Recep Vurmuş Yoldaş Kavgamızda Yaşıyor
23 Mayıs 2017’de Malatya’ya bir işçi örgütlenmesi için giderken yolda geçirdiği elim bir trafik kazası sonucunda bedence aramızdan ayrılan Recep Vurmuş yoldaşı İstanbul’da 28 Mayıs Pazar günü İl Örgütümüzde gerçekleştirdiğimiz etkinlikle andık.
Etkinlikte söz alan konuşmacı Yoldaş’ımız; Recep Vurmuş Yoldaş’ın devrimci önderliğine, insan, hayvan ve doğa sevgisinden asla ve asla bitip tükenmeyen devrimci cesaretinden ve kararlılığından söz etti. Yoldaş’ımızın üniversite yıllarında verdiği mücadelelerden, işçiler arasında verdiği sendikal mücadeleye, yaşadığı mahallede verdiği mücadeleye ve bunların sonucunda kazandığı devrimci önder kişiliğini konuşmacı yoldaşımız bizlere büyük bir gururla anlattı.
Recep Vurmuş Yoldaş’ın devrimci cesareti ve kararlılığı, teoriye olan hakimiyeti ve bulunduğu her ortamda dostlarına ve yoldaşlarına karşı sevgisi ve saygısı özellikle genç yoldaşlara örnek olması bakımından anlatıldı.
Gençliğinde ve onunla sendikal mücadelede omuz omuza çalışan ve tanıyan yoldaşlarımız anılarını ve duygularını paylaşmak üzere söz aldılar.
Aynı zamanda partimiz Genel Başkanı Nurullah Ankut ve Disk- Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu da söz aldı ve yine Recep Vurmuş yoldaşımızın devrimci kişiliğinin her yoldaşımız için birer örnek olmasını ve hepimizin birer Recep Vurmuş yoldaş olarak yetişmemiz gerektiğinden söz ettiler.
Etkinliğimiz Recep Vurmuş Yoldaşımız için Kurtuluş Partisi Gençliğinden yoldaşlarımızın okumuş olduğu şiirler ile sona erdi.
Recep Vurmuş Yoldaş Halkların ve İşçi Sınıfının Kurtuluş Mücadelesinde Yaşıyor !
İnsanlık var oldukça, insanlığın kurtuluş davsına ömrünü verenler asla unutulmazlar!
Halkın Kurtuluş Partisi
İstanbul İl Örgütü
Anma etkinliğinde yapılan konuşmalar.
İşçi Sınıfımızın yiğit evladı, mütevazı, bilimli, bilinçli, devrimci sınıf sendikacısı bir işçi önderi, gençlik önderi olan Recep Vurmuş Yoldaş’ı anmak için toplandık bugün.
Devrimci Nakliyat-İş Sendikası Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve Partimizin yiğit ve fedakâr bir neferiydi Recep Yoldaş’ımız.
Malatya’ya işçi örgütlenmesi yapmak üzere giderken Kayseri’de geçirdiği talihsiz bir kazada çok genç yaşta kaybettik yoldaşımızı. Yıl 2007, 23 Mayıs’ı idi.
Recep Başkan yiğit, fedakâr bir işçi önderiydi. Nakliyat-İş Sendikası öncülüğünde gerçekleştirilen İzelman Örgütlenmesinin öncülerindendir. 6000 kişilik İzmir İzelman Örgütlenmesinde Recep Yoldaş olağanüstü fedakârlıklar göstermiştir. Sarı sendikacıların, Sevrci Sahte Sol’cuların hain tuzaklarına, engellemelerine rağmen gece gündüz demeden günlerce uykusuz kalarak bir örgütlenme gerçekleştirilmiştir. Türkiye İşçi Sınıfı Mücadelesi Tarihine geçen önemli bir deneyimdir bu örgütlenme.
Yine Recep Yoldaşımız İstanbul, Konya ve diğer illerdeki Ambarlar örgütlenmesi ve mücadelesinin de önderlerinden olmuştur.
Pirelli-Ekolas Örgütlenmesi ve Direnişi, İstanbul Coca-Cola Örgütlenmesi, Direnişi ve İşgali, Bandırma Bagfaş Örgütlenmesi ve Direnişi, Arçelik Örgütlenmesi ve Direnişine önderlik eden yoldaşlarımızdandır.
Recep Yoldaşımız işçi çocuğuydu. Bu yüzden hep İşçi Sınıfından yana düşünüp davrandı. Bir işçi çocuğu olarak İşçi Sınıfımızın ve Emekçi Halkımızın yaşadığı zulmü, sömürüyü, acıları, yoksullukları yaşayarak büyüdü. Ve bu acıları ortadan kaldırmak için devrimci kavgaya atıldı.
Doğup büyüdüğü Urfa’dan Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümünü kazanıp Ankara’ya geldiğinde Partimiz saflarına katıldı, 1991yılında.
Çünkü Recep Yoldaş gerçek bir insandı. İnsan olarak bize düşen görev İşçi Sınıfımızın ve Emekçi Halkımızın yaşadığı acıları, toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmaktır, anlayışındaydı. Yoksul bir işçi ailesinin çocuğu olarak kişiliği bu şekilde şekillenmişti çünkü. Başka türlü davranamazdı o.
Eğer bunu yapmazsak insanlığımızın hakkını veremeyiz, ben de şu kısacık ömrümü, en iyi şekilde yaşayayım, tamamen kendi bireysel zevk ve ihtiyaçlarımı karşılayayım, kişisel çıkarlar peşinde koşayım, gerisinden bana ne, demedi, diyemedi. Biliyordu ki, o zaman bir hayvandan farkımız kalmaz.
Partimizle tanıştığında da çabucak kaynaşıverdi, etle tırnak gibi.
Çok okuyan bir arkadaşımızdı. Teorimizi de çabuk kavrayan yoldaşlardandı.
Tüm zamanını devrimci kavgaya ayıran bir yoldaşımızdı
Doğal bir gençlik önderiydi. İnsanlarla çok kolay iletişim kurar, bir çekim merkezi olurdu. Hacettepe’de “Muhtar” olarak bilinirdi. Hacettepe’nin Muhtar’ı…Gençliğin devrimci mücadelesi ondan sorulur anlamında diğer sol gruplar dahil bu adı vermişlerdi kendisine. Tüm siyasetler tarafından saygıyla karşılanır, sözü geçerdi yoldaşımızın. Üniversitedeki gençlik mücadelesine öncülük ederdi, Partimizin teorisi ve pratiği ışığında. Daha sonra İşçi Sınıfı Mücadelesine boylu boyunca dalacak, eğitimini yarım bırakacaktır.
Yoldaşımız gittiği her yerde bir çekim merkezi oluveriyordu.
İzmir İzelman Örgütlenmesinden sonra geldiği İstanbul Alibeyköy’de, o dönem orada bulunan İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği’nde aktif olarak çalışmalar yürüttü. İşsizliğe, pahalılığa, zamlara karşı mahalle halkıyla birlikte basın açıklamaları, eylemler yapıldı.
Sevrci Sol henüz askıcı olmadan önce ve CIA Solu Cephesine kaymadan önce sol ortamda yapılan siyasetler arası toplantılarda teorimizi en iyi şekilde savunur ve anlatırdı. Bilimli ve bilinçliydi yoldaşımız.
Kendini sürekli geliştirirdi. Şu anda “Kahraman Gerilla Che Guevara” kitabımızın kapağını süsleyen afişini tasarlamıştı. Bilgisayar kullanımının bu denli yaygın olmadığı bir dönemde.
Recep Yoldaşımız paraya pula hiç önem vermezdi. Partimizle tanıştığı 1991 yılından 2003 yılına kadar tamamen kendi olanaklarıyla kavgasını sürdürdü. Tüm zamanını devrimci kavgaya ayıran bir yoldaşımızdı. Kendini profesyonel bir devrimci olarak tutmayı başardı, İsmet Demir yoldaşımız gibi.
İsmet Demir Abi’miz de Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın öğrencisi bir işçi önderiydi. Yapı İşçileri Sendikası Önderliği görevini yürüttü. Türkiye İşçi Sınıfı Mücadelesinde çok önemli yeri olan işgal, grev ve direnişlere öncülük etmiştir. “Yalınayak İsmet” olarak anılmıştır. İşçi Sınıfı içerisinde, onlar gibi yaşamış ve önderlik etmiştir. Kendi olanaklarıyla tüm yaşamını İşçi Sınıfının ve Emekçi Halkımızın kurtuluş mücadelesine adamıştır. Recep Yoldaş’ımız, İsmet Demir Abi’mizi örnek almıştır.
Yine Devrimci Önderlerin ve Usta’ların yaşamlarına bakalım. Onların da paraya pula hiç kıymet vermediklerini görüyoruz.
Marks-Engels Ustalar bütün olanaklarıyla kendilerini İşçi Sınıfı Mücadelesine adıyorlar, tüm kişicil çıkarlarını bir yana bırakıyorlar. Marks Usta’nın hayatı yoksulluk içinde geçiyor. Çocuğu hastalanıyor. Doktor ve ilaç giderlerini karşılayamıyor ve çocuğu vefat ediyor ne yazık ki. Cenaze giderlerini dahi karşılayacak parası olmadığı için çocuğu bir odaya bırakıyorlar, öbür odaya geçip çaresizce ağlıyorlar ailece.
Yine Kıvılcımlı Usta, “Trajedimden başka bırakabileceğim mirasım yok. Kişi mülküm diyebileceğim hiçbir şeyim yok. Trajedimse doğru bildiğimi her an savunmakta bir an bile gözümü kırpmamak.”, diyor.
Fidel ve Che Yoldaşların yaşamı da farklı değil. Che Bolivya’ya gitmek üzere Küba’daki görevlerinden istifa ederken Fidel’e bir mektup yazıyor: “Çocuklarımın geleceği için bırakabileceğim hiçbir şeyim yok. Nasıl olsa Sosyalist Devlet her Küba insanına yaptığı gibi benim çocuklarıma da gerekli yardımı, ilgiyi gösterecektir, bundan eminim.”, diyor.
Fidel, Küba Devlet Başkanlığı yaptığı dönemde sadece 25 dolar aylık alıyordu ve “bu yetiyor” diyordu.
Yine Konya’nın Çınarı Faruk Sur Yoldaşımız da hep sade ve tutumlu yaşadı.
İşte Recep Yoldaşımız da bu büyük devrimci önderleri örnek aldı. Paraya, pula hiç önem vermedi ve Devrimci Kavgayı her şeyin önünde tuttu.
Recep Arkadaşımız insan sevgisiyle doluydu. İçtenlikliydi, sıcakkanlıydı. Yoldaşlarının gönlüne girmeyi başarmıştı. Bir devrimci önderin en önemli özelliklerindendir yoldaşlarının gönlüne girmek.
Ve Recep Yoldaşımızın insan sevgisi temeli üzerine oturan sağlam ve güçlü bir statik ve dinamik karakteri vardı. Statik karakter deyince sağlam ve aşınmaz ruh ve beden yapısı anlaşılır. Dürüst, onurlu olmak gibi temel kişilik özellikleri… Yani insanın, bir binanın kolonları,kirişleri gibi taşıyıcı sistemidir statik karakter.
Dinamik karakter de bir binanın işlevselliğine benzetilebilir. Atılgan olmak, girişken olmak gibi karakter özellikleridir.
İşte bu iki karakter insan sevgisi temeli üzerine oturmuştu yoldaşımızda, devrimci önderlerde olduğu gibi. Recep Yoldaşı da en yakın kardeşimiz gibi seviyorsak, onu her andığımızda gülümseyerek hatırlıyorsak, işte bu özelliklerinden ötürü. Yoldaşlarına karşı olan davranışlarından, hoşgörüsünden dolayı böylesine seviyoruz yoldaşımızı.
Bir devrimci önderin bir başka özelliği de dinamik karakterin de bir parçası olan girişken olmaktır, arkadaşlar. Recep Yoldaş kendisine bir görevin verilmesini beklemezdi. Gerçek devrimci, Türkiye’nin durumunu, devrimci hareketin durumunu, Türkiye’deki emekçi halkın, İşçi Sınıfının, köylünün, esnafın, aydınların durumunu tahlil eder. Bakar ve görür ki:
Açlık Sınırının 1.677 TL, Yoksulluk Sınırının 4.979 TL olduğu ülkemizde Asgari Ücret 1. 404 TL’dir (AGİ dahil). Halkımızın büyük çoğunluğu Açlık ve Yoksulluk Sınırının altında ücretlerle hayatta kalma mücadelesi vermektedir.
Bu yoksulluk AKP’giller döneminde katlanarak artmış ve 10 milyon insan sosyal yardımlarla yaşayabilir duruma düşürülmüştür.
2002-2016 yılları arasında iş cinayetlerinde katledilen işçilerimizin sayısı 18 bine yaklaşmıştır.
Aynı dönemde BM istatistiklerine göre, 15 bine yakın kadın,Kadın Cinayetlerinde katledilmiştir.
ABD’nin ülkemize ve bölgemize yönelik bölüp parçalamak, Ortadoğu’nun haritasını yeniden çizmek için hazırladığı BOP’un gönüllü taşeronları-hizmetkârları IŞİD ve TAK tarafından bu planı hayata geçirmek için yapılan katliamlarda 500 civarında insanımız katledildi. Hem de bir buçuk yıl gibi kısa bir sürede. Tabiî bu sayıya Kürt Meselesi’nin Amerikancı Çözümünü hayata geçirmek için ABD Emperyalistlerinin emirleri doğrultusunda Amerikancı Kürt Hareketinin AKP’giller’le tutuştuğu savaşta ülkemizin doğu ve güneydoğusunda ölen Türk ve Kürt gençlerini katarsak bu sayı binleri bulur.
AB-D Emperyalistlerinin aynı BOP’u doğrultusunda ülkemiz hızla Ortaçağ karanlığına sürükleniyor.
18 Adamız Yunanistan tarafından 13 yıldır işgal ediliyor. Amerikancı AKP’giller başta gelmek üzere Meclis’teki Dörtlü Çete’nin diğer üyeleri ve sol adı altındaki gruplar bu duruma tık demiyorlar-diyemiyorlar. Bir tek biz, Halkın Kurtuluş Partis, canla başla mücadele ediyoruz. Suç duyurularında bulunuyoruz, eylemler yapıyoruz.
Türkiye sol ortamı çürütülmüş, ABD tarafından “umut kaynağı” ilan edilmiş ve tek gerçek devrimci muhalefet HKP kalmış.
Dünyaya baktığımızda da en zengin 8 kişinin toplam servetinin 426 milyar dolar yani 1,7 trilyondan daha fazla olduğunu görüyoruz. Yani dünyadaki 3,6 milyar insanın 409 milyar dolarlık mal varlığından daha fazla.
Bir arabaya sığacak kadar insan dünya haklarının yarısının servetinden fazlasına sahip. AB-D Emperyalistleri dünyayı babalarının çiftliği gibi yağmalıyorlar. Halklara acılar çektiriyorlar, kan kusturuyorlar.
Bu dava en yüce dava, insana en yaraşır mücadele
İşte gerçek insan, gerçek devrimci bunları görür, tahlil eder ve boylu boyunca kavgaya girer. Ama kavgaya girince de sadece verilen her görevi kabul edip yerine getirmek yetmiyor. Dinamik karakterimizi geliştirmek gerekiyor. Girişimci, üretken ve insiyatifli olmamız gerekiyor. Bir görevin başarılı olması için neler yapmalıyız, nasıl çalışmalıyız, kimlerle bağ kurmalıyız, bunlara kafa yormamız gerekir. Bu da devrimci yaratıcılık ve girişkenliktir.
İşte Recep Yoldaşımız da şu görevin yapılması gerekir ve ben bu göreve talibim, diyen arkadaşlardandı. Bu yüzden gerçek bir devrimciydi.
Recep Yoldaş fiili kavgada da hep yiğitlik ve ataklık gösteren yoldaşımızdı. Yüreğinde korku, yılgınlık, karamsarlık, umutsuzluk yoktu.
Tıpkı Marks-Engels-Lenin Ustalar gibi.
Tıpkı işkencelerden hep başı dik çıkan Hikmet Kıvılcımlı Usta gibi.
Tıpkı, 15-16 Haziran Şanlı İşçi Direnişi’nde en önde yer alan, 12 Eylül Faşizminin işkencecilerine pes dedirten, Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın geleneğini sürdüren, ser verip sır vermeyen Partimizin yiğit önderleri gibi.
Recep Yoldaşımızı anarken, hatırlarken şunu unutmamamız gerekir, hepimiz gibi o da ideallerinin öldükten sonra da sürmesini isterdi. Bizler onun yoldaşları olarak, onun ideallerini, İşçi Sınıfını ve Emekçi Halkımızı kurtuluşa götürme, toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırma ideallerini gerçekleştirmek için görevlerimizi layıkıyla yaparsak, onun ve ondan önce ve sonra düşen yoldaşlarımızın devrimci kişiliklerini örnek alırsak, onlara karşı manevi borcumuzu, yoldaşlık borcumuzu ödemiş oluruz.
Recep Yoldaş’ı bedence kaybettik ama hepimizin gönlünde, bilincinde diğer yoldaşlarımız gibi yaşayacak ve bizimle birlikte mücadele edecek.
Bu dava en yüce dava, insana en yaraşır mücadele. “Devrimci Önder Nedir?” Kitabımızın son bölümünü okumak istiyorum, bitirirken:
“En çok 100 yıl sonra bugün hayatta olan insanların hemen hemen tümü yok olacak. Kimse kalmayacak. Bugünkü vurguncular da, zalimler de, satılmışlar da yok olup gidecekler. Yepyeni insanlar gelecek, dolduracak dünyayı.
“Onlar da bizim çektiğimiz acıları çeksinler mi?
“Hayır çekmesinler.
“Onlar insana yaraşır bir düzende yaşasınlar. Gerçekten eşitçe, yani lafta, kağıt üzerinde değil, fiiliyatta da eşitçe kardeşçe yaşasınlar. Birbirlerini sömürü aracı olarak görmesinler. Kardeş olarak görsünler.
“İşte biz bunun mücadelesini veriyoruz. O yüzden en insanca yaşam biçimi bizimkisi. Recep Yoldaşımız da kısacık yaşamını bu insanca yaşam biçimiyle doldurdu. Anısı mücadelemize ışık tutacak. 28.05.2017”
Nurullah Ankut Yoldaş: Yoldaşımız kısa konuştu ama çok özlü konuştu. O bakımdan yoldaşımızla ilgili söylenebilecek her şeyi ifade etmiş oldu.
Gerçekten de Recep Yoldaş’ımız hareketimize, geçmişimize, önderlerimize tam anlamıyla layık bir yoldaşımızdı. Statik karakteriyle dinamik karakteri birbiriyle yarışan bir yoldaşımızdı. Her bakımdan güvenilirdi. İnsani anlamda, devrimci anlamda bir anıttı. Devrimci durumu tahlil eden, anında sonuçlar çıkaran ve yoldaşlarıyla birlikte gerekli olan davranışı koyan bir yoldaşımızdı. Yani hep diyorum ya; “her şeyi illa yukardan kıdemli abilerimiz önersin biz yapalım” anlayışında değildi. Yani hemen durumu değerlendiren, hızla yapılması gerekeni belirleyen ve davranışa geçen bir yoldaşımızdı.
E, gerçek devrimci böyle olur arkadaşlar. Yani Önderimiz de “Oportünizm Nedir?”adlı kitabında altını çizerek anlatır. Alman gericiliğinin “Truppenführung” (Askercil Birliklerin Güdümü) adlı Talimnamesi’nde dile getirilen özlü bir deyiş akla gelir. Der ki:
“Her tek tek erin, savaşın stratejik anlamını ve hedefini kavraması ve tüm yaratıcı kişiliğiyle inisiyatifli olarak savaşa el koyması zaferi belirleyen temel unsurdur.”, der.
Demek ki sadece komuta kesiminin yeteneği, kalitesi yetmiyor zafer için. Her tek tek erin yaratıcı kişiliği ve hedefe odaklanması zaferi garantiliyor, arkadaşlar.
Bu bakımdan Partimizin ilk kurulduğu gün de aynı şeyi belirlemiştim ben de, söylemiştim. Yani hangi bölgede olursa olsun tüm yoldaşlar, kendilerini bölgelerinde bizim yerimize koyacaklar. Ben şu anda bu Partinin Başkanlık Kurulu Üyesiyim ve bölgemde yapılması gerekenleri belirleyip yapmakla yükümlüyüm, diyecekler.
Her yoldaşımız bunu derse gelişmememiz için hiçbir sebep yok, yoldaşlar. Ama “her şey yukardan buyrulsun, belirlensin biz de ona göre vaktimiz olursa, zamanımız el verirse, imkanlarımız el verirse o eylemlerde yer alalım” anlayışına sahip isek; bu, gerçek anlamda Önderimize, Ustalarımıza yaraşan bir devrimcilik olmaz, hareketimiz de gelişmez, arkadaşlar.
Yani Recep Yoldaş bu anlamda da, gerçek anlamda önder bir yoldaşımızdı. Örnek alınması gereken bir yoldaşımızdı. Hem kavgada gözünü budaktan esirgemez, hem teorimizi tam olarak kavrar, hem de İşçi Sınıfı Mücadelesinin, Devrimci Mücadelenin lokomotifi olduğunu bilen bir arkadaştı.
Önderimiz der ya; başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere… İşte İşçi Sınıfımızı en başta kavgada yer almak üzere hazırlayan arkadaşlarımızdan biriydi, Recep Yoldaşımız. Yani bu üç mücadele alanını da tam anlamıyla dolduran bir yoldaşımızdı.
Tabiî böyle yoldaşlar ve tüm yoldaşlarımız hiçbir zaman gerçek devrimcilerin gönlünden ve bilincinden eksik olmaz. Yine, dündü sanıyorum; Mustafa Yoldaş’la aramızda bir konuşma geçti. Ne zaman yolda ya da herhangi bir kaldırımda Renault Clio görsem hemen Recep Yoldaşın acısı yüreğime saplanır ve o arabalardan, yani bir anlamda, tiksinirim o modellerden. Sonradan öğrendim; savrulma özelliği, en zayıf noktasıymış o modelin. Virajlarda ve hafif direksiyonun kontrolünü kaybetme durumlarında hemen savrulurmuş. Onun kurbanı oldu biraz da yoldaşımız.
Yani en acı verici bir kayıptı, Recep yoldaşın kaybı. Hiç olmaması gereken bir kayıptı ama işte hayat acımasız, oluyor yoldaşlar. Sözü daha uzatmayayım ben de. Genç yoldaşlarımıza teşekkür ederim ben de kutlarım yoldaşlarımızı.
Nihat Yoldaş: Ben de bir örnek olması açısından bir şeye değineceğim de. Recep, küçücük yaşta Devrim’in gönlüne girdi. Küçücüktü Devrim. Yani bizim eve Recep geldi miydi bayram olurdu. Bir şekilde gönlüne girdi.
Kaç yaşındaydın oğlum, Devrim?
Dört- beş yaşlarında falan… Devrim’in idolü Recep’ti. Herkesin gönlüne girerdi. Perihan Ablasının gönlüne girdi. Recep’i kaybettiğimizde Perihan, yani hiçbir şekilde annesine, babasına üzüleceğini sanmıyorum o kadar. Aylarca evde her fotoğrafına baktığında ağlardı. Öyle bir kardeşlik bağıyla, yoldaşlık bağıyla bağlamıştı kendisine.
Herkesi böyle bağlardı, hepimizi bağladı. Bir eylemde, hani özel yoldaşlarımız var, eylemlerde gördüğümüz zaman şey yapar. Hele kritik eylemlerseyüreğimiz rahatlar değil mi arkadaşlar? Recep de eylemlerde gördüğümüzde, yüreğimizi rahatlatan yoldaşlarımızdandı.Gençliğin üzerinde etkili, genç yoldaşlarımızın yüreğini rahatlatan yoldaşlarımızdandı.
Bilimle-bilinçle ilgili olarak da sürekli okuyan, tartışan, bu konuda hiç boşluk bırakmayan bir yoldaş’ımızdı. Yani yoldaş’ımız başından sonuna bir bütünlük arz ediyor. Gerek devrimci kavgasında, gerek insan ilişkilerinde. Küçücük çocuğun gönlüne girebilmek… İşte bir yoldaşımızın gönlüne girebilmek Recep Yoldaş için kolay bir işti.
Çünkü burada ne gerekir yoldaşlar, bir insanın gönlüne girmek için?
Samimiyet, içtenlik, bütün her şeyinle paylaşmak, bütün duygularını, düşüncelerini… Yani devrimci önderde olması gereken en önemli özelliklerinden bir tanesi; örgütlenme. Bu çok kolaydır eğer gönlüne gerçekten girmişsek bir insanın, bir gencin, bir çocuğun.Sonrası gelir artık. Biz onun artık bilinçaltına işlemişizdir. Bütün benliğimizle işlemişizdir. Arkası tamamen gelir. Recep Yoldaş’ımız da böyle bir yoldaşımızdı.
Ali Rıza Başkan: Ailesiyle ilgili bir şey paylaşmak istiyorum. Recep Yoldaş’ımız yoksul bir Kürt ailesinin çocuğudur. Yani ailesi yoksuldu. Ölümünden sonra birkaç defa gittik biz evine. Buradan, sendika üyelerinden para toplayarak… O zamanın parasıyla, sanıyorum 10 bin lira civarındaydı, 2007 yılında. O paraya çok ihtiyaçları olmasına rağmen almak istemediler. Yani o zaman hem annesi hem babası sağdı. İki ağabeyi var, ablası var. Bize; “Biz bu paranın mücadele için kullanılmasını istiyoruz”, dediler.
Ama biz de biliyoruz ki o paraya ihtiyaçları var. Çünkü son derece yoksul bir evdi. Babasına yardım olması için zaman zaman arttırabildiği paralardan gönderdiğini biliyorum Recep’in buradan. Çünkü bir ağabeyi üniversitede çalışıyordu, bir ağabeyi İzmir’de çalışıyor yine devlet memuru olarak. Son derece yoksul olmalarına rağmen sonuna kadar o parayı almamakta ısrar ettiler. Ama biz almaları gerektiğini yani bunun için toplandığını anlattık. Gerçekten diğer örneklere baktığımızda, o yönüyle de yani Recep’in kişiliğinin oluşmasında ailenin özelliklerinin de yansıdığını görüyoruz. Yani o yokluğa rağmen…Mesela zaman zaman biz sendika olarak yardımda da bulunmak istedik, babası sağken, annesi sağken. Onda da direndiler, istemediler.Kararlıca, “gerek yok”, dediler.Israrlı olarak istemediler.
Yani böyle bir yoksul aileden gelmiş olmasına rağmen son derece insani özellikleri olan, son derece onurlu, kişiliklerine sahip çıkan bir aile ortamında yetişmiş olmasının da Recep’in kişiliğinin oluşmasında bir etkisinin olduğu ortada. Zaman zaman ağabeyiyle görüşürüz. Ağabeyi bazı zamanlar arar. Yani özellikle Urfa’dayken ağabeyi, yeğenleriyle bazen dolaylı olarak haberleşiriz. Böyle de ilişkimiz devam ediyor hâlâ Recep Yoldaş’ın ailesiyle. Onun böyle bir ailesinin olduğunu bilmemizde yarar var.
Halil Yoldaş: Ben bir cümlelik söz almak istiyorum. Konuşmaların üstüne söylenecek söz yoktur da… Partililer olarak, Partiye inanmış aramızda sempati duyan arkadaşlarımız da… Partimiz, hızlanan bir şekilde, mücadele içerisinde tanınıyor ve daha çok takip ediliyor. O yüzden bizlere düşen, Recep Arkadaş örneğinde olduğu gibi, örnek alacağımız çok yoldaşımız var. Aramızda da örnek alacağımız çok yoldaşımız var başta Başkanlık Kurulumuz olmak üzere. Bize düşen; gerçek insan, gerçek devrimci olmanın hakkını vermek.
Ayhan Yoldaş: Ben çok kısaca… Şimdi yani çok güzel anıldı Yoldaş’ımız. Yani biz anlatmaya kalksak bir destan. (Kimi sözcükler anlaşılamıyor…) Hangi birini anlatalım? O anlamda fazla söze gerek yok bizim açımızdan. Bir konuşmaya sığmaz yani anılarını anlatmak Recep Yoldaş’ın. Ama önemli özellikleri burada anlatıldı. Bizim ders çıkarmamız gereken, örnek almamız gereken ve miras olarak bizlerin de bırakmamız gereken özellikler bunlar. Bunlara sahip çıkarak kavgamıza devam edeceğiz.
Erdal Yoldaş: Ben de bir-iki örnek vermek istiyorum sadece. (Kimi sözcükler anlaşılamıyor…) Çok özelliklerini anlatıyoruz gerçekten. İçimiz şey oluyor, yani anlatacağımız bazı (Kimi sözcükler anlaşılamıyor…) çok şeyler oluyor.
Hepimizin bu arkadaşla ilgili, tanıyan arkadaşlar açısından, gerçekten çok güzel anıları var. Mücadele açısından, arkadaşlık açısından, yoldaşlık açısından, her açıdan güzel anılar var. Örnek olduğu bizlere, bizleri etkilediği, olumlu aldığımız örnekleri olan bir arkadaşımız. Birlikte, beraber kaldık. Yani komün yaşamında birlikte, her şeyiyle paylaşımcı, komün yaşayan, örnek olan… Müthiş yani… Böyle bir arkadaştı yani; insancıl, insan sevgisiyle dolu, hiçbir arkadaşını kolay kolay kırmayan, üzmeyen, derleyip toparlayan, önderlik yapan, özgüveni olan, girişken bir arkadaştı.
Ankara’da, yine biraz önce ifade edildiği gibi, bize üye olan arkadaşlarımızla orada bir sendikal, bir İşçi Sınıfı mücadelesi oldu. Pasajın içerisinde yoldaşlarla beraber tam herkes dışarıya çıkarken, ikimiz kaldık. (…) O anda ikimiz yalnız kaldığımızda bir anda bir saldırıya uğramıştık. Yani orada gerçekten, yani cesaretiyle de örnek bir arkadaştı. (…) Saldıranların hepsi gazetelerde çıktığında yüzüstü yatıyordu sedyede. Yani böyle bir arkadaştı. Yani orada tabure uzaktan fırlatılıp burnu kırılmıştı sadece. Ama hiçbir zayiat vermeden aslında… O da yani uzaktan, merdivenden, yukarıdan tabureyi fırlattılar. Onun dışında öylece oradan ikimizde o kalabalığa rağmen dışarıya çıkmıştık. Hepsi dağılmıştı, kaçmıştı yani…
Buna benzer gerçekten bir devrimcide olması gereken; yiğitlik, cesaret, önderlik, özgüven, girişkenlik, tüm özellikleri taşıyan bir arkadaşımızdı. Yani hepimiz açısından, kendi açımdan da örnek aldığım, kendi açımdan da beni olumlu etkileyen kişilik özellikleri vardı arkadaşımızın.
Yani İşçi Sınıfı davası için, Konya’da olsun, diğer tüm bölgelerde, nerede örgütlenme, nerede mücadele, nerede kavga varsa Partimizin, Hareketimizin, sendika alanında diğer örgütlenmemizin, her alanında vardı bu arkadaş.
Sorumluluk alırdı. Fedakârca, hiç yüksünmeden, hiç şey yapmadan. İşte Malatya’ya giderken üzerine doğru dürüst elbisesini dahi alamadan yani alelacele, böyle görev, bir ay gidilmesi gerekiyordu. Hemen hiç düşünmeden yola çıktı arkadaşımız. Böylesine her açıdan örnek bir arkadaşımızdı.
Gerçekten hepimize aynı fedakârlıklar, aynı örnek davranışlar göstermek düşüyor. Çünkü yaşam, bu düzen, bizi, günlük yaşamımızı, çok farklı bir şekilde, onların bize biçtiği şekilde ve kişiliğimizi, toplumu çürüterek, yozlaştırarak bir tarafa savurduğu böylesine bir dönemde yani devrimci kişiliğimizi, inancımızı, militanlığımızı, kararlığımızı bulunduğumuz her alanda önderlerimize yakışır bir şekilde yürütmemiz lazım. Çünkü Tarihimiz, önderlerimizde olduğu gibi, yani o insanlık dışı işkencelerden öldü diye atıp bıraktıkları yerlerden bugüne kadar, Usta’mızdan alırsak bugüne kadar, gerçekten destansı, kahramansı bir mücadele Geleneğimiz, bir Tarihimiz var.
Bugün için bizlere düşen de bu sorumlulukta, bu bilinçle davranmak. Gerçekten söylenecek bu arkadaşla ilgili çok fazla şey var.
Bize düşen; daha fazla özveri ve fedakarlıkta bulunmak ve bu geleneği, mücadeleyi omuzlayıp hep beraber taşıyarak, onlara örnek olup, onların mücadelesini ancak böyle yaşatmış olacağız.
Ahmet Yoldaş: Ben kısaca ailesiyle ilgili anlatacağım. İzmir’deki anmalarda ağabeyi vardı. Torbalı’da yaşıyordu. Recep’e karşı ailesinin de çok büyük bir sevgisi ve saygısı var. Ağabeyinin anlattığı “Bizim mahallede, köyde, Urfa’da Hayati’nin kardeşi Recep diye bilmezlerdi. Recep’in ağabeyi Hayati diye bilirlerdi. Öncelik hep Recep’tir”, diyor. “En büyüğünden en küçüğüne kadar Recep’i tanırlar. Recep’in ağabeyi, Recep’in babası, Recep’in ablası derler. Recep’in etrafında böyle bir olumlu şey var,” diyor. Yani ailesinin de Recep’e karşı böyle bir sevgisi, saygısı var yani. Recep Yoldaş her anlamıyla örnek bir arkadaştı.
Durmuş Yoldaş: İster istemez söz alma ihtiyacı duyuyor insan. Çünkü Recep Yoldaşı bire bir tanıyanlardan birisi de benim. Recep Başkan büyük bir örgütçüydü. Çünkü daha iki gün içerisinde tanıdığı işçiler, Nakliyat-İş kolundaki işçiler ve mahalledeki insanlar bile Alibeyköy’de Recep Başkan derlerdi. (Kimi sözcükler anlaşılamıyor. Arkadaşın bu derece girişimci, örgütçü,kararlı, heyecanlı olması ve bizim ondan yaşça büyük olmamıza rağmen bizim gönlümüzü çabucak kazanması… Bir bakıyorsun Recep Başkan Topkapı’da afişte. Bir bakıyorsun İPSD’de, Alibeyköy’de. Bir bakıyorsun örgütlenmede… Saat gece bir, iki, üç… Bunlara şahit olduk. Recep Başkan için devrimcilikte sınır yoktu.
Aynı zamanda Recep Başkan gerçek anlamda mutluluğu, insanca yaşamayı devrimcilikte bulmuş, anlamış ve o derece de çevresine yaymış arkadaş. Çünkü Recep Başkan’ın yanına ben kendim gittiğimde daha başlar başlamaz sohbet, diğer yoldaşlarımızla birlikte rahatlıyorsun. Eylemlerde olsun davranışlarıyla rahatlıyorsun. Ya yemek yerken bile ben roka, maydanoz, salata aklıma geldiğinde Recep Başkan aklıma gelir. Nerede bir Nakliyat-İş kolunda bir eylem olsa hemen anımsıyorum, aklıma Recep Başkan geliyor. Böylesine öne çıkmış bir Yoldaş’ımızdı. Ben de bu duyguları paylaşmak istedim. Yani çok şey söylenecek var…