Kaz Dağları’nı Savunmak demek Emperyalizme ve İşbirlikçilerine karşı Doğayı Savunmak demektir!
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonunda ülkemizi işgal eden İngiliz, Fransız, İtalyan ve onların kuklaları olan Yunan ve Ermeni Burjuvalarının amaçları net ve belliydi. Ülkemizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmek, topraklarımızın doğal zenginliklerini kendi emperyalist maksatları uğruna dibine dek ele geçirmek idi.
Bu söylediklerimiz ise bugünden yüz yıl önceye denk düşüyordu. Emperyalistler bu toprakları sömürmek amacıyla işgale giriştiklerinde tankla, topla, tüfekle gelmişlerdi. Ancak 1. Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal, bu işgale karşılık “Geldikleri gibi giderler” diyerek, Ulusal Kurtuluş mücadelesini başlattı ve Anadolu Halkının yiğitçe direnişi sonucunda bu öngörü gerçekleşti, emperyalistler “geldikleri gibi gittiler”. Bu toprakların yiğit halkları geçit vermedi Batılı Emperyalistlerin yağmacı işgaline.
Ta ki bir yere kadar; tankıyla, topuyla kazanamayan emperyalizm, açık işgal yolundan vazgeçti ve ülkemizdeki en satılmış adamları yoluyla iktidarı tekrar ele geçirdiler. Görünürde onların yüzleri yoktu, isimleri duyulmuyordu ancak başa geçirdikleri işbirlikçileri sayesinde yüzyıl önce başaramadıklarını, bugün top, tüfek kullanmadan başarıyor, yerüstü ve yeraltı kaynaklarımızı yağmalıyorlar…
Bunun son örneklerinden biri de; Kaz Dağları. İktidarda bulunan AKP’giller, iktidarda bulundukları süre boyunca ülkemizin doğasını, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını efendileri olan ABD-AB Emperyalistlerine peşkeş çekmekten, doğamızı sömürmekten çekinmediler, rahatsızlık duymadılar.
İşte Kaz Dağları’na yaptıkları da tam olarak buydu. Emperyalist efendilerine yaranmak için Kaz Dağları’mızı Kanadalı Emperyalist Şirket Alamos Gold’a sattılar. Akrep nasıl doğası gereği sokuyorsa emperyalist olan bu şirket de “emperyalist niteliğinden dolayı” dünyanın bir ucundan kalkıp, eski çağlarda mitolojilere dahi konu olmuş, ülkemizin oksijen ihtiyacını giderme bakımından önemli bir yere sahip, birçok endemik tür dâhil olmak üzere sayısız canlıya ev sahipliği yapan Kaz Dağları’mızı kendi cepleri dolsun diye katletmeye geldi.
Yine bu şirket, kendi ülkesi Kanada’da doğaya, hayvanlara zarar veremezken, bizim ülkemizde ise sayısız canlıyı ve doğayı katletmekten çekinmemektedir. İktidarın her türlü desteği ile rahatça işlerini görmektedirler.
Ancak tüm bunlara rağmen, bu emperyalist şirketin yaptığı katliama ve yerli işbirlikçilerin bu katliama önayak olmasına rağmen Çanakkale Belediyesi ve halkımız bu yapılanlara sessiz kalmadı. Bu katliamın durdurulması için halkımızın desteği ile “Su ve Vicdan Nöbeti”ni başlattılar.
Bizler de, Halkın Kurtuluş Partililer olarak bu Nöbete ilk andan itibaren destek verdik. Yoldaşlarımız çadırlarını alarak nöbet alanına gittiler ve bu katliamın durdurulması için mücadele edenlerle birlikte oldular.
Gittikleri andan itibaren de oradaki kitleye, bu yapılan katliamın AKP’giller’in izni ve desteği ile yapıldığını ve katliamı yapan Alamost Gold şirketinin emperyalist niteliğinden ötürü bu katliamı yaptığını doğal olarak da Kaz Dağları’nda verilen mücadelenin salt ekolojik, çevresel, doğa mücadelesi denilerek yanlış ve sınırlandırılmış bir mücadele olmaması gerektiği, aslında emperyalizmin ta kendisine karşı verilen bir mücadele olduğunu söylediler.
Ve bunun sonucunda, her sabah ve akşam maden-kazı alanına yapılan yürüyüşlerin ana pankartı, Yoldaşlarımızın kendi elleriyle yaptıkları “Emperyalist Şirket Kaz Dağı’nı Terk Et” ve Mustafa Kemal’in sözünün yer aldığı ve üzülerek söylüyoruz ki Y-CHP’li belediyenin alana astığımızda indirmek istediği “Bağımsızlık Benim Karakterimdir” pankartı oldu.
Özellikle “Bağımsızlık Benim Karakterimdir”’ bayrağımız, yapılan yürüyüşlerden, Fazıl Say’ın verdiği konsere kadar tüm eylemlerde en önde taşınmıştır ve yine alanın girişine astığımız Mustafa Kemal’in sözünün yazılı olduğu pankartımız, alanı ziyarete gelen ve orada bulunan birçok insan tarafından benimsendi ve önünde fotoğraf çekildi.
Aynı zamanda yürüyüşlerde taşıdığımız “Emperyalist Şirket Kaz Dağı’nı Terk Et” pankartımız ve Mustafa Kemal’in kalpaklı resminin olduğu “Bağımsızlık Benim Karakterimdir” bayrağımız, yalnızca Partili Yoldaşlarımız tarafından değil, tam tersine çoğu zaman orada direnen kitle tarafından da benimsenerek taşındı.
Yine Fazıl Say’ın verdiği konsere de en örgütlü katılan ve desteği sunanın da Partimiz olduğu herkes tarafından görüldü.
Zaten yukarıda da bahsettiğimiz gibi Y-CHP’nin Mustafa Kemal’in kalpaklı resminin olduğu ‘Bağımsızlık Benim Karakterimdir’ bayrağımızdan ve pankartımızdan rahatsız olup indirmeye çalışmasının sebebi budur; halkımız tarafından benimsenmesidir.
Bulunduğumuz süre boyunca haber kanallarından, internet sitelerinden yapılan katliamın durdurulduğu, şirketin açıklamaları da ağaç ve doğa katliamını durdurdukları yönündeydi. Ancak bir akşam yürüyüşünde yoldaşlarımız kendi gözleri ile gördü ki, iş makineleri halen çalışmaktaydı. Yani şirket halkımızı yalanlarla kandırmaktadır.
Zaten en başından itibaren şirketin ve işbirlikçi iktidarın söyledikleri en büyük yalan da orada altın çalışması yaparken bölgenin doğasına ve suyuna zarar vermeyecekleriydi. Ancak şirketin geçmişi, daha önce dünyanın dört bir yanında sebep olduğu katliamlar ve bu katliamla ilgili yapılan bilimsel araştırmalar, makaleler, örnek olarak ÇED raporu gösteriyor ki, yapılmak istenen siyanürlü altın madeni araması sırasında birinci dereceden fay hattında bulunan ve çok sık büyüklü-küçüklü depremlerin yaşandığı Kaz Dağları’nda oluşturulacak siyanürlü havuzlarda bulunan siyanür ve diğer ağır metaller en ufak bir doğa olayında Kaz Dağları’nın topraklarına ve Çanakkale halkının ve besi hayvanlarının tek içme su kaynağı olan Atikhisar Barajı’na karışması muhtemelden öte, bilimsel verilerle ortaya konan somut bir gerçekliktir.
Siyanür doğaya karıştığı anda ağaçlardan hayvanlara, mikroorganizmalardan insanlara kadar tüm canlılar için son derece zehirli ve öldürücü bir maddedir. Şayet bu emperyalist şirket amacına ulaşır ve Kaz Dağları’mızın eteklerinde bu zehirli maddelerle dolu devasa çukurları oluşturursa toprağımıza karışacak olan bu zehirler, Kaz Dağları’mızı çorak bir araziye çevirecek, on yıllar boyunca bu topraklarda canlılığın tek bir parçasına bile rastlanılmayacaktır ve o bölgede yaşayacak olan gelecek nesiller için de büyük bir tehlike oluşturacaktır.
İşte o bölgenin halkına da emperyalizm ve ülkemizdeki işbirlikçi AKP’giller’in reva gördükleri gelecek budur. Çünkü amaçları ceplerini doldurmak, servetlerine servet katmaktır. O bölgenin halkı ise onların zerre umurlarında değildirler. Onlar için insanların, hayvanların, doğanın ölümü ceplerine girecek paradan daha değersizdir.
İşte Halkın Kurtuluş Partisi olarak bizler emperyalizmin ve işbirlikçilerinin tüm bu amaçlarına karşı Kaz Dağları’nda bulanan dostlarımızla omuz omuza mücadele ettik.
Sadece bununla da kalmayıp Partimiz Avukatları bu katliamın durdurulması için Çanakkale adliyesinde Suç Duyurusunda bulundu.
Kısacası biz mücadelenin her aşamasında bulunup önderliğini yaptık. Ancak ne var ki halkımızın örgütsüzlüğünden dolayı mücadelemiz zaferle sonuçlanamadı. Kaz Dağları’ndaki ağaç ve doğa katliamı, acıdır ki devam ediyor. Emperyalist haydutlar ve yerli hainlerden oluşan işbirlikçileri, altınlara tapınıyorlar çünkü. Başka hiçbir şey onların umurunda değil: Ne doğa, ne hayvan, ne insan…
Biz Kurtuluş Partililer biliyoruz ki, “Örgütsüz Halk Köle Halktır, Örgütlü Halk Yenilmez”’.
Ve inanıyoruz ki emperyalizme ve onların yerli işbirlikçilerine karşı örgütlenmiş olan halkımız ülkemizin bir parça toprağını dahi onlara yem etmeyecektir. Kaz Dağları’nda emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı verdiğimiz mücadeleyi büyüteceğiz ve “Tam Bağımsız” ve gerçekten demokratik Türkiye’yi kurana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.
Ve bunu açıkça söylüyoruz ki; emperyalizm ülkemizin neresini sömürmeyi düşünürse düşünsün karşısında “Ya Özgür Vatan Ya Ölüm!” diyen Halkın Kurtuluş Partilileri görecektir.
Emperyalist Şirket Kaz Dağını Terk Et!
Emperyalistler, İşbirlikçiler Geldikleri Gibi Gidecekler!
Bağımsızlık Bizim Karakterimizdir!
Altıncı Şirket Kaz Dağından Defol!
Kurtuluş Partililer