Bunlar, her türden sınırı aşmış… Bunları ancak toprak ıslah eder!
Bunlar, her türden sınırı aşmış…
Bunları ancak toprak ıslah eder!
Bir dönem, Tayyip’in Kaçak Saray’daki Başdanışmanlığını da yapmış olan, AKP’nin önde gelen şahsiyetlerinden olan Ankara Milletvekili Aydın Ünal, 15 Ağustos tarihli Yeni Şafak’taki köşesinde aynen şunları yazıyor:
“Yaşadığımız dehşet, Cumhuriyet tarihi boyunca, laik eğitim adı altında zorbaca, zalimce, ceberutça sergilenen ayrıştırma ve aşağılamanın neticesi değil de nedir?
“(…)
“Ne yaşadıysak, laiklik adı altındaki ve laik eğitim adı altındaki zorbalık nedeniyle yaşadık.
“Buna rağmen, çıkıp da, 15 Temmuz’un laik ve çağdaş eğitimin önemini gösterdiğini savunmak eğer cahillik değilse, doğrudan darbeciliktir.” (http://www.yenisafak.com/yazarlar/aydinunal/laik-egitim-olsaymis-darbe-olmazmis-2031188)
Gördünüz mü, arkadaşlar, söyleneni?
Demagojinin, kandırmacanın, insanları Allah’la aldatmanın ve bunların da ötesinde, cahil, bilinçsiz insanlarımızı ahmak yerine koymanın bu kadarıyla karşılaşınca, insan söyleyecek söz bulamıyor. Kendi kendine; “Artık bu noktadan sonra sen hiçbir söze kadir olamazsın. Çünkü, ne söylesen boş.”, diyor.
Böyle bir insanla neyi tartışabilirsiniz?
Yapacağınız bütün tartışmalar, herhangi bir sonuç vermez. Çünkü karşınızdaki, doğrunun, gerçeğin peşinde değil ki… İnsanları kandırmak ve onları sömürmek, kullanmak için bu yalanları söylüyor. Onun nesini düzeltebilirsiniz ki?.. Böyleleri düzelmez, ıslah edilemez.
15 Temmuz hesaplaşması, tek parti döneminde uygulanan laiklik yüzünden olmuş, diyor adam. Laikliği savunmak, “cahillik değilse, doğrudan darbecilik”tir, diyor. Demek ki, laikliği savunan herkes, bu şahsa göre darbeci. Terör örgütü üyesi.
Ne yazık ki, bu topraklarda, bu Asur-Babil artığı Türkiye’de böylesi insanlar hep olmuştur.
14 Mayıs 1950 Seçimlerinde, Demokrat Parti taraftarı bir düzenbaz, bu Amerikan yapımı Parababaları partisinin Kocaeli’de yaptığı bir mitingde kürsüye çıkar ve İsmet Paşa’yı, hiç utanıp arlanmadan “asker kaçağı” olmakla suçlar. Bu aşağılık iftirayı, onu yapan kişiyle konuşan CHP Kocaeli Milletvekili Turan Güneş’ten dinleyelim:
“I950 seçim kampanyasında yerel Demokrat Partililerden Tahsin Marmara kürsüye çıkıp ‘İsmet Paşa asker kaçağıdır’ demiş ve müthiş alkışlanmış. Bizim Yuvacık köyünde ağzı laf yapan ve Demokrat Hasan diye bilinen kişiye kahvede otururken sordum. ‘Yahu Hasan, koca İsmet Paşa asker kaçağı olur mu be’ dedim. O da ‘Valla Turan Bey, Burası Rum çeteleri ve kiliselerle doluydu. Bizi bunlardan İsmet Paşa kurtardı savaşta. Ama bugünkü dünyada İsmet Paşa işimize gelmiyor. Cahil adamım ben. Nasıl anlatacağım CHP’nin eksiğini fazlasını. İstemiyorum manasına ona asker kaçağı diyorum’ diye cevap verdi bana.” (Aktaran: Liboş Mehmet, http://www.sabah.com.tr/yazarlar/barlas/2005/10/15/ismet_pasa_nasil_asker_kacagi_oldu)
Demagojide, iftirada ne kadar da birbirlerine benziyor yukarıdakiler, değil mi?
Laikliğe karşı benzer bir demagojik saldırıda Tayyip Erdoğan da bulunmuştu, hatırlanacağı gibi 15 Temmuz sonrasında:
“Tek parti döneminden itibaren uzun süre irtica paranoyası ile dini cemaatlerin üzerine gidildiği gibi, her yapı gibi bu yapı da milletimizin kanatları altında varlığını sürdürmüştür.” (http://kurtuluspartisi.org/iste-gercek-sebep-iste-gercek-suclular-iste-gercek-hesap/)
Tayyip’in konuşması da aynı kapsam içindedir, değil mi?
Çünkü bunların tamamı aynı toptan kesmedir, aynı eğitimlerden geçmiştir, aynı şartlanmalardan geçirilmiştir. Bunlarda insani ve vicdani değerler, ahlâki değerler sıfırlanmıştır. Artık, amaçlarına ulaşmak için her yalanı, her iftirayı, nefes alış kolaylığında söylerler, yaparlar. Hiç zorlanmazlar. Rahatsız da olmazlar.
Yahu, bir kere, Fethullah Gülen, 1938 doğumlu. Yani Tek Parti İktidarının bitiminde bile 13 yaşında bir çocuk.
Nasıl kendi tarikatını kurmuş olabilir, bu yaştaki bir çocuk?
Ayrıca Tayyip ve AKP’giller’in sözcüleri, Fethullah Örgütü’nün 40 yıllık bir geçmişi olduğunu söylemektedirler sürekli.
Öyleyse, ne zaman kurulmuş oluyor bu örgüt?
1970’lerde.
Hadi biz biraz daha ileriye götürelim, 1960’larda diyelim.
Peki, bu tarihlerde nerede CHP?
Muhalefette. Birkaç küçük ara dönemi saymazsak…
Hep söylediğimiz gibi, 1950’den itibaren Türkiye’yi hep Amerikan yapımı, Amerika’ya sıkı sıkıya bağlı, hain, işbirlikçi iktidarlar yönetmiştir. Daha doğrusu, doğrudan ABD yönetmiştir, Türkiye’yi. İşte bu sebeple de, Fethullah Tarikatı da, diğer tarikatlar da, AKP’giller de ve benzer yapıdaki diğer “örümcek yuvaları” olan Kur’an Kursları da, İmam Hatip Okulları da hep ABD Emperyalistlerinin “Yeşil Kuşak Projesi” ürünüdür. Türkiye ve İslam Ülkeleri, “Aman uyanmasın. Tam Bağımsızlık peşinde koşmasın. Antiemperyalist olmaya çalışmasın. Buralarda bir sosyalist hareket, örgütlenme meydana gelmesin. Ve tüm İslam Dünyası hep bizim yörüngemizde ve sömürü alanımızda kalsın.”, diye projelendirip uygulamaya koyduğu ve de Yeşil Kuşak Projesi adıyla adlandırdığı projenin ürünüdür, bunların tamamı.
Dikkat edersek, benzer hareketler sadece Türkiye’de değil, Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya, Asya’ya, tâ Pakistan’a, Afganistan’a kadar uzanan ülkelerde oluşturulmuştur.
Burada sormak lazım, Tayyip’e ve yukarıdaki şahsa:
Peki, Pakistan’daki on binlerce Ortaçağ kurumu olan medreseyi de Türkiye’nin Tek Parti İktidarı mı kurdu?
Afganistan’da sosyalist iktidarı deviren Burhaneddin Rabbani liderliğindeki, sizin “Mücahit İttifakı”, diye adlandırdığınız Ortaçağ örgütlerini, hareketlerini Türkiye’nin Tek Parti İktidarı mı oluşturdu?
Taliban’ı, El Kaide’yi, El Nusra’yı, Ahrar-uş Şam’ı, Fetih Ordusu’nu, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’i, Nijerya’daki Boko Haram’ı, Somali’deki El Şebab’ı da Türkiye’nin Tek Parti İktidarı mı kurdu?
Ve de IŞİD’i Tek Parti İktidarı mı oluşturdu?
Aydın ahlâkına, insancıl namusa ve fikir namusuna sahip her kişi adı gibi bilir ki tüm bu Ortaçağ örgütlenmelerini ABD Emperyalistleri ortaya çıkarmıştır. Onların Yeşil Kuşak Projesi’nin ürünüdür bu zehirli meyveler.
İşte biz bu sebepten, bu tarikatların AKP’giller gibi din alıp satıcı siyasi partilerin tamamının savunduğu dine, “CIA-Pentagon-Washington İslamı”, diyoruz.
Daha önce de yazdığımız gibi, din savaşları, Hz. Muhammed’in ölümünün hemen sonrasında ortaya çıkmaya başlamıştır. Dört Halife’den üçü, bu din savaşları kapsamı içine girecek suikastlarla katledilmiştir. Vadesiyle ölmemiştir.
Soralım burada yine, yukarıdaki Allah’la aldatıcılara:
Hz. Ayşe taraftarlarıyla Hz. Ali taraftarları arasında yaşanan ve binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan, 656 yılındaki “Cemel Vakası”, diye adlandırılan savaş laiklik yüzünden mi ortaya çıkmıştır?
Yoksa bir din savaşı mıdır bu?
Yine, Muaviye ve Hz. Ali Orduları arasındaki üç gün süren ve yine binlerce kişinin ölümüne yol açan, 657’deki Sıffin Savaşı laiklik sebebiyle mi olmuştur?
Ve yine, 680’de, Kerbela’da Yezid Orduları tarafından, Hz. Muhammed’in Ehlibeytine mensup 23 kişi ve 50 taraftarı laiklik yüzünden mi katledilmiştir, canavarca bir acımasızlıkla?
Tüm bu savaşlar, geri planlarında ekonomik çıkar çatışmaları da yani sınıf savaşları da bulunmuş olsa, biçim ve görünüm olarak birer din savaşıdır.
Daha önce de söylemiş olduğumuz gibi, Doğu’da olsun, Batı’da olsun bütün mezhep ve tarikatlar, aslında hep farklı sınıf, tabaka ve zümrelerin din yorumlarından kaynaklanır. Dini, dayandıkları, temsil ettikleri sosyal sınıf, zümre ve tabakaların çıkarlarına uyumlu hale getirme, o doğrultuda yorumlama çabası sonrasında ortaya çıkar, oluşur.
Türkiye’deki bütün bu tarikatlar, cemaatler ve insanları Allah’la aldatan, dini siyasi sermaye olarak kullanan Amerikancı Parababaları partileri, hep gericiliği temsil ederler. Türkiye’nin Ortaçağ karanlığında ve bataklığında debelenip durmasını temsil ederler. Bunlar, her ikisi de gerici, sömürücü, vurguncu, zalim ve ABD işbirlikçisi olan hain Parababalarının, (Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Gruplarının ve Finans-Kapitalistlerin) çıkarlarını, dünya görüşlerini temsil ederler, savunurlar. İşte bu sebepten, bunlar özellikle 1950 sonrasında hızlı bir gelişim içine girmiş, pıtrak gibi Türkiye’nin her tarafını sarmıştır.
Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız ve onun kültürü üzerine kurulan Laik Cumhuriyet, ne yazık ki laikliği, bırakalım katı şekilde uygulamayı, normal şekilde bile uygulayamadı. Yarım uygulayabildi. Ortaçağcı şeriatçılığın kuruluş yıllarındaki sınıf temelini temsil eden Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfını ortadan kaldırmadı, tasfiye etmedi. Tam tersine onunla ittifaka girdi. İşte bu sebepten de laiklik, gerçek anlamda, tam olarak hiçbir zaman uygulanmadı Türkiye’de.
Üstyapıda, tarikat örgütlenmelerine yasak getirildi. Fakat bunlar, Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının bütün dişleri ve tırnaklarıyla örgütlü bulunduğu kasabalarımızda, taşra şehirlerimizde çalışmalarını hiç aksatmadan sürdürdüler.
1950 sonrası Türkiye’de karşıdevrimin, siyasi planda da kayıtsız şartsız egemenliğini kurmasıyla birlikte, yani Demokrat Parti İktidarıyla birlikte bunların önündeki bütün engellemeler, sınırlamalar kaldırıldı. Ve o tarihten bu yana bunlar istedikleri gibi çalıştılar, örgütlendiler; beyinlerini uyuşturup düşünmekten alıkoydukları taraftarlarını günbegün çoğalttılar.
1950’li yıllarda DP Çetesinin tepesini oluşturan iki Amerikancıdan biri olan Adnan Menderes (diğeri de Celal Bayar’dır), hep içli dışlı oldu bu tarikatlarla. Konuşmalarında; “Siz isterseniz Hilafeti bile getirirsiniz Türkiye’ye.”, diyerek bunlara övgüler düzdü. Sonrasında gelen her Amerikancı satılmış iktidar mensupları da gericilikte ve Muaviye-Yezid dinciliğinde bir öncekini geride bıraktı. Çünkü din alıp satmanın siyasi getirisi çok yüksekti. En kârlı siyasi işti bu.
İşte Erbakan’ların, Tayyip Erdoğan’ların meydana çıkar çıkmaz en azgın biçimde din pazarı kurar kurmaz ve din alıp satmaya başlar başlamaz bir anda Meclise atlamaları, hatta AKP’giller’de olduğu gibi, siyasi partilerini kurduktan 14 ay sonra seçimlerden birinci parti olarak çıkarak iktidar olmaları hep bu sayede olmuştur. Yani ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi ürünü olan bu tarikat örgütlenmeleri, Kur’an Kursları, İmam Hatip okulları; kasabalarımıza, köylerimize, mahallelerimize kadar nüfuz ederek insanlarımızı etkisi altına almış, onları zihince Ortaçağ’ın karanlıklarına sürüklemiş, kafalarını din dogmalarıyla prangalamış, sağlıklı düşünemez hale getirmiş; daha doğrusu, birer meczuba dönüştürmüş bulunduğu için, bu CIA-Pentagon dincisi kişi ve partiler, sürekli hep iktidarda kalmıştır, 1950 sonrasında. Zavallılaştırılmış, evreni, dünyayı, toplumu görmekten, anlamaktan geri bıraktırılmış bu insanlar, en iyi din sömürüsü yapanın peşine takılıvermiştir, bir anda. Ve hep onları çıkarmışlardır sandıklardan.
Adama “hırsız bunlar”, diyorsun; “trilyonlarca dolarlık kamu malını çalmışlardır”, diyorsun; “Olsun. Herkes çalıyor, çalmayan mı var?”, cevabıyla karşılaşıyorsun.
Karadenizli vatandaşa anlatıyorsun bunları, aldığın cevap hemen hemen aynı oluyor: “Başkası çalacağına varsın bizim hırsız çalsın.”, diyor o da.
Ve sen, yine hiçbir söze kadir olamıyorsun.
Ne anlatabilirsin ki bu hale getirilmiş, daha doğrusu düşürülmüş insana?..
Sadece, “Yahu yapmayın.”, diyorsun. Kur’an, Hz. Muhammed, “Hırsızlık iyidir, çalın.” mı diyor? “Herkes çalsın” mı diyor? “Siz dinden bunu mu anlıyorsunuz? Yapmayın. İslam’a da kötülük ediyorsunuz.”, diyorsun; aldığın cevap yine aynı:
“Tamam, doğru diyorsun ama bu çağda çalmayan mı var?.. Herkes çalıyor. Hiç değilse bunlar Allah diyor, namaz kılıyor. Bu sebepten buna veririz biz oyumuzu.”, deyip çıkıyorlar işin içinden.
Bu zalimlerin, hainlerin ve hırsızların art arda gelişi, insanlarımızı sağlıklı düşünmekten alıkoyduğu gibi, umutsuzluğa da düşürmüştür. İnsanlarımız, hırsızların yönetici olmadığı bir düzeni, zalimlerin ve yalancıların yönetici olmadığı bir düzeni neredeyse mümkün görmemektedirler. Artık, öyle bir düzen olamaz, diye düşünmektedirler.
İşte biz bu sebepten diyoruz; bunlar dini çürüttüler, ahlakı çürüttüler, vicdanı çürüttüler, adalet duygusunu, hakkaniyet anlayışını çürüttüler, insanı ve toplumu çürüttüler, diye.
Bu demagoglara, bu aldatıcılara son bir soru soralım:
Batı’da 15. yüzyıl sonrası ortaya çıkan burjuva devrimleriyle birlikte, laikliğin devlette egemen hale gelmesiyle birlikte, yani laik devletlerin oluşmasıyla birlikte din savaşları nasıl ortadan kalkıverdi?
Mademki bu din savaşlarının sebebi sizce laiklik, oralarda laikliğin egemenliğiyle birlikte neden din savaşları bir anda kuruyuverdi ve Tarihin tozlu sayfaları arasına karışıverdi?
Neden görülmüyor Laik Batı’da tarikat, mezhep, dolayısıyla da din savaşları?
Buna cevabınız yok, değil mi?
Zaten siz de gerçeğin peşinde filan değilsiniz. İşiniz gücünüz insanları Allah’la aldatmak. Yapımcınız, efendiniz olan haydut devlet ABD Emperyalistlerine hizmette, sadakatte kusur etmemek ve de vatana, halka ve millete ihanet etmek, düşmanlık etmek.
Fakat, şunu bilin ki; sürgit kandıramayacaksınız zavallı insanlarımızı. Elbet bir sonu olacak bu yalanların, bu kandırmacaların, bu ihanetlerin…
Siz de Pensilvanyalı İmam’ın adamları gibi hesaba çekileceksiniz…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
19 Ağustos 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı