Site rengi

Tasarım

Hani kandırılmıştınız, Hafız? Feto’nun adamlarıyla Yahudi Pazarlığına girişerek bal gibi paylaşmışsınız devleti be!

21.11.2016
775
A+
A-

Hani kandırılmıştınız, Hafız?

Feto’nun adamlarıyla Yahudi Pazarlığına girişerek bal gibi paylaşmışsınız devleti be!

Ne diyor, Kaçak Saraylı Reis ve Avanesi, üç yıldan bu yana?

“Feto bizi kandırdı.”

Hafızlar sanki okul öncesi yaşlardaki bebeler de, Feto da bunları Topkek’le ya da horozlu şekerle kandırıp götürüp gidiyor.

Sizi efendiniz ABD Haydutlarından başka kim kandırabilir be?..

Hepiniz Şeytan’a papucu ters giydiren cinsten uyanıklarsınız, fırıldaklarsınız. Bir tek ABD’ye aklınız ermez, gücünüz yetmez. Çünkü o, İblis. Bütün Şeytanların başı o. Neyse…

Birkaç gün önce Medyada önemli haberlerdendi. “Eski HSYK Başkan Vekili Ahmet Hamsici itirafçı oldu.”, başlığını taşıyordu bu haberler genellikle. Şimdi onlardan birini okuyalım:

“Eski HSYK Başkanvekili Hamsici itirafçı oldu

FETÖ soruşturmasında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirterek itirafçı olan Eski HSYK Başkanvekili Hamsici, örgütün belirlediği 107 adayın Yargıtay üyesi seçildiğini söyledi.

“Fetullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) yönelik soruşturma kapsamında bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen eski Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Ahmet Hamsici, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadede, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirtti ve itirafçı oldu.

“Fetullah Gülen cemaatiyle 1977’de tanıştığını ifade eden Hamsici, imamlık yapan babasının arkadaşı tarafından cemaatin kamplarına götürüldüğünü anlattı. Üniversite hayatı boyunca cemaat mensuplarıyla bir araya gelmediğini savunan Hamsici, hakimlik stajına başladığı Ankara’da tekrar cemaatle irtibatlı kişilerle buluşmaya başladığını kaydetti.

“Hamsici, 1997’de Adalet Bakanlığında tetkik hakimi olarak göreve başladığını, burada eski Adalet Akademisi Başkanı Hüseyin Yıldırım ile aynı odada çalıştığını, Yıldırım’ın yanına sık sık ziyarete gelen İsmail Köse’yle de burada tanıştığını söyledi.

“Hamsici, yaklaşık 4 ay Danıştay Üyeliği yaptıktan sonra Türkiye Adalet Akademisine başkan olarak atandığını, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman’ın ısrarıyla 2010 Anayasa değişikliğinin ardından HSYK üyeliğine aday olduğunu kaydetti. Ahmet Hamsici, HSYK’nın 2010 seçimi sürecinde Teoman Gökçe, Ahmet Berberoğlu, Resul Yıldırım, Ahmet Kaya ve Nesibe Özer’in cemaatin adayı olarak listeye girdiğini, İbrahim Okur ve Birol Erdem’in ise Ahmet Kahraman’ın talebiyle listede yer aldığını söyledi. Seçim çalışmaları boyunca İbrahim Okur’un konuşmalar yaptığını, “Bakanlık listesi olarak belirtilen 11 adaya” oy verilmesini istediğini anlatan Hamsici, cemaat mensubu olmayan İbrahim Topuz, Harun Kodalak, Hayrettin Türe gibi isimlerin yedekte kalmasının sağlandığını ifade etti.

“Seçimlerin ardından HSYK’da cemaatin etkin olacağını anladığını, yine Ahmet Kahraman’ın isteğiyle HSYK Başkanvekilliğine getirildiğini aktaran Hamsici, ifadesini şöyle sürdürdü:

“2010’da HSYK belirlendikten sonra Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve müsteşar Ahmet Kahraman, bana ‘Yeni kanun hazırlığı var, en az 50 Danıştay üyesi ile en az 150 Yargıtay üyesinin seçimi yapılacak’ diyerek, hazırlık yapmamızı istedi. Hatta, ‘Acele edin, kanun çıkar çıkmaz seçimleri yapmamız gerekir’ dedi. HSYK Genel Kurulunda bu konuyu aktardım. Bu konuşmadan kısa süre sonra Genel Sekreter Mehmet Kaya, bizi evinde yemeğe çağırdı. Yemekte yeni Danıştay ve Yargıtay üyelerinin isim çalışmasının yapılacağını biliyorduk. Bu amaçla ben, İbrahim Okur, Teoman Gökçe, Nesibe Özer, Ömer Köroğlu, Hüseyin Serter, Ahmet Kaya, Ahmet Berberoğlu, Resul Yıldırım, Bülent Çiçekli ve Birol Erdem, Kaya’nın evine gittik. Evde o dönem tetkik hakimleri olduğunu bildiğim cemaat mensupları Salih Özaykut, Önder Aytaç, Aydın Boşgelmez, Nazmi Dere ile Genel Sekreter yardımcıları Muzaffer Bayram ve Engin Durnagöl’ün olduğunu gördük.

“CEMAAT EN AZ 140 YARGITAY ÜYESİ İSTEDİ”

“Hamsici, Mehmet Kaya’nın evine kurulan projektörle Yargıtay ve Danıştay üyesi olabilecek şartlara sahip hakim ve savcıların listesinin duvara yansıtıldığını, ismi geçen hakim ve savcılar hakkında olumlu veya olumsuz görüş belirtildiğini anlattı.

“Olumlu görüş bildirilen hakim ve savcıların hepsinin cemaat mensubu olduklarını belirten Hamsici, bu kişileri sayılmak istenmesine İbrahim Okur ve Birol Erdem ile karşı çıktıklarını söyledi.

“Hamsici, “Ahmet Berberoğlu, bize ‘Hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140’tan aşağı razı olmaması gerektiğini’ belirten sözler sarf etti. Ben, Birol Erdem ve İbrahim Okur bu hususa karşı çıkıp ‘Hoca efendi bu sayıya niye karışıyor, okullara baksın.’ dedim. Bu sözüme Berberoğlu, sert şekilde cevap verdi. Bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca biz Yargıtay tetkik hakimleri hariç aynı ekip ile yaklaşık 2 ay bu isimleri belirlemek için bir araya geldik.” ifadelerini kullandı.

“Toplantılara cemaat mensubu olmayan isimleri çağırmadıklarını belirten Hamsici, şöyle devam etti:

“İki ay boyunca yaptığımız toplantılardan sonuç alamayınca, İbrahim Okur ve Birol Erdem ile beraber Ahmet Kahraman’ın yanına gittik. Ona, cemaatin en az 140 kişi Yargıtay üyesi istediklerini, Danıştay’a ise 37 bin sicillilerin üye yapılmasını istediklerini belirtip, cemaat mensubu olmayan kurul üyeleri ile Ömer Köroğlu’nu yanımıza alarak bizim istediğimiz hakim ve savcıları seçebileceğimizi ve bu şekilde objektif bir seçim yapabileceğimizi belirttik. Hatta onlara da makul bir sayı verebileceğimizi kaydettik. Kahraman, bize, ‘anlaşın’ dedi. Biz ona Gülen cemaatinin Yargıtay’da 80 kişiye bile razı olmadığını söyledik. Onların en az 140 kişi istediğini ifade ettik. Kahraman, ‘ortaklığı baştan bozamayız, önümüzde 4 yıl var, anlaşın’ dedi. Gülen cemaati mensubu kurul üyeleriyle tekrar bir araya geldik. Yaptığımız konuşmalar sonucunda 108 üyeye razı oldular. Bizim ve diğer üyelerin belirlediği bazı isimler de listeye girince sayı 180’e kadar çıktı. Ancak resmi seçim sonucu Fetullah Gülen cemaatinin daha önce belirlediği 108 adaydan 107’si Yargıtay üyesi seçildi. Danıştay’da ise cemaatin belirlediği tüm adaylar seçilmiş oldu.” (http://www.ahaber.com.tr/gundem/2016/11/16/eski-hsyk-baskanvekili-hamsici-itirafci-oldu)

Çok açık bir şekilde görüldüğü gibi, AKP’giller adına Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le Fethullah’ın adamları arasında kıran kırana bir pazarlık yapılıyor. HSYK’da ve Danaıştayda yeni seçilecek üyelerin ne kadarının Tayyipçi, ne kadarının Feto’cu olacağı konusunda.

Hani Tayyip, Yargıtay, HSYK, Danıştay üyelerinin sayılarını olağanüstü arttırmıştı ya çıkardığı bir sözde yasayla; işte onun amacı Pensilvanyalı’nın adamlarıyla kendi adamlarının Yüksek Yargıya sokularak sayıca ağır basmalarının sağlanmasıymış. Zaten o zaman da onların bu hukuk dışı niyeti, düzenbazlıkları apaçık meydandaydı. Pek çok namuslu aydın gibi biz de bunu görüp ifade etmiştik.

Yukarıda anlatılan pazarlık olayı, onların bu hainane işini açık ve kesin biçimde ortaya çıkarmış olmaktadır.

Zaten, 2003’ten bu yana, Adli Sisteme alınan ve sayıca şu an görev yapan savcı ve yargıçların en asgarisinden 4’te 3’ünü oluşturan kişiler hep böyle seçilmişti. Yani onların, Pensilvanyalı İmam’ın ya da Kaçak Saraylı İmam’ın taifesinden olmaları istenmişti. Seçim ve atamalarda tek ölçüt bu olmuştu. Yani, Yargının tabanı zaten ele geçirilmişti. Yüksek Yargıyı da bu şekilde kesince ellerine geçirdiler miydi, Yargının işini bitirmiş oluyorlardı. Daha açık ifadelendirilişiyle, Cumhuriyet Yargısı diye bir şey kalmamış olacaktı artık ortada. Yargının aşağıdan yukarıya yarısı Feto’nun, yarısı Tayyip’in olacaktı. Nitekim, olan da oydu, ne yazık ki.

Peki Cumhuriyet Yargısı ne olmuştu?

Halkımızın deyişiyle, “deve olmuştu.”

Artık onun yerinde yeller esmekteydi.

Biz, boşuna feryat etmiyoruz, yıllardan bu yana; Laik Cumhuriyet’in yargısı diye bir şey kalmadı ülkede. Yargı sistemi, şu anda AKP’giller’in hukuk bürolarından başka bir şey değildir. Eğer hukuka uygun Yargının zerresi olmuş olsaydı, bugün Pensilvanyalı İmam’ın tarikat mensuplarıyla birlikte Kaçak Saraylı İmam’ın AKP’gilleri’nin tamamı da aynı suçlardan dolayı Yargı önüne çıkarılmış olurdu. Başta Laik Cumhuriyet olmak üzere tüm devlet kurumlarını böylesi Yahudi Pazarlıklarıyla paylaşıp ele geçirerek ortadan kaldıran ve onların yerine kendi çete devletlerinin kurumlarını inşa eden bu mücrimler topluluğu Anayasayı ihlalden ve bu Anayasayla kurulmuş olan devlet nizamını ortadan kaldırmaktan ağırlaştırılmış müebbet istemiyle derdest edilip mahkemeler önüne getirilmiş olurlardı.

Onların bu suçları öylesine somut ve kesin ki, namuslu olmak kaydıyla hiçbir aydın bu konuda bir tereddüt taşımaz.

Bu mücrimler topluluğu, bu ABD işbirlikçisi, bu vatan, millet ve halk düşmanı iki hain güruh, Yargıyı ele geçirmekle kalmadılar. Laik Cumhuriyet’i savunmak isteyen tüm antiemperyalist, Mustafa Kemal geleneğine sahip, tam bağımsızlıkçı unsurları da, ele geçirdikleri bu Yargı aracılığıyla susturma, tasfiye etme, terörize ederek cezalandırma zalimliğini yaptılar.

Yani, arkadaşlar, kendilerine karşı olanları yani Laik Cumhuriyet savunucularını sindirmek ve ortadan kaldırmak için, hukuku bir silah olarak kullandı, bu işbirlikçi hainler topluluğu.

Yargının nasıl böyle pazarlıklarla paylaşılarak ele geçirildiğini, Feto’nun bugün itirafçı olan bir diğer Yüksek Yargı mensubu taraftarı da açık açık anlatır:

“Eski Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Üyesi Tosun, verdiği ifadede, ‘2014’te HSYK üyeliği için aday olmamı Fetullah Gülen cemaatinin Yargıtayda etkili konumda olduğunu bildiğim eski Yargıtay Üyesi Nazmi Dere ve eski Yargıtay Genel Sekreteri Aydın Boşgelmez bildirdi. ‘Aday ol’ demeleri karşısında, cemaatin teklifi olduğunu anladım ve kabul ettim.’ ifadelerini kullandı.” (http://www.star.com.tr/guncel/eski-hsyk-uyesi-itirafci-oldu-haber-1159044/)

Eski Feto’cu Kerim Tosun’un ifadesi de, yukarıda aktarmalarda bulunduğumuz Ahmet Hamsici’nin ifadesinin benzeridir. Bu nedenle, aktarmayı gerekli görmedik. Merak eden arkadaşlar, linki tıklayarak haberin tamamını okuyabilirler.

İşte böyle, arkadaşlar. Devlet, 2003’ten bu yana bu iki hain Ortaçağcı, Muaviye-Yezid Dininin temsilcisi, insanları Allah’la aldatan hainler güruhu tarafından adım adım ele geçirilip paylaşıldı.

15 Temmuz’da yaşanansa, bu paylaşma işinde aslan payını kimin alacağını belirlemeye yönelikti.

Kaçak Saraylı, “Ben hep esasoğlan kalayım.”, derdindeydi.

Pensilvanyalı ise, “Bre cahil, sen kimsin ki esasoğlan kalacaksın. Bu işi kırk yıldan bu yana biz sürdürüyoruz. En tepede bulunmak bizim hakkımızdır.”, diyordu.

İşte 15 Temmuz Kanlı Hesaplaşması bu sebepten çıkmıştı, olmuştu.

Şu an yaşananlar, görmek isteyen herkes için çok nettir. Kaçak Saraylı Reis, adım adım, tuğla tuğla “Tayyibistan Faşist Din Devleti”ni kurmaktadır.

Peki 15 Temmuz’da ABD Kaçak Saraylı’yı değil de Pensilvanyalı’yı galip getirseydi ne olacaktı?

Yine aynı şey. O da “Fethullahçı Faşist Din Devleti”ni kuracaktı.

Yani aradaki tek fark, en tepedeki baş imamın Pensilvanyalı değil de Kaçak Saraylı olmasıdır.

Hep söylediğimiz gibi, bunların projelendireni de, yöneticileri de aynıdır. Tabiî, niyetleri, hedefleri de aynıdır. Bu nedenle, aynı şeyleri yapmaktadırlar.

Biz Gerçek Devrimciler, bunların her ikisine de aynı ölçüde karşıyız. Bunların arkasındaki insanlık düşmanı ABD’ye de aynı ölçüde karşıyız.

Bugün, masum, bilinçsiz, yoksul insanlarımızı Allah’la aldatarak baskın gelmiş olan bunlar…

Ama bu böyle sürüp gitmeyecek. Tüm hainler ve zalimler gibi bunların da sonları gelecek.

Haklılar, halkçılar ve namuslular kazanacak en sonunda.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

21 Kasım 2016

Nurullah Ankut

HKP Genel Başkanı