“Recep Yoldaş gibi olmak, Recep Yoldaş gibi yaşamaktır Gerçek İnsana yakışan!”
HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un, İstanbul İl Örgütü’nde düzenlenen
Recep Vurmuş Yoldaş’ın Anmasında yaptığı konuşma:
Arkadaşlarımız söylenmesi gerekenleri söylediler Recep Arkadaşımız hakkında. Söylenenlerin hepsi Recep Yoldaş’ı çok net ortaya koyan değerlendirmeler.
İnsanlar her canlı gibi dünyaya geliyorlar. Kısa ya da uzun, belli bir hayat yaşıyoruz. Ondan sonra bu dünyadan ayrılıp gidiyoruz.
Hayatın anlamı ne? Biz insan olarak nasıl bir hayat yaşamalıyız? Nasıl bir hayat yaşarsak daha değerli yaşamış oluruz?
Bunu düşünmesi lazım insanların.
Dinler de buna cevap arıyorlar ve cevap veriyorlar. En son ortaya konmuş olan dine baktığımız zaman, Hz. Muhammed’in, Kur’an’ın ortaya koyduğu dine, ne diyorlar onlar da?
“İnsanlar rızıkta yani geçim araçlarında birbirlerine eşit olacaklar.”
Değil mi, daha önce de aktardığım gibi defalarca arkadaşlar?..
16’ncı Nahl Suresi. Arap Arkadaşlarımız var burada; “bal arısı” anlamına geliyor.
Yani, biz, mal mülk meselesinde kiminizi kiminize fazlalıklı kıldık, diyor. Fazlalıklı kıldıklarımız ellerinin altındakilerle yani çevresindekilerle, ellerindekini eşit miktarda paylaşsınlar ki, herkes rızıkta eşit olsun, diyor. Ama paylaşmazsanız Allah’ın verdiği rızkı inkâr etmiş olursunuz, diyor. Yani, kimsenin malı mülkü yok, diyor. Ben kazandım diyemez kimse, diyor. Hepsini biz verdik. Ama kiminize fazla verdik, kiminize eksik verdik. Ama siz ne yapacaksınız, diyor? Fazlalıklı kılınanlar eşitleyecekler. Az olanlara verecekler, herkes rızıkta eşit olacak, diyor.
Sure bu, arkadaşlar.
Ama bunu yapmadığınız anda, Allah’ın nimetini inkâr etmiş olursunuz, diyor. Yani, bu benim dediğin anda, dinden çıkmış olursun, arkadaşlar. Bu benim malım, ben kazandım dediğin anda, dinden çıkmış olursun, Kur’an’a göre. Bunu Allah verdi.
Ne için verdi?
Dağıtacaksın, rızıkta herkes eşit olacak.
İşte bu sosyalizmdir. Başka bir anlamı yok bunun.
Yine Maun suresi var mesela, değil mi arkadaşlar, Kur’an’da?
Namazda da okunan bir sure. 7 ayet. Kısa surelerden, namaz surelerinden.
“Gördün mü dini inkâr edeni?”, diyor, birinci sure.
İkincisinde, “O ki yoksulu doyurup sevindirmeyi istemez, ona engel olur. Vay onların kıldığı namaza ki, namazlarının farkında değiller, bilincinde değiller”, diyor.
Yani bundan anlaşılıyor ki arkadaşlar, namaz, oruç, hac hepsi insanları neye yöneltecek?
İnsanları eşit miktarda rızık sahibi olmaya yöneltecek, sosyal eşitlikleri sağlanmış bir toplum kurmanın bilincine yöneltecek. Yoksa namazın, orucun bir anlamı yok.
Kur’an’da tarif edilen Allah’ın; kullarım bana devamlı secde etsinler, ben de büyüklüğümü bileyim, diye bir anlayışı olamaz. Böyle bir Allah, yüce bir Allah olmaz ki… Ya herkes bana secde etsin, ben de diyeyim ki, aa ne büyükmüşüm, herkes bana secde ediyor. Böyle bir anlayışı olmaz ya… İnsanların bile olmaz ki, Allah’ın olsun.
Yani bunlarla insanları iyi ahlâklı yapmak istiyor. Vicdan sahibi yapmak istiyor. Yüreklerini sevgiyle doldurmak istiyor.
Yine Hz Muhammed diyor ki; “İslamiyet güzel ahlâktan ibarettir.”.
Yani bütün özü; Güzel Ahlâk.
Ne yapacaksın?
Merhamet dolu olacaksın. Mal mülk küplemeyeceksin. İnsanları seveceksin. Vicdan sahibi olacaksın, acıma duygun olacak. Yalan söylemeyeceksin. Kimsenin ırzına yan bakmayacaksın. Kimseye zulmetmeyeceksin. İftira atmayacaksın.
Özü bu, arkadaşlar, İslam’ın. Yani Hz. Muhammed, cenneti bu dünyada kurmak istiyor. Ama buna gücü yetiyor mu?
Gücü yetmiyor. Gücü yetmiyor ne yazık ki…
Kuruyor, Ömer’le birlikte gerçek din ortadan kalkıyor.
Ali, gerçekten Halife olamıyor ki…
Ali, Halifeliği ele aldığı andan itibaren, Muaviye ona başkaldırıyor. Halife benim, Ali’yi tanımam, diyor. Ve din savaşları başlıyor. Yani toru topu 30 sene içinde, Gerçek İslam ortadan kalkıyor, arkadaşlar. Ve Hz. Muhammed’in, “cennetle müjdelenmiş” dediği 10 sahabeden 7 tanesi, Hz. Muhammed’den sonra mal mülk küplemeye başlıyor.
Yani bu mal mülk, servet hırsı o kadar kötü bir şey ki, insanlığı o kadar insanlıktan çıkarır ki, insan zaman içinde tanınmaz hale gelir.
Yoksa insanın neye ihtiyacı var?
Bir ev. Günümüz şartlarında bir araba. İşte evinde belli elektronik aletler, telefon. Ve işte günlük, kendi ailesine yetecek miktarda, gıda alımına harcayacağı para. Bu, arkadaşlar, insanın normal ihtiyacı olan bu.
Gerisi?
Gerisine ihtiyacı yok ya. İhtiyaç dışı gerisi. Gerisi kanser hücresi…
Nasıl ki bir vücutta kanserli yapı oluştuğu anda ne yapar?
Doğal hücreleri, doğal dokuları tümden tahrip eder. İmha eder atar. Onların yerine geçer, onlar da işlevlerini yapamaz hale gelirler ve ölüm olur sonunda.
Yani gerçekten servet hırsı, kanserden başka bir şey değil.
Zaten Usta’mız buna; “toplum kanseri”, diyor.
Öbürü doğa kanseri yani tıbbi anlamda insanlarda, hayvanlarda görülen. Bu da toplum kanseri, arkadaşlar.
Hz. Muhammed yine; mal mülk istifleme, diyor. Dağıt, infak et.
Ne yap?
Sadece kendine ve bakmakla yükümlü olduklarına yetecek kadarını bırak, gerisini dağıt, diyor. Kur’an’ın emri bu. Özü de bu, arkadaşlar.
Hz. Muhammed buna uygun yaşıyor mu?
Yaşıyor.
İstese Firavun’un yüz katı, bin katı servet edinemez miydi?
Edinirdi.
Nitekim Ebu Sufyan geliyor, Muhammed, diyor; bu bizim eski Tanrılarımıza böyle hakaretler yağdırmayı bırak. Şehrimize yeni din getirmekten vazgeç. İstiyorsan sana hepimiz servetimizden birer miktar verelim. Sen Mekke’nin en zengini ol, diyor.
Ama ne diyor Hz. Muhammed?
“Bir elime güneşi, bir elime ayı da verseniz, bu davadan vazgeçmem ben”, diyor.
Ve ümmetinin en yoksulları seviyesinde bir hayat yaşıyor.
İşte öldüğünde nesi çıkıyor?
Malı mülkü, hiçbir şeyi yok. Bıraktığı hiçbir şeyi yok.
Türkan Kap Yoldaş: Borçlu çıkıyor. Zırhı da rehin.
Borçlu evet. Rehin yani. Zırhı rehinde Yahudi bir tüccarda. İşte hiçbir şeyi yok ya, hasır üstünde yatıp kalkıyor adam.
Hz. Ayşe isyan ediyor böyle yoksulluk içinde yaşamaya. Hayber, Tebük Seferi’nden sonra hazine doluyor, devletin hazinesi. Zengin bir devlet oluşuyor. Yeter artık, diyor, yoksullukla yaşadığımız bunca yıl. Biz de rahat yaşayalım biraz, diyor. Hz. Ömer’in kızı Hafza’yı da peşine takıyor, iki eşini daha kandırıyorlar, başkaldırıyorlar.
Ben Ayşe’nin içtenlikli Müslüman olduğuna da inanmıyorum, arkadaşlar. Yani o kanaatim de var. Hasbelkader öyle yaşamak zorunda kalıyor.
İsyan ediyor. Resmen isyan ediyorlar. İşte Ahzap suresi tümüyle bunu anlatıyor.
Hz. Muhammed, gidin babanızın evine bir ay düşünün, diyor. Ya benim gibi yaşamayı kabul edeceksiniz, Allah’ı ve Peygamberini tercih edeceksiniz ya da bu dünyayı. Bu dünyayı tercih ederseniz, hiçbiriniz gelmeyin, diyor. Bütün eşlerini gönderiyor babalarının evine. Sonunda teker teker geliyorlar.
Yani hiçbir şekilde topluma önderlik etmekten, Gerçek İslam’a uygun yaşamaktan vazgeçmiyor Hz. Muhammed. Bunu anlatmazlar tabiî ilahiyatçılar, bunu söylemezler.
Ramazan şimdi. Neyi tartışıyor Tayyip’in fetvacısı?
Sapphire var, değil mi, milletvekillerinden milletvekillerinden birine ait olan bir gökdelen. Siirtli, neydi adı, onun yaptığı Türkiye’nin en yüksek gökdeleni. Onun tepesine çıkarsak, onun tepesinde yaşayan iftarı ne kadar sonra açar?
Tartıştıkları bu, Süleyman Karaman’ın tartıştığı. Çünkü orada güneş daha geç batıyor. Öyle olunca gökyüzü oraya çıkınca daha aydınlık oluyor değil mi? Bilmem ne Kiler… Vahit Kiler’in sahibi olduğu gökdelen. Yahu tartıştıkları konu bu, arkadaşlar.
Tacettin Çolak Yoldaş: Dolarla bağış yaparsak sevap artar mı?..
Hakan Arslan Yoldaş: Hocam Ramazanın teması da bu sene sözde infakmış.
Nurullah Ankut Yoldaş: Ama Tayyipgiller’e baktığımız zaman hepsi dolar milyarderi. Hem de kamu malı çalarak dolar milyarderi oluyorlar, arkadaşlar. Yoksa kendisinin Beyoğlu İlçe Başkanlığı döneminde ev kirasını bile parti ödüyor. Ama şimdi bütün sülalesi dolar milyarderi. Sırf kendisi değil, bütün yandaşları da öyle.
Ramazan Kap Yoldaş: Milletin karnını doyurduk oy vermiyorlar diyecek kadar…
Nurullah Ankut Yoldaş: Yahu neyi doyurdun sen? Kime, ne verdin?
Kamunun malının 1000’de 999’unu çaldın. 1000’e 1’ini de kitlelere verdin ya, yandaşlara verdin sen… Neyi, kimi doyuruyorsun?
En son yalanları ne arkadaşlar?
Yine yakında bir cami açtılar, iki gün önce Alibeyköy’de bir cami açtılar. Ali Erbaş’la beraber Diyanet İşleri Başkanı. Yahu orada siyaset yapıyor. İyi çalışın, diyor. Bu hırsızlara meydanı bırakmayın, diyor.
Yahu utanmıyor da. Ama utanmayı arlanmayı kaldırmışlar bunlar artık.
Ya, senin emrin altına aldığın Yüksek Seçim Kurulu diyor ki; çalınma malınma bir şey yok. Sandık kurulları, kamu görevlisi olmayan insanlardan oluşturulmuş. 754 sandığın kurulu.
E, oluşturan sensin. Seçmenin de, CHP’nin de bir katkısı yok ki onda. Ama bunlar hâlâ Binali ile beraber; çaldılar, diyorlar. Ama utanmıyor yalan söylemekten. Ne Kur’an’ın Allah’ından korkuyor, ne kuldan utanıyor.
Bir de din sömürüsü yapmayı elden bırakmıyor. Bunlara hadlerini bildirelim ki bak bizim bugünkü anlayışımızla hiç ilgisi olmayanlar derslerini alsın, diyor. Yani bizim gibi cami açmayan, Diyanet İşleri Başkanıyla dolaşmayan… Yani onlar kâfir demek istiyor. Öyle demek istiyor. Yani din sömürüsünü de hiç elden bırakmıyor.
Yani böylesine riyakâr, böylesine ahlaksızlaşmış, böylesine insanlıktan çıkmış bir iktidar var şu anda. Yani bunların Hz Muhammed ile de Kur’an’la da zerre miktarda ilgileri kalmamış. Ama Tarihte bunların örnekleri çok. Muaviye-Yezid var, değil mi arkadaşlar?
Yezid, halifeye biat etmedi diye, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’i, 73 yoldaşıyla beraber katlediyor Kerbela’da, biliyorsunuz. O da din adına yaptığını iddia ediyor. Bunlar da aynı yolun yolcusu, aynı bunlar da arkadaşlar.
O bakımdan, demek ki Hz. Muhammed de eşitlikçi yani sosyalist bir toplum özlüyordu, onun mücadelesini verdi. Ömrü boyunca onun savaşını verdi. Çünkü yaşama anlam katan bu.
Biz de aynı davayı savunuyoruz. Kimse bu mal mülk kanserini sırtında taşımasın ömür boyu. İnsanlara zulmetmesin, herkes hakkaniyetli olsun, vicdanlı olsun. Kimse kimsenin hakkını yemesin, alın terini gasp etmesin. Bunun mücadelesini veriyoruz. Ömrümüzü buna harcadık.
Biz de istesek, bu Parababaları düzeninde Meclisteki en büyük koltuğa oturabilirdik. İşte geçen seçimlere girdik. Birinci seçimden sonra bizzat TRT’de o görevlilerin temsilcisi gençler geldi; “Amca siz açık ara tüm diğer partileri geçtiniz sosyal medyada. Hepsi döküldü kaldı sizin yanınızda”, dediler. Gerçekten de öyle oldu. Haber Dairesi Müdür Yardımcısından bütün yetkililere kadar; “ya kim bu adam, canlı olarak bir tanıyalım”, diye gelip tanıştılar. Selfie çektirenler oldu.
Yani demek ki kişicil olarak öyle bir hırsımız olsa, öyle bir anlayışımız olsa, hepsini silip geçeriz. Ama bu insanlık değil ki ya… O zaman aynaya bakamayız ki biz. Eşitlikçi bir toplumu savunmazsak insan olamayız ki biz.
Nerede bir haksızlık var, zulüm var biz oradayız. Bizim yüreğimiz yanar zulüm karşısında. Gücümüz oranında o zulmü bitirmeyi ve zalime karşı olmayı isteriz biz. Haklının davasını savunmak isteriz, haksızlığı ortadan kaldırmak isteriz. İşte sendikadaki yoldaşlarımız da aynı mücadeleyi veriyor, biz de aynı mücadeleyi veriyoruz.
Sonunda biz kazanacağız, arkadaşlar. Yani insanlık böyle gitmez. Savaşlar zulümler, ahlâksızlıklar namussuzluklar, riyakârlıklar… Böyle bir dünya, kötü bir dünya. Yaşamaya değmez böyle bir zalimlikler dünyasında. Aşağılık bir dünya bu. Bu dünyayı, insancıl bir dünya haline getirmek lazım.
İşte Hz. Muhammed’in de davası buydu, bizim de davamız bu. O bakımdan İslam’ın bugün gerçek temsilcisi, ruhuna uygun temsilcisi de bizleriz. Saray yok İslam’da. Saltanat da yok.
Hz. Muhammed ölürken veliaht bırakıyor mu yerine?
Hayır bırakmıyor.
Şurâ var, demokrasi var. Yani toplum önderini kendi seçecek özgür iradesiyle.
5 kuruşluk bir mal mülk bırakıyor mu?
Onu da bırakmıyor. Biz de aynı şekilde yaşıyoruz.
Diyorlar ki, ya bu olmaz, insanlar kötü. Eşit olmaz ki insanlar…
Bu da bir kandırmaca… Böyle bir şey yok. İnsanlar 6 bin senedir böyle bir düzende yaşıyor. Yoksa 1 milyon 800 bin yıl insanlar eşitlikçi bir toplumda yaşamış. İşte Amerika keşfedildi, bütün insanlar kardeşlik düzeninde. Eşit, sosyalist bir toplumda yaşıyorlar. 1492’de keşfedildi; yok, sosyal sınıf diye, böyle zulüm diye, servet biriktirme diye bir şey yok. Herkes kankardeşi. 6 bin yıl önce bütün dünya böyleydi.
Şimdi 6 bin yıllık bu Firavun düzenini, bu zulüm düzenini, insanlar sanki geçmişten itibaren, dünya kurulalı beri böyleydi sanıyor. İnsanlara Tarihi de öğretmiyorlar, arkadaşlar. Öğrettikleri de Tarih değil. Kıvılcımlı Usta’mızın dediği gibi “cinayet” yani. Sosyal bilim adına ne cinayetler işleniyor…
Demek istediğimiz, Parababaları bu dünyada insanları sahte bir anlayış içinde avutuyorlar, kandırıyorlar. Ne öğrettikleri sosyal bilim sosyal bilim, ne anlattıkları dinin gerçek İslam’la ilgisi var. Hiçbir şeyle ilgisi yok.
İşte biz, bilimin aydınlığında Cenneti bu dünyada kurma mücadelesi veriyoruz.
Kur’an’ın anlattığı Cennette mal mülk sahibi olanlar var mı? Yoksul, fakir var mı?
Yok. Öyle bir Cennet yok.
Herkes eşit değil mi Cennettekilerin?
Hepsi eşit birbiriyle. İşte Hz. Muhammed bu dünyada kurmak istedi onu ama başaramadı, gücü yetmedi. Biz de aynı davayı savunuyoruz, eninde sonunda bu dava zafere ulaşacak.
Recep Yoldaş da böylesine değerli bir davaya adadı kısa ömrünü. O bakımdan adı Türkiye’nin Devrim Tarihinde, tüm devrim şehitlerimiz gibi, hep altın harflerle yazılı olarak kalacak, arkadaşlar. Budur mesele. Hayatın anlamı da budur.
Korkmaktan, sinmekten daha kötü bir şey olmaz. İnsanız, onurumuzu savunacağız. Cesaretimizi, onurumuzu her yerde savunacağız.
İşte bunun da örneklerini veriyoruz. Tayyipgiller’in mahkemelerinde, onların hâkimlerinin yüzüne karşı, savcılarının yüzüne karşı onları yargılıyor muyuz?
Yargılıyoruz, değil mi?
Var mı bizden başka bunu yapabilen Türkiye’de?
Yok.
Hepsi hâkim bey, hâkime hanım… Benim kastım o değildi, şuydu buydu, değil mi?..
Ama değil. Biz burada savunma yapmıyoruz, diyoruz. Biz, hayır, savunma yapmıyorum. Biz burada vatana ihanet edenleri, kamu malı çalanları, hırsızları, Laik Cumhuriyet yıkıcılarını, halk düşmanlarını yargılamak için bulunuyoruz, diyoruz. Bir, bir, bir, bütün suçlarını sayıyoruz ve onları mahkûm ediyoruz.
Onlar bize ceza veriyorlar. Versinler, güç ellerinde…
Ama kim kimi mahkûm ediyor adalet terazisine konduğu zaman?
Biz onları mahkûm ediyoruz.
Söylediklerimize bir tek cümleyle itiraz edebiliyorlar mı?
Yok.
Duvara konuşur gibi konuşuyoruz. Yok, ses yok. Söyleyebilecekleri hiçbir şey yok.
İşte üst üste dava açıyorlar. Akşam telefona baktım, bir dava daha açmışlar.
Bin tane dava açın, dedik, değil mi, hâkimlerine?
Bin dava daha açsalar onların peşini bırakmak yok. Yargılamaya devam edeceğiz. Ne olacak?..
İşte Önderimiz 22 buçuk yılını içeride geçirdi. Yoldaşlarımız vurulup düştü. Biz de bu yaşımızdan sonra kalan ömrümüzü içeride geçirsek Tayyipgiller iktidarda kaldığı sürece, bu ne olur bizim için?
Sadece şeref olur.
(Alkışlar…)
Bütün haksızlığa uğrayanların yanındayız. Onların acılarını kalplerimizde duyuyoruz, arkadaşlar. Kendi hayatımız parantez içinde yani. Kendi hayatımızı, kendi özel zevklerimizi, uğraşlarımızı, özlemlerimizi, hayallerimizi, çocukluktaki ilgi alanlarımızı; hepsini hapsettik, kapattık bir odaya. Orada onlar. Varsa yoksa, tüm yaşamımız davamız üzerine.
Recep Yoldaş da böyleydi. Böyle yoldaşlar bulmak çok zor şimdi. Çok zor böyle yoldaşlarla karşılaşmak… 24 saatini davaya adamış, davayı düşünen bir arkadaştı Recep Yoldaş. Yani böyle kaç arkadaş bulabiliriz Türkiye’de?
Şimdi devrimciliğin de sahtesi çıktı. Yani Türkiye’de belki milyonlarca devrimciyim diyen var. Ama gerçek devrimci yok. Bizim dışımızda yok ki.
“Katil Amerika” diyebilen var mı?
Yok.
İşte arkadaşlar söyledi; hepsinin ortak paydası Amerikancılık. Hepsinin ortak paydası BOP’çuluk.
Öyle görünüyor ki Tayyipgiller artık yolcu. Onun yerine, yükselişi hiçbir şekilde durdurulamayacak olan İmamoğlu ve ekibi geliyor değil mi artık?
Kılıçdaroğlu filan da gitti gümbürtüye. Yani o da Tarih oldu artık. Adı var sadece. Kendisi de emekliye ayrılacak. İmamoğlu ve ekibi var artık… Bunun yükselişinin önünde kimse duramaz çünkü arkasında Amerika var.
Ne yazık ki işte iktidarları Amerika getiriyor, Amerika götürüyor. Gerçek devrimciler iktidara gelinceye kadar bu böyle devam edip gidecek…
İşte biz Ortaçağcı gericiliğe karşı, Modern Finans-Kapital gericiliğini tercih eder duruma geldik, değil mi önümüzdeki 23 Haziran Seçiminde?..
Çünkü Ortaçağcı gericilik, IŞİD gericiliği olur gide gide… Bilim yok. Laiklik yok. Özgürlük tümüyle ortadan kalkıyor. İnsanlar IŞİD’in Suriye’de, Irak’ta kurduğu düzene benzer bir düzenin içine hapsedilecek. Sakalının boyundan, bıyığının şeklinden, giydiği kıyafetten cübbesine varıncaya kadar hepsi standarda bağlanacak. Ezan okundu mu, din muhafızları elinde sopalarla sokakta dolaşacak. Nerede namaz kılmayan biri var, sopalarla haydi camiye diye kovalayacak, arkadaşlar. Kadınlar kara çarşafa sokulup eve hapsedilecek ve cariye olarak alınıp satılmak da meşrulaşacak.
Şimdi anlayış oraya gidiyor, arkadaşlar. Yani Tayyipgiller’in anlayışı adım adım oraya götürüyor. IŞİD’in lideri El Bağdadi ne diyor?
Tağut, diyor. Yani dinden çıkmış, firavun, diyor Tayyip için. Bunların savundukları din değil, diyor. Gerçek din bizimki, diyor.
Yani böyle böyle oraya doğru gidilecek. Tayyipgiller de bir anda oraya gidemiyor. Adım adım gidiyor dikkat ederseniz, arkadaşlar.
Eğitimci arkadaşlar var burada; matematiği, fen bilgisini, felsefeyi seçmeli ders haline getiriyor.
Öbür taraftan ne zorunlu dersler?
Din dersi, siyer, efendim, yani peygamberlerin hayatı, din felsefesi. Yani Ortaçağ eğitim anlayışı bu, arkadaşlar, medrese eğitim anlayışı bu.
Yahu matematiği hayatımızdan çıkardığımız anda ne oluruz biz?
Evimize gidemeyiz. Otobüsün, gelen otobüsün numarasını okuyamayız. Matematik seçmeli ders. Fen bilgisi seçmeli ders.
Fen bilgisini, matematiği hayattan çıkardığın anda ne olur?
İnanın, dağlık kesimde çobanlık yapan, okul yüzü görmemiş insanlarımızın bile daha gerisine gideriz.
Böyle bir toplumun günümüz dünyasında varlığını sürdürebilmesine imkân var mı?
Kesinlikle imkân yok. Adamlar oraya götürüyorlar. Düşünen insandan korkuyor. Zihni çalışan insandan korkuyor.
Pınar Akbina Yoldaş: Oy vermiyor çünkü aydınlar.
Nurullah Ankut Yoldaş: Evet. Öyle. Cahil ferasetine güveniyoruz, diyorlar. Cahil ferasetinin nesine güveneceksin? O zaman tüm okulları kapat. Ortaçağdaki gibi, Afganistan’daki gibi, Pakistan’daki gibi medrese aç, tüm okulları, üniversiteleri kapat, bilimin kökünü kazı, geç git… Madem cahil ferasetine güveniyorsun. Okuma yazmayı da kaldır. Yani bunların nereden tutsan iler tutar tarafları yok, arkadaşlar.
İşte hukuku bitirdiler. Ahlâk da yok. Öyle bir toplumda yaşıyoruz.
Ama buna karşı dikkat edersek, arkadaşlar, bizim dışımızda doğrudan mücadele eden var mı?
Yok.
İşte, şu anda İmamoğlu bile ne diyor?
“Sayın cumhurbaşkanı”, diyor. “Sayın cumhurbaşkanı…”
Biz ne dedik hakimenin karşısında?
Cumhurbaşkanı demek suç işlemektir, dedik. Suçu ve suçluyu övmek demektir, dedik.
Niye?
Ee diploması yok.
Mevcut yasalara göre, anayasaya göre cumhurbaşkanı olabilmesi için yüksek okul diplomasına sahip olması gerekir.
Diplomasının olmadığını herkes biliyor mu?
Biliyor. Herkes biliyor. Ama hepsi de “cumhurbaşkanı”, diyor.
Dünün haberiydi gazetelerde. Antep’te herhalde, Suriyeli biri, ben kadın doğum mütehassısıyım diye muayenehane açmış. Tüp bebekle çocuk yapmak isteyenlere yardım ediyorum, diye. İşte belli bir şişkinlik yapan, ne olduğu belirsiz bir sıvı enjekte ediyormuş kadınlara. Çok da para alıyormuş. Biri 16 bin lira kaptırmış mesela. Onun doktor moktor olmadığı meydana çıkmış sonunda, tutuklamışlar.
Adam diplomasız doktorluk yapıyor diye, diyelim 50, 100, 200 kişiyi kandırdı diye, tutuklanıyor.
Ee bu diplomasız, 82 milyonu kandırıyor.
Hakimenin karşısında da dedik, 82 milyonu ahmak yerine koyuyor, dedik. Resmi evrakta sahtecilik yapıyor bu, dedik. Herkesi koyabilir ama bizi koyamaz, dedik. Buna gücü yetmez, dedik. Herkes de bu ahmaklığı kabul ediyor.
Yani insanlar nasıl böyle oldu, bu hallere nasıl geldi, bu durumlara nasıl düştü? Bilim yok. Bilinç yok. Özgüven yok. Onur yok. Bu hale getirdiler insanları.
Sahte doktorluk, sahte avukatlık yapan birine saygı duyulur mu, arkadaşlar? Sahte avukatlar da var.
Sait Kıran Yoldaş: İçeri atarlar.
Nurullah Ankut Yoldaş: Anında içeri atılır ya. E bu sahte cumhurbaşkanlığı yapıyor.
Sait Kıran Yoldaş: Bu da atılacak.
Nurullah Ankut Yoldaş: Ama herkes buna biat etmiş durumda.
İşte devrimcilik bu, arkadaşlar. Namus bu. Hakimeye de söyledik değil mi; namus bu… İnsanlık bu, dedik.
Bizim dışımızda bunu diyeni göremezsiniz. Ama devrimcilik bu işte!
Dünyanın neresinde, ülkemizin neresinde bir haksızlık varsa yüreğin sızlayacak. Yüreğin sızlamıyorsa, bana ne diyorsan, yok, gerçek anlamda insan değilsin arkadaş. Müslüman da değilsin. Ben kendimi düşünürüm, başkasından bana ne, dediğin anda, Müslüman değilsin.
Maun suresini telefondan bir bulalım, arkadaşlar, 7 ayet. Çok kısa. Maun Suresi. Bizzat orijinalini okuyalım Yaşar Nuri Öztürk Mealinden. Daha bire bir sadık metne de, ondan Amcam.
Buldun mu Pınar?
Pınar Akbina Yoldaş: Buldum galiba.
Nurullah Ankut Yoldaş: Oku Amcam.
Pınar Akbina Yoldaş: Yaşar Nuri.
Nurullah Ankut Yoldaş: Evet Amcam. Yüksek sesle.
Pınar Akbina Yoldaş: Gördün mü o dini yalan sayanı.
Nurullah Ankut Yoldaş: Gördün mü o dini yalan sayanı. Yani dini kim yalan sayıyormuş bakın, anlatacak. Evet Amcam.
Pınar Akbina Yoldaş: İşte odur yetimi itip kakan.
Nurullah Ankut Yoldaş: Hah, işte odur yetimi itip kakan. Yani yetimi itip kaktığın anda dini yalan sayıyorsun. Evet Amcam.
Pınar Akbina Yoldaş: Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
Nurullah Ankut Yoldaş: Hah, yoksulu doyurmayı özendirmediğin anda dinden çıkmış oluyorsun dini yalan sayıyorsun. Evet Amcam.
Pınar Akbina Yoldaş: Lanet olsun o namaz kılanlara, dua edenlere ki, namazlarından, dualarından gaflet içindedir onlar.
Nurullah Ankut Yoldaş: Hah bak, yani ne güzel anlatıyor. Bunları anlatıyor ya, Tayyipgiller’i anlatıyor. Lanet olsun o namaz kılanlara, diyor. Namazlarından gaflet içindedirler, diyor.
Geçen Tayyip’e yine o cami açılışında, iki üniversite bitirdim, diyor, iş bulamıyorum, diyor kadın.
Ne diyor, Tayyip?
Kocan ne yapıyor, diyor?
Kocam şu ara bir iş buldu çalışıyor, diyor kadın.
E gördün mü ya, git, diyor, Tayyip.
Ramazan Kap Yoldaş: Herkes iş bulacak diye bir şey yok, diyor.
Nurullah Ankut Yoldaş: Bir şey yok, diyor.
Ne güzel anlatıyor Maun suresi. Ne güzel anlatıyor, arkadaşlar. Lanet olsun onların kıldıkları namazlara diyor, onlara. Evet Amcam.
Pınar Akbina Yoldaş: Riyaya sapandır onlar…
Nurullah Ankut Yoldaş: Riyaya sapandır, riya içindedirler, diyor. Yani insanları yalanla dolanla, düzenle aldatma içindedir onlar, diyor. Evet Amcam.
Pınar Akbina Yoldaş: Gösteriş yaparlar.
Nurullah Ankut Yoldaş: Hah, gösteriş yaparlar, diyor değil mi amcam?
Ne yaparlar?
Cuma alayları düzenlerler. Medya ordusuyla beraber cami açılış alayları düzenlerler. İftar alayları düzenlerler medya ordusu peşlerinde ve bütün yandaş kanallar canlı verir, gösteriş yaparlar.
Tacettin Çolak Yoldaş: Kabe’de bile öyle tavaf ediyor adam.
Nurullah Ankut Yoldaş: Evet Kabe’de bile. Evet. Evet Pınar…
Pınar Akbina Yoldaş: Ve onlar kamu hakkının yerine ulaşmasına zekata, yardıma, iyiliğe engel olurlar.
Nurullah Ankut Yoldaş: Engel olurlar, evet.
Kamu hakkının yerine ulaşması ne?
İhtiyaç sahiplerine ulaşması kamu malının. Eşit şekilde dağıtılması. Bu, arkadaşlar.
Bunları yapmıyorsan, dini yalan sayıyorsun, diyor Kur’an. Yani namaz kılmakla, vesaireyle dindarım diye kimseyi kandırma, riya içindesin, diyor işte Kur’an.
Demek ki gerçek temsilcisi kimmiş Kur’an’ın arkadaşlar?
Biziz!
Hz. Muhammed’i ruhuyla beraber anlayan kim?
Biziz!
Evet…
Yani gerçek hayat insana yakışan hayat bu, arkadaşlar. O yüzden bizi bu davadan hiçbir şey döndüremez.
Ne mutlu ki böylesine değerli, böylesine insana yakışır bir anlam verdik hayatımıza, böyle bir yol seçtik.
Recep Yoldaş da bu yolda ömrünü harcadı, arkadaşlar. Ömrünü bu davaya adadı. O bakımdan gerçek insanız biz. Evet…
(Alkışlar…)