Site rengi

Tasarım

Tokluk Oyunları

12.12.2023
574
A+
A-

Prof. Dr. Özler Çakır

Siz hiç tokluk oyunu oynadınız mı?

Ben oynadım. Konya’da, çocukluğumda. İlkokul son sınıf ve hemen ardından Konya Maarif Koleji hazırlık öğrencisi olduğum yıllardı diye anımsıyorum. 1970-1971 yıllarına denk geliyor. Şöyle bir öyküsü var bende oynadığım tokluk oyunlarının:

Daha önceki yazılarımda da söz etmişliğim vardır. Annem ve babam öğretmendi. Annem ilkokul öğretmeni. Babam da matematik öğretmeniydi. O yıllarda, öğretmen olan anne ve babanın çocukları olarak şanslı sayılırdık kardeşimle ben. Hiçbir zaman arabamız olmadı, çok paramız da olmadı, bizimkiler emekli oluncaya kadar evimiz de olmadı, hep kirada oturduk. Ancak, iyi bir eğitim aldık. Sağlıklı beslendik, üstümüz başımız hep düzgün oldu. Her hafta sonu sinemaya gidecek harçlığımız da oldu cebimizde. Ama ben yine de o tokluk oyununu defalarca oynadım.

Nasıl mı?

Anlatayım.

Öğretmen olan annem yüzünden; o yıllarda, Konya şartlarında, çalışan bir kadının çocuğu olduğum için. Kadıncağız işten eve gelince günün yemeğini ve diğer işleri ancak yetiştiriyor. Öyle pek pastadır, börektir, çörektir olmazdı bizim evde. Okuldan geldiğimizde bizi karşılayacak birileri de. Öğretmen anne babanın çocukları olarak kendi işimizi kendimiz görürdük. E çocukluk işte, hem çabuk acıkıyorsunuz hem de canınız kurabiye, pasta, börek falan çekiyor okuldan eve gelince. Ama yok ki. Ya akşam yemeğini beklerdik karnımızı doyurmak için ya da en kestirme yolu seçip bize çok lezzetli gelen ve büyük bir iştahla mideye indireceğimiz salçalı ekmeği hazırlardık.

Ama ne zaman ki o kuşe kâğıda basılmış yeşil ciltli “Altın Tabak” yemek kitapları evimize girdi, ben karnımı doyuracak başka bir yol buldum kendime: Tokluk oyunları.

O dönemde üç cilt olarak basılmış ve sanırım türünün ülkemizde ilk örneklerinden olan bu meşhur Altın Tabak yemek kitaplarını, yemek yapmaya çok düşkün ve bu konuda da çok maharetli olan rahmetli babam, kitapların ilk basıldığı yıllarda almıştı. Babam, Köy Enstitüsü geleneğinin hâlâ sürdüğü yıllarda Necatibey Öğretmen Okulunda ve Yüksek Öğretmen Okulunda öğretmenlik mesleğini edindiği için, yalnızca matematik alanında değil, pek çok alanda da becerilere sahipti. İyi resim yapardı, kalemi ve hitabeti de kuvvetliydi. Erimiş, yanmış kumaşları tamir etmek için usta maharetiyle örerdi, kusuru hiç anlamazdınız. Ve iyi de yemek yapardı, hatta annemden bile güzel yemek yapardı-bunu söyleyince annem bana hâlâ biraz alınır- ve değişik tatları denemeyi severdi. Bizde “beze” adıyla bilinen, uluslararası adı mereng olan ve yumurta akının şekerle köpük haline getirildikten sonra pişirildiği beyaz pufuduk pastayı, ilkokula gittiğim yıllarda yapıp bana yediren de babamdır. Konya’da pastanelerde var mıydı o yıllarda, bilmiyorum.

İşte yemek yapmaya böyle meraklı olan babamın getirdiği bu yeşil ciltli yemek kitapları, her ay aldığı kitapların dizili olduğu kitaplığımızın raflarında yerlerini almışlardı. Ama tabiî babam yemek yaparken raflardan iniyor, mutfağa gidiyorlardı. Ben de evimize ilk kez girmiş olan bir yemek kitabının sayfaları arasında babamla birlikte geziniyordum.

Ciltlerin sırrına vakıf oldukça, sayfaların arasında kendi başıma kaldığımda da, özellikle de okuldan gelip de karnımın acıktığını, midemin kazındığını hissettiğimde gezinmeye başladım.

O güne kadar belki hiç görmediğim, tadını hiç bilmediğim, çeşit çeşit pastaların, böreklerin, tatlıların, yemeklerin, o iştah kabartan fotoğraflarının basılı olduğu yemek ansiklopedisinin sayfalarını çevirdikçe, o muhteşem pastaların kesilmiş dilimlerinin arasındaki akışkan dolguları en ince ayrıntısına kadar resmeden görselleri inceleyip nasıl yapıldıklarının tariflerini okudukça, dilimin tat, burnumun koku sinirleri ile beynim arasında görsellere dayalı hayali bir ilişki başlıyordu. Canımın çektiği her şeyi görsellerine bakarak canlandırıyor ve onları hayalimde yiyerek karnımı doyuruyordum. İşte bu benim tokluk oyunumdu. Bazı sayfalara da özel notlar almayı ihmal etmiyordum. Kimilerinin yanlarına konuşma dilinde yazılmış şöyle bir not iliştirmişim: “Annem bana bunu yapıcak”. (İlk baskısı 1968 yılında yapılmış olan bu ciltler, şimdi annemle babamın Eğirdir’deki evlerinin kütüphanesinde duruyor. Yazları gittiğimde anıları tazelemek için ara sıra yine sayfalar arasında gezinirim. İşte o gezintilerimde rastladım görsellerin yanlarına yazmış olduğum notlara. Böyle bir yazı yazacağımı kestirebilmiş olsaydım, alırdım onları bir gidişimde. Kanıt görselleri de sizlerle paylaşmış olurdum böylelikle. Neyse…)

Geldik bugüne! 2023 yılı bir ay sonra bitiyor. Tepemize çöreklenip ekonomimizi çökertip, hayatı, mutfakları işçi emekçi halkımız için yangın yerine çeviren vurguncu, talancı, soyguncu AKP’giller’in zulüm iktidarının da 21. yılı bitiyor. İşsizlik ve pahalılığın azgınlaştığı bu alçak sömürü düzeninde, “Sefalet Ücreti” olan Asgari Ücret, 11 bin 402 TL, en düşük emekli maaşı ise 7 bin 500 TL.

Peki 2023 yılı için açlık ve yoksulluk sınırı kaç lira?  Birleşik Kamu İş Konfederasyonu’nun açıkladığı rakamlar şöyle: Açlık Sınırı 15 bin 420, Yoksulluk Sınırı ise 43 bin 859 lira.

Hal böyle olunca, zalim Parababaları düzeninin bekçiliğini yapan, Tefeci-Bezirgân Sermayenin siyasi temsilcisi AKP’giller iktidarında halkımız açlıkla boğuşuyor. “Açız, aç!” diye ağlayarak haykıran insanlarımızın feryatları; anaların, bebelerinin kursağına bir lokma aş girsin diye pazarlardan çürük yiyecek toplayan görüntüleri düşüyor sosyal medyaya her gün.

Ama sosyal medyaya sıkça düşen başka bir şey daha var. Emperyalist-kapitalist sistemin körüklediği, bir pazarlama aracı haline gelen (yoğun takipçisi olan sayfalarda yemek tarifleri yapılırken sıkça yiyecek içecek ve mutfak araç-gereçleri markalarının reklamları yer almakta) internet ortamında milyonlara varan takipçisi olan, binlerce beğeni alan ve halkımız yoksullaştıkça sayıları ilginç bir biçimde git gide artan yemek blogları! Ve bu bloglar yoluyla (blog sahiplerinin kendilerinin farkında bile olmadığı) benim tabirimle işçi-emekçi halkımıza oynatılan “Tokluk Oyunları”.

Bu yazı için internet ortamında şöyle bir gezindiğimde saptadığım, Türkiye bağlantılı yemek sayfalarının bazılarının takipçi sayılarını bir fikir vermesi açısından sizlerle sayfaların adlarını vermeden paylaşıyorum: 2 milyon dört yüz bin, 1 milyon dokuz yüz bin; 1 milyon yedi yüz bin, 1 milyon dört yüz bin, 1 milyon iki yüz bin,… Liste uzar gider.

Yukarıda belirttiğim sayfalarda yer alan ve yine bir fikir vermesi açısından paylaştığım üç yemek tarifi ve maliyeti (tariflerin maliyetini hesaplarken, internet ortamında ürünler için sunulan birim fiyatların en düşük olanlarını almaya çalıştım. İlk iki tarif için, kullanılan malzemelerin satın alınan birim fiyatını değil, o birim fiyat üzerinden tarifte kullanılan miktarı oranlayarak maliyet hesabı yaptım. Son tarifte ise evde bu malzemelerin hiçbirinin olmadığını varsayarak, yemeği yapmak için malzemelerin ilk kez alındığı koşuluyla maliyet hesabı yaptım. Tariflerde yer alan maliyetleri ben yazdım):

1 milyon 200 bin takipçisi olan blogda, en ucuz maliyetlilerden biri olan ve 4 binden fazla beğeni alan tarifin yazılı sunumu şöyle başlıyor ve malzemeler sıralanıyor:

 TİRAMİSU COOKIE! Klasik cookie tariflerini tahtından edecek o tarif bizden, son dokunuş @vestel‘den!

Strawberry puff mille-feuille with strawberry. Fruity Dessert.

Malzemeler

120 g tereyağı (50 TL); 3-4 yemek kaşığı demlenmiş espresso (15 TL); 60 g toz şeker (2 TL); 40 g esmer şeker (3.76 TL);1 yumurta ( 3.67 TL);240 g un (4.16 TL);1 çay kaşığı tuz (0.08 TL);1 çay kaşığı vanilya (1.39 TL);1 çay kaşığı kabartma tozu (1.79 TL);1 çay kaşığı karbonat (1.3 TL)

Kreması için

3 tepeleme yemek kaşığı un (1 TL);1 yemek kaşığı mısır nişastası (0.88 TL);4 tepeleme yemek kaşığı toz şeker (2 TL);1 adet yumurta sarısı (3.67 TL); 2,5 su bardağı süt/ 500 ml (25.25 TL);1 çay kaşığı vanilya (1.39 TL);1 paket labne peyniri/ 200 g (32 TL)

Üzeri için

Kakao/ 50 g (21.50 TL)

Toplam: 170.84 TL (7500 Tl emekli maaşı ayda yaklaşık 44 tiramisu ediyor yani!)

Tabiî iş etin girdiği tariflere gelince, durumun vahameti daha bir gözler önüne seriliyor.

507 bin takipçisi olan ve tahmin edileceği gibi tariflerin yapılışında sıkça mutfak gereçleri reklamlarının yapıldığı bir başka sayfadan iki örnek:

 Kuzu Kafes ve İsot Soslu Karnabahar:

Malzemeler

10-12 kalemlik bütün kuzu kafes (ortalama 1kg) (500 TL);1 yemek kaşığı zeytinyağı (3.5 TL); Tuz (0.16)

 İsot Soslu Karnabahar İçin

Karnabahar (25 TL); Un / 1 su bardağı (1.6 TL); Yumurta 3 adet (11 TL); Ekmek kırıntısı (panko) veya galeta unu (7.16)

Sosu için

1 çay bardağı tahin (19 TL); 2 yemek kaşığı mayonez (2.30 TL);1 yemek kaşığı acı sos (1.5 TL)

1 tatlı kaşığı bal (2.38 TL); 1/2 limon (0.6);1 yemek kaşığı isot (7 TL);3 diş sarımsak (1.5 TL); 1/2 çay bardağı ılık su; Tuz (0.08)

Toplam: 582.78 TL

Aşağıda yer alan ve 2 bine yakın beğeni alan ev yapımı Burger’i bir profesör emeklisi olarak aylık 27.000 TL alan ben, bu hayat koşullarında ayda bir kere yapmaya cesaret eder miyim, bilemiyorum! Takdiri sizlere bırakıyorum.

 Burger 4 kişilik : (Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu yemek için tüm malzemelerin ilk kez alındığı varsayılarak maliyet hesaplandı)

Köfte için

1 kg kıyma (379.90 TL);1 çay kaşığı karbonat (150 g, 19.90 TL);1 soğan (tüm yemek için yarım kilo olarak alınan soğan fiyatı- 4.5 TL);Tuz (750g, 15.12 TL);Karabiber (60 g, 43.90 TL); Dilimli tost peyniri (350 g, 99.5 TL); Hamburger ekmeği XL 4’lü: (72.00 TL)

Karamelize soğan için

2 adet soğan, tuz

Soğan turşusu için

4 adet kırmızı soğan (0.5 kg 13.5 TL); 2 tatlı kaşığı kaya tuzu (0.5 kg, 66.90 TL); 3 tatlı kaşığı şeker (1kg 34 TL); Sirke (1lt 31.90 TL)

Sosu için
2 tatlı kaşığı trüflü mayonez (220 ml, 132 TL); 2 tatlı kaşığı acı sos (100 ml, 29 TL);1 tatlı kaşığı bal ( 90 g tüplü süzme bal, 41.90 TL)

Mantar sote

6-7 adet mantar (400 g paket mantar, 44.90 TL); Zeytinyağı (1 lt, 250 TL)

Toplam: 1229.09

 Değerli okurlar,

Yukarıda birkaç tarifin malzemelerine yer verdiğim yemek sayfaları, elinizi uzatsanız alıp yiyeceğinizi sandığınız kadar canlı görsellerle bezenmiş. Bu görsellerle, iştah kabartan, ağız sulandıran binbir çeşit yiyeceğin sunumu yapılmakta. Bu sunumların yanında artık benim o antika, baba yadigârı Altın Tabak’larımın lafı bile olamaz.

Artık devir değişti, sanal âlem var! Canlı çekimlerin yüklendiği sayfalara girdiğinizde, etlerin pişerken çıkardığı cızırtılarını duyuyor, tüten dumanlarını izleyebiliyorsunuz. Pastaların pişmesinin ardından yapılan dilimleme seansı çekimleriyle, pasta katmanlarının içindekilerin; çeşit çeşit tropikal meyvelerin, krema ve dolgu malzemelerinin en ince dokularına varıncaya kadar gözler önüne serilmesi hedefleniyor.

Kaç çocuğumuz yutkunuyor, bunları gördüğünde? Emperyalist-Kapitalist sömürü düzeninin efendileri tarafından bir dilim kuru ekmeğe muhtaç edilen kaç asgari ücretlimiz, kaç emeklimiz, kaç işsizimiz bu sanaldaki sofralarda karın doyuruyor, tokluk oyunu oynuyor? Kaç annemiz, bırakın bu yazıda örneklendirdiğimiz yemekleri, ayda bir kere olsun mütevazı bir kuru köfte-pilav-salata üçlüsünü içeren bir sofra kurmanın hayalini kuruyor yıllardır? Okula evden aç karnına gidip bayılan kaç öğrencimiz, bir dilim kremalı pastanın özlemiyle gözlerini açıyor?

Usta’mız, Önder’imiz, Hikmet Kıvılcımlı’nın söyleminde yer aldığı gibi:

Ey, “hangi ülkede hangi çocuğun kaç lokma ekmek yiyeceğine, bir araya geldiğiniz o kahvaltı, yemek masalarında karar veren” gözü doymaz, insanlıklarından çıkmış sömürgenler;

Şunu iyi bilin!

Bizler, bu ülkenin Gerçek Devrimcileri, eninde sonunda, Nazım Hikmet’in deyişiyle;

“gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek, gül ve hürriyet günleri”ne kavuşturacağız bu güzelim ülkemizi. Kuracağız İşçi Sınıfı İktidarını!

Bir Not: Bu yazıda, hiçbir biçimde, günümüzde sanal ortamda yer alan ve insanlık kültürünün önemli bir parçasını oluşturan “Mutfak Kültürü”nün, hem ülkemiz mutfağına ait hem de yabancı ülkelerin mutfağına ait yemeklerini tanıtan sayfaları, paylaşımları, herkesin yararlandığı yemek tariflerini olumsuzlamayı hedeflemedik. Dileriz asıl amacımız hâsıl olmuştur.

29.11.2023