Site rengi

Tasarım

Bunlar da AKP’giller’in Muaviye-Yezid Dininin/CIA-Pentagon Dininin Sözde Din Adamları Bakın bunlar da siyasi benzerleri gibi nasıl hemen dönüverirler Pervaneler misali

11.08.2016
752
A+
A-

Bunlar da AKP’giller’in Muaviye-Yezid Dininin/CIA-Pentagon Dininin Sözde Din Adamları

Bakın bunlar da siyasi benzerleri gibi nasıl hemen dönüverirler Pervaneler misali

Tayyip’in geçen Pazarki Yenikapı Şovunun önemli figürlerinden biri de “Cübbeli Ahmet Hoca” denen Ahmet Mahmut Ünlü’ydü. Bu da şimdi “demokrasi nöbetleri” tutuyor, bilindiği gibi. Oralarda da fetvalar veriyor. Tabiî bunların asıl işi bu: “Fetva” adı altında din alıp satma. Birer din derebeyidir bunların her biri.

Geçenlerde AKP’giller’in Ortaçağcı müritlerinin “Demokrasi Nöbeti” adı altındaki tekbirli, zikirli meydan işgallerinden birine katılıyor ve diyor ki buradaki fetvasında; “Bir gece burada Allah yolunda nöbet bekleyen cennet ehlindendir.”

Oysa, aynı Cübbeli bakın daha önce nasıl övmüş Fethullah gülen’i, nasıl sahiplenmiş onu:

“Fethullah Hoca Meselesi;

“Ben hapisteyken yazdığım mektup da burada okunmadı mı? Okunmadı mı yazılar?

“Ne kadar oldu? Bir buçuk sene?..

“Ne oldu, ne değişti?

“Yazmadım mı size?

“Biz Hocaefendiye ‘Fethullah’ diye hitap edemeyiz. Biz Mahmut Efendi Hazretlerine mensubuz. Biz efendiden duyduk ki birisi Fethullah dedi, Efendi oradan dedi ki, ikaz etti, ‘Hoca efendi’ söyle. Ehl-i sünnet alimlerden okumuştur, kendisine hüsnüzannımız vardır.

“Biz manevi tarafları o kadar bilemeyiz. Biz Mahmut Efendi Hazretlerine bağlıyız, ipsiz sapsız gezmiyoruz. Şeyhimiz oradadır, o zat hakkındaki beyanları da bu yöndedir. Şimdi hal böyleyken de terbiyesizlik yapıp ‘Fethullah filan” da dememiz caiz değildir. Efendiden ne gördüysek biz öyle hareket ederiz. Ama bir insanın yanlışı olur, ehl-i sünnete muhalif olur, şudur budur, efendim cevap verilir, reddiye yapılır. Ama o ayrı bir şey, hakaret ayrı bir şey.” (https://www.youtube.com/watch?v=lm6j1BO4scQ)

“Cübbeli Ahmet: Fethullah Gülen’i rüyamda gördüm

“Radikal gazetesinden Ömer Şahin’e cezaevi günlerini anlatan Cübbeli Ahmet Hoca, Fethullah Gülen ve Aziz Yıldırım’la ilgili çarpıcı ifadeler kullandı. Fethullah Gülen’i rüyasında gördüğünü belirten Cübbeli, “Kendisini çok iyi gördüm. Bana dua ediyordu. Üzüldüğünü söylüyordu” dedi.

“(…)

“GÜLEN’İ RÜYAMDA GÖRDÜM

“Cüppeli Ahmet Hoca’nın Fethullah Gülen grubuyla arasının iyi olmadığı bilinir. Cüppelinin cezaevine girişinden cemaati sorumlu tuttuğu, hatta Kamer Genç’e “Bana komplo kurdular” dediği basına yansımıştı.

“Cüppeli ile Fethullah Gülen ve camiayı da konuştuk. İşte Cüppeli Ahmet Hoca’nın Fethullah Gülen’le ilgili görüşleri: “Fethullah Hoca grubu nezih bir cemaat. Hocaefendi’ye saygı duyarım. Mahmut Efendi de kendisini sever, sayar, laf söyletmez. Bunun şahidiyim. Hocaefendi’nin kanunsuz işlere razı olacağını düşünemem. Bu işi onlara konduramam. Belli ki birileri bizi birbirimize düşürmek istedi. Biz bu oyuna gelmedik. Ben ‘Cemaat bana komplo kurdu’ demedim.”

“GÜLEN BANA DUA EDİYORDU”

“Cüppeli, Fethullah Gülen’i geçtiğimiz günlerde rüyasında görmüş. “Rüyada bana bildirilir, benim rüyam çıkar” diyen Hoca, “Kendisini çok iyi gördüm. Bana dua ediyordu. Üzüldüğünü söylüyordu” dedi.

“(…)

“Cüppeli, “fuhuş” iddialarını “faso fiso” olarak niteliyor. Üstüne basa basa, “Başımdan birkaç nikâh geçti ama İslam’a aykırı bir şey yapmadım, zina yapmadım” diyor. Karagümrük çetesiyle ilgisi olmadığını, Ergenekon’u bilmediğini de söylüyor. ‘Organize’de gözaltındayken, “Seni Türkiye’ye rezil edeceğiz” dediklerini aktaran Cüppeli, “Bana büyük, karma bir komplo var ama anlayamadım” diyor. (http://www.ensonhaber.com/cuppeli-ahmet-fethullah-guleni-ruyamda-gordum-2012-07-08.html)

Cüppeli Ahmet, “Demokrasi Nöbeti” tutuyor. Ve Yenikapı’daki “Milli İrade ve Şehitler Mitingi”ne katılıp güya “Demokrasi”yi savunmuş oluyor.

Sorosçu Kemal de CHP Avanesiyle birlikte yer alıyor o gösteride. Cüppeli’yle yan yana. Ve de Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar… Ayrıca bilumum sanatçı geçinen yalaka tayfası…

Bu Cüppeli Ahmet, bakın, Demokrasi hakkında neler diyor:

Bizde demokrasi yok. Allah muhafaza, ne demokrasisi. Biz şeriatçıyız. Demokrasi, sakın ha, Allah muhafaza çok tehlikeli bir laf. Çünkü demokrasi demek, Allah’ın işine ben karışırım, demek. Demokrasi lafı kadar tehlikeli bir laf yok. Dikkatinizi çekerim; Ali Haydar Hazretlerinin bu hususta bir sözü var, söylesem adam kalmaz, söylemiyorum. Çok ağır bir sözü var, ama aşırı ağır. Aman demokrasi memokrasi… Biz şeriatçıyız: Ehl-i sünnet ve cemaat, ne demokrasisi.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/581920/Demokrasi_mitingine_katilan_Cubbeli_Ahmet__Ne_demokrasisi_biz_seriatciyiz.html)

Cüppeli’nin yukarıdaki cümlelerinde referans gösterdiği, sağlam dayanak olarak gösterdiği Ali Haydar Ahıskavi adlı Ortaçağcı molla ise Demokrasi üzerine aynen şunu der:

“Demokrasinin D’sini ağıza almak küfürdür.” (http://www.turkcesi.biz/news.php?readmore=324)

Biz hep söylüyoruz ya; bu Ortçağcı Yezid Dininin tarftarlarının tamamı Demokrasi, laiklik ve Mustafa Kemal düşmanıdır, diye. Bizim bu tespitimiz gerçeğin tâ kendisidir.

Ne acıdır ki, bu Ali Haydar Ahıskavi Molla’nın 30 dakikalık belgeselini hazırlatıp yayınlıyor, devletin TRT’si. Yani halktan topladığı paralarla yayın faaliyeti yapan TRT, işte halkımızı bu ve buna benzer binlerce Ortaçağcı, Laiklik, Demokrasi ve Mustafa Kemal düşmanı yayınla afyonluyor, zehirliyor, yıllardan beri hem de…

Cüppeli Ahmet, yukarıda okuduğumuz röportajında, hakkındaki fuhuş suçlamasına ise “fasa fiso”, diyor. Ayrıca da üstüne basa basa; “Başımdan birkaç nikâh geçti ama İslam’a aykırı bir şey yapmadım, fuhuş yapmadım.”, diyor.

Hep söylüyoruz ya; bunların yiyip içtikleri yalan, düzen, hile, kandırmaca, diye. İşte burada da aynı şeyi yapıyor. Bunlarda davranış kalıbı olmuş yalancılık, düzenbazlık. Hem din adamlarında, hem siyasilerinde…

Çünkü bir fahişeyle ettiği zina videosu hâlâ şu anda bile sansürsüz olarak internet ortamında dolaşmaktadır.

Her türlü düzenbazlığı, ahlaksızlığı, duraksamadan her an yapar bunlar. O bakımdan, bunlardan uzak olan, insanlığa, ahlâka, erdeme yakın olmuş olur.

Şimdi gelelim; şu an AKP’giller’e ve onların Reis’ine yaranmak için taklalar atan, “Akabe Vakfı” adlı tarikat yuvasının şeyhi Mustafa İslamoğlu’nun Fethullah Gülen hakkındaki daha önce yapmış olduğu övgülere:

“Herkes herkes hakkında konuşuyor. En azından alimleriniz hakkında konuşmayın. İbn-i Abidin öyle der: “Cahilin alim hakkındaki şahadeti kabul edilmez.” Kaç kere söyledim.

“Hocaefendi hakkında, bakıyorum, ağıza alınmayacak şeyler… Allah’tan korkar insan yahu. O bizim hocamız. O bir alim. Yetiştirin de göreyim. Hadi bakalım, hadi yetiştirin de göreyim. Bir Fethullah Hoca yetiştirin, alnınızdan öpeyim. Bir Fethullah Hoca’nın ayakkabısını yetiştirin, alnınızdan öpeyim sizi, hadi bakalım.

“(…)

“Dostlar, ne olursunuz, birbirimiz hakkında konuşacaksak iyi konuşalım. Yoksa susalım. Bu bir hastalık, medeni hastalığı. Ne zaman kurtulacağız bu işten?.. Onun için, Allah’ınızın aşkına… Biz birbirimizin değerini bilmezsek kimse bilmez. Biz birbirimizin kuyusunu kazarsak, bizim kuyuya düşüşümüzü izlerken zevk alacak birçok, birçok çevre var.

“Onun için, bir Müslümanı size kötüleyen Müslümana “Selana”, deyip geçin. “Allah ıslah etsin”, deyip geçin. Efendim, dinlemeyin. Bir Müslüman aleyhine yapılan konuşmayı dinlemeyin. Uyarın, uyarsanız böyle olmaz.

“Kalkın gidin, konuşamazsın, bize içindeki mikrobu bulaştırma, deyin.

“Sen benim takvamın neresini arttırıyorsun böyle demekle? Bu lafın şimdi benim neremi arttırdı, diye bir sorun yahu Allah aşkına. O da kardeşiniz, o da kurtulsun hastalıktan. Kurtulamıyorsa mikrobunu bulaştırmasın. Kalkın ve gidin, karantinaya alın onu. Yoksa bu işin içinden çıkamayacağız, dostlar. Bize kimse etmeyecek, bize biz edeceğiz, onu söyleyeyim. Allahınız aşkına, ne olur, bu meseleyi daha titiz bir biçimde halledelim.” (http://www.islahhaber.net/mustafa-islamoglu-ndan-iki-farkli-gulen-yorumu—-video–76034.html)

“Akabe Vakfı” adlı bu Ortaçağ yuvasının şeyhi Mustafa İslamoğlu, 1980 yılında Kayseri-Develi’de kendisine güya eğitmesi için teslim edilen çocuklardan birine tecavüz etmesi sebebiyle aynı ilçenin Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iki buçuk yıl hapis cezasına mahkûm edilmiştir. (http://odatv.com/vakitin-akli-neden-hep-orasinda-1404101200.html)

AKP’giller’in Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanının “Ensar”larını savunurken “Bir kereden bir şey olmaz.”, demesi boşuna değildir. İşte bu şeyh de bir kere mahkûm olmuş. Önemli değil, onlara göre…

Bu şahıs, şimdi Tayyip’e ve AKP’giller’e methiyeler düzmekle, “Fethullahçı Şeytanı” aynı heyecan ve coşkuyla taşlamakla uğraşmaktadır. Bir de şunu diyor, bu yeni konuşmasında: “Boğaziçi Köprüsünde o gece tankın altına yatan genç, bizim 9 yıldan bu yana dergahımızda olan bir arkadaşımızdır.”

“Gerçekten de bu ümmet, bu toplum, bu ülkenin güzel insanları yüreği öpülesi insanlar. Onlardan biri, sizin aranızdan biriydi, biliyor musunuz?

“Adını duydunuz mu?

“Serkan Pala. Şey Erkan Pala. Erkan kardeşim buranın müdavimiydi. Derslerimin müdavimiydi. Yıllardır Kur’an derslerimin müdavimiydi. Malta’dan beri, aynen öyle, Boyacıkapısı Sokak’tan beri. Yani bu demektir ki Akabe’nin 20 küsur yıldan beri müdavimiydi. 92 yılından beri müdavimi 24 yıldır.

“Evvelki gün evindeydim. Babasıyla, anasıyla beraberdim. Ne diyor biliyor musunuz abisi?

“Bize Kur’an’daki İslamı’nı Erkan öğretti, diyor. Orada bir de dernekleri varmış. Aktif, iyi bir Müslüman. Darbenin ilk saatinde, ilk gecesinde kalkıp çıkıyor. E-maillerini gösterdiler, twitter’daki mesajlarını gösterdiler. Kalbur yürek bir yiğit. Ve Fatih’te, Belediyenin önündeki o ilk tarama var ya; sanırım on yedi kişiyi öldürmüşler orada. On yedi dedim zaten. Orada Erkan’ımız da canını Allah’a şahit kılıyor. İşte orada düşen yiğitlerden.

“Onlardan biri, benim talebem, bir deli talebem var benim: Sabri, bizim Sabri, bizim Deli Sabri. Yanımda 10 yıl çalıştı. Akabe’nin çocuklarındandır. Onu dedim ben:

“Baktım tankın altına atlamış, çıktı bir, ikinci tankın altında. Allah Allah, efendim, kim bu deli çocuk, dedim ya. Meğer bizim Sabri’ymiş. Duyunca “hah”, dedim. “Şimdi oldu.”

“Ya bu memlekette bu hareketi çekecek iki elin parmağı kadar adam çıkar. E, biri de bizim Sabri çıktı. Akabe’nin Delisine selam olsun, dedim. Evet, dün ameliyat oldu, dua edin inşallah, dirseği dağılmış. Yarın da gideceğim inşallah. Yani elhamdülillah, Kur’an terbiyesi almış yiğitler, aldıkları terbiyeye göre hareket ettiler.

“(…)

“Bu darbe iradeye karşı bir darbeydi. Bunun altını çiziyorum, bu çok önemli: İradeye karşı darbe.

“Darbeyi yapanlar da iradesi elinden alınmış insanlardır. Problem de bu.

“Bu yapı, bu haşhaşi yapı bu hep ıstırabını çektiğimiz, bu hep bize acı çektiren yapı…

“(…)

“Etrafınızda bu yapıdan insan tanımıyorum, diyen var mı?

“Ailesinde bu yapıya mensup olmayan belki insan yok. Ama muhtemelen, burada bu yapının okulunda çocuğunu okutmuşlar, desem, yarısı çıkar. Fazla çıkar. Ha, o zaman eğri oturmayalım, doğru konuşalım. Doğru oturup doğru konuşalım.

“Şimdi şunu soruyorum; bu insanları tek tek tanıdığınızda karıncayı incitmez, dersiniz değil mi?

“İtiraf edin, doğru söyleyin. Evet. Bu adam karıncayı incitmez, eline vur ekmeğini al. Munis, uysal, barışçı, diyalog taraftarı, vs. say gitsin… Ama nasıl oldu da böyle bir yapının içinden, eline geçirdiği uçağı bu milletin üstüne ölüm kusan, eline geçirdiği tankla bu milletin üstüne ölüm kusan, eline geçirdiği tüfekle bu milletin üzerine ölüm kusan, eline geçirdiği birlikle bu milletin üstüne ölüm kusan bir ölüm makinasına, bir terminatöre dönüştü, söyler misiniz?

“Eyvallah, mesele burada: İradesi alınmış. Akletme melekesi yok olmuş. Aklını kiraya vermiş. Mutlak olarak birine bağlanmış ve gassal elinde meyyit olmuştur.

“Bağlandığı adam ölü yıkayıcı, kendisi de ölü. Bu, sistem bu.

“Şimdi bu sisteme giren, Mehdi’den bahsediyorsa, Mesih’ten bahsediyorsa, rüyalar hayatının merkezine geçmişse; aletlerle amelin yerini rüyalarla amel almışsa, cifirle hareket ediyor, ebcedle hareket ediyorsa “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır”, diyen şeytanlara uymuşsa, gassal elinde meyyit olmuşsa her yapı haşhaşi üretir. Unutmayın, biri haşhaşi olur, biri eroini olur, biri başka şey olur, öbürü başka şey olur ama mutlaka bir uyuşturucu verirler. Dini hap yapıp, uyuşturucu yapıp içirirler ona. Dinden bir uyuşturucu müptelası çıkar.

“(…)

“Şu anda bu yapının boşalttığı yere 9 tane yapı birbirini çiğneyerek aday, biliyor musunuz? Hiç tereddütünüz olmasın.

“Bu insanların, karıncayı incitmeyen, tek tek baktığınızda munis, hiç kimseye zarar vermeyen bu insanların, gözlerinden din ve kin fışkıran birer ölüm makinasına nasıl çevrildiği üzerinde herkes lütfen derin derin düşünsün.

“(…)

“Hamaset köpürterek ancak kitleleri efsunlarsınız, uyuşturursunuz, büyülersiniz. Zaten bunlar da kitleleri uyuşturmadılar mı? Bu işler başımıza uyuşturdukları bireyler yüzünden gelmedi mi?

“(…)

“Paralel devlet hiçbir şeydir. Paralel Din asıl beladır. Eğer mücadele edilecekse Paralel Dinle mücadele edilmelidir.

“(…)

“Rabbim, inşallah, Kur’ansız Müslümanlığın, içinde Kur’an olmayan Müslümanlığın başımıza açtığı bu belaları başımızdan alıp içinde Kur’an olan sahih bir Müslümanlık versin.” (https://www.youtube.com/watch?v=JIIrG994xeo)

İşte böyle arkadaşlar, bunlar. Nasıl aynı kıvraklıkla ve şeytani bir zekayla dönüş yaparak, dün bırakalım kendisini, ayakkabısını bile kutsadığı Fethullah Gülen’e bugün küfür ve hakaretler yağdırdığını görüyorsunuz, değil mi üzülerek?

İnsanlık adına üzülüyoruz biz. Bugün “haşhaşi”, diyor Pensilvanyalı İmam’a, tıpkı Tayyip gibi. “Kur’ansız Müslüman”, diyor. Sadece Paralel Devlet değil bununki, “Paralel Din”dir, diyor. Ve diyor da diyor artık.

Burada bir çağrışım oldu; sadece böyle sözüm ona ilahiyatçılar değil kıvrak dönüş yapan, bildiğimiz gibi. Siyasetçileri de böyle bunların, önceki yazılarımızda gösterdiğimiz gibi.

Tüm bunlardan daha elim ve vahim olmak üzere ne yazık ki, böyle sözde solcularımız da var, değil mi?

Dün Tayyip Erdoğan ve AKP’nin bunlar bir ABD-CIA-İngiltere ve İsrail Projesidir, diye “sicil” dosyası hazırlayan kallavi aydınımızın bugün aynı Erdoğan için “Washington-Brüksel çizgisine karşı AKP bir duruş sergiliyor ise, buna gözümüzü mü kapatalım?”, diyerek, onu antiemperyalist ilan ettiğine tanık oluyoruz.

Oysa Tayyip Erdoğan, kendisini projelendirip iktidara taşıyanların izlemesi için ellerine verdikleri hattan sapmış değildir. Bu tür mızıldanmaları gerçek sanmak ve onlara pirim vermek, Tayyip Erdoğan’ı ve Türkiye’deki benzeri işbirlikçileri hiç tanımamak demektir. Ve sistematik düşünememek demektir. Ortaçağcı Faşist Din Devleti inşasına da olanca hızıyla çalışmaktadır adam.

Kendisini projelendiren ve var edenlerden, iktidar koltuğuna oturtanlardan kopamaz asla da; varsayalım ki koptu, peki, gittiği yer neresi? Neyi inşa ediyor şu anda?

Faşist Din Devletini.

Aklı başında, bırakalım solculuğu, kendisine demokratım diyen bir insan böyle bir gidişi alkışlayabilir mi?

Ona pirim verebilir mi?

Adam ne diyor?

“Taksim’de o kışlayı yapacağız.”, diyor. “İdam cezası bence uygundur.”, diyor. Çıkaramazlar öyle bir cezayı da, çıkarmış olsalar kime karşı uygulayacaklar?

Yeni Gezi Direnişçilerine, değil mi?

Olağanüstü Hal’i niye çıkardı?

Ağzından çıkan her sözü kanun kılıfına giydirmek için.

Kamu malı vurgunları ise yine olanca hızıyla devam ediyor. Yandaş Parababaları, Havuz Müteahitleri, kapatılan ve kapatılacak olan kışlaların altın değerindeki arazilerini kapma yarışına girmişler, medyadan izlediğimize göre.

Yani, AKP’giller, 2002’den bu yana ne yapmışlarsa, aynısını yapmaya; hangi yolu izlemişlerse, aynısını izlemeye devam ediyorlar.

Bunların işlediği binbir suç var. Kıydıkları, ülke içinde yüzlerce, binlerce can var. Ortadoğu’da ABD-AB Emperyalistlerine açıktan suç ortaklığı etmişlikleri var, iktidarlarının başlangıcından itibaren. Libya’dan, Irak’tan Suriye’ye kadar İslam Coğrafyasının ölüm tarlalarına dönüştürülmesinde, Batılı efendilerine, o emperyalist haydutlara en büyük desteği veren birkaç işbirlikçi, hain iktidardan biridir, AKP iktidarı.

Ülke içinde 2 trilyon doları aşkın kamu malı aşırmışlıkları var, bu AKP’giller’in.

Bunlar ne olacak Hafız?

Bunların da üzerine bir çizgi çekip geçelim, öyle mi?

Hadi len…

Bugün AKP ve Tayyip Erdoğan yandaşlığı yapan zavallılar güruhunun en önde gelenlerinin içinden çıkıp geldikleri gelenek, 12 Eylül Faşist Diktatörlüğüne de açıktan destek vermişti. Faşist Cuntayı kast ederek, “Askerler, Türkiye’nin bağımsızşığını savunuyor.”, demişlerdi. Kenan Evren’e mektuplar yazarak övgüler düzmüşlerdi. Bugün de ne yazık ki, faşizm özlemcisi ABD işbirlikçileri, değişmiş olmakla birlikte, bunların tutumu değişmemiştir, aynen devam etmektedir.

12 Eylül Faşist Diktatörlüğüne hararetle destek verenlerden biri de malum “İnsan dışkısı yemek faydalıdır. Dolayısıyla da yedirenler kötü bir iş yapmamıştır. Bu işkence filan sayılmaz.”, diye fetva veren Amerikancı, Nazi hayranı Jeoloji Profesörü Celal Şengör’dür. İnsan düşmanıdır bu şahıs. Acıma hissinden yoksundur. Vicdan diye bir şey taşımaz. Nazım’ın deyişiyle, göğsündeki “yürek değil, çarıktır manda gönünden.”

Kaderin oyununua bakın; Celal Şengör ve bu sözüm ona solcular bugün yine bir kez daha aynı hatta yan yana gelmiş durumdadırlar.

Ne diyor Celal Şengör?

“Tayyip Erdoğan Bey bu ülkenin cumhurbaşkanıdır ve devleti temsil eder. Onun taraftan olmayacağız da kimin taraftarı olacağız?” (http://odatv.com/tayyip-erdogan-taraftari-olmayacagiz-da-kimin-taraftari-olacagiz-1008161200.html)

Yeniden Ortaçağcı tarikat şeyhlerine dönersek:

Bunların bütün sermayesi, Yezid Dini pazarlamacılığıdır. Bütün işleri de din alıp satmaktır. Hedefleri de, Ortaçağcı Faşist Din Devleti inşa etmektir, tümünün…

Şu Arap Atasözündeki öngörüye bakın:

“Komşun bir kez Hacca gitmişse ona dikkat et, iki kez gitmişse ondan uzak dur, üç kez gitmişse başka bir sokağa taşın.”

Ne diyor, bu derin anlamlar yüklü Arap Atasözü?

Biri dinci oynuyorsa, din maskesi takınmışsa, yani din alıp satıyorsa, ona dikkat et, ondan uzak dur, diyor. Tayyip Erdoğan ve AKP’giller’in işi gücü, hep söylediğimiz gibi, din maskesi altında insanları aldatmak ve kamu malı aşırmak, değil mi? Bu insanların belirleyici karakteristiği bu değil mi?

Sen kalkmışsın, tüm siyasi hayatını Yezid din tacirliğiyle geçirmiş insanları, kullandığın sol jargonla, bilinçsiz, iyi niyetli insanlarımıza demokrat, antiemperyalist diye yedirmeye çalışıyorsun, pazarlamaya çalışıyorsun. Ayıp be! Ayıp ya! Bu kadar da yapmayın yahu.

İnanın; eğer Pensilvanyalı İmam’ın askerleri 15 Temmuz gecesi başarılı olsalardı, bu dinci ve sözde solcu taife, aynı kıvraklık ve parlaklıkla, onlara da övgüler düzmeyi asla ihmal etmezlerdi.

O zaman da konu ne olurdu?

Tayyip Erdoğan’ın aslında nasıl demokrasi karşıtı olduğu, ülkeyi tek adam olarak yönettiği, yolsuzluk dosyaları, yandaş havuz müteahitleri ve Havuz Medyasının serüvenleri, vurgunları, Bilal’in vakıfları, 17-25 Aralık dosyaları, “Sıfırlayamadım Babacım”lar vb…

Önder’imiz Kıvılcımlı boşuna dememiş böylelerine “Şark Aydını”, diye. Dalga bir taraftan vurursa, bunlar öbür tarafa kaykılıp, yan gelip yatarlar ve dümenlerine bakarlar. Her hal ve şartta, bu durumdan biz ne çıkarabiliriz, nasıl yararlanabiliriz, nasıl bir pay kapabiliriz, derdindedir bunlar.

Neyse, geçelim…

Ne diyor yukarıdaki Akabe Vakfı Şeyhi?

Pensilvanyalı İmam’ın kadrolarının tasfiyesiyle boşalan yere bugün 9 tarikat, oraları doldurmak için saldırmaktadır, diyor.

Kaldı ki, kendisi de aynı koşunun ve saldırının içindedir.

“Fethullah Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonların ardından boşalan kadrolara yapılan atamalar tarikatlar arasında kriz çıkardı. Başbakan Binali Yıldırım’ın danışmanlığına Mustafa İslamoğlu’nun ekibinden Adnan İnanç’ın getirilmesine İsmailağa Cemaati tepki gösterdi. Konu üzerine konuşan Cübbeli Ahmet Hoca, “kaderi inkar edenin cenazesine bile gitmek yasakken, nasıl danışman yapılır” dedi.

“Başbakan Binali Yıldırım, danışmanlığına Hilal TV Genel Müdürü Adnan İnanç’ı getirmesi İsmailağa Cemaati’ni kızdırdı. İnanç’ın, Akabe Vakfı Lideri Mustafa İslamoğlu ekibinden olması nedeniyle Ehl-i sünnet olmadığını iddia eden Cübbeli Ahmet Hoca şunları söyledi: “Şeriat yokken, tarikat mı olur? Güzel ahlâk mı olur? Eğitim mi olur? Nasıl güvendiniz? Hiç mi sohbet dinlemiyorsunuz? Hiç mi hadis dinlemiyorsunuz? Kimi dinlediniz de bu hale geldiniz? Yani bir insanın yetiştiği bir camia olur. Bir camiada şeriat diye bir şey var. Ayet var, hadis var, nas var, delil var. Buna muhalif olan bir şeyi siz nasıl barındırıyorsunuz? Adam kaderi inkar ediyor! Amentü gitmiş. Yok o Fetöcü değil. Mutezile işte, ehl-i sünnetin reddettiği, hepsi cehennemdedir diye buyrulan tabaka. Kader yok diyorsa diyor bu Ebu Davut hadisi sahih hadis, hastalanırsa ziyaretine gitmeyin. Ölürlerse cenazelerine gitmeyin… Abdestsiz kadına namaz kıldırıyor. Deccal ve Allah bunları haşıl edecek. Dinden çıkacaklarını söylüyor. Alınyazısı yok diyenlere hasta ziyareti yasak edilmiş, cenazelerine gitmeleri yasak edilmiş, sen gelir bu adamı danışman yaparsan ne olur abi! Düşünemiyorum!” (http://odatv.com/kim-bu-binali-yildirimin-namazi-kilinmayacak-danismani-0808161200.html)

Gördüğümüz gibi arkadaşlar, 15 Temmuz sonrası yaşanan bu felaketler ve bu savaş, bir yönüyle de Ortaçağ’a döndürülen ülkemizin kaçınılmazca çıkıp gelen “Din Savaşları”dır.

Laikliği ortadan kaldırdınız mı ve Muaviye-Yezid dinciliğinin önünü böylesine pervasızca açtınız mı, toplumun düşeceği bataklık, saplanacağı bataklık Ortaçağ’ın karanlık dünyası olur. Ve oranın da belirleyici kavgası, savaşı, görünüşte yani yüzeyde “Din Savaşları”, biçiminde seyreder. Tabiî bunları yönlendiren ve sebep teşkil eden, tabandaki Antika Tefeci Bezirgân asalak, vurguncu Sermaye Sınıfının egemenlik sürdürdüğü ekonomik yapıdır.

İşte insanlarımızı böylesine kaypak, dönek, pervane yapan, onları içtenlikten yoksun, ahlâktan, namustan, onurdan, tutarlılıktan yoksun, boş birer surete dönüştüren de aynı ekonomik yapıdır; yani toplumun sınıf temelidir. Bu temel, sadece dini, ahlâkı, insani erdemleri çürütmekle kalmaz. Onları taşıması gereken insanları da çürütür. Ve o değerleri taşıyamaz hale getirir. Velhasıl; tüm toplumu çürütür. Böyle çürüyen medeniyetlerin sonu da Tarihte yüzlerce kez tekrarına tanık olduğumuz gibi, çöküş olmuştur, batış olmuştur.

Bu çöküşler, ilk kez Tarih sahnesine çıkan yeni bir sınıfın, burjuvazinin bir sosyal devrimle iktidara gelerek Antika Tefeci Bezirgânlığın feodaliteye dönüşmüş sosyal düzenini ortadan kaldırıncaya kadar devam etmiştir. Ondan sonra çürüyen bir medeniyetin tümden yok olması yerine çürüyen sosyal sınıfın, daha ileri bir ekonomik sistemi temsil eden yeni bir sosyal sınıfın, gerici sınıfı devirmesi şeklinde sürmüştür Tarih. Yani Sosyal Devrimler Çağı’na geçilmiştir.

Burjuva iktidarlarıyla birlikte, Antika Tefeci-Bezirgân, derebeyi sınıfları ortadan kaldırılmış olduğu için, onların siyasi ideolojisi durumundaki din de ve buna bağlı olan ümmetçilik de siyasi plandaki, devlet yapısındaki iktidarını kaybetmiştir. Dolayısıyla da, toplum laik bir devlet tarafından yönetilir olmuştur. Din, devletteki egemenliğini kaybetmiş, sadece insanların özel hayatına ait bir konu haline gelmiştir. Böylece de, toplumdaki Din Savaşları son bulmuştur.

Doğu Toplumlarında, Burjuva sosyal Devrimleri, Batı’daki normal çağında değil de 20’nci yüzyıl sonrası yani Kapitalizmin Tekelci aşamaya yani Emperyalizm aşamasına ulaştığı çağda ve de emperyalist sermayenin, o ülkeleri yağmalamak için girmesi sonucunda, eksik, yarım biçimde gerçekleştiği için, Antika Tefeci-Bezirgân sermaye toplumdan kazınmamış, tam tersine, egemenliği ele geçiren Burjuvazi, iktidarını koruyabilmek ve pekiştirebilmek için bu Antika asalak sınıfla ittifaka girişmiştir. Dolayısıyla da, onun ideolojisi olan siyasallaşmış dinin-İslam’ın, devlette ve toplumda etkin biçimde varlığını sürdürmesine imkan sağlamıştır. İşte Batı toplumlarından farklı olarak bizde Ortaçağcı Şeriatçılığın hep varlığını sürdürmesi buradan kaynaklanır. Ne yazık ki, tüm İslam Dünyası bu felaketin içindedir.

Tüm bu sebeplerden, laiklik, ekmek su kadar ihtiyaçtır bize. Ancak, bunun da tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için bir sosyal devrim gerekmektedir. Modern Finans-Kapital ve onun müttefiki olan Antika Tefeci-Bezirgân Sermayenin iktidarını alaşağı edecek Demokratik Halk Devrimi’nin zafere ulaşması gerekmektedir. Bu devrim gerçekleşmeden laiklik, devlette gerektiği biçimde egemen olamaz. Yani laik devlet oluşamaz.

Bugünkü gerici iktidarların, emperyalizme büyük bir sadakatle bağlı oluşlarının bir sebebi de budur. Onlar, aslında uluslararası emperyalist sistemin bir parçası, bir uzantısı, bir ortağı konumundadır. Kendi başlarına egemenliklerini sürdüremezler.

Bizde sanayi dalında bir tek yerli markanın olmamasının ve sanayinin bir montaj sanayiden ibaret bulunmasının sebebi budur. Dolayısıyla da bu ekonomik sistemin temsilciliğini ve savunuculuğunu yapan siyasilerin hiçbiri antiemperyalist olamaz. Onlar sıkı sıkıya bağımlıdırlar, emperyalist ağababalarına. Zaten bu hain, işbirlikçi iktidarları getiren de, götüren de hep Batılı efendileridir. ABD Emperyalist Başhaydut Devletidir.

İşte, ülkemizin yaşadığı bütün bu felaketlerin ve şu an ülkemizin kenarına getirilmiş olduğu uçurumun, önümüze konarak kabule zorlandığımız “Yeni Sevr” ya da “BOP Haritası”nın yaratıcısı hep bu ABD Emperyalistleri ve onların işbirlikçi, yerli, hain müttefikleridir.

Ne yazık ki, bugün ülkemizin üzerinde, her şeyi kasıp kavuran bir kasırga gibi esmektedir bunlar.

Fakat, hepsinin sonu gelecek…

Haklıyız, Haklıyız, Yeneceğiz!

10 Ağustos 2016

Nurullah Ankut

HKP Genel Başkanı