Tasfiye, susuş, yasaklama: Akbank Grevi
12 Eylül Faşist Darbesi sonrasında finans sektöründe gerçekleşen ilk grev çalışması olan Akbank grevi, Parababaları ile işçiler, emekçiler arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi de bir defa daha gözler önüne serdi.
Bankadaki hak mücadelesi, öncelikle Akbank’ın TİS yetkisine sahip BANKSİS’i tasfiye girişimi ile başladı. 2008 krizi sonrasında büyümesinin etkilenmesinden korkan Akbank patronları, binlerce işçiyi işten çıkartarak büyük bir skandala imza atmış, bu toplu işten çıkarma yıllarca konuşulmuştu. (Akbank İşçi Çıkarmaları ile Çalkalanıyor, Habername-https://goo.gl/bmLrQK).Bu süreçte BANKSİS yöneticilerinin de baskı altına alındığı, yapılan röportajlarda iddia ediliyor.
2015 yılına kadar, sendika ile banka arasındaki TİS görüşmeleri bu olayın etkisi altında gerçekleştirildi. Kazanımların ne kadar geri olduğunu açıklamak üzere şu örneği verelim: Birçok şirkette geçerli olan yemek kartları, Akbank’a 2013 yılında gelebildi. Bununla beraber çalışanlar, çok düşük zamlar alarak çalışmaya devam ettiler. Bir yandan da çalışanların üzerinde performans sistemi baskısı da kurularak çalışanlara gerçekleştirilmesi zor hedefler verildi. Ayrıca sendikanın banka ile anlaşması ile kapsam dışına alınmamış tüm çalışanlara yıldırma ile istifa baskısı uygulandı.
2015 yılında çalışanlar lehine bir karar alınarak bankacılıktaki grev yasağının Anayasaya aykırı olduğu kararı verildi. Bu kararın ardından gerçekleşen TİS görüşmelerinde sendika ve banka uzlaşamadı. Uzlaşmazlık, mahkeme ve uzlaşma komisyonları tarafından çözülemeyince, BANKSİS greve gidileceğini ve sendikaya gerçekleşen baskıların, tasfiyenin son bulması gerektiğini duyurdu. Son iki yılda raporlara göre 6300 çalışan istifa ettirilirken, 2500 kişi ise işten atıldı. (1000 Akbank Çalışanı İş Mahkemelerinde-https://goo.gl/Mk8SvW)
15 Temmuz Hesaplaşması sonrasında OHAL ilan eden AKP iktidarının çıkardığı KHK’lerden biri de bankalarda kaldırılan grev yasağının geri getirilmesi oldu. Böylece bankalarda yükselen tepkilerin grev ile kazanıma dönüşmesinin önünü kesmek için acele etti ve Parababalarından yana tavrını gösterdi, AKP iktidarı.
Yasağa rağmen BANKSİS, çalışanların greve gideceğini duyurdu. 2 ay öncesinden greve yönelik duyuru gerçekleştirildi, banka TİS için uzlaşmaya çağrıldı. Bu süreçte sendikanın grev girişimi, burjuva medyasında sessizlik ile karşılandı. Bankada gerçekleşecek grev hakkında birkaç gazete dışında hiçbir habere yer verilmedi.
Grev konusu, çalışanlar arasında da kafa karışıklığına yol açtı. Bunca baskıya rağmen işlerini kaybetme korkusu ile grev konusunda çekinceli yaklaşan çalışanlara, Akbank eski çalışanları çağrıda bulunarak greve sahip çıkma çağrısında bulundular (Akbank çalışanları greve çıkıyor: Direneceğiz, Bağımsız Haber – https://goo.gl/FXiOsU).
Sendika, 20 Mart tarihinde grev ilan ettiğini açıkladı. Aynı gün bakanlar kurulu, grevin milli güvenliği tehdit ettiği bahanesi ile 60 gün süre ile ertelendiğini duyurdu. Daha önce 10 adet grev, bu şekilde kararlarla durdurulmuş, çalışanların grev hakkı gasp edilmiştir. Grev sürecine karşı kayıtsız kalan Parababaları medyası, grev ertelemesi kararını “gururla” basına taşıdılar.
Grevin ertelenmesi, yani yasaklanması sonrasında skandal bir karar daha verildi, iktidar tarafından. Mahkeme kararıyla “Akbank’ın servet ve şöhretinin korunması”, “milli güvenlik”, “kamu düzeni”, “toprak bütünlüğünün korunması” gibi gerekçelerle Akbank grevine ilişkin yazılı, görsel ve internet medyasında, sosyal medyada haber yapılması yasaklandı. (Akbank grevi haberi yapmak yasaklandı, Duvar Gazetesi-https://goo.gl/xPBrGY) Yasaklama ile birlikte Parababaları iktidarının grevden nasıl korktuğu, grevin etkisinin ne derece büyük olduğu ortaya konuldu.
Gerçekleşenlerden netçe görülebilir ki, şu anda emperyalizm tarafından dayatılan “Başkanlık” süreci sadece iktidarın ihtiyacı değildir. “Tencere kapak” ilişkisi gibi, şirketlerin yöntemlerinin politikaya yansımasından başka bir şey değildir. Başkanlığa ihtiyaç duyanlar TÜSİAD, MÜSİAD, TİSK, TESK üyesi Parababalarının ta kendisidir. Partilerin şirketlere, oy veren vatandaşın da müşterilere benzemesi, bu sürecin ürünüdür. Bunu şöyle örnekleyebiliriz:
“Seçmen, bir siyasi partiyi bir işletme gibi görüyor. Göz önünde olan tüm şirketler bugün büyümelerini sürdürüyor. Yani hissedarına, müşterisine kazanç sağlıyor. Dolayısıyla bu büyüyen şirketlere rakip olan partilerin de aynı şekilde büyümesi bekleniyor. Seçmen ya da parti taraftarı, elini taşın altına koymadan büyümeyi, kısa yoldan kazanç sağlamayı bekliyor. Eskilerin “devletçiliğimiz” adını verdiği, gelişim için her olanağı başkalarından bekleyen bu algılamayla beraber, seçmenin ya da taraftarının girişimci yanları tümü ile söndürülmüş oluyor.”(Şirketpartileriveyığınörgütleri, TürkiyeDireniyor – https://goo.gl/0MajCF)
Grev girişimi çalışana ne kazandırdı?
Bunun için çalışanların hangi şartlarda çalıştığını kısaca açıklamak gerekecektir. Gerek şubelerde, gerek ofiste çalışanlar e-posta tacizleri, toplantılardaki aşağılamalar, müşteriler ile yaşanan sorunlarda yalnız kalma ve şirketin kârı en üst düzeye çıkarımına göre belirlenmiş hedeflerle mücadele etmek durumundalar. İslam dini bilginlerinden Ebu Zer “Gece yatağa aç girip sabah kılıcını kuşanmayan adama şaşarım” diyerek isyan etmeyen insan olmayacağını belirttiği gibi, bankalarda da aynı şekilde bu duruma karşı çalışanların harekete geçememesi şaşırılasıydı.
Grevdeki kazanımların başında, son yıllarda emperyalizmin teknik gelişimden faydalanma biçiminin değiştiği, teknolojiyi kendi çıkarına göre geliştirdiği süreçte iş durdurma kararının nasıl daha tehlikeli bir silah haline geldiği sayılabilir. Bankada çalışanların 1 saatlik iş durdurması bile, banka sahiplerinin çalışanlara vermek istemediğinden daha fazla kaybetmesine yol açmakta. Bu deneyimin yaşanması öğreticidir, çünkü ofis tipi çalışma alanında bunun yapılması bir tabu halindeydi. Diğer bir kazanım ise çalışanların yedek işgücü korkutmasına bakmadan davranışa geçmesidir. Tasfiye sürecinde öğretici bir biçimde greve gidince değil, greve gitmeyince binlerce çalışanın çıkarıldığı görülmüştür. Çalışanlar, farklı bir iş bulma kaygısı ile mücadelesini erteleyince, banka onların üstüne daha da fazla gelmiştir. Ayrıca şu da bir gerçek ki, yedek işgücü silahını kullanan tüm şirketler, tekelci pazardaki payını daha uzun süreli, daha deneyimli çalışanlar tutan şirketlere karşı kaybetmiştir. Çalışanlar, kısa vadeli olarak işlerini kaybetmektedirler. Ancak hem kısa hem uzun vadede şirket, çalışandan daha da fazla kaybetmektedir. Dolayısıyla çalışanlar, yedek işgücü sopası gösteren şirketlere karşılık grev ve iş yavaşlatma silahlarını her zaman kullanabilir halde olmalıdır.
Çalışanların diğer bir kazanımı ise örgütlü olmanın tadını almaları olacaktır. Çalışan tarafından denetlenen bir sendika, daha güçlü bir şekilde çalışanları temsil edebilecektir. Bu tecrübe belki Proletarya Sosyalistlerine yabancı değildir, ancak performans sistemi ile ücretlerin belirlendiği, herkesin birbirinin rakibi olduğu bir çalışma ortamında dengeleri çalışan lehine değişecektir.
Kısacası her türlü yasağa, baskıya rağmen bir sıçrama gerçekleşecektir.
Akbank’ta şube müdürüyken “yüksek performans”ına rağmen işten atılan şair Önder Akçay’ın “Mobbing Bank” şiirinden birparçaile son verelim sözlerimize:
“Biz bankacılık yaptığımızı sanırdık,
küresel sermayenin parasını,
Halka zorla borç olarak tüketmesi için bizi satmaya zorladınız,
İnsana insan kaynakları diyerek sermaye gibi harcanır demeye kalktınız,
Oysa insan bir değerdi, para gibi değersiz bir hiçlik adıyla bir tutulabilir mi?
Bizi kendiniz gibi mi sandınız?
Şimdi bir hiç olduğunuzu ve asıl yok olanın kendiniz olduğunu gördünüz.” (Mobbing BankSkandalbank'ın Skandalları, Önder Karaçay, İkinci Adam Yayınları)
Kurtuluş Partili bir ofis çalışanı