Site rengi

Tasarım

“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” mi, Şeriatçı Eğitime Gidiş Modeli mi?

12.06.2024
716
A+
A-

Hüseyin Ali

Milli Eğitim Bakanı (MEB, Maarif Nazırı mı desek! Böyle denilse çok mutlu olacağı kesin) Yusuf Tekin, pek böbürlenerek “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını verdiği müfredat taslağının kamuoyunun görüşüne açıldığını söyledi.

Din bezirgânları bunu hep yapar. Hem böyle sunturlu adlar koyarak, hem de laf kalabalığına getirerek asıl amaçlarını gizlerler. İçine olumlu denebilecek bazı göz boyayıcı ifadeler de koyarlar. Mecliste de benzeri olur. İçine kimsenin hayır diyemeyeceği olumlu kararlar serpiştirilmiş bir torba yasa ile de işi bitiriverirler. Hele muhalefet de uyursa ki uyuyor, tereyağından kıl çekmek kadar kolay olur onlar için işi bitirmek.

Müfredat taslağı güya kamuoyunun görüşüne açıldı ama bir hafta geçti geçmedi, apar topar müfredatı görüşe kapattılar. Talim ve Terbiye Kurulu da taslağı onaylayıverdi. İş bitti!

Neden tartışılmasını beklemediler? Gizledikleri ne?

Aslında neden böyle davrandıklarını biliyoruz: Dinci eğitimi pekiştirmek, dindar ve kindar nesiller yetiştirmek. Bunu yaparken de müfredat taslağını mümkün olduğunca makyajlamak, dinci özünü kamufle etmek. Sonuçta oldubittiye getirip uygulamaya koymak!

Nihai hedefse Türkiye Cumhuriyeti’ni Afganistan, Suudi Arabistan, İran gibi bir şeriatçı din devleti haline getirmek.

Taslakta olumlu gibi algılanacak yenilikler de var.

Örneğin “bütüncül eğitim” anlayışını getiriyorlar. Başlangıçta kulağa hoş geliyor. Ama özünde dinci bilgilerle yoğrulmuş bir hayata bakış vermeye çalışan “bütüncül eğitim”. Laikliğe aykırı…

Örneğin ders yükünün seyreltilmesi gibi… Ama bu seyreltilme, kesinlikle gerekli olup “seyreltilmemesi” gereken derslerde yapılıp din dersleri tersine yoğunlaştırılırsa amaç apaçık görünüyor. Medrese eğitimi!

Merdan Yanardağ, x hesabından; “MEB, yeni müfredat program taslağında hangi derslere kaç sayfa ayırdı”, diyerek paylaştı müfredat içeriğini. Aşağıda veriyoruz:

Görüldüğü gibi sadece derslere ayrılan sayfaların adedi bile durumu ortaya koyuyor.

Bu beklenen bir gelişme. Çünkü din bezirgânlarının bugüne kadar yaptıkları ortada: Din derslerinin zorunlu oluşu (12 Eylül Faşizminin kararıdır ve devam ettirildi), “4+4+4” eğitim modeli, imam hatip okullarının meslek okulu olmaktan çıkarılıp standart eğitim kurumlarına dönüştürülmesi veya tersine standart eğitim kurumlarının imam hatip okulu haline dönüştürülmesi, Kur’an kurslarının ve tarikat/cemaat okullarının yaygınlaştırılması, geçen yıl uygulamaya konulan ÇEDES protokolü kapsamında verilecek olan dinci “Değerler Eğitimi”, Milli Eğitim Bakanlığının, Yusuf Tekin’in en son sivil toplum kuruluşu olarak savunduğu yobaz dinci cemaat ve tarikatlarla işbirliği anlaşmaları yapması gibi…

Aslında bu gelinen nokta Amerikan Emperyalizminin II. Emperyalist Savaş’tan beri uygulayageldiği “Yeşil Kuşak” programının Türkiye’deki yansımasıdır. 12 Mart Faşizminin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a açıktan ne dedirttiler örneğin?

“Bugünkü okullar birer anarşi yuvası haline geldi. Bu okullardan yetişen gençlere memleket idaresi teslim edilemez. On yıl sonra bunların hepsi işbaşına geçecekler. Biz laik okullara karşı imam hatip okullarını ‘bir alternatif’ olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri bu okullarda yetiştireceğiz”

12 Eylül Faşizmi bu programı daha da ileri taşıdı. Sonunda imam hatipli Tayyip ve imam hatipli yandaşları iktidar oldu. O da hepsinden daha hevesli olarak Ortaçağcı dinci politikaları uyguluyor.

Yıllar önce Tayyip ne demişti?

“(…) Bu ülkenin %99’u Müslüman. Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik!..”

Durum budur… Eğitimde yapılmak istenen bu görüşün yansımasıdır. Laik eğitimi sonlandırmak, şeriatçı eğitimi getirmektir amaç. Değişiklikleri kendileri bakımından çok akıllı bir şekilde yürütüyorlar. Yavaş yavaş, alıştıra alıştıra…

Maalesef ülkemizde bu yaklaşımın sınıfsal altyapısı da var: Binlerce yıldır bu toprakların insanlarını sömüren asalak Tefeci-Bezirgân Sermaye gibi. Tefeci-Bezirgân Sermaye ümmetçidir. En yobaz dinciliğin sınıfsal temelini oluşturur. Tayyip ve yandaşları da bu sermayenin siyasetteki temsilcileridir. Bu yüzden Osmanlı dönemindeki medrese eğitimini yâd ederler, özlerler.  Bu bakımdan da yaşadıklarımız beklenen olaylardır. Yaşadıklarımız Cumhuriyet’e karşı yapılan silahsız bir karşıdevrimdir.

Osmanlı medrese eğitiminde 19. Yüzyıl’a kadar fen bilimleri, tarih, coğrafya öğretilmiyordu. Eğitim Arapçaydı ve skolastikti. Akıldan uzaktı. Hurafeler öğretiliyordu.

Cumhuriyet’i kuranlar daha Cumhuriyet’in ilanından 6 ay sonra, 3 Mart 1924’te “Tevhid-i Tedrisat” (Öğretim Birliği) kanununu çıkarmışlardı. Bu yasa öncesinde çok büyük bir karmaşa vardı.  Birbirinden bağımsız okulların her biri kendine göre bir eğitim veriyordu. Osmanlı Maarif Nezareti (Eğitim Bakanlığı) sadece kendi açtığı rüştiye (ortaokul) ve idadileri (lise) yönetiyordu. Yabancı ülkelerin açtıkları okullar vardı ve Osmanlı’nın açtığından daha fazlaydı. Vakıfların medrese ve sübyan okulları vardı. Tevhid-i Tedrisat ile kapatılan ve Milli Eğitim Bakanlığına devredilen Şeriye ve Evkaf vekaletine bağlı medreseler ve mektepler vardı. İl özel idarelerine bağlı sübyan, rüştiye ve sanat mektepleri bulunuyordu.  Varsa bir de bağımsız köy ve mahalle mektepleri kendi başlarına eğitim veriyordu. Kişilerce açılan bağımsız okullar vardı. Azınlıkların açtığı okullar da bağımsızdı. Tam bir keşmekeş!

İşte Tevhid-i Tedrisat Kanunu bu keşmekeşe son vermişti. Atatürk 1925’de şöyle diyecekti:

“Büyük millet, dünya uygarlık ailesinde saygın yer sahibi olmaya lâyık Türk milleti, evlâtlarına vereceği eğitimi okul ve medrese adında birbirinden büsbütün başka iki cins kuruma bölmeye bugünkü günde katlanabilir miydi? Eğitim ve öğretimde birlik olmadıkça aynı fikirde, aynı düşünüş biçiminde bireylerden oluşmuş bir millet yapmaya imkân aramak boş şeylerle uğraşmak olmaz mıydı?” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1925, https://atam.gov.tr/milli-egitim/).

Bugün Tevhid-i Tedrisat Kanunu hâlâ yürürlükte ama fiilen yok sayılıyor. Dolayısıyla bugün eğitim alanında yapılanlar da hukuki değildir.

Eğitimin içinin boşaltılması da iktidarların istediği bir durumdur. Halkımız aydınlanmasın ki işi götürelim, sömürü devam etsin anlayışı.

Dinci bir üniversitenin, Sebahattin Zaim Üniversitesi’nin Rektör Yardımcısı yıllar önce ne demişti?

“Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim.”

İşte Tayyip ve yandaşlarının düşüncesi tıpa tıp aynıdır. Zaten Tayyip değil miydi, ABD Afganistan’dan çekilince iktidara oturtulan Taliban hakkında şu sözleri eden?

“Nasıl ki ABD ile bazı görüşmeleri Taliban yaptıysa Türkiye ile çok daha rahat yapması lazım çünkü Türkiye’nin, onun inancıyla alakalı ters bir yanı yok.”

Tayyip açıkça ifade ediyor. Taliban’ın inancıyla, yani Müslümanlığı ile alakalı uyuşuyoruz, diyor. Bugün gücü oranında adım adım Taliban düzenine doğru sürüklüyor ülkeyi. Dinci müfredat bunun yansıması.

Müfredatın “seyreltildiğini” belirtiyor Yusuf Tekin. Seyreltilenlerse öğrencilere verilmesi gereken dersler oysa.

Yusuf Tekin bakan olmadan önce MEB Müsteşarı idi. Daha önceki müfredatta evrim teorisi çıkarıldığında kendisi ile Habertürk’ten Kübra Par’ın yaptığı bir söyleşide MEB Müsteşarı olarak şöyle cevaplar veriyordu:

***

“Biyoloji derslerinden Evrim Teorisini neden çıkardınız? Biyoloji öğretmenleri ‘Evrim Teorisi olmadan kalıtımı, canlıların çeşitliliğini nasıl anlatacağız. Suriye ve Ürdün dahil, evrim teorisi tüm dünyada işleniyor’ diye itiraz ediyor…

Tersini düşünen, bilimselliği tartışmalı olan bu teorinin ilkokul ve ortaokuldaki çocuklara anlatılmasını doğru bulmayanlar da var. Çalıştığımız akademisyenler içinde bu karara karşı olan da katılan da vardı. Doğa tarihiyle ilgili olan kısımlar farklı bir formatla ele alındı. “Dünyada bütün ülkelerde okutuluyor” eleştirisine katılmı­yorum, öyle olsa geri adım atmazdık. Akademik düzeyde bu teorilerin anlatıl­ması doğaldır ama ilkokul ve ortaokul düze­yinde binlerce bilimsel teoriden hangilerini anlatıyoruz ki evrim teorisini de anlatalım?

Açık konuşalım, Evrim Teorisini İslami kaygılarla mı çıkardınız?

Hayır, dini gerekçeler göz önünde bulun­durulsaydı, Evrim Teorisine karşı olanların yaratılışla ilgili önerileri konulurdu. Asıl, evrim teorisinin geçmişte hangi ideolojik gerek­çelerle müfredata konulduğu tartışılmalı.

İyi ama bunun ideolojik değil bilimsel bir tercih olduğu söyleniyor.

Ben evrim teorisinin bilimselliğini tartış­mıyorum, o konuda yetkin de değilim. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı olarak şunu söylüyorum; evrim teorisi, bizim eğitim verdiği­miz çocukların düzeyinde konuşulacak ve anlatılacak bir teori değildir. Çocuklarımız o teoriyi yükseköğrenimde öğrenebilirler.

Tepkileri dikkate alarak müfredata yeniden koyma ihtimaliniz var mı?

Hayır, ihtimal dahilinde görmüyorum.

Darwin, Freud, Marks ve İbn-i Rüşd gibi düşü­nürlere yer verilmemiş. Çocuğun kuşkuculuğunu, yaratıcılığını besleyen nok­taların çıkarıldığı ve pozi­tivizm karşıtı bir anlayışla hazırlandığı eleştirisi var…

Kesinlikle yanlış. Yaratıcı­lığı ya da analitik düşünmeyi çıkarmaya değil tam tersi onu geliştirmeye çalışıyo­ruz. Bu eleştirilerin hiç birine itibar etmiyorum. Tam ter­sine, bence Darwin’in ya da Freud’un olmamasını eleştiren kişi ideolojik yaklaşıyor. Ünite sayısını azalt­tık çünkü bütün derslerdeki müfredatı hafif­lettik. Ezberciliği azaltmaya çalışıyoruz.” (https://www.politikyol.com/meb-mustesari-evrim-cocuklara-anlatilacak-bir-teori-degil/)

***

Görüldüğü gibi, şimdiki bakan daha müsteşarken evrim teorisini müfredattan çıkarıyor. Hiçbir elle tutulur gerekçe de yok. Gazeteci sıkıştırıyor, neredeyse tüm ülkelerde öğretiliyor diye, inkâr ediyor. Oysa gerçekten de Evrim Teorisi, Darwin ve Darwinizm belki sadece Afganistan’da ve Suudi Arabistan’da öğretilmiyor. Bunlara Türkiye’yi de eklediler.

Gazetecinin “Tepkileri dikkate alarak müfredata yeniden koyma ihtimaliniz var mı?” sorusuna da beklendiği gibi, “Hayır, ihtimal dahilinde görmüyorum”, diye cevap veriyor. Nitekim bugünkü müfredatta da Evrim Teorisi yer almamaktadır.

Evrim Teorisi ki, modern biyolojide, sağlık bilimlerinde temeldir. Bugün tıpkı yerçekimi kanunu veya dünyanın güneşin uydusu olduğu, yuvarlak olup güneşin etrafında döndüğü bilgisi kadar yerleşmiş bir temeldir. Buna rağmen Yusuf Tekin evrim teorisini “bilimselliği tartışmalı” olarak niteliyor.

Ne yazık ki eğitim yıllardan beri bu kafaya sahip ellerde. Tayyip Diktatörlüğü yıkılmadan laik eğitime dönülmesi mümkün görünmüyor.

Elbet yapılan bu tahribatın da hesabı sorulacaktır.

Yazımızı, Köy Enstitüleri’nin kurucusu, Eğitim Devrimcisi “Tonguç Baba”nın eğitim hakkındaki sözleri ile bitirelim:

İyi bir toplum yaratmanın yolu vicdanlı çocuklar yetiştirmekten geçer.

Bütün kötülükler zayıflıktan gelir.

Çocuk sadece zayıf olduğu için kötüdür.

Onu güçlü yap o iyi olacaktır.

Her şeyi yapabilen kişi asla çevresine zarar vermez.

İsmail Hakkı Tonguç