Venezuela’da bu raundu karşıdevrim kazandı
Venezuela’da bu raundu karşıdevrim kazandı
Dost acı söyler. Dün de… Bugün de…
Venezuela’da 6 Aralık tarihinde yapılan milletvekilliği seçimlerini karşıdevrim cephesi kazandı.
Chavez’in başlattığı devrim yeni bir sınavla karşı karşıya. Ya Başkan Maduro yeni atılımlarla devrimi geliştirip karşıdevrimi püskürtecek ya da karşıdevrim daha da güçlenerek gelecek. Devrim-karşıdevrim diyalektiğinde orta yol yoktur. Hayat Venezuelalı devrimcilere bunu dayatacaktır.
Chavez’in ve devamcısı olan Maduro’nun en büyük zaafları da bu noktada olmuş; devrimin ölümü demek olan barışçıl ve zamana yayılmış bir gidişi benimsemişlerdir. Bu tutum karşıdevrimin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelmiştir.
Venezuela’da Yiğit Yoldaş Chavez ve devamcısı Maduro baştan beri Marksist-Leninist Devrim anlayışıyla davranmamışlardır. Marksizm-Leninizm, dünya devrimlerinden çıkarılan derslerle geliştirdiği tezinde şu tespiti yapar: Devrimlerle oyun oynanmaz.
Fakat Venezuela devrimcileri ne yazık ki bu yalın gerçekliği bilince çıkaramadılar. Bu can alıcı gerçeği göz ardı etmeleri bu hazin sonucu getirdi. Yaşanan bu acı durum, Devrim Ustalarının tezlerinin ne kadar hayat memat meselesi olduğunu bir kez daha kanıtladı. Yani Parababalarının siyasi ve ekonomik egemenliğine derhal son vermez ve geriye gidiş ihtimalini bertaraf etmek için onlarla kararlı ve süreğen bir biçimde ve hiç taviz vermeksizin mücadele etmezsen karşıdevrim yeniden iktidarı almak için her türlü imkânı kullanır. Karşıdevrime karşı kararsız kalırsan, gericilik Demokles’in Kılıcı gibi başında sallanır durur. Ve ilk fırsatta devrimi boğması için atak bir davranış ortaya koymasına davetiye çıkarılmış olur.
Nitekim Nisan 2002’de Chavez’i Başkanlıktan düşürmek için ABD tarafından planlanan ve Amerikancı generaller tarafından yürürlüğe konan fakat halkın ve askerlerin kitlesel karşı koyuşuyla yenilgiye uğratılan kısa ömürlü karşıdevrimci darbe, bunun en öğretici örneğidir. Hiç değilse bu Amerikancı karşıdevrimci darbe püskürtüldükten sonra Parababalarına ölümcül darbeyi indirmek gerekirdi. Ne yazık ki yoldaşlar bu durumu da değerlendirmediler. Barışçıl geçiş tutumlarını devam ettirdiler.
Venezuelalı Yoldaşlar, yerli-yabancı Parababalarını siyaseten iktidardan düşürseler de onların ekonomik iktidarını yıkıp ortadan kaldırmadılar. Varlıklarını, hem de güçlü bir biçimde, sürdürmelerine göz yumdular. Lenin’in deyimiyle ülkede bir “Diarşi” yani ikili yönetim doğdu. Chavez, kendisinden sonra da Maduro, siyasi iktidarı ellerinde bulundurmalarına rağmen Parababalarının ekonomik iktidarlarını ve özellikle de medyadaki tekellerini kırıp yok etmediler.
Oysa karşıdevrimcilere gösterilen bu tolerans, bugünlere davetiye çıkarmak anlamına geliyordu. ABD uşağı Parababalarına karşı bu denli bağışlayıcı olmak, ABD Emperyalizminin günümüzdeki gücü ve etkinliği de göz önüne alındığında, eninde sonunda bu sonucu verecekti. Ve verdi de.
Tüm dünya halkları için ve özellikle Latin Amerika için esen sol rüzgârların yerini sağ rüzgârların alması tehlikesi doğdu ne acıdır ki…
Başta söylediğimizi tekrarlarsak:
Dost acı söyler. Dün de… Bugün de…
Biz bu tehlikeyi tâ 2006 yılında görmüş ve yoldaşları uyarmıştık.
Aşağıda bu uyarıyı içeren HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un 18 Mart 2006’da Ankara’da gerçekleştirilen ve geçen günlerde kaybettiğimiz Küba Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal Yoldaş’ın da konuşmacı olarak katıldığı Konferans’ta yaptığı konuşmadan ilgili bölümü aktarıyoruz. Bu Konferans Ekim 2007’de Derleniş Yayınları’ndan “Latin Amerika’dan Esen Sol Rüzgârlar Halkların Uyanışının Habercisidir” adıyla kitap olarak da yayımlanmıştır.
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi
***
Venezuela’da Devrimin Sınıfsal Niteliği Nedir?
(…)
O bakımdan, arkadaşlar, toplumu kurtaracak olan, gerçekten insanlığa yararlı olacak ve sömürüye son verecek olan biricik sosyalizm, İşçi Sınıfı Sosyalizmidir.
Bu açıdan Chavez’in temsil ettiği hareket nereye gidiyor, biz buna bakarız. Yoldaşımız da kısaca değindi buna, sınıfsal niteliğine. Genel anlamda değindi tabiî.
Chavez, bildiğimiz gibi, 1954 doğumlu. Eğitim emekçisi anne-babanın çocuğu. 1975 yılında askeri bilimler akademisinden mezun. Ama Bolivar’ı biliyor. Okumuş. Diğer önderlerden; Che’den, Fidel’den etkilenmiş. Onu söylüyor. Onlardan etkilenerek…
Özellikle Simon Bolivar, bildiğimiz gibi, Yoldaş’ımız da tekrarladı; 5 Latin Amerika ülkesinin kurtarıcısıdır. O zaman, Kolombiya adında tek devletti; Kolombiya, Venezuela, Bolivya, Ekvador, Peru. Bunların hepsinin ulusal kahramanı, kurtarıcısı Simon Bolivar’dır. Ama 1830’da, Parababaları ve ağalar, ABD ile elele vererek iktidardan uzaklaştırıyorlar. Ve Kolombiya’yı parçalıyorlar.
Amacı, tüm Latin Amerika’yı birleştirmek, Bolivar’ın. Dilleri aynı, kültürleri aynı, toprakları aynı. Sömürgeciler devrinde zaten tek devlet bütün Latin Amerika. Ama idari yapılanmalar var, daha kolay sömürülebilmeleri için. Sömürgeciler yenilince, bunlar, toprak beyleri, toprak ağaları, kendi uygun gördükleri, güçlerinin yettiği bölgeyi sınırlarla çevirerek, ayrı ülkelere böldüler ve sömürgeciler de bunu teşvik etti. Egemen oldukları, ilişkide oldukları yerli sömürgenlerle işbirliği yaparak ülkeyi parçaladılar. 27 devlete parçaladılar bugün, yanlış anımsamıyorsam.
Bolivar bunları birleştirmek istiyor. Sömürüye karşı durmanın da yolu buradan geçiyor. Ama izin vermediler buna. Kahrından öldü. İktidardan edildi, 6 ay sonra kahrından öldü. Diğer önderleri hep katlettiler.
Sezar Sandino, Nikaragua’da ABD işgaline karşı 7 yıl gerilla hareketi yaptı, savaştı. Hainlerine katlettirdiler.
Yine Emiliano Zapata, savaştı işgalcilerle ve toprak ağalarıyla. Büyük başarılar elde etti. Birkaç yıl, iktidarı da ele geçirdi. Ama ABD ile işbirliği halindeki hainler, 1919’da tuzağa düşürerek, hainane bir pusuya düşürerek, katlettiler. Bin kişinin oluşturduğu bir pusuydu.
Jose Marti’yi biliyorsunuz, 1895’te savaş alanında yiğitçe çarpışırken alnından vurulup ölüyor, İspanyol sömürgecilerine karşı savaşırken. Ve 3 yıl sonra İspanyol sömürgeciler defolup gidiyorlar ama ABD Emperyalizmi geliyor.
1860’lardan itibaren ABD Emperyalizmi, Küba’yı da artık, sömürgeleştirmeyi önüne koyuyor. Yoldaş’ımız çok iyi hatırlar, Ernesto Yoldaş, ABD’nin bu planını. ABD yetkilileri bu alçakça niyetlerini şöyle dile getiriyor: Küba, dalında olgunlaşmış bir armuda döndü artık. Tam avucumuza düşme zamanı geldi. Ve 1898’de düşürüyorlar. Ondan sonra, Fidel Yoldaş’ın 26 Temmuz Hareketi’nin zaferine kadar, arkadaşımızın özetlediği biçimde, ABD’nin kumarhanesi ve kerhanesi olarak yaşamaya devam ediyor.
Latin Amerika’da, devrimci önderlere böyle bir gözdağı verişi de var emperyalistlerin.
Ve Bolivya 1825’te bağımsızlığına ulaşıyor. 1825’ten bugüne kadar burada, (zamanımız da doldu) Eduardo Galeano’nun, çoğu arkadaşımız okumuştur, “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” adlı kitabı var. Onun anlattığına göre, Bolivya’da, ABD alçağı, 1825’ten bu yana, 190 tane askeri faşist darbe tertipliyor. Şu sayıya bakın! Yani ne zaman bir halk, mücadelesiyle namuslu bir iktidar ortaya çıkarsa, hemen nasıl düşürürüz, nasıl katlederiz, onun planını yapıyor ve başarıya ulaşıyor ABD Emperyalizmi.
Yine Chavez’in ülkesinde, Venezuela’da, 1958’de güya Faşist Diktatörlükler dönemi kapandı, sosyal demokrat iktidarlar işbaşına geldi. Ama her yıl ortalama, bu sosyal demokrat görünümlü iktidar, bin tane devrimci ve sendikacı kanı içmeden iktidarda kalamadı. Ve 1958’den bu yana, kırk bin namuslu sendikacı ve devrimci halk önderi katledildi Venezuela’da.
Ve 27 Şubat 1989’da Venezuela’da, aynı bizdeki gibi, katı bir IMF reçetesi-programı vardı, bu sosyal demokrat iktidarın. Ve kitleler, yoksulluktan harap olmuş, bitap düşmüş insanlar, artık böylesine yaşamaktansa, ölmek daha iyidir diyerek, zaten sokağa dökülmüşlerdi.
Kitleler öylesine dışlanmışlar ki burada, Barrio denen yoksul kentler kurulmuş ve şatolarla, surlarla ayrılmış gibi, yoksul insanlarla ayrışmış Parababaları. Ece Temelkuran da, geçende bir gezi yaptı. Bu konuda kitabı var. Diyor ki; ömürleri boyunca hiç karşılaşmadan yaşayabiliyorlar, zengin ve yoksul sınıflara mensup insanlar. Düşünebiliyor musunuz, aynı şehirde yaşıyor ve ömürleri boyunca birbirleri ile karşılaşmıyorlar… O denli kalın sınırlarla birbirlerinden ayrılmışlar. Bazı yerlerde de lüks villaların, büyük apartmanların olduğu yerlerle tahta teneke barakaların, sıvasız tuğla binaların olduğu Barrioları ayıran tek bir duvar var arada, diyor. Yani bir taraf cennet, bir taraf cehennem.
İşte 27 Şubat 1989’da, Caracazo denen ve “Caracas Patlaması” anlamına gelen bir isyanla insanlar sokağa dökülüyor, tepkilerini ortaya koyuyor, Venezuelle’nın başkenti Caracas’ta. O andaki başkan da yine sosyal demokrat güya. Daha yirmi gün olmuş iktidara geleli ve halka ateş ve ölüm kusuyor, kusturuyor. Üç gün içinde, üç bin insan katlediliyor. Ve Chavez de, o anda subay, genç bir subay. Buna tanık oluyor. Yiğit, namuslu bir halk çocuğu olduğu için bundan derin bir biçimde etkileniyor. Yine bizim oralarda iki özdeyiş var; “Hain korkak olur. Cesur adam gaddar olmaz.”, diye. Özgüveni tam olan yiğit, cesur insan hak yemez. Böyle öğretti bize büyüklerimiz. İşte bu zulüm karşısında vicdanı tepki gösteriyor. O zamana kadar beyzbolculukla falan uğraşıyor. Bir aralar da büyük beyzbolcu olma hayaline kapılıyor. Bu isyana ve katliama tanık olduktan sonra, hayatının yönü değişiyor. Artık o insanların davasına sahip çıkmak gerekir, diyor. Ve hayatını bu kutsal davaya adıyor.
Hep dedim ya, kendimi buluyorum bu önderlerde, diye. Biz de, bazı metafizik sorularımıza cevap bulmak için, üniversiteye gelmiştik. Ama orada dünyayı, sosyalizmi öğreniverince, bu uğurda mücadele etmek gerekir, başka hiçbir şey insana yaraşır bir hayat biçimi olamaz, dedik.
Yani, Chavez de ondan sonra, halkı kurtarmaya karar veriyor. Yoldaşlarıyla beraber yeraltı örgütü kuruyor. 1992’de ilk askeri-sivil ihtilalini, kendi deyimiyle “askeri-sivil ayaklanmasını” başlatıyor. Ama yenilgiye uğruyor. İçeriye, zindana düşüyor. Kendi içerideyken, yoldaşları bir isyan daha başlatıyorlar. O da yenilgiye uğruyor.
Ama yiğit insan işte… Diyor ki; tüm sorumluluk bana ait, hiç kimseyi suçlamayın. Her şeyi ben üzerime alıyorum. Ne yapacaksanız bana yapın.
Yiğitliğe bakın, arkadaşlar!
İşte aç, yoksul düşmüş insanlar, o zamana kadar hep aldatılmış, kandırılmış insanlar, bu insanın peşine takılıyorlar. Yiğitliği görüyorlar. Cesareti… İki yıl sonra başkan değişiyor ve halkın tepkisi üzerine Parababalarının iktidarı, serbest bırakmak zorunda kalıyor Chavez’i. Ve Chavez, 1998 seçimlerinde işbaşına geliyor. Seçimle yönetime geliyor. İlk kez, ortalama bundan 7 yıl önce.
Bizde, hani MGK’nın iç güvenlik, iç tehdit algılaması var ya, işte bunun tıpkısı, bizim gibi ABD uydusu ülkelerde de var. Çünkü, hepsi CIA patentli. Bizde devrimciler hep iç tehdit olarak algılandı, biliyorsunuz, göz açtırılmadı bize on yıllarca. Faşist diktatörlükler ardı ardına o yüzden getirildi. İşte orada da, adına Punto Fijo denilen iç düşman tanımlaması yapan bir yasa vardır, 1958 yılındaki faşist darbeden, diktatörlükten kalma. Orada da düşman hep aynı: devrimciler, ilericiler. Bu yasada devrimciler, ilericiler iç düşman olarak, ülkeyi istikrarsızlaştırıcılar olarak gösteriliyor. İlkin bu faşist yasayı yürürlükten kaldırıyor Chavez. Halkçı yeni bir Anayasa yapıyor. Ve halktan yana uygulamalar başlatıyor.
Yeni anayasada neler var?
Bolivar’ın devamcısı olmayı kabul ediyor. Onu hayata geçirmek istiyor. Zaten ülkenin adını da değiştiriyor yeni Anayasayla: Bolivarian Venezuela Cumhuriyeti veyahut Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti ülkenin yeni adı, resmi adı. Bolivar’ın en önemli hayali: Latin Amerika Birliği. Onu koyuyor Anayasaya.
İkincisi Yurtseverlik, ahlâkî bir kural olarak Anayasaya giriyor.
Fidel Yoldaş’ın da sloganı ne, arkadaşlar?
“Patrio o muerte!: Ya vatan ya ölüm!”.
Yani yurtseverlik, yurt, bir vatan diyorum ya…
İşte, yoldaşlar da aynı şeyi diyorlar hep. Ahlâkî bir kural olarak anayasaya koyuyorlar.
Üç; saldırgan ABD Emperyalizminin hegemonyasını yok etmek, defetmek… Bunu bir anayasa kuralı olarak koyuyor.
Gelişmek. Teknolojik gelişkinlik… Gerilikten kurtulmak… Ve kaynakların adil dağıtımı…
Ana ilkeleri bunlar. Şimdi bunları hayata geçirmek istiyor. Bu doğrultuda davranışa giriyor. Biliyorsunuz, Latin Amerika’nın en büyük petrol rezervlerine sahip bir ülke ve 40 milyar dolarlık yıllık petrol geliri var. İşte onunla, yeni bir ekonomik örgütlenme yaratmaya çalışıyor kitlelere. En yoksul kesimlere, aylık 100 dolar yardımda bulunuyor.
Parasız sağlık hizmeti sunuyor, bugüne kadar 102 milyon insana, hizmet sayısı olarak. 25 bin Kübalı doktor var şu anda Venezuela’da parasız sağlık hizmeti veren… Tüm Latin Amerika’da, bildiğim, 10 bin Kübalı öğretmen var. Bunun ne kadarı Venezuela’da bilmiyorum. Ama belirli bir oranı da orada. 102 milyon kez sağlık hizmeti veriliyor. Ülkenin nüfusu 25 milyon. Yani ülke nüfusunun dört katı sağlık hizmeti verilmiş oluyor. Ve 24 bin insan ölümden kurtuluyor bu sağlık yardımı sayesinde.
Eğitimsiz insanlar eğitimden geçiriliyor. Yoksulluk yüzünden liseyi yarım bırakan insanlar liseye devam ediyor. Üniversiteyi yarım bırakanlar üniversiteye devam ediyor.
Yoksul mahallelerinde ucuz marketler açılıyor. Mallar piyasa fiyatlarından yüzde 40-45 daha ucuza halka sunuluyor.
Ayrıca, daha yoksul kesimlere hitap etmek üzere, komünler kuruluyor. Nükleo, yani çekirdek denilen merkezler etrafında. Kitleler, eski, boş arazileri ya da eski fabrikaları, komün olarak kullanıyorlar. Teknik adamlar nezaretinde, en verimli üretimi ortaklaşa yapıyorlar ve gelirini ortaklaşa paylaşıyorlar. Ve tabiî bu geçimlerine yetmiyor. İşte petrolden elde edilen o 40 milyar dolar da bu yoksul insanların geçimine ve gelişmesine harcanıyor. Büyük oranda o 40 milyar dolar, bu yoksullara ayrılıyor.
O zaman kitlelerin gönlünü kazanmak çok kolay, arkadaşlar. En önemli sloganlardan biri:
“Chavez halkın dostu.”
Sokakları dolduran sloganlardan biri… Halk, günlük yaşayışıyla, gözüyle görüyor, eliyle tutuyor kendi dostu olduğunu. Yiğitliğini de biliyor.
Chavez önderliğindeki hareketin sınıfsal karakteri
Ama Chavez’in bir önemli hatası var: Parababalarının ekonomik sistemi olduğu gibi duruyor. Yani Parababalarının ekonomik örgütlenmesi bir tarafta duruyor, onun yanında bir halk örgütlenmesi, ekonomik halk örgütlenmesi yaratmak istiyor Chavez. Ama iki ekonomi sistemi bir arada var olamaz.
İşte o yüzden, 2002 yılında bir darbe tertipliyor Parababaları. Başı çeken bir faşist general, onun iki subayı, işveren örgütü başkanı ve onun da yanında birtakım faşist sendikacılar… Onların önderliğinde bir faşist darbe düzenletiyor ABD. Ve iki gün Chavez’i iktidardan uzaklaştırdılar, biliyorsunuz. Ve işveren örgütünün başkanı, Devlet Başkanı ilan edildi.
Ama işte o yoksul kitleler sokaklara döküldü. Milyonlarca insan bir anda sokaklara döküldü ve ellerinde de silah yoktu. Kışlaları çevirdiler. Askerler baktı ki, milyonlarca insan… Hangi birini öldürmekle yok edecekler… Çaresiz kaldılar ve Chavez’e; buyur gel, iktidarı teslim al, dediler. Çaresiz kaldılar… Ve Chavez yeniden geldi, arkadaşlar.
Ama ideolojik olarak baktığımız zaman, Chavez, ilk geldiği yıllarda; “insanî kapitalizm” diyor. İdeolojik görüşü, düşüncesi bu.
Kapitalizm insanî olabilir mi?
Bu mümkün değil, arkadaşlar. Tony Blair’in “Üçüncü Yol” zırvalamasını, kandırmacasını ciddiye alıyor. Onu tartışmak üzere bir konferans tertiplemek istiyor. Tabiî etrafını hep Parababalarının adamları çeviriyor. Ama kısa sürede uyanıyor. Ondan vazgeçiyor. En net kararını, 2005’te, geçen yıl “Dünya Sosyal Forumu”nda yaptığı konuşmada gördük. Orada ortaya koydu. Kendi sözlerini aktarmayayım birebir. Diyor ki:
“Kapitalizm vahşiliktir. Her geçen gün bunu daha iyi görüyorum.”
Ve: “Dünyada yoksulluğu ortadan kaldıracak biricik sistem sosyalizmdir.”
Yani en net konumunu geçen 2005 yazında belirledi, arkadaşlar.
Ama, Finans-Kapitalin ekonomik sistemi olduğu gibi duruyor. Ona henüz dokunabilmiş değil. Sadece 600 bin hektar toprağı yabancı tekellerden, özellikle en büyük paya sahip İngiliz “Ed” tekelinden aldı, halka verdi. 600 bin hektar, arkadaşlar…
Ama Meksika’da Zapatista Devrimi sonrasında (Zapatistacılar, Zapatista katledildikten sonra da davayı sürdürüyorlar; bir ölçüde ve geçici de olsa zafere ulaştırıyorlar.) 67 milyon hektar arazi kamulaştırıldı ve halkın hizmetine sunuldu. Bunu Chavez’in yaptığıyla kıyaslamanız için söylüyorum.
Yani yapılan daha çok küçük bir iş… Özellikle tarımda kamulaştırma ve toprak arazilerinin halka açılması anlamında… Yani esas yapılması gereken, iktidara gelir gelmez ilk darbe sömürücülere vurulmalı, devrimci anlayışla. Devrim bilimi bunu emreder. Bu bir avuç Parababası ortadan kaldırılır, sonra halkçı ekonomi sistemi örgütlenir. Sosyalist Ekonomi örgütlenir. Chavez bunu yapmadı. Ne zaman yapacak bilmiyoruz. Yapmak istiyor, ama henüz yapmadı.
Yani burada en önemli neden, önce ideolojik olarak netleşmesi lazım. Cesareti var. Ama, bilim olarak netçe görmesi lazım başka bir yolun olmadığını. Burada da benim diyeceğim son söz, Kübalı Yoldaşlara çok büyük iş düşüyor. İdeolojik olarak rehberlik görevi, birincil görev olarak ortaya çıkıyor, Kübalı Yoldaşlar için. Yani Bilimcil Sosyalizmin dışında hiçbir yolun çıkar olmadığını, netçe kavratmaları gerekir Chavez Yoldaş’a.
18 Mart 2006