HKP, Anayasayı ihlal eden Bekir Bozdağ hakkında suç duyurusunda bulundu
ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
BAŞVURUDA BULUNAN.: Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil Sokak No: 24/15 Kızılay/ANKARA
V E K İ L L E R İ……….: Av. Orhan ÖZER, Av. Metin BAYYAR, Av. Ayhan ERKAN,
Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN,
Av. Ayça OKUR, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Pınar AKBİNA,
Av. Doğan ERKAN, Av. Ferit CÖHCE
Adres: Sezenler Cad. No: 4/15 Sıhhiye/ANKARA
Ş Ü P H E L İ……………..: Bekir BOZDAĞ (Adalet Bakanı) – ANKARA
SUÇ……………………….: Anayasayı İhlal (TCK md. 309),
KONUSU …………………: Adalet Bakanı olan şüphelinin 13/10/2016 tarihinde Uluslararası Hukuk Kongresi’nde yaptığı ve aynı tarihli basın yayın organlarında yayımlanan konuşmaları nedeniyle, 5237 Sayılı TCK’nun 309’uncu maddesinde öngörülen “Anayasayı İhlal” suçunu işlediği çok açık olduğundan, şüpheli hakkında soruşturma başlatılarak yargılanması için Kamu Davası açılması istemidir.
AÇIKLAMALAR………..: Bilindiği gibi, dün (yani 13/10/2016 tarihinde) Şüpheli Adalet Bakanı, İstanbul Hakimevi’nde düzenlenen Uluslararası Hukuk Kongresi’nde bir konuşma yaptı. Aşağıya alıntıladığımız konuşma metni yazılı ve görsel medyada yayınlandı.
Açıklamanın Suç Duyurumuzla ilgili olan bölümü aynen şöyle; “Türkiye’de bugün Sayın Bahçeli’nin dediği gibi fiili başkanlık durumu yok mu? İstediğiniz kadar yok deyin var. Bu işin adını koymamız kadar doğru ne olabilir. CHP farklı düşünüyor. Siz farklı düşündüğünüzde durum değişiyor mu? Gerçek çok açık ortada. Öyleyse bizim bu gerçekle yüzleşmekten kaçmamızın ülkemize ne faydası var? Geçmişte de ‘Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi sistem değişikliği gerektirir’ diyen birçok hukukçu oldu. Türkiye’de bir yandan cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi için anayasa değişikliği oldu. Bir yandan cumhurbaşkanına tanınan büyük yetkiler var. Siyasi partiler bu konuyu Meclis’e getirmeli. Meclis, 330’un üzerinde bunu kabul ettiğinde halkımıza sorarız. Türk halkı ne derse tartışma biter. Halk bu sorunu çözer. Çünkü bu millet hangi soruna el attıysa onu çözüyor. Ben eminim ki sistem sorunlarını da çözecek olan Türk halkıdır” diye konuştu.
Haberin yayınlandığı birkaç gazete linkini aşağıda veriyoruz.
http://www.abcgazetesi.com/adalet-bakani-kim-takar-anayasayi-30786h.htm
http://www.haberler.com/uluslararasi-istanbul-hukuk-kongresi-8853683-haberi/
http://www.milliyet.com.tr/bekir-bozdag-dan-baskanlik-siyaset-2326399/
Bunu söyleyen sıradan birisi değildir, ülkenin Adalet Bakanı’dır. Yani Anayasa’nın 4’üncü maddesi ile “DEĞİŞTİRİLEMEYECEK HÜKÜMLER” içinde yer alan; “Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri (‘demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti’ olma ilkesi) ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” olan hükümleri uygulamakla, korumak ve kollamakla yükümlü olan makamın başındaki bir kişidir. Bu nedenle bu sözler öylesine söylenmiş, konuşmanın heyecanı içinde ağızdan çıkmış sözler değildir.
Bu sözler; 10 Ağustos 2014 tarihinde AKP Genel Başkanı’nın “Halk oylaması” ile Cumhurbaşkanı seçtirilmesinden sonra bilinçli bir şekilde gündeme getirilen, ülkenin yönetim biçimin değiştirilmesi ve Cumhuriyetin yürütme organlarının işlevsizleştirilmesi amacıyla özellikle söylenmiş sözlerdir. Bir başka anlatımla, istedikleri rejim değişikliğine toplumu ve devlet organlarını hazırlamak, yönlendirmek amacıyla yapılmaktadır, bu konuşmalar.
Bundan önce de benzer sözler sarf edilmişti.
Bizzat Cumhurbaşkanı’nın kendisi; 14 Ağustos 2015 günü Rize’de yaptığı bir konuşmada; “Türkiye 10 Ağustos 2014 tarihinde, milletin doğrudan cumhurbaşkanını seçmesiyle yeni bir döneme girmiştir. Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var. (…) İster kabul edilsin, ister edilmesin; Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun hukuki çerçevenin anayasal olarak kesinleştirilmesidir.” diyerek fiili durumuna Anayasal bir zemin yaratmak istediğini açıkça beyan etmiştir.
Bugün ise şüpheli Adalet Bakanı; “Türkiye’de bugün fiili başkanlık durumu yok mu? İstediğiniz kadar yok deyin var” diyerek, T. Erdoğan’la birlikte aynı Anayasal Suçu işlemektedir.
Görüldüğü gibi, bir yıl önce “Başkanlık” diyemiyorlardı. Şimdi artık “Başkanlık” da diyorlar. Önemle dikkatinizi çekiyoruz ki; burada Başkanlık sisteminin erdemlerinden, bu sisteme geçilmesinde falan söz edilmiyor. Fiili bir başkanlık sisteminin zaten yürürlükte olduğu söyleniyor.
Öyleyse bu durumda, gerek şüphelinin kendisi gerekse diğer yürütme organlarındaki kişilerin işgal ettikleri koltukları mevcut düzenlemelerine göre elde ettikleri, yürürlükte bulunan Anayasa nerede kaldı. Şu anda Anayasa’da “Başkanlık Sistemi”ne ilişkin tek bir kelime dahi var mı? Halen 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yürürlükte değil mi? Ve bu Anayasa hükümleri başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Adalet Bakanı olan şüpheli ve herkesi bağlamıyor mu? Halk tarafından seçilmiş olmak yürürlükteki Anayasal, Yasal kurallara uymama keyfiyeti mi vermektedir? Dolayısıyla devlet oldu bittilerle ya da fiili durumlarla yönetilir mi? Demokratik Hukuk Devletinde elbette hayır..
Ancak şüpheli ve iktidar partisinin diğer yetkilileri günlerdir bu Anayasal suçu işlemektedirler. Bunlardan en çarpıcı olanı AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Bitlis Milletvekili Vedat Demiröz’ün Manisa’da 26 Mayıs 2016 tarihinde Bitlisliler Kültür ve Dayanışma Derneğinin etkinliğinde yaptığı; “Türkiye’de Başkanlık sistemi fiilen başlamıştır. Şu anda fiili olarak Başkanlık sistemi var. Biz milletvekillerine düşen bundan sonra TBMM’de anayasayı statüye uydurmaktır. Bundan sonraki tek amacımız budur.” Şeklindeki konuşmasıdır. (Bkz. Doğan Haber Ajansı)
Yine devrik-müstafi İçişleri Bakanı Efgan ALA da görevdeyken kendisi hakkında “kamu düzenini sağlamada görevlerini yürütemediği, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını akamete uğratma girişimlerinde bulunduğu” iddiasıyla verilen gensoru önergesinin görüşmelerinde, 02 Mart 2015 Pazartesi TBMM Genel Kurul kürsüsünden şunları söylemiştir;
“Anayasaya yemin ediyoruz, uyuyoruz. Bu anayasanın kötü bir anayasa olduğunu söylememize engel bir durum yok, olsa da TANIMIYORUZ. Anayasada diyor ki, ‘milletindir egemenlik, millet bu egemenliğini devletin anayasal kurumları eliyle kullanır.’ Katılıyor musunuz buna Allah aşkına? Millet egemenliğini milletvekilleri eli ile kullanır, referandum yoluyla kullanır. HİÇBİR ANAYASAL KURUM MİLLET EGEMENLİĞİ KULLANMA YETKİSİNE SAHİP DEĞİLDİR, TANIMIYORUM. Bu anayasa derhal değişmelidir. Milletin iradesini gasp etmiş, satır aralarına gizlemiştir, söküp çıkartıp millete teslim etmek bizim görevimizdir” demiştir.
Oysa şüpheli Bekir Bozdağ da dahil bütün bu kişiler, TBMM’de: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” diyerek yemin etmişlerdir.
Şüpheli bu Anayasa sayesinde sahip olduğu kamusal güce dayanarak; cebir ve şiddet yoluyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya mevcut düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmektedir. Suçun maddi unsurunu, Anayasa hükümlerinin tamamının veya bir kısmının ihlal edilerek veya uyulmayarak değiştirilmesi oluşturmaktadır. Bu durum yukarıda ayrıntılı şekilde belirtilmiştir.
Şüpheli, Adalet Bakanı olmasında kaynaklı fiilen yönetimi altındaki yargı ve kolluk kuvvetleri ile cebir unsuruna her koşulda sahiptir. Devlete ait kamusal güç kullanılmıştır, kullanılmaktadır. Kısacası hak ve görevlerin ardına saklanılarak bir suç işlenmektedir. Şüpheli elindeki bu kamu gücüyle bir “karşı devrim” yapmaktadır. Yukarıdaki sözlerden başka bir anlam çıkarmak mümkün değildir. Dolayısıyla, yukarıda belirtilen sözleriyle şüpheli Bakanlık sıfatının arkasına gizlenerek Anayasal Düzen ve bu düzenin temel taşlarını açıkça ortadan kaldırmaktadır.
Bu nedenlerle şüphelinin baştan beri anlatılan konuşmaları ve eylemleri; TCK’nun 309’uncu maddede tanımlanan ANAYASAYI İHLAL suçunun kapsamındadır.
Anayasa’nın “Cumhurbaşkanının Nitelikleri ve TARAFSIZLIĞI” başlıklı 101. maddesine göre :”Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” Ancak başkanlık rejiminde siyasal ve partili, meclise de başkanlık edecek bir devlet başkanı hedeflenmektedir. Yürütme erkleri arasında bir denetim ve cumhurbaşkanının iktidardaki siyasi partiyi dahi denetleyebilmesi üzerine kurulu mevcut anayasal düzen, başkanlık rejimi savunusuyla yok sayılmaktadır. Bu nedenle suç “Anayasayı ihlal suçu”dur. Şüpheli ise iktidarın tüm zor olanaklarını yönetme ve sevk etme imkanı taşıdığı için bu makamdan bu eylemi gerçekleştirmesi cebir unsurunu kendiliğinden içermektedir.
Bu kişilerin, ettikleri yemine bağlı kalmadan sürekli tekrarladıkları Anayasayı İhlal eylem ve işlemleri nedeniyle, müvekkil parti adına biz; sürekli suç duyurularında bulunmaktayız. Maalesef, şimdiye kadar Cumhuriyeti, Anayasa’yı ve Hukukun Üstünlüğünü korumak ve kollamakla görevli hiçbir Cumhuriyet Savcısı bu kişiler hakkında soruşturma başlatmamış, başlatamamıştır. Yani yürütme organlarının başında bulunan bu kişilerin sanki “suç işleme özgürlükleri” varmış gibi, hergün Anayasayı ve yasaları ihlal etmeleri görmezden gelinmektedir. Bu nedenle müvekkil parti tarihsel bir sorumluluğunu yerine getirmektedir.
Yine, tüm bu gelişmeler işlenen anayasal suçlar karşısında demokratik hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü savunması gereken kurumlar ve kuruluşlar suskundur. Hukuk Fakültelerinin Dekanları, Anayasa Hukukçuları, Kamu Hukukçuları, Siyaset Bilimciler, Barolar suskundur. Suçtan haberdar olduğu anda re’sen soruşturma başlatması gereken Cumhuriyet Savcıları da maalesef yasal görevlerini yerine getirmemektedir. Bu nedenler, hukuka sahip çıkmak üzere Başsavcılığınıza başvurmak durumunda kaldık.
SONUÇ ve İSTEM……….: Yukarıda ayrıntılıca açıklandığı üzere;
Adalet Bakanı olan şüphelinin 13/10/2016 tarihinde Uluslararası Hukuk Kongresi’nde yaptığı ve aynı tarihli basın yayın organlarında yayımlanan konuşması nedeniyle, 5237 Sayılı TCK’nun 309’uncu maddesinde öngörülen “Anayasayı İhlal” suçunu işlediği çok açık olduğundan, şüpheli hakkında soruşturma başlatılarak yargılanması için Kamu Davası açılmasını müvekkil parti adına saygıyla arz ve talep ederiz.
Başvuruda Bulunan
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
V e k i l l e r i
Av. Metin BAYYAR Av. Sait KIRAN Av. Doğan ERKAN Av. Ayça OKUR