HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut hakkında basında çıkan “MİT TIRLARI-UCM Davası” nda verilen ceza hükmüne dair haberler hakkında açıklama
Genel Başkanımız Nurullah Ankut hakkında basında çıkan “MİT TIRLARI-UCM Davası” nda verilen ceza hükmüne dair haberler hakkında açıklamamızdır
Partimiz, MİT TIR’ları ile Suriye’ye silah taşınmasını bir savaş suçu olması sebebiyle ve yerel adliyelerde hiçbir sonuç alınamadığından, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşımıştı.
Yalnızca bu şikayet sebebiyle, “hak arama hürriyeti”nin kullanılmasını çok gören AKP yargısı, genel başkanımız hakkında 1 yıl 2 ay hapis cezasına hükmetmişti.
Konuya duyarlı basın emekçilerimiz, özellikle hukuka aykırı, şikayet hakkını hiçe sayan ve AKP önde gelenlerine methiyeler düzen “gerekçeli karar”ın çıkmasından sonra, dava ve karar hakkında haberler yaptılar.
Ancak sürecin tam tarifi ve hukuksuzluğun gösterilmesi bakımından, bu gerekçeli karara karşı temyiz sebeplerimizden de haberdar olunması “fikr-i takip” prensibi gereğince ihtiyaç olduğundan, aşağıda özetçe AKP yargısının kararına karşı temyiz gerekçelerimizi paylaşıyoruz:
“Yerel mahkeme, yapılan başvurunun içeriğinde kullanılan herhangi bir ifade biçimi sebebiyle değil, bizatihi uluslararası mahkeme savcılığına yapılan başvurunun kendisinin suç olduğu düşüncesiyle mahkumiyet kararını ihdas etmiştir.
Bu tasavvur, yüzlerce yıllık evrensel bir hak olan “HAK ARAMA HÜRRİYETİ”ni ve bunun doğal bir sonucu olan “İDDİA DOKUNULMAZLIĞI”nı yok saymak niteliğindedir.
UCM, Roma Statüsünü imzalamayan ülkeler veya bu ülkelerin yöneticileri hakkında da dava başlatabilmektedir.
UCM bu yetkisini, Roma Statüsünde yer verdiği “Uluslararası toplumu bir bütün olarak yakından ilgilendiren, en ciddi suçların cezasız kalmaması”, “Bu suçların faillerinin, cezasız kalmasına son verme ve böylece bu tür suçları önleme” prensiplerine dayandırmaktadır.
Türkiye taraf olsun ya da olmasın, uluslararası bir sözleşmede “savaş suçu” olarak kavramlaştırılan bir suç tipine atıf yaparak yargıya başvurmak, suçlama ve cezalandırma gerekçesi yapılırsa, hiçbir suç tipi iddiası hukuksal olarak ortaya atılamaz hale gelir. İDDİA DOKUNULMAZLIĞI ilkesi, tam da bunun için vardır.
Birleşmiş Milletler Şartı’nın 2/4. Maddesinde: “Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletler’in Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.” denilmektedir.
İşte Nurullah ANKUT’un genel başkanı olduğu partinin, MİT TIRLARI İLE SİLAH TAŞINMASINI UCM’ye ihbar etmesinin sebebi tam da budur. Uluslararası Hukuka göre hiçbir devlet bunu yapamamalıdır.
Türk Ceza Kanununun 128. Maddesine göre “yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez.”
Bu açık yasal hükmün açıklayan bir ANAYASA MAHKEMESİ KARARI şöyledir: “hak arama özgürlüğü, hukuk devletinin başlıca ölçütlerinden, demokrasinin en çağdaş gereklerinden, vazgeçilmez koşullarından biridir.”
Yerel mahkeme, genel başkanımızca UCM savcısına yapılan başvuruyla ilgili “hiçbir inceleme ve soruşturma işlemi yapılmayan” diyebilmiştir. Oysa UCM’den gelen, Genel Başkan’ımızı temsilen avukatlarına yapılan, başvuruyla ilgili “başvurunuzun kabul edildiği anlamına gelmemekle birlikte, başvurunuz incelemeye alınmıştır” şeklindeki cevabi yazıyı dosyaya sunmuştuk.
Demek ki UCM, inceleme yapmamış değil, bilakis, BAŞVURUYU İNCELEMEYE ALMIŞTIR.
Dolayısıyla yerel mahkeme hakimi, tümüyle kendi öznel yaklaşımıyla, UCM’den gelen cevabı görmezden gelmiş, dahası tersyüz etmiştir.
Peki yerel mahkeme hakimi, dosyaya biz savunmanların sunduğu UCM’NİN İNGİLİZCE CEVABİ YAZISINI TÜRKÇEYE ÇEVİRTME İHTİYACI HİSSETMİŞ MİDİR? HAYIR! Zira mahkeme hakiminin zihninde vereceği önyargılı ve siyasi karar önceden kuruludur. Dolayısıyla da UCM’den tarafımıza gelen yazıyı yokmuş gibi algılamakta ve bu hukuki olmayan öznel algı ve değerleri üzerinden hüküm kurmaktadır.
Tam da yerel mahkeme hakiminin dayandığı tez bakımından, hem “isnadın ispatı”, hem “iddia dokunulmazlığı”nın kabul edilebilirliğini göstermek açısından UCM BAŞVURUSUNUN AKIBETİNİN SORULMASINI TALEP ETMİŞTİK. YEREL MAHKEME BUNU DA REDDETMİŞTİR! Bu durumda yerel mahkeme hakimi, akıbetini sormayı reddettiği Uluslararası Ceza Mahkemesi başvurusu konusunda HİÇBİR SORUŞTURMA İŞLEMİ YAPILMADIĞINI NEREDEN ANLAMIŞTIR? Yerel mahkeme hakimi acaba hukuksal olmayan, dava dosyasında da bulunmayan harici bir bilgi mi almıştır? Yoksa yine zihninde peşinen verdiği karar onu bu yanılsamaya mı sürüklemiştir?
Yerel mahkeme, dosyada var olan incelemeye başlama kararını görmezden gelmek ve başvuru akıbetinin araştırılmaması yoluyla hukuka aykırı davranmış, eksik incelemeyle şahsi yorum yapmış; ve araştırmadığı başvuruyu meşru olmayan bir yöntem olarak nitelendirerek iddia dokunulmazlığı dışında ilan etmiş, hasılı kendi eksikliğini kendi hükmüne gerekçe yapmıştır.
Tersi durumda, mahkeme şayet başvuru akıbetini araştırsaydı, soruşturma başladığını göreceğinden kararının gerekçesi ortadan kalkacaktı. Dolayısıyla önden verilmiş siyasi ve hukuksuz kararın gerekçesini korumak adına yerel mahkeme, bu incelemeyi iradi olarak yapmamıştır.
Yerel mahkeme akıbetini araştırmamayı uygun gördüğü başvuru makamını (UCM’yi), “hukuken soruşturma yapması mümkün olmayan” olarak nitelendirmiş, böylece de kendisini UCM yerine koymuştur. Yerel mahkeme uyuşmazlık mahkemesi değildir. UCM savcılığının soruşturma yürütmesinin mümkün olup olmadığına kendisi karar veremez.
Yerel mahkeme yine başvurunun sonuçsuz olacağını, hiçbir araştırma yapmadan hükmetmek yoluyla, Genel Başkan’ımızın, devletin yönetim kadrosunda bulunan katılanların saygınlıklarını RENCİDE ETMEYE DÖNÜK KASITLA HAREKET ETMESİ, dahası DEVLETİ MAHKUM ETTİRME GAYRETİ olarak nitelendirmiştir.
Böylece devlet yöneticilerine karşı başvurulabilecek tüm iddia ve hak arama yollarının bu bakış açısıyla engellenebileceği bir fiili engel yolu yaratmıştır.
Şikayet/ihbar hakkını kullanan kişinin, ihbar edilenin devlet yöneticisi olması halinde, saygınlığının rencide olup olmayacağını düşünme yükümü yoktur.
Yerel mahkeme hakiminin, genel başkanımızca yapılan başvuruyu ÜLKE ÇIKARLARI İLE BAĞDAŞMAZ nitelemesine gelince, tam da bu nokta yerel mahkeme hakiminin siyasal saiklerini saklama gereği duymadığı, hatta alenen ilan ettiği yerdir.
Ne demiş genel başkanımız UCM Savcılığı’na ihbarında?
“Hemen her gün bir yeni örneği ile karşılaştığımız uygulamalarla, egemen bir devletin (Suriye’nin) toprağına saldırı amacı taşıyan güçlerin ülkemizde örgütlendiklerini hatta bu güçlerin kontrolsüz bir şekilde kendi halkımıza karşı da saldırganlaştıklarını görmekteyiz”
Türkiye’de sayıları 4 milyona yaklaşan Suriyeli mülteci, Uluslararası Terörün Önlenmesi Sözleşmesine göre açıkça Suriye egemen devletine karşı terörist bir örgütlenme olan (buna rağmen iddia makamının iddianamesinde açıkça savunabildiği) ÖSO’nun, IŞİD’in bölgemizi ve ülkemizi kan gölüne çevirmesi, Suriye devletinin ve halkının, ve bu sebeple İran, Suriye ve diğer komşularımızın neredeyse tamamının Türkiye’ye düşman olduğu, Türk jetlerinin düşürüldüğü, Türk tanklarının henüz geçtiğimiz günlerde IŞİD tarafından vurulduğu, IŞİD’in Diyarbakır, Suruç, Sultanahmet, Ankara ve Beyoğlu katliamları gerçekleştirdiği bir TÜRKİYE MİDİR ÜLKE ÇIKARINA OLAN?
Bu davanın müştekileri, Suriye’ye karışmadan önce, bu olayların hangisi yaşanmıştır Türkiye’de?
Müştekilerden Recep Tayyip Erdoğan, Mit TIR’ları için “velev ki silah taşıyorlardı” demişti yakın zamanda.
Egemen Suriye devletine karşı ayaklanmış çetelere silah göndermek, Türkiye’nin de taraf olduğu Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin açıkça ihlali değilse nedir?
Yerel Mahkeme hakimi – hangi yetki ve yetkinlikle böyle bir değerlendirme yapar bilemiyoruz – ancak şu sözleri gerekçeli kararında kullanabilmiştir:
“…BAZI SOL GÖRÜŞLÜ PARTİLER, ULUSLARARASI HUKUK DEĞERLERİNİ BENİMSEMEKTE, ULUSAL DEĞERLER GÖZARDI EDİLMEKTEDİR”
Bu cümle, gerekçeli kararı başlı başına bozma sonucuna götürmelidir. Zira:
-Sanığın genel başkanı olduğu partinin sol bir parti olmasıyla hakim neden ilgilenmektedir? Bunu karar gerekçesinde belirtme ihtiyacı hissetmesi nedendir? Sol parti genel başkanı olması suçun unsurlarından birisi midir, yoksa bir algı yaratma, ya da peşin kararın algısının kabul görmesini sağlama saiki mi vardır?
-Sol parti değerlendirmesi, hukuksal bir değerlendirme midir, yoksa siyasal bir değerlendirme midir?
Bu yorumda örtülü bir “argumentum a contrario” (mefhumu muhalif) HUKUKSAL İKRAR VARDIR. “uluslararası hukuk değerlerini benimsemek…”. demek ki genel başkanımız, benimsediği uluslararası hukuk değerlerine göre bir başvuru yapmıştır!
“Uluslararası hukuk değerleri”ne göre yapılan bir başvuru ise suçlama konusu olamaz.
“ulusal değerleri gözardı etme…” değerlendirmesini Genel Başkan’ımız hakkında yapmak ise, yerel mahkeme hakimi de dahil hiç kimsenin vazifesi değildir. Böyle bir değerlendirme kabul edilemez.
Genel Başkan’ımız, Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’nın Kuvayimilliye Komutanlarından, bu toprakların yetiştirdiği en büyük Sosyalist olan, Hikmet KIVILCIMLI’nın en yetkin öğrencisi, O’nun önderliğinin yaşayan mirasçısı, devamcısıdır. Genel Başkan’ımızın, ulusal değerleri korumak için yaptıklarından, mücadelesinden ve eylemlerinden, yerel mahkeme hakimi bihaberdir.”
Özetlediğimiz temyiz gerekçelerimizi basının ve konuya duyarlı basın emekçilerinin dikkatine sunarız. 13.05.2016
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Başkanlığı