Yolsuzluk ve Hırsızlığa Dinden İcazet Bulma Kurumu: Diyanet
AKP’nin “İlahi sözcülüğünü” yapan Diyanet İşleri Başkanlığı bütçeden en yüksek payı alarak kirli propagandasıyla toplumu, gerçek gündeminden uzaklaştırma görevini titizlikle yürütüyor.
Geçtiğimiz günlerde ekranlardan, İstanbul’da yanında çocuklarıyla akşam vakti sokak sokak gezip artık yemek toplayan kadının görüntüleri düşüverdi soframızın orta yerine. 17 yaşında çalışmak zorunda kalıp, sokakta ceza yemekten korkarak kaçarken bir polis kurşunuyla katledilen Suriyeli Ali’nin duyduğumuz son kalp atışları gibi, bir annenin ekmek için dilenmesi de boğazımızı düğümledi. Söylendiği gibi her şey kontrol altında değildi. Kanımızı dondurup canımızı yakan bu ve benzeri olaylar vicdanını terk etmeyen herkesi derinden yaraladı. Her şey yanı başımızdaki sokakta oluyordu. Evinde yiyecek ekmeği olmayanların başına geliyordu tüm bunlar. Sokakları şimdilik kedilere, köpeklere emanet ettiğimizi sanıyorduk. Oysa içmeye sıcacık bir tas çorbası olmayan, evleri cehenneme dönen milyonları ağırlıyordu sokaklar, salgında evde kalınmasını salık verenlere rağmen. Biz evdeydik ama ya evde kalamayanlar… Onlar hiçbir yerde güvende değildi. Evde açlık, sokakta ölüm kol gezerken bu ülkenin en yüksek bütçesine sahip Diyanet İşleri Başkanlığı tüm bu insanlık dışı olaylara gözlerini kapamış, saraydan gelen talimatlara göre VIP Cuma namazları düzenliyor ya da Ramazan ayının ilk günü bölücü, kışkırtıcı söylemleriyle insan hak ve hürriyetleriyle taban tabana zıt açıklamalarda bulunmaktan çekinmiyor.
Ramazan ayını istismar ayına çevirenlerin son hamlesi de İzmir’de camilerden “Çav Bella” şarkısını çaldırmak provokasyonu oldu. Arkasından kopartılan fırtına hepimizin malumu… “Mübarek ayda mübarek gördükleri camilerde böyle bir şey kabul edilemezdi”. Ortak koronun sesi yükselerek linç kampanyasına dönüştü. Dini değerleri alenen aşağılamak suçundan, olayı sosyal medyadan duyuranlar hakkında acilen soruşturma açılıp tutuklama kararı çıkartıldı. Saraydaki Reisten, Diyanet’in kadrolu sözcüsüne kadar irili ufaklı AKP’liler hep bir ağızdan kendileri dışındakileri din düşmanı ilan edip bir kez daha dini siyasete paspas yaptılar.
Bu ikiyüzlü dinci siyasetin gerçek yüzüne baktığımızda seçim zamanlarında cami minarelerine AKP bayraklarını astıklarını, camilerde miting düzenler gibi toplantılar yaptıklarını, yine kutsal gördükleri camilerden seçim şarkıları olan “Dombra”yı çaldıklarını görürüz. Bunları unutmadık. Yaşananları ve olguları tersten düşünebildiğimizde dini değerlerin kimler tarafından istismar edildiğini çok rahat görebiliyoruz. Can yakıcı o kadar sorun çözüm beklerken gündemi din, ezan, bayrak güzellemeleri yaparak değiştirmek istemeleri kendileri için denizin bittiğinin, kaçınamayacakları sonlarına geldiklerinin işaretidir.
Kadın cinayetlerine, tecavüzlere, çocukların cinsel istismarlarına yol açan çocuk yaştaki evliliklerine ses çıkarmayan Diyanet, provakatif açıklamalarıyla toplumsal barışı zedeleyecek açıklamalarına korona günlerinde de hiç ara vermedi. AKP’giller’in din işlerinden sorumlu memuru Erbaş: “Çirkin saldırı asla kabul edilemez. Mübarek Ramazan ayında Müslümanları derinden yaralayan bir hadise ile ilgili suç duyurusunda bulunulmuş, bu provokatif eylemi gerçekleştiren, sosyal medyada paylaşanlar hakkında soruşturma başlatılmıştır. Takipçisi olacağız.”, derken asıl provokasyonun bizzat kendi bağlı bulunduğu kurum üzerinden defalarca yapıldığını unutturamaz.
AKP’nin sahte dininin, Muaviye-Yezit dininin yani CIA İslamı’nın sözcülüğünü yapan Diyanet İşleri Başkanlığı en yüksek bütçeli kurumlardan biri olma özelliğini taşıyor. Kara propagandanın merkezi durumundaki kurumun başkanı Ali Rıza Erbaş’ın görevi, arkasındaki iktidar gücüyle İslam’a AKP gömleği giydirmek. Açlığa, yoksulluğa mahkûm edilen halkın dayanacak gücü kalmadığını gören bu zevat, zor ile, baskı ile insanları olabildiğince korkutup sindirme telaşındalar.
İçinde bulunduğumuz kısıtlı yaşamlarımızda geçirdiğimiz Ramazan Ayı karantinaya denk gelince bir an olsun sevinmiştim. Şaşalı iftar davetleri verilmeyecek, açlık ve nefis terbiyesi anlamı taşıyan oruç gözümüze sokulan şova dönüştürülmeyecekti. Oysa ne kadar yanılmışım. Her durumdan fırsat yaratan AKP’giller, her zaman olduğu gibi bu ayda da boş durmadılar. Memleketi polisiye tedbirlerle yönetenler, her zaman yaptıkları gibi nefret dilinin dozunu arttırıp, toplumsal kutuplaşma yaratarak gerçek sorunların üstünü örtme çabaları içinde boğuldular. Ekonomik kriz öyle bir hal aldı ki insanlar artık sokak sokak gezip artık yemek toplamak durumuna düştü. Milyonlarca insanın açız çığlıkları atıp bir lokma ekmeğin peşine düştüğü şu günlerde, hırsızlar çetesinin başı hamaset dolu teranelerini halka satmaya çalışsa da, artık bu sözlerin alıcısı yok.
Hainlerin bu ülkeyi parçalayamayacaklarını, bayrağımızın dalgalanmasına kimsenin mani olamayacağını ve nihayetinde ezanların susturulamayacağını sabah akşam söylemekten yorulmayan Kaçak Saraylı’nın elinde başka malzeme kalmadığı için böylesi kara propagandadan asla vazgeçemiyor. Her türden toplumsal muhalefeti susturmak ve engellemek adına devlet eliyle tehdit ve şantaj AKP’giller’in vazgeçemedikleri siyaset tarzına dönüştü. Ankara ve İstanbul başta olmak üzere kaybettiği belediye seçimlerinin intikamını almak için yasa dışı tüm engellemeleri kullanarak o şehirde yaşayan halkın hizmet almasına engel olmaya çalışıyorlar. İşsizlik, açlık, çaresizlikten intiharın eşiğine gelmiş halkın öncelikleri tüm bu adaletsizliklerin giderilmesiyken sağa sola kayyum atayarak zalimliklerini perdelemeye çalışmaları da hiçbir işe yaramıyor.
“Baba evde yiyecek bir lokma ekmek kalmadı”, sözlerini duyan babanın, elinde termosla İş Bulma Kurumu önünde çay satmasının acizliğini örter mi atadıkları kayyumlar? Çöp konteynırında yemek artıklarını topluyor insanlar bugün. Yoksulluk ve açlığa terk edilen bu insanlar, artık böylesi yalanı ve düzenbazlığı düstur edinmiş politik ayak oyunları ile sefalete kayyum atanamayacağının farkındalar. Demokratik tüm kanalları yok edip hukuk sistemine ait tüm organları parçalayarak mahkemeleri birer AKP bürosuna çevirerek işlevsiz hale dönüştürenlerin tek amacı, kurdukları hanedanlarını yaşatabilmek. Bu uğurda bir avuç saltanat mensubu ve zengini korumak adına yapmadıkları hainliği bırakmadılar.
Küresel bir salgına dönüşen Koronavirüse karşı sözde yürüttükleri mücadelede halkın payına daha çok hastalık, yoksulluk ve ölüm düştü. Kepenk kapatıp çaresizliğe düşen esnaf sayısı ile ve işten atılan ve iş bulamayan işsizler ile cehennemine dönüştürdükleri ülkemizde istikrarla sürekli dolan yerler hapishane ve mezarlıklar oldu. Yurt çapında 1 milyon 700 bin civarında esnaf salgından birebir etkilenirken, yaklaşık 500 bine yakın esnaf da 2 aydır dükkânını hiç açamadan kira, fatura ve kredi ödemeleriyle boğuşmak durumunda kaldı. Ülker, Cengiz gibi büyük Parababalarını korumak adına açıkladıkları “İstikrar Koruma Kalkanı”ndan küçük esnaf hiçbir şekilde yararlanamazken, işçiler de her zaman olduğu gibi ücretsiz işten çıkarıldı. “Kısmi ödenek uygulaması” diye asgari ücretin de yarısını işçilere müjde diye sunan AKP’giller, 1.170 liranın da yarısı olan 545-TL’yi işçilere reva gördü. Görüldüğü gibi, Korona ile mücadele ettiklerini söyleyenler sıra geçim sıkıntısı derdine düşmüş insanlara gelince yardım elini uzatmak bir yana, ceplerindeki son kuruşlarına kadar el uzatıyorlar.
Devlet eliyle hırsızlığın örneği o kadar çok ki hangisini sayalım… Bayram hediyesi olarak yine yağmur gibi zam yapıldı. Cumhurbaşkanlığı kararıyla Resmi Gazetede yayınlanan karara göre, 800’den fazla ürüne ek vergiler getirildi. Ekonomik daralmanın yarattığı krizi aşmak adına varlıklarından ödün vermeyenler son olarak döviz ve altın alım-satımında uygulanan vergiyi % 500 arttırdı. Patronların kapsam dışında tutulduğu vergilendirme de, AKP’giller’in kimler adına çalıştığını çok net ortaya koyuyor. Yolsuzluk ve hırsızlık üzerine kurdukları hanedanlıkları her geçen gün biraz daha sarsılmaya başlayınca, panik halinde baskı ve şiddetlerini arttırmaya yönelmeleri, yaklaşan sonlarının habercisi niteliği taşıyor.
Haddini aşan Diyanet
Son zamanlarda, Diyanet’in gün aşırı hırsızlık ve yolsuzlukları perdelemeye çalışan panik halindeki akıl almaz fetvalarını işitir olduk. Saltanatlarının ömrünü uzatma adına her gün ayrıştırıcı hutbeler verip fetvalar yayınlayan Diyanet İşleri Başkanı, bağlı olduğu Reisi gibi çoktan haddini aştı ve ömrünü doldurdu.
Hayatımızın her alanını işgal ederek kirleten bu kirli zihniyetlerin yönetimleri meşruiyet temeline dayanmadığı için varlıklarını da meşru kabul edemeyiz. Koronavirüs salgını konusunda ciddi kriz yönetimi boşluğu yaşayan AKP tayfasının tek gerçeği, çıkardığı paketle yandaş müteahhitlerine şemsiye olup koruma kalkanını onlar adına oluşturmak. Bu yüzden atılan son adım da 11 Mayıs’ta virüs tehlikesi geçmiş olmamasına rağmen AVM’lerin açılması oldu. Siyasi tahakküm altında kalmadan bağımsız şekilde düşüncelerini açıklayan bilim insanlarına göre AVM’lerin açılması çok insanın hayatına mal olacağı gibi salgının da daha uzun sürmesine sebep olacak.
Halkın sağlığı yerine yerli ve yabancı Parababalarını koruma adına atılan bir diğer adım da turizm sektörünün açılmasına engel olan üniversite sınavlarını Temmuz ayından Haziran ayına çekmek oldu. Burada yapılan değişimle sınava girecek 1 milyonun üstündeki öğrencilerin planları altüst oldu ve eğitim bir kere daha sermayeye kurban edildi.
Ülkemizin iliğini kemiğini sömürüp insanları çaresizliğin, yoksulluğun kucağına iterek bazen iş cinayetinden, bazen polisin uyguladığı devlet şiddetinden, bazen evde uygulanan ev içi cinayetlerden AKP sorumlu olduğu gibi, bugün de Koronavirüsünden hayatını kaybedenlerin birinci derecede sorumlusu 18 yıldır ülkemizi habis tümör gibi yöneten bu karanlık zihniyettir. İnsanların her zaman için ecelsiz ölümlerine sebep olanlar, bugün dinden imandan söz edecek en son kişilerdir.
Ankara Barosu, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında insanların bir kesimini nefretle aşağılayıp kitlelere hedef göstermesi sebebiyle Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine AKP’nin Başkanı başta olmak üzere tüm AKP borazanları hep bir ağızdan “Ali Erbaş yalnız değildir” diyerek işlenen nefret suçuna ortak oldular. Bu da yetmedi Baroların özerkliğini ortadan kaldıracak ve seçim sistemlerini değiştirecek şekildeki düzenleme bizzat AKP Genel Başkanı RTE tarafından gündem edildi. 51 Baro Başkanı tarafından yapılan ortak açıklamada böyle bir düzenlemenin asla kabul edilemeyeceğine vurgu yapılarak: “Unutulmamalıdır ki Barolar Cumhuriyetimizin en köklü kurumlarındandır. Bu sebeple Baroların demokratik yapısını bozacak, Baroları işlevsiz ve atıl kılacak, bağımsız ve özgür savunmaya ket vuracak tüm girişimlerin Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine aykırılık teşkil edeceği açıktır”, denildi.
AKP’giller’in Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını ortadan kaldıracak savaşı henüz bitmedi. Bu yolda yaptıkları her icraat bizi bir adım daha geriye götürmekle kalmıyor aynı zamanda savunduklarını iddia ettikleri tüm değerler erozyona uğruyor. Din, ahlâk, eğitim bunların başında geliyor. Değerlerimizin aşılmasında baş aktör olarak görev yapan Diyanet de; ırkçılık, cinsiyetçilik, mezhepçilik başta olmak üzere insan haklarına ait ne kadar değer varsa ortadan kaldırılmasına aracılık ediyor.
Biz biliyoruz ki, devletin anayasal tanımlamasında devletin dini, cinsiyeti, ırkı olmaz. Devlet dediğimiz sosyal örgütlenmenin en büyüğünde; kendisine tabi bulunan vatandaşların bağlı olduğu yasalar gibi devletin de uymak zorunda olduğu tanımlanmış kurallar vardır. Biz buna “hukuk kuralları” adını veriyoruz. Kısaca sade bir vatandaşın da, devlet kurumlarının başındaki yöneticilerin de uymak zorunda oldukları anayasal kurallar vardır. Ve tüm bunlar siyasi erkin başındakiler istedi diye keyfi olarak değiştirilemez. AKP’giller’in ısrarla tek adam yönetimini dayatıp başkanlık sisteminde ısrar etmelerindeki asıl sebep buradan kaynaklı. Hukuk önünde hırsızlıklarının, yolsuzluklarının, cinayetlerinin hesabını veremeyecekleri için halkın güven ve huzurunu her an bozarak gerginlik yaratmak ve bundan nemalanmak.
Yıllardır türban üzerinden dini; kılın, tüyün görünmesi hesabına indirgeyerek değersizleştiren, asıl hikmetin yalandan, hırsızlıktan, her türlü taciz ve tecavüzden uzak kalarak kazanılacağını unutturanlara söyleyecek son sözümüz;
Düzenbazlık ve Tefeci-Bezirgânlık üzerine kurulu sahte dininiz ve iktidarınız,
Demokratik Halk İktidarında er geç yıkılıp son bulacaktır.
Toplumsal barış ve adalet üzerine kuracağımız Halkın İktidarında siz ve sizin gibi karanlık emeller taşıyanları ait olduğu yere, Ortaçağ’a gömeceğiz.
Ankara’dan Bir Yoldaş