Site rengi

Tasarım

Toprak Sorunumuz…

12.06.2024
325
A+
A-

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

Toprak Meselemiz, ülkemizin çok önemli bir sorunudur. Osmanlı’dan beri bu sorunumuz sürer gider. Ülkemizde ilk özel tapu 1847 yılında verilir. Miri Toprak Düzeni Selçuklulardan Osmanlı’ya geçmiş, yüzyıllarca sürmüştür.  Miri Toprak Düzeninde toprak Beytülmalindir.  Bu düzende, çiftçi kamu mülkü olan toprağı işler, savaş zamanı da asker olur. Bunlara Tımarlı Sipahiler denir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında bu düzenden İltizam (Kesim) Düzenine geçilir. İltizam sahibi mültezim toprağı işler, kullanır. Vergisini verir. Ama toprak miras yoluyla babadan oğula geçmez.

Hikmet Kıvılcımlı Usta, ünlü eseri “Osmanlı Tarihinin Maddesi”nde bu durumu şöyle özetler:

“Köylü ve Halkımızın Padişahları tutması, Tanzimat’tan sonraki en soysuzlaşmış müstebit Padişah zamanında bile çıkarılan Toprak Kanununda dahi Miri Toprak denilen Kamu Mülkü yerlerin bir türlü şu veya bu kişilere Özel Mülk diye verilememiş bulunmasından ileri gelir.” (Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı Tarihinin Maddesi, Derleniş Yayınları, 2010, Cilt 1, s. 24.)

Osmanlı’nın son döneminde durum farklılaşmış, iktidar sahipleri kendilerine yakın kişilere paşalık beylik unvanları verip toprak bahşetmişlerdir. O dönemin ünlü özdeyişlerinden birisi “Devlet malı deniz yemeyen domuz”dur. Turhan Selçuk, Abdülcanbaz adlı çizgi dizi karikatürlerinde bu konuyu çok işlerdi. Bu duruma tepki duyan insanlarımızın özdeyişi de “Mal sahibi, mülk sahibi nerede bunun ilk sahibi” şeklindedir.

Kurtuluş Savaşı’mız ve Cumhuriyet’in ilanı sonrasında Toprak Reformu çok sık gündeme gelmiş ama hayata geçirilememiştir. “Cumhuriyet; içeride saltanat dediğimiz derebeyi düzenine ve dışarıda emperyalizme karşı savaş ile kurulan bir düzendir.” (Hikmet Kıvılcımlı, Cumhuriyet Bayramı Nedir?, Türk Solu Dergisi 1968.)

Fakat emperyalizmi yurdundan kovan bu halk kendi köyünde, kasabasında ağalardan, Tefeci-Bezirgân düzenden kurtulmayı başaramaz. Cumhuriyet’i kuran güçler bu toprak devrimini gerçekleştiremezler, ama kısmi bazı gelişmeler olur. Örneğin Miri arazilerin bir kısmı, kanun ile yeni kurulan Köy Enstitülerine verilir. Ağalar bu yüzden de düşman olur Köy Enstitülerine. 1945’te Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu çıkarılır ama uygulanmaz. Kanuna göre 5 bin dönümün üzerinde arazisi olanların toprakları kamulaştırılabilecektir. Bu kanunun yerini 1973’te Toprak Reformu Kanunu alır ama o da uygulanmaz.

Düziçi Köy Enstitüsünün kurucu müdürü Ahmet Lütfü Dağlar 1940’lı yıllarda,  toprak ağalarına karşı ciddi bir mücadele vermiş, hazine arazilerinin önemli bir kısmının Düziçi Köy Enstitüsü tarafından sahiplenilmesini sağlamıştır. Anılarında o yılları şu şekilde tanımlar:

“Kanını dökerek yurdunun ve bu arada güzel Düziçi’nin düşmandan temizleyen cesur köylüler maalesef bu topraklardan azami istifadeyi temin edememişlerdir. Bunun çok basit ve pek acı sebebi şudur: Arazi köylüye tevzi edilmemiş veya edilememiştir.  Tapu muameleleri pek karışmış adeta içinden çıkılamaz hale gelmiştir. Gücü yeten, sözü geçen arazi sahibi olmuştur. Toprak bolluğu içinde topraksız kalan köylüler gözleri önünde çalıların yabani otların kapladığı boş ve haksız yere tesahüp edilen (el konulan) bu topraklara büyük bir hasret ve temellük (tarlayı ya da gayrımenkülü sahiplenmek) duygusuyla bakıp duruyorlar.”

(Ahmet Lütfü Dağlar, Düziçi Köy Esnstitüsü ve Sonrası Kimi Anılarım, Kadığlu Matbaası, 1987.)

Gaziantep’ten bir örnek; Hamdoş Dayı (Hamdi Doğan), “Türkiye İşçi Partisine Âşık Oldum” adlı anı kitabını 2009’da yayınlamış. (Hamdi Doğan, Türkiye İşçi Partisine Âşık Oldum, İletişim Yayınları, 2009.)

Kitap özellikle Gaziantep’te yaşanılan ağalık düzenini çok güzel anlatıyor. O yıllarda aydınlarımız köyü, köylülüğü ve ağalık düzenini de tam bilmiyor. Gaziantep’in Çapalı köyünden Azap Ali’nin oğlu Hamdoş, diye radyoda yaptığı konuşma ile çok ünleniyor Hamdoş Dayı. Kitapta o yılları anlatan pek çok ayrıntı var. Ağalar 1960’lı yıllarda bile köylere okul yapılmasına karşı çıkıyorlar. Hamdoş Dayı’nın babası Azap Ali’nin dramatik bir öyküsü var. Yemen’de, Gazze’de savaşan, Gaziantep Savunmasına katılan Azap Ali, memleketin özgürlüğü için onca savaşa katıldıktan sonra bile kendi öz yaşamında özgür olamıyor. Azap yani yanaşma olarak hayatına devam ediyor.

Geçenlerde seçim öncesinde AKP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Turgut Altınok servetini açıklamak zorunda kalıp, milyarlarca lira malı mülkü olduğu ortaya çıkınca “Mülk Allah’ındır”, dedi.

Ülkemizde yıllardır süren Kamu mülkü yağması, 22 yıllık  AKP iktidarında zirve yaptı. Kıyılarımıza, yasalara aykırı bir şekilde el konuldu. Halkın denize ulaşması engellendi. Dağlarımız ve ormanlarımızda on binlerce maden arama izni verildi.  Büyükşehirlerimizde sürekli imar değişiklikleri yapılarak hazine arazileri Parababalarına peşkeş çekildi. Turgut Altınok gibi sayısız gayrimenkul milyarderi yaratıldı.  Kaynak sularımız yerli ve yabancı Parababalarına kiralandı.  Büyükşehir yasasıyla köylülerimizin meralarına el konuldu.

Sonuç olarak ülkemizde halen süren toprak ve kamu mallarının yağmalanması, tüm halkımızı yoksullaştırmaktadır. Buğday, mercimek, nohut, zeytin, fındık ve birçok tarımsal ürün tarihte en önce ülkemiz topraklarında üretilmiştir. Geldiğimiz bu aşamada dünyanın coğrafya ve iklim olarak en yaşanası ülkeleri arasında olan ülkemiz halkı olarak, varlık içinde yokluk çekmekteyiz. AB-D Emperyalistlerinin iradesinin dışına çıkamayan, kendi halkı için tarımsal üretimini yapamayan bir memleket haline getirildik.

Bunun temel nedeni toprak sorununun baştan çözülmemesi ve Tefeci-Bezirgân+Finans-Kapital ortaklığının ülkemizin egemeni olmasından kaynaklanmaktadır.  Halk olarak bu gidişata dur demenin vakti çoktan gelmiştir. Başta siyaset alanı olmak üzere, hayatın her alanında örgütlenerek bu gidişatın önüne geçmeliyiz.