. Köyün bitişiğine kalker ocağı açılmak isteniyor, köylü imza topluyor. Muhtar Kıyacık’ın feryadını dinleyelim:
“Taşocağı demek, toz, duman, kamyon, demek. Pekmez üretmek, arıcılık yapmak, tarlalarımızı ekip biçmek istiyoruz. Taşocağı istemiyoruz. Doğal dokumuzla oynamasınlar.”
İtiraz dilekçesinde: “ Biz sağlık koşullarının bozulmayacağı bir Poyralı’da yaşamak istiyoruz. Bölgede arıcılık faaliyetleri sonucu kalitesi yüksek bal elde edilmeye başlanmıştır. Trakya arısı koruma kapsamında ancak proje dosyasında Tarım Bakanlığı’nın bu kararından bahsedilmiyor. “
Sadece bu olsa iyi…
“(…) Proje kapsamında yılda 1 milyon ton kalker üretimi yapılacak. Proje sahasından kalker üretimi iş makineleri ve patlayıcı madde kullanılarak yapılacak. Proje bölgede yaşayan halka ulaştırılan suyun temin edildiği su havzasının kirlenmesine ve kullanılamaz hale gelmesine sebep olacak. Köylülerin geçim sağladıkları alan yok olacak” diyor, Trakya Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Göksal Çidam. (Milliyet, 23 Mayıs 2017)
İnsan sağlığına, hayvana, bitkiye düşman bir Bakanlık bu katliamlara göz yumuyor. Bir de çıkıp doğaseverlikten bahseden hamasi konuşmalar yapıyorlar. Herkesin su hakkının evrensel bir ilke olduğu bilindiği halde su havzalarının gözbebeği gibi korunması ve temiz tutulması gerekirken taş ocaklarına izin verilmesi halka ihanettir. İhanetin belgeleri ise İdare Mahkemeler tarafından verilmiş olan ÇED kararlarını yok sayan kararlardır.
Sadece Trakya Bölgesi mi taş ocağı felaketinin yaşandığı bölgeler?
İşte Karaburun:
“3 bin 500 dekarlık zeytinlik alanın ortasına taş ocağı kurulmasına onay verildi.
“Kösedere’ye kurulacak taşocağı için “ÇED gerekli değildir” raporu ile ruhsat iptali için dava açıldı haliyle Bakanlığa ve valiliğe…
“İzmir 6. İdare mahkemesi Valiliğin “ÇED gerekli değildir” raporunun iptaline karar verdi
“İzmir 1. İdare Mahkemesi de Çevre ve Şehircilik Balkanlığının verdiği “ruhsatın iptali” yönünde karara imza attı.
“Taşocağına “ ÇED gerekli değildir” derken, ruhsat verirken…
“Aslında doğanın katledilmesine izin verildi.
“Güzel ülkemde adalet dağıtan yargıçlar varmış hala ..
“Onlar bu katliama ve zeytine gelecek zarara izin vermedi.” (Milliyet, Muhittin Akbal, Taşocağı mı zeytin mi?, 3 Mayıs 2017)
İşte onurlu bir gazetecinin kaleme aldığı ve hukuk düzenin geldiği durumu da dile getiren yazısı…
Bir haber de Sakin şehir Seferihisar Orhanlı Vadisi’nden. Orhanlı Vadisi’nde var olan dünyaca ünlü Erkence Zeytinlerinin göbeğine taş ocağı yapılmasıdır.
“Erkence zeytini, İzmir Yarımadaya özgü, binlerce yıldır yetiştirilen son derece nadir bir zeytin ırkı. Dünyada yalnızca İzmir Yarımada’da yaşayan bu zeytin ırkı binlerce yıldır lezzetli ve sağlıklı yağ üretiminde kullanılıyor. Erkence zeytinlikleri karakteristik olarak hiç sulanmadığı, sürülmediği ve hiçbir kimyasala maruz kalmadığı için dünyanın saf ve sağlıklı zeytinyağlarından birinin üretiminde kullanılıyor. Erkence zeytini aynı zamanda İzmir’in en önemli damak tatlarından biri “Hurma” zeytinin de üretilebildiği tek ağaç. Seferihisar’ın Orhanlı Vadisi ise erkence zeytini ağaçlarının bugüne kadar en iyi korunduğu vadilerden biri. Orhanlı Vadisi’nin Erkence zeytininin gen kaynağı olarak yaşatılması gerekirken vadinin başlangıç noktasına ve kadim zeytinliklerin tam ortasına bir taş ocağı açılması planlanıyor. Taşocağı projesine Seferihisar Orhanlı Köyü halkı ve komşu Menderes Kuyucak Köyü sakinleri ve Seferihisar Belediyesi tepki gösteriyor ve projenin ivedilikle iptal edilmesini talep ediyor.” (9 Eylül Gazetesi, 5 Mayıs 2017)
En acı haber de Antalya’dan yani Akdeniz Bölgesinden geldi. Yazmak istemediğimiz ama Parababalarının çıkarları için neler yaptığının göstergesi olduğundan önemli olan bu haber, taş ocakları sahiplerinin çıkarları için kiralık katil tutabilecek kadar ileri gittiklerini göstermektedir:
“Antalya’nın Finike İlçesindeki asırlık sedir ve çam ağaçlarının da bulunduğu Alacadağ, Gökçeyaka, Kızılcık ve Adala gibi bölgelerdeki taş ve mermer ocaklarına karşı bölge halkının da desteğiyle yaklaşık 6 yıldır hukuk savaşı verdi. Büyüknohutçu, Alacadağ Kızılca Yaylası’nda bir mermer ocağına valilikçe verilen ‘ÇED Gerekli Değildir’ raporu ve maden arama izin belgesinin mevzuata aykırı olduğu gerekçesi ile dava açtı. 50 köylünün de müdahil olduğu bu dava Antalya 2. İdare Mahkemesi, Bartu Mermer firmasına verilen “ÇED Gerekli Değildir” raporu ve maden arama izin belgesini iptal etti. Bu karara karşı valilik ve firma tarafından Danıştay’a yapılan itiraz yaklaşık 25 gün önce reddedildi.
“25 hektar hilesini Danıştay bozmuştu.
“Binlerce sedir ve kızılçam ağacının yanı sıra, yabani hayvanların yaşam alanı da olan bölgede, TORACDER’in müdahil olduğu davada itiraza bakan Danıştay 14’üncü Dairesi, 25 hektarlık izinle alınan ÇED Gerekli Değildir raporlarıyla 145 hektarı bulan alanda faaliyet göstermenin hukuka aykırı olduğu yönünde karar verdi. Danıştay’ın kararında 25 hektara kadar olan alanlarda ÇED Gerekli Değildir raporuyla faaliyet gösterebileceği, 25 hektar üzerindeki alanlarda ÇED Gerekli Değildir raporunun geçersiz olduğunu hükme bağladı.” (Ekspres 17 Mayıs 2017 )
İşte bu emsal kararı ile 12 taşocağı da o bölgede tartışılır hale geldi. Ruhsatlarının iptali söz konusu olacaktı. Ancak Parababalarının gerçek yüzü ortaya çıktı. Ali Ulvi Büyüknohutçu evinde eşiyle birlikte katledildi bir kiralık katil tarafından. Katil, çelişkili ifadeler vermekle birlikte, cinayetleri taş ocakları sahiplerinin istediğini ve 100 bin TL karşılığı anlaştıklarını söylüyor. Yani Kapitalist sistem doğayı katledenlerin dostu, doğaseverilerin düşmanıdır.
Doğa düşmanlarına karşı verilen mücadele ancak örgütlü mücadele ile başarılabilir. Parababalarının kanlı sistemini ortadan kaldıracak tek iktidar Halkın İktidarıdır.
HKP doğaseverdir, halkseverdir. Modern tekniklerle kurulacak olan taş ocaklarına yer seçimi doğru olmak koşuluyla karşı değildir. Ancak tarım alanlarına, zeytinliklere kurulacak olan taş ocaklarına karşıdır.
Halkımızın örgütlü mücadelesi ile kurulacak olan Halkın İktidarı için halkımızı HKP saflarında örgütlü mücadeleye çağırıyoruz.
İzmir’den Bir Yoldaş