DAĞLICA; Öncesi ve Sonrası
DAĞLICA
Öncesi ve Sonrası
Bugünler, iyi günlerimiz aslında. Türkiye, bundan sonra hızla Suriyeleşecek…
1991’den bu yana ortalama çeyrek yüzyıldır ABD Emperyalistleri Türkiye’yi en az üç parçaya bölecekler diye yazıp çiziyoruz durmaksızın. Çünkü ABD Emperyalistleri Sevr’i asla unutmuş ya da rafa kaldırmış değillerdir. Onlar 1920’den bu yana sürekli uygun ortam kollamışlardır, Sevr’i yeniden Türkiye’nin önüne koyabilmek ve kabule mecbur kılabilmek için.
Sosyalist Kamp’ın varlığında Sovyetler Birliği’ne karşı Türkiye’yi bir piyon olarak öne sürebilmek için onun tek parça halinde olması ve orta düzeyde bir orduya sahip olması ABD Emperyalistleri için bir önem taşıyordu. Ama Sosyalist Kamp dağılınca Türkiye’nin bu özelliği taşıması gerekmez hale gelmiştir. Dolayısıyla da Yeni Sevr gündeme getirilebilirdi artık. Öyle de yapmışlardır işte.
Adamlar haritasını yayımladılar, Silahlı Kuvvetler Dergilerinde. Dışişleri Bakanları bunun açıktan savunusunu yaptı. Ortadoğu’da Fas’tan Afganistan’a, Pakistan’a kadar uzanan coğrafyada 22 ülkenin sınırları önce ortadan kaldırılacak sonra da tarafımızdan yeniden belirlenecektir, diye.
Neye göre olacaktı bu?
Tabiî ki emperyalist haydutların çıkarlarına göre.
İşte bu projelerinin adına da BOP dediler. Yani Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika Projesi, dediler. O adı verdiler.
Türkiye de o projenin içinde miydi?
Evet, apaçık içinde olduğu gösteriliyordu yayımladıkları haritalarında. Üçe bölünüyordu Türkiye burada.
Savaş olmadan, emperyalist çakalların hedef olarak belirledikleri ülkelerdeki halklar etnik ve dini temelde örgütlendirilip birbirleriyle savaştırılmadan, birbirleriyle boğazlaştırılmadan bu bölünmeler ve haritaya uygun yeniden şekillendirmeler mümkün olabilir miydi?
Hayır, kesinlikle olamazdı.
Durup dururken bölge ülkelerindeki halklara haydi ayrışın, parçalanın denilebilir mi? Denilirse bu ciddiye alınabilir mi?
Tabiî ki hayır.
O zaman bu işin uzun bir süre hazırlığının yapılması, halkların birbirinden ayrıştırılması ve bu temellerde öbekleştirilmesi, sonra da aralarına kan davaları sokularak birbirlerine saldırtılması gerekmekteydi. Onu yaptı ABD Emperyalistleri bir hayli yıl. Sonra da haydi birbirinize saldırın, komutunu verdi.
Önce Yugoslavya’da uyguladı benzer emperyalist planını. Yüzbinlerce insaınn hayatını kaybetmesine yol açan kanlı boğazlaşmalar sonucunda Yugoslavya’yı yedi parçaya böldü. Ve her bir parça da bugün diğerlerine karşı düşmanca duygulara sahip.
Sonra, Irak’ı üç parçaya böldü; Şii Irak, Sünni IŞİD Irakı ve Barzanistan olmak üzere. Irak’ta beş milyon civarında masum insanın hayatına kıydı bu alçakça planı uygulayabilmek için.
Ardından Libya’ya saldırdı. Orayı da parça parça etti. Libya’da da yüz binin üzerinde masum insanın canına kıydı. NATO’suyla vesairesiyle saldırdı bu ülkelere emperyalist haydutlar. İşin acıklı yanı, Türkiye’yi ve Türk Ordusu’nu da kullandılar bu haydutluklarında, bu saldırganlıklarında.
Libya’nın işini bitirdikten sonra Suriye’yi hedefe koydular. Zaman 2011’in Martıydı. Nisanında da kanlı kapışmalar tüm ülke sathına yayılmıştı. Yani biz şu anda Suriye’nin Mart 2011’indeki günlerini yaşıyoruz. Giderek Nisandaki günlere varacağız ne yazık ki.
Suriye’de bugüne kadar üç yüz bin masum insan hayatını kaybetmiştir, altı milyon civarında Suriye insanı da ülkesini terke mecbur kalmıştır, canını kurtarabilmek için. Üç miyon Suriyeli Türkiye’nin tüm şehir ve kasabalarında sefalet içinde bir hayat yaşamaktadır şu an. Acılar içindedirler. Diğer üç milyonu da çoğunluğu bölge Arap ülkelerine olmak üzere değişik ülkelere gitmiştir, hâlâ da ülkeyi terkler sürmektedir. Aylan ve Galip bebeklerin trajedisi bunların son günlerdeki yürek yakan bir örneğidir. Aslında Ege ve Akdeniz’de her gün onlarca, yüzlerce masum Suriye ve Ortadoğu insanı, Asya insanı; ülkeleri emperyalistler tarafından cehenneme çevrildiği için kaçıp kurtulmak isterken boğulmakta, hayatını yok yere yitirmektedir.
20 Temmuz’dan bu yana da ülkemiz cehennemleştirilmektedir, bildiğimiz gibi. Her gün üç, beş, on, yirmi hatta bazı günler daha da fazla Türk ve Kürt insanı hayatını kaybetmektedir. Bu kayıplar, tıpkı Yugoslavya’daki, Irak’taki, Libya’daki, Suriye’deki kayıplar gibidir. Birebir aynıdır, nitelikçe aynıdır. Hiç kimse kalkıp da bunun farklı olduğunu iddia etmesin.
ABD Emperyalist haydutlarının şu anki Başhaydutu Obama, ata yurdu olan Kenya’daki köyünde bir barakada çok yoksul bir hayat süren kardeşini bile bir kere olsun arayıp hatırını sormamıştır. Kaldı ki Obama, başkan seçilmeden önce de Senatörlük yapmıştır. Bunun öncesinde de eşi ve kendisi çok kazanan avukatlardır. Tüm bu süre içinde hiç aramamış ve görüşmemiştir Kenya’daki yoksul kardeşiyle.
Bu yoksul kardeş, televizyoncuların başkan kardeşine mektup yazıp onunla haberleşmeyecek misin, şeklindeki sorusuna “Hayır, buna gerek yok. Onun kendine göre yoğun işleri vardır”, diyerek cevap vermiştir. Görülmektedir ki, bu kardeş yoksul ama olağanüstü onurludur. İnsandır yani. Öbürüyse insanlığını, onurunu ve hatta bir iddiaya göre dinini satmıştır makam için, koltuk için, ün için, poz için.
İşte böyle bir ABD Başkanı ve diğer ABD Emperyalistleri, babalarının hayrına mı buralara ordularını gönderiyorlar, füze atan uçak gemilerini gönderiyorlar, savaş uçaklarını gönderiyorlar? Bölgedeki işbirlikçileriyle kendi deyişleriyle “bölgesel ortaklarıyla” birlikte bu aşağılık, bu kanlı, bu caniyane savaşları yürütüyorlar?
Hep haydut çıkarları için emperyalist sömürü, vurgun ve talanları için…
PKK-PYD-YPG de ABD’nin yerel ortağı mıdır?
Evet. Resmen ortağıdır. Bunu bizzat Obama da dahil olmak üzere ABD’nin pek çok yetkilisi söylemiştir.
ABD ile ortaklık içinde olduklarını, PKK’nin Kandil’deki liderleri de, PYD Lideri Salih Müslim de açıkça söylemiş midir?
Evet söylemiştir.
ABD’den Suriye için kendilerine rol verilmesini Selahattin Demirtaş ve Gülten Kışanak açıkça söylemiş midir, ABD ziyaretlerinde?
Evet, söylemiştir.
Selahattin Demirtaş, geçenlerde (7 Ağustos 2015) Brüksel’de NATO’yu ve ABD’yi, AB’yi bölgeye ve Kürt Sorunu’na dahil olmaya çağırmış mıdır?
Evet, çağırmıştır.
Onlar da zaten bölgededir. Ve zaten boylu boyunca işin içindedir. Üstelik de işin planlayıcısı, örgütleyicisi ve yöneticisi konumundadır.
İşte Obama da açıktan söyledi mi bölgedeki ortağımız diye PYD için?
Söyledi.
Yani fiili bir ortaklık, tabiî yönetici ve efendi ABD olmak kaydıyla, zaten mevcuttur.
Ha, Demirtaş ne talep ediyor?
Bunların çok daha aktif bir şekilde işin içine girmelerini…
Yani Yugoslavya’da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de olduğu gibi Türkiye’de de ordularıyla birlikte PKK’nin yürüttüğü savaşın içinde açıktan yer almalarını. Tabiî bunu usturuplu söylüyor. “Çözüm Süreci”, “Barış” sosuna bulayarak, böylece de cazip göstererek söylüyor.
Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın. Türkiye’de şu anda sürmekte olan Türk ve Kürt Savaşı da BOP Savaşının bir parçasıdır. Ve bu savaş giderek derinleşecek, boyutlanacaktır.
Ve bu savaş sonunda da bölgede ABD’nin yeni bir petrol bekçisi, yeni bir İsrail, yani Amerikancı bir Kürt Devleti oluşacaktır. Savaş, bunun savaşıdır. Gidiş oraya gidiştir.
Meclisteki 4 Amerikancı sermaye partisi de bu savaşın aslında içindedirler. Onlar da siyasiler olarak bu süreçte yani BOP’un hayata geçirilme sürecinde kendilerine verilen yani ABD tarafından verilen rolü başarıyla oynamaktadırlar. Biri iktidar rolünü, diğerleri de muhalefet rolünü oynayarak aslında Türkiye’yi Yeni Sevr’e doğru alıp götürmektedirler.
Bunların aralarındaki savaş, sadece kayıkçı kavgasıdır. Göstermelik, yalandan bir kavgadır. Bunlar aslında Amerikancı kardeşlerdir. Hepsini oralara getiren ABD Emperyalistleridir. O bakımdan bunların hiçbiri ABD’den izinsiz parmaklarını bile oynatamazlar.
Bu Amerikancı Dörtlü Çete, aslında “canbaza bak” diyerek halkın dikkatini başka yöne çekmekte, süren savaşın bir BOP savaşı olduğunu ve bunun yöneticisinin ABD olduğunu gözlerden saklamaya, böylelikle de halkı aldatmaya çabalamaktadırlar. İşin açığı, bu hainane, aşağılık görevlerini de başarıyla yapmaktadırlar. Zaten insan kalitesi yönünden ele alınır bir tarafları olmayan bu ABD işbirlikçisi hainlerin Meclise doldurulmaları bu sebeptendir. ABD böylece ödüllendirmiş olmaktadır onları. Bunların Türkiye’yi götürebilecekleri başka hiçbir yer yoktur. Ve bunlardan Türkiye Halklarına zerrece fayda gelmez. Sadece kötülük gelir, ihanet gelir.
Siz bakmayın bunların bazısının dinci, bazısının Türkçü, bazısının Kürtçü, bazısının Atatürkçü oynadığına. Bu sıfatlar bunların maskesidir. Yoksa onların gerçek kimliği Amerikancılıktır, Amerikan işbirlikçiliğidir, halklara hainliktir. Başka da hiçbir şey değildir.
Bunlar, Birinci Kuvayimilliye’nin, Birinci Antiemperyalist Milli Kurtuluş’un, Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının Meclisini Meclis olmaktan çıkarmışlar, Amerikan Muhipleri Cemiyeti’ne çevirmişlerdir. Şu anda Meclis filan yoktur ortada. Bunların hepsi Anayasa dışına düşmüş, halka ve vatana ihanetten halkın adaleti önüne çıkarılması gereken mücrimlerdir.
Ne yazık ki bu hayasızca gidişi şu anda durdurabilecek etkin bir güç ortada görülmemektedir. O bakımdan bu savaş derinleşecek, boyutlanacak, halklarımız daha yoğun acılar çekecektir. Ve çok daha büyük sayılarda Türk ve Kürt gençleri hayatlarını kaybedip kara toprağa düşeceklerdir. Anaların, babaların, bacıların, biraderlerin yüreklerine kor ateşleri düşmeye devam edecektir.
Biz bu felaketin hazırlanmakta ve adım adım yaklaşmakta olduğunu yukarıda da belirttiğimiz gibi yıllardan beri söyleyip yazıyoruz. En son geçen Ekim’de yaptığımız Usta’mız Kıvılcımlı’nın Anma Konuşması’nda bir kez daha bu konuya yer verdik. Hatta o konuşmanın tamamını “Yugoslavya, Irak, Suriye… Sıra Sende Türkiye” adıyla kitap olarak da yayımladık.
En son 7 Haziran Seçimlerinin hemen öncesinde yaptığımız TRT’deki propaganda konuşmalarında bu konu üzerinde de, süre çok kısa olmasına rağmen, durduk.
Fakat ne yazık ki halkımız bizi gerçek anlamda anlamadı. Yine bu Amerikancı satılmış burjuva partilerinin peşine takılıp gitti.
Oysa Meclisteki bu Amerikancı hainlere bin kez oy verip oralara doldursa halkımız, bunlar bin kez satarlar halkımızı.
Hani diyor ya rahmetli sevgili yiğit, antiemperyalist Ramiz Dayı-Tuncel Kurtiz: “Kimisi satar, kimisi de satın alır.”, diye. İşte bunlar satar. Herşeylerini satarlar. İnsanlıklarını, ruhlarını… ABD Emperyalistleri de satın alır bunları. Kullanır. Her türlü işi için kullanır…
Yine hep söylüyoruz; bu hainane gidişi sadece biz gerçek devrimciler durdurabiliriz. ABD Emperyalistlerini defederiz bölgemizden. Demokratik Halk Devrimi’ni gerçekleştirir, Demokratik Halk İktidarını kurarız. Kürt Meselesi’ni de iki kardeş halk olarak gerçek anlamda eşitlik, özgürlük ve kardeşlik temelinde çözeriz, diye.
Fakat şu anda ne yazık ki halkımız bizi anlamaktan ve bize güvenmekten bir hayli uzak. O bakımdan ABD Emperyalistleri bu raundu kazanacaklar. Amerikancı Kürt Devleti’ni kuracaklar.
Fakat sonunda yine biz kazanacağız. Türk Halkı da, Kürt Halkı da anlayacak bizim gerçekten kendilerinin biricik dostu olduğumuzu. Ve yeniden Çanakkale’de, Birinci Kuvayimilliye’de olduğu gibi omuz omuza vereceğiz, ABD Emperyalist haydutlarını ülkemizden de bölgemizden de kovacağız. O günler de gelecek. Fakat ne yazık ki bu arada acılar da çekilecek. Neylersiniz… 07.09.2015
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
HKP Genel Başkanı
Nurullah Ankut