Peru’da “Komün Gücü” işbaşında!
Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı, insanın insanlaşma sürecini ve toplum biçimlerinin oluşum mekanizmalarını; Komün’ün zaman içindeki evrimini; Sınıflı Topluma geçişle zıttına nasıl atladığını görmemizi sağlayan ve bu yönüyle Lenin Sonrasının Marksizm-Leninizmine önemli bir katkı niteliğinde olan “Komün Gücü” adlı kitabında, insanlığın Komüncül genlerinin asla kaybolmayacağını şu şekilde ifadelendirir:
“Aslolan Komün ve Kişi Gücüdür. O güçlerin, kutsallaştırma Sikl’leri [Döngüleri] altında fosiller gibi kalışı ve onun bilinçlere çıkarılmasının uzun, çapraşık, acılı ve devrimlerle dolu olan yolu sabırla yürüdükçe, elde edilen bilinçli Kişi Gücü ve Komün Gücü ölümsüz olacaktır.” (Hikmet Kıvılcımlı, Komün Gücü, Derleniş Yayınları, Nisan 2018, s. 119.)
Kıvılcımlı Usta, Tarihteki Kutsallaştırma Döngülerinin sona ermesinin de İnsanlık Tarihinin en başından itibaren insan zihnine kazınan Komün Yaşamını ve Komün Gücünü ortadan kaldırmadığını şu sözlerle ifade eder:
“Kutsallaştırmaların bittiği yerde başlayan bilim ve felsefelerde de aynı Komün Gücü, Engels’in pek güzel tespit ettiği gibi sosyal sınıflar, tabakalar ve kişiler psikolojilerinde de “içgüdüler” halinde sürerek devam eder.” (age, s. 119.)
“Komün, en ilkel biçimden bu yana sürekli canlı, başkalaşan bir gelişim halinde olmuştur. Komün, Sınıflı Topluma çözüldüğünde bile, ilk halinden bambaşkalaşsa dahi, Komün gerçekte kendisini yeniden üretmek üzere dağılıp derlenmekte; devirdaimlerini sürdürmektedir.” (age, s. 200.)
Kıvılcımlı Usta’nın muazzam bir emeğin ürünü olan bu dâhiyane çözümlemeleri, içinde yaşadığımız Sınıflı Toplum cehenneminin aslında insan doğasıyla taban tabana zıt olduğunu gözler önüne sermeye tek başına yeter. Evet, günümüzde, özellikle Medeniyetin-Sınıflı Toplumun ilk ortaya çıktığı coğrafyalarda yaşayan bizim gibi Doğu Toplumlarında; insanı insan yapan değerler aşınmış, muazzam bir çürüme toplumların tüm katmanlarında hissedilir olmuştur. Ancak bu kokuşma, bu çürüme, bu ahlâki yozlaşma, zulme karşı bu başkaldırmayış; insan doğasının bir parçası değildir. Bu çürümenin nedeni, her zaman dile getirdiğimiz gibi yaklaşık 6.500 yıldır hüküm süren Sınıflı Toplumdur. Engels Usta bu kesin gerçekliği şu şekilde ifade eder:
“(…) uygarlık [Medeniyet-Sınıflı Toplum], eski gentilice [İlkel Komünal] toplumun yapmaya hiçbir zaman yetenekli olmadığı çok şeyler yaptı. Ama bunları, insandaki en iğrenç içgüdü ve tutkuları, insanın bütün öbür yetenekleri zararına geliştirerek yaptı. Uygarlığın ruhu, ilk gününden günümüze kadar, yalınkat bir açgözlülük oldu; onun tek ereği zenginlik, gene zenginlik ve hep zenginliktir; ama toplumun zenginliği değil, şu bayağı bireyin zenginliği.” (Friedrich Engels, Seçme Yapıtlar, Cilt III, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Sol Yayınları, s. 405-406.)
Ancak yukarıda Kıvılcımlı Usta’nın da ifade ettiği gibi İlkel Komünal değerler, Engels Usta’nın deyişiyle Sınıflı Toplumun “insandaki en iğrenç içgüdü ve tutkuları, insanın bütün öbür yetenekleri zararına geliştir”miş olmasına rağmen insanlığın bilincinden hiçbir zaman sökülüp atılamamıştır. Tıpkı Maniheizm inancında Işık ve Karanlığın ya da İyilik ve Kötülüğün sürekli birbirleriyle çatışması gibi, Medeniyetin ortaya çıkmasıyla birlikte insan bilincindeki İlkel Komünal Toplum değerleriyle Sınıflı Toplumun rezillikleri birbirleriyle sürekli çatışma halinde olmuştur. Zaten tüm dini inançlardaki, mitolojilerdeki iyilik-kötülük çatışmasının kökeni, İlkel Komünal Toplum değerleriyle Sınıflı Toplum değerlerinin çatışmasına dayanmaktadır.
Maniheist inançtaki yüce Işık (Nur) Tanrısı; sevgi, iman, sadakat, iyilik, hikmet gibi erdemleri temsil ederken Karanlık Kralı veya Tanrısı; savaş, şiddet, kin ve her türlü kötülüğün fışkırdığı bir “Ölüm Ağacı”nı temsil eder. Şüphesiz ki Maniheizmin özlemini duyduğu “Işık Âlemi”, İlkel Komünal Toplumdan başka bir şey değildir. Bir korku tasavvuru olan Karanlıklar Âlemi ise Sınıflı Toplumdur. İnanca göre Işık ve Karanlık arasındaki “(…) bu mücadele, kaos ve verimsizlik özelliklerine sahip olan karanlığın (huşuk) hayat ve düzeni temsil eden ışık âlemini ele geçirmek amacıyla saldırıya geçmesiyle başlar. Karanlığı tekrar kendi mekânına hapsederek ezelî pasif konumuna döndürebilmek için kurtuluş planı yürürlüğe konur.” (https://islamansiklopedisi.org.tr/maniheizm)
Tıpkı insanlığın tarihsel gelişiminin bir aşamasında Sınıflı Toplumun “hayat ve düzeni temsil eden ışık âlemini” yani İlkel Komünal Toplum düzenini “ele geçirmek amacıyla saldırıya geçmesi” gibi…
İşte Marks Usta’nın da dile getirdiği gibi Yazılı Tarih, “Karanlıklar Âlemi”yle “Işık Âlemi” arasındaki çatışmalardan, yani sınıf savaşlarından ibarettir. Kıvılcımlı Usta’nın “Sınıflar Güreşi” dediği bu mücadelede zaman zaman Karanlıklar Âleminin temsilcileri (Köle Sahipleri, Toprak Sahipleri, Kapitalistler, günümüzde Finans- Kapital Zümresi) üstte güreşmiş ancak nihai zafer daima Işıklar Âleminin temsilcilerinin (Köleler, Yoksul Köylüler, günümüzde Proletarya) olmuştur. Ve bu zaferin kazanılmasında, lokomotifi devrimler olan devasa Tarih treninin hep ileri bir toplumsal aşamaya doğru yol almasında, girişte andığımız Komün Gücünün ölümsüzlüğü önemli bir rol oynamaktadır.
Özellikle Sovyetler Birliği ve Sosyalist Kamp’ın Marksist-Leninist İlkelerden kopması yüzünden kaçınılmaz olarak dağılışının ardından günümüzde Karanlıklar Âleminin temsilcileri yani ABD-AB Emperyalistleri ve yerellerdeki taşeronları üstte güreşmektedir. Bugün ABD Emperyalistleri, Işık Âleminden sızan her türlü aydınlığı boğmak için en aşağılık politikaları hayata geçirmekten geri durmamaktadır. Sosyalist Küba’da emperyalist komplolar tertiplemekte, Venezuela’yı boğmaya çalışmakta, Suriye’deki ilerici BAAS İktidarını yıkma gayreti göstermekte, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne aba altından sopa göstermektedir.
Fakat ne olursa olsun tarihsel kanunlar kendi bildiğini okumaktadır. Kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizmin dahi insan bilincinden söküp atamadığı Komün Gücü her daim işbaşındadır…
İşte yakın zamandan capcanlı, taptaze bir örnek:
Kanlı Zalim ABD bir taraftan Sosyalist Küba’yı tüm olanaklarını seferber ederek, 60 yıldır uyguladığı alçakça ablukayla boğmaya çalışadursun; arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika’da halkçı bir devlet başkanı seçimleri kazanarak iktidara geldi: Pedro Castillo.
Peru’da Haziran ayında yapılan ikinci tur seçimlerde eski bir sendikacı olan 51 yaşındaki Castillo, sağcı Keiko Fujimori’yi yenilgiye uğratarak devlet başkanı seçildi ve Peru’nun 200’üncü bağımsızlık yıldönümü olan 28 Temmuz tarihinde yemin ederek göreve başladı.
Geçmişte And Dağları’nın kuzeyindeki en yoksul bölgelerden biri olan Cajamarca’da öğretmenlik yapan Castillo, kendisini hiçbir zaman Marksist, Komünist ya da Sosyalist olarak tanımlamadı. Hatta kimi kaynaklara göre Evanjelist olduğu söyleniyor. Yani aslında Castillo’nun halk tarafından benimsenmesi tamamen ideolojik bir temele dayanmıyor. Castillo’yu iktidara taşıyan asıl etken seçim öncesi vaatleri oldu: Ülkedeki madenleri, petrol ve kömür yataklarını kamulaştırmak, bir yılda bir milyon istihdam, şu an için yabancıların işlettiği madenlerden elde edilen kârın yüzde 70’inin Peru’da kalması, milli gelirin en az yüzde 20’sinin sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerine tahsis edilmesi vb…
Castillo göreve başlar başlamaz da vaatlerini yerine getirecek politikaları hayata geçirmeye başladı, bilindiği gibi. Başkanlık maaşından feragat ettiğini ilan etti, Kongredeki bakan ve milletvekillerine de maaşlarını yarı yarıya azaltmaları telkininde bulundu.
Kısacası Castillo, vaatleri ve şimdiye kadarki icraatlarıyla Peru Halkını ideolojik olarak değil, pratik somutlukta ikna etti. İşte bu ikna oluşun temelinde Peru Halkının halkçı, kamucu politikalara olan özlemi yatmaktadır. Bugün adına “halkçı” ya da “kamucu” uygulamalar dediğimiz şeyler ise aslında İlkel Sosyalizmin özlemini tüm benliğinde duyumsayan toplumdan koparılan değerlerin küçük ölçekli de olsa halka geri dönmesinden başka bir şey değildir. Yani Komün Gücü, Perulular farkında olmasa dahi Başkanlık Seçimlerinde işbaşında olmuştur.
Latin Amerika Halklarının ruhundaki Komün Gücü, diğer halklara göre nispeten daha belirgindir. Fidel’in, Che’nin, Allende’nin, Chávez’in, Maduro’nun, tüm zaaflarına rağmen Morales’in ve José Mujica gibi halkçı liderlerin, Yankee’nin burnunun dibinde iktidara gelebilmesinin önemli bir nedeni budur. Bu durumun tarihsel kökenlerine ilişkin net, detaylı ve özgün çözümlemeleri, Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı Nurullah Ankut’un “Latin Amerika’dan Esen Sol Rüzgârlar Halkların Uyanışının Habercisidir” adlı kitabında bulmak mümkündür.
Ancak bir gerçekliğin altını çizmekte fayda vardır: Tamamen ideolojiye dayanmadan da iktidara gelmek mümkündür. Peru’daki Castillo örneği bunun en güncel kanıtı olmuştur. Ancak günümüz koşullarında iktidara geldikten sonra İşçi Sınıfının Gerçek Bilimi olan, Diyalektik Materyalist dünya görüşüne dayalı Marksist-Leninist ideolojiyi benimseyip hayata geçirmeksizin ABD-AB Emperyalistlerine karşı iktidarda kalma şansı yoktur. İktidarda kalınsa dahi bu iktidar daima pamuk ipliğine bağlı olmaya mahkûmdur. Latin Amerika özelinde Allende örneği, bugün Venezuela’da yaşanan sıkıntılar, Morales’in iktidardan devrilmesi gibi felaketlerin birincil nedeni, Bilimsel Sosyalizmin uygulanmaması ya da göz ardı edilmesidir.
Yani Engels Usta’nın ifadesiyle “içgüdüler” halinde devam eden Komün Gücü, günümüzde ABD-AB Emperyalistlerine karşı nihai zaferi kazanmaya tek başına yetmez. Bu hedef için, yani Modern Sosyalizmi inşa etmek için İşçi Sınıfı Bilimi çerçevesinde hazırlanmış somut bir program, içinde tüm ezilen unsurları barındıran güçlü bir örgüt ve iradi bir devrimci çaba gerekir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi İlkel Maniheizm dini için bile; “Karanlığı tekrar kendi mekânına hapsederek ezelî pasif konumuna döndürebilmek için kurtuluş planı yürürlüğe konur”, deniyor. Dünya Halkları için de “Karanlığı” yani Sınıflı Toplumu, bu bataklığın efendilerini, egemenlerini -ABD-AB Emperyalistlerini ve işbirlikçilerini- tekrar kendi mekânlarına yani Tarihin çöplüğüne hapsederek pasif konuma döndürebilmek için kurtuluş planı Marksizm-Leninizmdir, Bilimcil Sosyalizmdir.
Ve elbette Dünya Halkları, bu yüce davayı mutlaka zafere ulaştıracaktır.