Taşeron İşçilerine Kadro mu verdiler?
AKP’giller “Özel Statülü Sözleşmeli Personel” uygulamasıyla, taşeron işçilerine hiçbir yeni hak vermediği gibi, bu işçilerin iş güvenceleri daha da zayıflatılmaktadır. Her üç yılda bir işçileri işsizlik cehennemine gönderilme korkusu saracaktır.
Hayır! Kocaman bir yalan!
Biz hep söylüyoruz; bunlar yemek yer su içer gibi yalan söylerler, diye. İktidarıyla, muhalefetiyle yalancılıkta birbirleriyle yarıştıkları yetmiyormuş gibi, kendileriyle de yarışırlar.
Seçimlerden önce, Asgari Ücretin Artırılması, Taşeron İşçilerin Kadroya Alınması vaatleriyle bir yarışa girmişlerdi. Seçim sonrasında, AKP Hükümeti sözde Asgari Ücreti artırdı ve 1.300 lira yaptı. Gerçekte ise Asgari Ücret; 1.177 lira oldu. Üstelik devlet, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan her işçi için 110 lira aktarıp, işverenlere % 40 oranında destek olmaktadır. Oysa Asgari Ücretin artırılmasından sonra başta temel gereksinimler olmak üzere iğneden ipliğe her şeye zam yaparak bu artışı çoktan erittiler bile…
Şimdi de “taşeron işçilerin kadroya alınması” yalanını gündeme attılar.
Geçtiğimiz günlerde, kendini Başbakan sanan A. Davutoğlu, AKP grup toplantısında yaptığı konuşmada; seçim vaatlerini yerine getirmeye devam ettiklerini ve “kamuda asıl ve yardımcı işlerde çalışan taşeron işçilerin kadroya alınacağını” açıkladı.
Konuşmasında; “Böylece ister asıl iş olsun ister yardımcı iş olsun, dışarıda kalan tek bir taşeron işçisi kalmayacak inşallah.
“Söz konusu çalışanlarımız, özel sözleşmeli olarak aldıkları ücretle beraber çalıştıkları yerlerde çalışmaya devam edecekler.” diyerek, sözde bu işçileri korumaya aldıklarını söylemektedir.
Bu açıklamanın ardından, her zaman olduğu gibi iktidarın “hınk deyicileri” devreye girerek; “Bir buçuk yıldır beklenen bu kararla, asıl işlerde çalışan 150-200 bin işçiyi etkilemesi beklenirken yardımcı işlerde çalışan taşeron işçilerinin de eklenmesiyle uygulamadan etkilenecek işçi sayısının 700 binin üzerine çıktığı” yönünde açıklamalar yapmaya başladılar. Yandaş-yalaka medya da bu açıklamaları servis edince, taşeron şirketlerde yıllardır düşük ücretlerle ve güvencesiz bir şekilde çalıştırılan işçiler de gerçekten kadroya alınacak ve ücretleri yükselecekmiş gibi bir beklentiye girdiler.
Oysa Maliye Bakanının ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının açıklamalarına bakınca “kazın ayağının hiç de öyle olmadığı”, yani taşeron işçilerinin tamamen kamu işçisi sayılmayacakları görülmektedir.
Peki, ne olacak bu işçiler?
“Özel Statülü Sözleşmeli Personel”.
Şimdiye kadar Kamu’da Sözleşmeli Personeli biliyorduk da “Özel”ini bilmiyorduk. Öğrenmiş olduk. İşte bu da AKP’giller’in “ben yaptım oldu” sakat mantığının bir başka örneği…
Bakanların açıklamalarına göre, Kamuda “Özel Sözleşmeli Personel” olabilme şartları şöyle;
* Taşeronda çalışan işçi doğrudan doğruya kamu işçisi olmayacak, yasa çıktıktan sonra bir ay içinde başvuranların talepleri değerlendirilecek.
* 1 Kasım 2015’ten önce işe girmiş ve halen çalışıyor olacak ve 12 ay boyunca tam zamanlı olarak çalışma şartı aranacak. Yani yılın belli zamanlarında çalışanlar alınmayacak.
* Kamuya geçerken yapılacak sınavı başarma şartı aranacak. Sınavı geçenlerde de devlet memurluğuna atanmak için gerekli şartları taşımaları aranacak. Bunun yanında bir de güvenlik soruşturmasına tabi tutulacaklar.
* Kamuya atanmaları halinde geriye dönük hak talebinde bulunamayacaklar. (Yani taşerondaki çalışmalarının karşılığı olan Kıdem Tazminatı, Yıllık İzin Ücreti, ödenmeyen Fazla Çalışma ve Genel Tatil Ücreti, Hafta Tatili Ücreti gibi alacakları yanacak.)
* Ücretleri değişmeyecek. Yani taşeronda aldıkları ücreti almaya devam edecekler.
* Emekli aylığı almaya hak kazananlarla 65 yaşını doldurmuş olanlar bu düzenlemeden yararlanamayacaklar.
* Hepsinden önemlisi, üç yıl süreli sözleşmelerle çalıştırılacaklar ve üç yılda bir iş performanslarına bakılarak sözleşmeleri yenilenecek. Yani üç yılın sonunda “performansın düşük” denilerek işten çıkartılabilecekler.
* Bu statü Belediyeler veya Özel İdarelerde çalışan taşeron işçilerini kapsamayacak. Bu işçileri belediyeler, kendi kuracakları şirketlerde istihdam edecekler.
Bütün bu açıklananlardan, taşeron işçilerin kadroya alınacakları sonucunu çıkartmak için ancak bu AKP’giller gibi yalancı olmak gerekir. Çünkü aynı AKP, seçim öncesinde; “Taşeron işçilere kadro-Tek başına iş başına” diye ilanlar veriyordu.
Gördüğümüz gibi, bu açıklamaların hiçbir yerinde taşeron işçiliğin tamamen kaldırılacağına dair bir ifade yok. Bugün için iki milyondan fazla taşeron işçisinden, sadece Kamuda çalışanlarının yukarıda belirtilen koşullarda “Özel Statülü Sözleşmeli Personel” olarak alınacağı söyleniyor, o kadar.
Bu “özel statü”nün de hiçbir yasal dayanağı yok. Dahası taşeronda belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçiler, AKP’giller tarafından üç yıllık belirli süreli sözleşmeli çalışmayı kabul etmek zorunda bırakılıyor.
Yapılan açıklamalardan 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası kapsamında olmayacakları kesin.
Öyleyse geriye 4857 Sayılı İş Yasası kalıyor.
İş Yasasının 2. maddesindeki düzenlemeye göre zaten; “İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere (yani taşerona) verilemez.”
Aynı maddenin altıncı fıkrasında da; “(…) asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” denilmektedir.
Görüldüğü gibi, İş Yasasının bu maddesine göre; alt işveren (taşeron) işçilerinin yasadan doğan işçilik alacaklarından ya da taşeronun taraf olduğu Toplu İş Sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden asıl işverenler de zaten sorumludur. Bu asıl işverenlerin kamu ya da özel sektör olmasının bir önemi yoktur. Dolayısıyla, AKP’giller’in bu son açıklamalarıyla birlikte, Kamu İşçisi de Memur da sayılmayacak olan Taşeron işçilerinin, her üç yılda bir işten çıkartılma tehdidi ile karşılaşmalarının neresi cazip acaba?
Bunun karşılığında ücretleri mi artmaktadır? Ya da yeni özlük haklara mı kavuşmaktalar?
Kocaman bir hayır!
Örneğin; Kamu işçilerinin 6772 sayılı“Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılmasına Dair Kanun”dan kaynaklanan yılda 52 günlük İlave Tediye Hakları bulunmaktadır. İşçiler buna “devlet ikramiyesi” derler. AKP’giller bunu bildiklerinden işçilere “Özel Statülü Sözleşmeli Personel” unvanı vermekteler. Aslında bu durum, bizzat devlet eliyle 6772 sayılı yasanın dolanılmasıdır.
Kaldı ki, uygulamada, kamu kurumlarındaki asıl işlerde taşeron işçisi olarak çalışan işçiler açtıkları davalarda, yukarıda belirtilen İş Yasasının ikinci maddesi gereğince, “asıl işin alt işverenlere verilemeyeceği” kuralından hareketle, “Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler.” hükmünde yararlanmaktalar ve mahkemelerin verdiği kararlarla, kamu işçilerinin hak ve statülerini elde etmektedirler. Ya da işten ayrılma durumunda yasadan doğan tüm işçilik alacaklarından taşeronlarla (alt işverenlerle) birlikte bu asıl işverenler de sorumlu olmaktalar.
Hal böyle olunca, AKP’giller bu “Özel Statülü Sözleşmeli Personel” uygulamasıyla, taşeron işçilerine hiçbir yeni hak vermediği gibi, bu işçilerin iş güvenceleri daha da zayıflatılmaktadır. Her üç yılda bir işçileri işsizlik cehennemine gönderilme korkusu saracaktır.
Peki, hükümet niye; “taşeron işçiliği tamamen kaldırılmıştır” ya da “tüm taşeron (alt işveren) işçileri kendiliğinden asıl işverenlerin işçisi sayılmıştır” diye bir yasa çıkartmıyor?
Çıkartmaz, çıkartamaz.
Birincisi emrinde olduğu Parababalarının aleyhine bir düzenleme yapamaz.
İkincisi bu tür yalanlarla, halkın gözünü boyayarak; ileride gündeme getirecekleri “Kıdem Tazminatı Fonu” ve “Özel İstihdam Büroları” ile hedefledikleri daha geniş hak gasplarına karşı olası tepkilerin yumuşatılmasını amaçlamaktalar.
Maalesef bu oyunlara karşı uyanık olması gereken ve İşçi Sınıfını bilinçlendirmesi, gözünü açması gereken sendikaların büyük çoğunluğundan ses çıkmamaktadır.
Türk-İş, Hak-İş gibi sarı-gangster sendikalar bu oyunda hükümetin yanında yer alırken, DİSK yöneticileri ise tüm Konfederasyonu ayağa kaldırmak yerine, 8-10 kişilik protesto eylemiyle yasak savmaktadır. Bunların; “yok ordunun generalleri” olduklarını önceki yazılarımızda ortaya koymuştuk. Yaşam her geçen gün bizi doğrulamaktadır.
Maalesef İşçi Sınıfı için kâğıt üzerinde sendikalara üye olmak gerçek anlamda ÖRGÜTLÜ olmak anlamına gelmiyor. Bu sendikalar, üyelerinin hak ve çıkarlarını koruyup geliştiren yöneticilerin elinde olmadığı ya da İşçi Sınıfına yabancılaşmış sarı sendikacılar buralardan defedilmedikleri sürece, İşçi Sınıfımızın bu tür saldırıları püskürtmesi mümkün değil ne yazık ki…