Yargıtay Başkanı Niçin Seçilemiyor?
Av. Tacettin Çolak
25 Mart’ta başlayan seçimde bu satırların kaleme alındığı güne kadar 21’inci tura gelindiği halde Yargıtay Başkanı seçilemedi.
Yargıyı ele geçirmiş olan güçler arasında anlaşma sağlanamaması halinde bu turların uzayacağı kesin…
Önce Yargıtay Başkanı’nın seçimiyle ilgili yasal düzenlemeye bakalım.
12 Eylül Faşizminden sonra (4 Şubat 1983 tarihinde) çıkartılan 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 31’inci maddesine göre; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri ile daire başkanları kendi üyeleri arasından, üye tamsayısının salt çoğunluğu ile ve gizli oyla Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca seçilir. İlk üç oylamada sonuç alınamazsa, seçim, üçüncü oylamada en çok oy alan iki aday arasında yapılır. Dördüncü oylamaya katılacak olan adayların aldığı oya eşit sayıda oy alanlar da seçime katılırlar. Dördüncü ve beşinci oylamalarda da salt çoğunluk sağlanamazsa seçim yeniden adaylık başvurusunda bulunanlarla tekrarlanır.
Buna göre, adaylardan birisi, toplamda 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alana kadar oylamalar tekrarlanacaktır. Yani her üçüncü oylamada en çok oyu alan iki adayın dördüncü ve beşinci oylamalarda salt çoğunluğu sağlayamamaları halinde tekrar başa dönülecek ve yeniden adaylık başvuruları alınarak turlara devam edilecektir.
Bugüne kadar yapılan turlarda, görev süresi 24 Mart 2024’te dolan Mehmet Akarca, 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk ile 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez’in isimleri ön plana çıktı.
İktidara yakınlığı bilenen ve dualı Adli Yıl açılışları yaptıran Akarca, Tayyip Erdoğan tarafından iki kez Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına atanmış ve bir önceki seçimde de Tayyip’in işaretiyle kolayca Birinci Başkan seçilmişti.
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararını uygulamayan ve bu kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk’ün MHP’li üyelerle “Yargıda İstanbul grubu” diye bilinen grubun ve Tayyip’e yakın bazı hukukçuların desteğini aldığı söyleniyor.
Diğer aday Ömer Kerkez’in de “Menzilci veya Hakyolcu” olduğu iddia edilmekle birlikte her kesime yakın olduğu da söyleniyor.
Oylamalarda aday olanlara ve oy dağılımına bakıldığında, oy kullanan 348 Yargıtay üyesinin içindeki çeşitli tarikat-cemaat ve siyasi partilere mensup olanlar arasında güç savaşlarının yaşandığı görülmekte.
Herkes bir hesap peşinde.
Örneğin gelecekteki Yargıtay Genel Sekreterliği, Cumhuriyet Başsavcılığı, Yargıtay üyeliği atamalarında ve daire başkanlıkları seçimlerinde tavizler koparma veya ittifaklar kurma planlarının yapıldığı açık.
Öyle ki, 20’nci turdaki 8 oyun boş, 55 oyun da geçersiz çıkması tesadüf olmayıp örgütlü bir tavrın varlığını göstermektedir.
Geçmişteki Yargıtay Başkan seçimlerinde bu kadar uzun turlara rastlanılmıyordu.
O zaman da Yargıtay üyeleri arasında çeşitli dengelerin gözetildiği görülmekteydi. Ancak şimdiki kadar bariz güç savaşları ve pazarlıklar topluma yansımıyordu.
Peki şimdi ne oldu?
Yirmi iki yıllık AKP iktidarında bağımsız ve tarafsız bir yargı bırakmadılar.
Geçmişte, yargıyı Pensilvanyalı İblis, Gülen Cemaati ile teslim almışlardı. 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşından sonra ise sözde bunlar tasfiye edildi. Yerlerine ise Menzilcisinden Hakyolcusuna b..kyolcusuna, sağcısından şeriatçısına varana kadar liyakatsizleri doldurdular.
Bu nedenle, yani yargı içine yuvalanmış tarikatların, cemaatlerin ve hatta siyasi parti temsilcilerinin denge ve güç savaşından dolayı seçilemiyor Yargıtay Başkanı.
Diğer yandan, Tayyip Erdoğan’ın bu seçimlere kayıtsız kaldığını düşünmek saflık olur.
Bir önceki Anayasa Mahkemesi Başkanlığı seçiminde, İrfan Fidan’ı seçtirmek için doğrudan devreye giren Tayyip’in yerel seçimlerden önce başlayan Yargıtay Başkanlığı seçimlerinde sessiz kalması, aklından geçirdiği binbir türlü seçim hesabındandır.
Tayyip, bir yandan Yargıtay’daki güç dengelerini görmek, diğer yandan da yerel seçimlerde müttefiklerini küstürmemek adına şimdilik tarafsız kalmıştır. Yoksa kendinden bağımsız yürütülen hiçbir sürece tahammülü yoktur, olamaz..
Önümüzdeki günlerde bir uzlaşıya varmaları kuvvetle muhtemeldir.
Ancak bu seçim olayı da bir kez daha göstermiştir ki; yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hikâyedir.
En yüksek yargı mekanizması olan Yargıtayda bile emri sadece yasalardan ve vicdanından alan yargıçlar neredeyse kalmamıştır.
Kalmış olanlar varsa, onlar da cesur değiller. Korkularından ses çıkarmıyorlar.
12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu ile birlikte yüksek yargıyı ele geçirmenin adımını attılar, 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşından sonra da AKP’li avukatlara cübbe giydirip mahkemelere “savcı-yargıç” yaptılar. Yargıç ve savcıların eğitim içeriklerini değiştirip süreleri kısalttılar. Kürsüleri, karar yazmayı dahi bilmeyenlerle doldurdular.
Velhasıl ülkemizde bugün yargı sistemi çürütülmüştür.
Ancak unutulmasın ki, fikri ve vicdanı hür olmayandan yargıç olmaz.
Hukuk devletinde, uzaktan kumandalı yargı da, yargıç da düşünülemez.
Halkın Demokratik İktidarında; Halk tarafından seçilen, Hukukçu Sendikalarında örgütlü ve her yıl bütün hukukçu temsilcilerinin toplandığı, mevzuat ve uygulamalar hakkında etütler yapacak, Anayasa Mahkemesi ve diğer yargı organlarının antidemokratik konulardaki faaliyetlerini inceleyecek Adalet Kongreleri ile o günlere de ulaştırılacaktır ülkemiz…
19 Nisan 2024