Bunların gözünü ancak toprak doyurur…
Bunların gözünü ancak toprak doyurur…
Bunların iktidarının en başarılı tanımını, Deniz Feneri Soygunu Davası’nın namuslu Savcısı Abdülvahap Yaren yapmıştı.
Demişti ki bunlar için; “Hırsızlar İmparatorluğu”
Biz de, izleyen arkadaşların bileceği gibi, bunlar için, ilk ortaya çıktıkları andan itibaren “Çıkar Amaçlı Suç Örgütü” demiştik. AKP’giller, normal, kanunlara uygun bir siyasi parti değildir, demiştik.
15 yıldan bu yana gerçekleşen, birbirinden kötü ve giderek de boyutları artan olaylar, bu yargılarımızı tümüyle doğrulamıştır.
Hatırlanacağı gibi, Tayyip Erdoğan zaten İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden itibaren, hepsi de akçeli suçlardan, yani yüz kızartıcı suçlardan oluşan pek çok suç işlemiştir. 6 tane de dava açılmıştır hakkında, bilindiği gibi. Binbir hile ve düzenle bunların bir ikisinden kurtulmuş, diğerleri de 2002’de dokunulmazlık zırhına büründüğü için dondurulmuş durumdadır. Bunların birinden kurtaran da, şu anki Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’tir. O günlerde, Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi Başkanıdır, İsmail Rüştü Cirit. Akbil yolsuzluğundan 14 yıl ağır hapis istemiyle yargılanan Tayyip Erdoğan’ı beraat ettirmiştir. Yani adamlar tâ o günlerden itibaren örgütlüdürler, devlet içinde.
Erdoğan; görevi kötüye kullanmak, zimmet, resmi evrakta sahtecilik türünden yığınla suç işlemiştir, daha o günlerde bile.
2002 sonrasında iktidarı ele alışlarıyla birlikte de, kamu mallarını durup dinlenmeden, Şeytanın bile aklına gelmeyecek metot ve biçimlerle aşırmaya başlamışlardır.
AKP kurucularından, Ekonomi Profesörü Abdüllatif Şener’in öne sürdüğüne göre; sadece Tayyip Erdoğan ve ailesi 100 ila 120 milyar dolar arasındaki bir kamu malını aşırmış, çalmış, zimmetine geçirmiştir. Yine Şener’e göre, bu hırsızlığın miktarı hiçbir şekilde 80 milyar dolardan aşağı düşmez.
Yine 17-25 Aralık tapeleri göstermiştir ki; Tayyip’in Kısıklı’daki villası milyar dolanlarla, avrolarla doludur. Hem de nakit cinsinden…
Damat, Bilal, Sümeyye vb., 24 saat kamyonetlerle para tahliye ediyorlar, yine de 30 milyon Avro kalıyor villada. “Sıfırlayamadık Babacım”, diyor Bilal. “Hâlâ 30 milyon Avro var. Ona da Şehrizar Konakları’ndan 6 tane villa almayı düşünüyoruz. Her biri 5’er milyon Avro.”
6 konak da alınıyor. Tapuları Damat Berat Albayrak’ın üzerine olmak üzere.
Yine ne diyordu Tayyip, o günlerde medyaya düşen ses kayıtlarında?
“Kupon arsalar benden habersiz satılmasın.” Yani onların kaymağı benim payımdır, demek istiyor.
Yine o günlerin kayıtlarında Ege’deki kamu arazileri lüplenerek yapılan, denize sıfır villaları da vardı, değil mi Sümeyye’nin ve aile efradının?..
Yani adamlar vurdukça vuruyor. İşin garibi, vurdukça da iştahları kabarıyor, artıyor; bir türlü doymak, kanmak bilmiyorlar. Yahu bu kadar servet bizim yedi sülalemizin bugününe de, geleceğine de yeter de artar. Artık duralım, bırakalım bu işleri, diyemiyorlar.
Ve namuslu ilahiyatçımız, nur içinde yatsın, Yaşar Nuri Hoca ne diyordu bunlar için?
“On küsur yıllık icraatı gulûl (kamu malı hırsızlığı) suçlarıyla dolu olan AKP iktidarının bu gulûl siyasetlerini kotaran kodaman kadrolarının hiçbirinin cenaze namazı ‘Müslüman’ sıfatıyla kılınmaz. Hatta onların katıldığı saflarda, girdikleri camilerde namaz kılınamaz.”
Kur’an ve Hz. Muhammed İslamı nazarında, yani Gerçek İslam nazarında, Tayyipgiller’in durumu budur işte, arkadaşlar. Yaşar Hoca’nın tespiti mükemmeldir.
Gelelim bugüne…
İşte 2 gün önce yine medyaya, bunların çevirdiği dolaplarla ilgili, yaptıkları yolsuzluklarla, vurgunlarla ilgili haberler düştü. Görelim isterseniz, bunları da. Birincisi, Tayyip’in ve ailesinin yolsuzluğu üzerineydi. İşte:
“MALTA FİLES, ERDOĞAN’IN YOLSUZLUKLARINI İFŞA ETTİ
“Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın milyarlarca dolarlık bir servete sahip olduğundan bahsediliyor. Malta Files belgelerinde bunun bir kısmı ortaya çıktı. Mübariz Mansimov ve Sıtkı Ayan, Erdoğan ailesine 26 Milyon Euro “hediye” etti.
“Belgeler Erdoğan’ın yolsuzluklarının sınır tanımadığını gösteriyor. Avrupa Araştırmacı Gazeteciler Birliği (EIC) içerisinde yer alan gazeteciler ağı, Erdoğan ailesi ve iktidarının yolsuzluklarını ortaya çıkardı. Ancak bu, buz dağının sadece görünen yüzü. Fransız alternatif internet gazetesi Mediapart, Türk Başbakanı Binali Yıldırım’ın sadece on yıl içerisinde en az 140 milyon euroluk bir servet elde ettiğini gözler önüne serdi. İnternet gazetesi şimdi de Erdoğan ailesinin yolsuzluklarına dikkatleri çekti.
“Vergi cennetlerine ilişkin bu araştırma “Malta Files” belgelerine dayanıyor. Mediapart, “Türkiye Cumhurbaşkanı zengin biri, ama ne kadar zengin olduğunu bilemezsiniz” diye şaşırıyor. Erdoğan’ın muhalifleri, Cumhurbaşkanı’nın milyarlarca dolarlık bir servete sahip olduğunu belirtiyor. Bunlar yolsuzluklarla elde edilen zenginlik olarak önem kazanıyor. Türkiye’de ortaya çıkarılan yolsuzlukların üstü örtüldü, ancak bu kez yurtdışındaki belgelerle resmiyet kazandı. 2003 yılından beri iktidarda olan Erdoğan, bu süre içerisinde sömürdükçe sömürdü.
“ERDOĞAN’IN PETROL TANKERİ
“Mediapart ve EIC’deki ortakları ilk kez Erdoğan ailesinin gizli bir operasyonunu ortaya çıkardı. Bu operasyon, Cumhurbaşkanı ailesinin nasıl iktidarı kullanarak zenginleştiğini gösteriyor. Klasik bir yöntem kullanılıyor. Yıldırım ailesinin yaptığı gibi, siyasetçiler kendi ellerini kirletmemek için, kirli faaliyetlerini aile bireyleri üzerinden gerçekleştiriyor.
“Medipart’ın elde ettiği bilgilere göre, Erdoğan ailesi Malta’daki paravan şirketler aracılığı ile “Agdash” isimli bir tankere sahip. Tanker, Man Adası’nda Bumerz Limited isimli paravan şirket adına kayıtlı. Şirketin adı, temel ortakların baş harflerinden oluşuyor. Diğer bir ifadeyle, şirket ismi Cumhurbaşkanı’nın oğlu Burak Erdoğan’ın, kardeşi Mustafa Erdoğan ve eniştesi Ziya İlgen’den adını alıyor.
“Bu petrol tankeri, Erdoğan’a yakın iş adamları tarafından hediye edildi. Sıtkı Ayan, 6.2 milyon Euro tanker için öderken, Mübariz Mansimov, gemiyi kullanmak için 20.3 milyon Euro “kira” adı altında verdi. Erdoğan ailesi sadece “Agdash” operasyonu sayesinde toplamda 26.5 milyon Euro elde etti.
“MÜBARİZ MANSİMOV KİM?
“Paranın dörtte üçünü ödeyen Mübariz Mansimov, Azeri bir milyarder. Bakü’de doğdu. Erdoğan tarafından, Türk vatandaşlığına geçirildi. 48 yaşında ve özellikle İstanbul’daki Palmali armatörünü yönetiyor. Mediapart şu soruları yöneltiyor: “Bu hediyesi, vatandaşlığın bedeli miydi? Karşılığında başka bir şeyler aldı mı? Recep Tayyip Erdoğan ile bağları nasıl olursa olsun, iş adamının böylesi bir hediyeyi sadece dostluk adına verdiğini düşünmek zor.”
“Temmuz 2008’de Erdoğan ve partisi laiklik ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle soruşturma konusu oldu. İktidardan düşürülme noktasına geldi. Yüksek Mahkeme, Erdoğan’ı kurtardı. Üç ay sonra, Erdoğan ailesi Mübariz Mansimov ile bu pahalı “hediye” Agdash anlaşması yaptı.
“Azerbaycanlı Mansimov, Kızıl Ordu’da da rol aldı. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ardından denizcilik sektörüne girdi ve Azerbaycan Devleti armatörü için çalıştı. Daha sonra kendi denizcilik şirketi Palmali’yi kurdu. 1.5 milyar dolarlık servetin başında olan Mansimov, 100 gemilik bir filoyu yönetiyor. Kurduğu bu imparatorluk, Karadeniz bölgesindeki petrol ulaşımının üçte ikisini kontrol ediyor.
“Mansimov, ABD Başkanı Donald Trump’a yakın biri olarak da biliniyor. Öyle ki, Ocak ayında Trump’ın yemin törenine de katıldı. İstanbul’da Trump Tower 2009’da açıldığında Mansimov ilk müşterisiydi. 39 katlı bu gökdelendeki sekiz daireyi satın aldı. Bunlar arasında, zirvedeki lüks daire de var.
“1998’de Türkiye’deki denizcilik faaliyetlerine başlayan Mansimov, 2006’da Türk vatandaşlığını elde etti ve Erdoğan’ın talebi üzerine Mubariz Gurbanoğlu adını aldı. EIC’e konuşan Mansimov’a yakın bir iş adamı, Mansimov’un pasaportunu satın aldığını söyledi. Bunun doğruluğu kesin olarak tespit edilemese de, vatandaşlığa geçtikten sonra Erdoğan ailesinin zenginleşmesine katkıda bulunduğu kesin.
“2008’DEKİ GİZLİ ANLAŞMA
“2007 sonbaharından itibaren, Mansimov’un sahibi olduğu Agdash, Karadeniz ile Baltık Denizi arasında gidip gelmeye başladı. Bu seyahatlerde Letonya, Hollanda ve İngiliz petrol terminallerine yanaştı. Bu sırada Erdoğan askerlerin ve Türk mahkemelerinin baskısı altındaydı. Ekim 2008’de ne tesadüf ki, Erdoğan’a yönelik tehditler ortadan kalkınca, eniştesinin yönettiği paravan şirket Bumerz Limited, Agdash petrol tankerine sahip Maltalı şirket Pal Shipping Trader One’ın yüzde 100 sahibi oluverdi. Bu transferin ertesinde, yani 24 Ekim 2008’de, Parex bankası Bumerz ile 18.4 milyon dolarlık bir kredi anlaşması yaptı. EIC’in eline geçen bu kredilere ilişin birçok belgede Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen’in imzası var. Ancak Erdoğan ailesi, bu tek bir sent bile geri ödemedi. Bu borçla, Mübariz Mansimov ilgilendi. Bunun belgelerin de ortaya çıktı. Yine ne tesadüf ki, 2008’deki bu gizli anlaşmadan sonra, Mansimov’un işleri, devletle yaptığı anlaşmalar sayesinde dallanıp budaklandı.
“PETROL VE GAZ BORU HATLARINDAKİ ÇIKAR İLİŞKİLERİ
“Mansimov aynı zamanda Tekfen isimli şirketin de hissedarı durumunda. Bu Türk şirketini, 2008 yılında, Azerbaycan Devlet petrol şirketi Socar ile birlikte satın aldı. Tekfen, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının ortakları arasında yer alıyor. Bu şirket aynı zamanda, değeri 500 milyon dolar olarak ifade edilen Trans-Anatolian Natural Gas gaz boru hattında da pay sahibi.
“ERDOĞAN HOLDİNGİ BEŞ PETROL TANKERİ DAHA ALDI
“EIC’in ele geçirdiği belgeler, Mansimov, Socar ve Türkiye arasındaki şüpheli ilişkilere işaret ediyor. Mediapart’a göre, Socar bir süre önce Maltalı paravan şirketler aracılığı ile Agdash’ın dışında beş tanker daha satın aldı. Bu tankerler, Erdoğan ailesinin diğer bir holdingi olan BMZ Group’a ait. Satış işlemi Ocak 2017’de gerçekleşti. Bu operasyon da Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsünden sonrasına denk geldi. Erdoğan hükümeti, eski suç ortağı Gülen cemaatine yakın olduğundan şüphe ettiği Socar’ın Türkiye’deki gaz şubesi yöneticilerini görevden aldı. Yerlerine kendisine yakın “güvenilir” isimleri atadı. Öyle görünüyor ki, Socar da bu operasyondan rahatsız olmadı, zira hiçbir tepkide bulunmadı.
“BARZANİ AİLESİ DE İŞİN İÇİNDE
“Mansimov’un hizmetleri bunlarla da sınırlı değil. 2015’te hükümet Mansimov’u çağırarak, Irak ile yaşanan krizi çözmesini istedi. Türk Devleti petrol şirket, Bağdat yönetiminin izni olmadan Güney Kürdistan’dan gelen brüt petrolü Ceyhan üzerinden ihraç ediyordu. ABD’nin desteğini alan Bağdat yönetimi, bu petrolü satın alan kim olursa hakkında hukuki yaptırımda bulunacakları tehdidinde bulunarak, daha önce Türk hükümeti tarafından seçilen deniz şirketini kara listeye aldı. Sonuç olarak, petrol Ceyhan’daki tankerlerde birikiyordu. Mübariz Mansimov devreye girdiğinde, soruna bir çözüm buldu. Liberyalı şirketler adında tankerleri kullanan Yunan bir armatörü bu iş için görevlendirdi. Petrol ihracatı da kaldığı yerden devam etti.
“Erdoğan, Mansimov ile ilişkilerini görünmez kılmak için her şeyi yaptı. 2011 yılında, Agdash’ın sahibi Bumerz Limited şirketinin hisseleri, Man adasındaki diğer bir şirket olan Belway Limited’e aktarıldı. Bu şirket, gemi için 2008’de 7 milyon Euro veren Türk iş adamı Sıtkı Ayan ve oğlu Bahattin Ayan’a ait.
“TANKERİN GERÇEK SAHİBİ ERDOĞAN, İŞTE BELGESİ
“Agdash’ın resmi ve gerçek sahibi Erdoğan ailesi. EIC’in elde ettiği belgeler, Ayan ailesinin Agdash’ın kayıtlı olduğu Ayan soyadının basit bir görüntüden ibaret olduğunu gösteriyor. Ortaya çıkan belgeler, enişte Ziya İlgen’in üç kez baba ve oğul Ayan ailesinin kendi adına faaliyetlerde bulunmasına izin verdiğini gözler önüne seriyor. Ziya İlgen, 25 Ağustos 2014’te, yani tankerin Belway Limited’e transfer edilmesinden üç yıl sonra, imzaladığı gizli bir belgede, tankerin esas sahibi Maltalı Pal Shipping Trader One şirketinin tek hissedarı olduğunu hatırlatıyor. (http://www.dayanisma.net/2017/05/27/malta-files-erdoganin-yolsuzluklarini-ifsa-etti/)
Bu da, Kaçak Saraylı Reis’in Milyar Ali’si Binali Yıldırım’ın ve ailesinin yolsuzluğuna ilişkin haberdir:
“Yıldırımlar'ın gizli filosu ortaya çıktı
“EIC’nin yayımladığı belgelere göre Başbakan Yıldırım ve ailesi off-shore’cu çıktı. Yıldırım ailesinin vergi cennetlerine kayıtlı 11 kargo gemisi ve 7 gayrimenkulü var.
“European Investigative Collaborations’ın (EIC) ‘Malta Belgeleri’ projesi kapsamında Başbakan Binali Yıldırım’ın ailesinin serveti üzerine yaptığı araştırma, ailenin daha önce varlıkları bilinmeyen üç Malta gemisi de dahil olmak üzere en az 11 kargo gemisini ve Hollanda’daki yedi gayrimenkulü içeren, yaklaşık 140 milyon Avro değerindeki malvarlığını ortaya çıkardı. AKP hükümetinin ilk Ulaştırma Bakanı olan Yıldırım’ın bakanlığı sırasında ailesinin sahip olduğu gemiler ve denizcilik şirketleriyle ilgili birçok iddia ortaya atılmıştı.
“Yıldırım, 2013’te yaptığı açıklamada, işlerini çocuklarına devrettiğini, çocuklarının denizcilikle uğraştığını söylemişti. The Black Sea adlı internet sitesinde Zeynep Sentek ve Craig Shaw imzasıyla yayımlanan araştırmaya göre değeri 1.9 milyon ve 33 milyon dolar arasında değişen 11 geminin altısı banka kredisi olmadan satın alınmış olarak görünüyor. 11 geminin tamamı Malta ve Avrupa’nın vergi cenneti olarak bilinen Hollanda’da kurulu off-shore şirketler üzerine kayıtlı. Malta’da bulunan Mifsud and Sons Limited adlı aracı firma, Yıldırım ailesinin ülkede bulunan dört şirketini temsil ediyor. Bu şirketler Dertel Shipping Limited, Nova Ponza Limited, Rory Malta Limited ve Nova Warrior Limited. Bu kabuk şirketlerin yönetimi 9 Haziran 2016’da, Binali Yıldırım başbakan atandıktan iki hafta sonra Binali Yıldırım’ın yeğeni Süleyman Vural’a devrediliyor.
“Malta şirketlerinin üçünün içinde kamuya hiç açıklanmayan şu üç gemi var: MV Shark, MV Ponza ve MV Frezya S. Rory Malta ve Nova Ponza’nın hissedarı, 2015’te amca Yılmaz Erence ve oğlu Rıfat Emrah Erence’nin kurduğu Ceren Danışmanlık Denizcilik. Dertel Shipping ve Nova Warrior’ın hisselerinin sahibi ise Hollanda Antilleri Curaçao’da kurulu South Seas Shipping NV adlı şirket. Bu şirket, açık kaynaklardan bakıldığında CMT Shipping NV adlı başka bir Antiller avukatlık şirketi tarafından kurulmuş gibi görünüyor. Ancak bu şirketin gerçek sahibi Malta belgelerine bakınca anlaşılıyor: South Seas adına evrakları bizzat Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım imzalıyor. Malta’daki gemilerin değeri iki milyonla üç milyon dolar arasında değişiyor. Malta’dan Hollanda’ya geçildiğinde, gemilerin toplam değeri bir anda 130 milyon dolara ulaşıyor.
“EIC KİMDİR?
“Medya partnerleri ve destekleyicileri arasında Der Spiegel, L’Espresso, El Mundo, Romanya Araştırmacı Gazetecilik Merkezi’ne bağlı The Black Sea gibi yayın organlarının yer aldığı Avrupa araştırmacı gazetecilik ağı European Investigative Collaborations (EIC), haberlerini Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gazetecilerin ortak çalışmasıyla hazırlıyor. EIC, daha önce Futbol Leaks dökümanlarını yayımlamıştı.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/748994/Yildirimlar_in_gizli_filosu_ortaya_cikti.html)
Açıkça görüldüğü gibi, arkadaşlar, bunlar, daha siyasete ilk adım atışlarında söylediğimiz gibi, normal bir siyasi parti filan değildir. Çıkar amaçlı bir suç örgütüdür. Mafyatik bir yapıdır, AKP’giller.
Şunların bulduğu hile yollarına, dolaplara, düzenlere bakar mısınız bir?..
Şeytanın bile aklına gelmez, değil mi, bu vurgun yolları, yöntemleri, biçimleri?..
Demek ki bunlar, durup dinlenmeden bu işleri düşünüyorlar, planlıyorlar ve yapıyorlar. Birincil plandaki uzmanlık alanları bu, adamların.
Ve tüm bu insanlık dışı, mide bulandırıcı işlerini gizleyebilmek, halkın gözünden kaçırabilmek için de, yine hiç ara vermeksizin din alıp satıyorlar, din tacirliği yapıyorlar. Yani Kur’an’ın deyişiyle; insanları “Allah’la aldat”ıyorlar, arkadaşlar. Kirli işlerine Allah’ı araç olarak kullanarak, maske edinerek milleti kandırıyorlar. Ne kötü bir şey, yaptıkları yahu…
Herhalde hiç ölmeyeceklerini düşünüyorlar. Yoksa, kefenin cebi olmadığını bilirlerdi. Bu kadar tapınmazlardı, Para Tanrısına.
Daha önce de söylediğimiz gibi, insani açıdan baktığımız zaman acınacak durumdadırlar aslında. Paradan, maldan mülkten, vurgundan, soygundan, hileden, kandırmacadan başka hiçbir şey yok hayatlarında. Buna yaşamak mı denir yahu…
Hukukçu yoldaşlarımız, tabiî ki bu medyaya düşen son yolsuzluklarının da peşine düşmeli. Gerçi hukuka, hatta yasalara bağlı yargı filan da bırakmadılar ama, yine de, en azından Tarihe not düşmek açısından bir suç duyurusunda bulunmalı, Savcılıklara.
Kaldı ki, bugün olmasa da, gün gelecek memlekette yeniden hukuka bağlı, hakkı, adaleti gözeten savcılar ve yargıçlardan oluşan gerçek mahkemeler ortaya çıkacak. İşte onlar, bakacak bu davalara. Ve suçlular hak ettikleri cezalara çarptırılacaklar. Yani, bu dünyada da görülecek bu davalar. Belki biraz geç olacak ama, mutlaka olacak bu…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
29 Mayıs 2017
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı