Sen ve tüm AKP’giller de, Pensilvanyalı İmam’ın taifesiyle birlikte, bağımsız, emri sadece hukuktan ve vicdanlarından alan üyelerden oluşmuş bir mahkeme önünde yan yana dizilmediğiniz sürece, bu dava kapanmaz!
Sen ve tüm AKP’giller de, Pensilvanyalı İmam’ın taifesiyle birlikte, bağımsız, emri sadece hukuktan ve vicdanlarından alan üyelerden oluşmuş bir mahkeme önünde yan yana dizilmediğiniz sürece, bu dava kapanmaz!
Bu hesap, bitmez. Çünkü, gerçek hesap, tüm suçluların eşit ve adil biçimde, bağımsız bir mahkeme önünde, hesaba çekilmesi ve hak ettikleri hükmü giymesiyle kapanır.
Senin ve AKP’giller’in ne farkı var Pensilvanyalı İmam’ın Avanesinden?
Bir; amacınız, hedefiniz aynıdır.
İki; işlediğiniz suç aynıdır.
Üç; Laik Cumhuriyet’e ve Türk Ordusu’na, vatana ve millete verdiğiniz zarar aynıdır.
Dört; ABD Emperyalist haydutlarıyla işbirliği ve suç ortaklığı ederek, ülkemize ve Ortadoğu Müslüman halklarına karşı ettiğiniz ihanet aynıdır. Onların da, senin de, elleriniz kanlıdır, aynı oranda.
Bundan kaçışınız, kurtuluşunuz yok. Bakma, şu anki korkak, ahlâk ve namus yoksunu sağlı sollu döneklerin, fırıldakların, senin önünde biat kuyruğuna girmiş olmalarına. Ve durup dinlenmeden “Fethullahçı Şeytan’ı taşlama ayini”nde bulunmalarına.
Bu hesaptan hiç kaçışın yok, kaçışınız yok. Yaz bunu. Hesap günü gelince hatırlarsın.
Bak, ne diyordun, Pensilvanyalı İmam’ın, müritlerine “Bediüzzaman”, diye tapındırttığı Said-i Nursi hakkında, 2009’da:
“Başbakan Erdoğan, AKP 3. Olağan Kongresi’nde AKP’nin manevi tavrını şu cümleler ile çizdi: ‘Seversiniz sevmezseniz, beğenirsiniz beğenmezsiniz, görüşlerini kabul edersiniz etmezsiniz… Ama Ahmedi Hani’siz, Bitlisli Said-i Nursi’siz bir Türkiye’nin maneviyatı noksan kalır” (http://odatv.com/said-i-nursi-ataturk-icin-ne-demisti-0510091200.html)
Fethullah Gülen’e ettiğin övgüleri, göstermiştik, önceki yazılarımızda. Gülen’i de o zamanlar sen, Said-i Nursi’ye yakın değerde bir din adamı sayıyordun.
Aslında dinin özünü de, ruhunu da; Said-i Nursi’nin, Fethullah Gülen’in tarikatının aslını da zerrece bilmezsin. Okumazsın ki…
Said-i Nursi’nin, bir kere, İslam’ın ruhuyla ilgisi olmadığı gibi, lafzıyla da ilgisi yoktur. Onunki bir din felsefesidir.
Said-i Nursi’nin, “Risale-i Nur Külliyatı”, yani, “Nur ürünü, nurdan oluşmuş kitapçıklar bütünü”, diye anılan eserlerindeki düşüncelerin, Allah katından kalbine bir ışık, bir nur düşürülmesi yoluyla yazdırıldığını iddia etmektedir. Yani Said-i Nursi’ye ve tarikatının mensuplarına göre, bu külliyat, çağın Kur’an’ıdır. Allah tarafından indirilmiş, yazdırılmıştır. Bunların felsefesine göre vahiy, kesintisiz biçimde hep süregelir. İşte onun günümüzdeki temsilcisi ya da peygamberi, Said-i Nursi’dir.
Fethullah Gülen de, Said-i Nursi’den sonra Allah tarafından bu işle görevli kılınmış şeyhdir, evliyadır, velidir.
Bunlar, İslam’a aykırı biçimde, gaybı bilirler. Ve Hz. Muhammed’le, onun ehlibeytiyle, sahabeleri ve İslam ünlüleri dahil herkesle konuşup görüşebilirler, anlayışlarına göre.
Başlangıcından bugüne, Hz. Muhammed ve sahabiler dahil tüm İslam ünlüleri, aslında ölü değildirler. Diridirler, tıpkı sağlıklarında olduğu gibi dünya işleriyle ilgilidirler, makbul gördükleri insanlara yardımda bulunup, onları dara düşerlerse kurtarırlar.
Kur’an’ın ortaya koyduğu İslam’a göre, bunların hiçbiri, İslam içinde kabul edilemez. İslam’da bunlara yer yoktur. Hz. Muhammed; “Ben sadece Allah’ın bana Cebrail vasıtasıyla bildirdiğini size iletmekle yükümlüyüm. Onun dışında sizden hiçbir üstünlüğüm yok. Ben de sizin gibi bir insanım.”, der. “Allah bana bir şey bildirmedikçe, ben kendiliğimden bir şey bilemem. Gözümün görmediği olaylar hakkında herhangi bir bilgiye sahip olamam.”, der.
Oysa bunlar, hem gayb alemini bilirler, hem İslam Tarihinin tüm büyükleriyle iletişim kurabilirler, konuşabilirler, onlardan yardım talep edip yardımlarını alabilirler. Onlardan emir alıp onları uygulayabilirler. Ve bu böyle sürüp gider… Bunların hiçbirinin, yukarıda da söylediğimiz gibi, İslam’la ilgisi yoktur.
Bu tür iddiada bulunan kişiler de içtenlikli değildir. İnsanları aldatıcıdır. Yani insanları “Allahla aldatan”dır.
Sen, bize göre Said-i Nursi’yi hiç bilmediğin halde, ondan tek satır bile okumamış olduğun halde, (okusan da ne anlarsın, o da ayrı bir konu da, ona girmeyelim.) sadece siyaseten din sömürüsü yaparak, bu kandırılmış cemaat mensuplarının ve onlara sempatiyle bakan içtenlikli insanlarımızın oyunu kapma derdindesin. Ondan böyle söylersin.
Senin “Hoca”n, Molla Necmettin de bir din alıp satandı. Yani, din tüccarıydı. Onun derdi de insanlarımızı Allah’la aldatarak oylarını kapmak, iktidar olmak, din devleti kurmaktı. Hani demişti ya; “Bütün mesele kanlı mı olacak, kansız mı?..”, diye. Yani eninde sonunda din devletini kuracaklar da, o, kanlı mı olacak, kansız mı… Meselenin o olduğunu tartışıyorlarmış. Merak ettikleri oymuş.
Ne yazık ki amacınıza bir hayli yaklaştınız artık. Ve yaşadıklarımız gösteriyor ki; “Kanlı oluyor”, bu hainane gidiş Ortaçağ’a doğru toplumun sürüklenip götürülüşü.
O da tüm tarikatlarla, hep arasını iyi tutmak isterdi. Onları Başbakanlıkta ağırlar, iftar yemekleri verirdi. Onları kafeslemeden, iktidar olunamayacağını düşünürdü hep. Ona göre oynardı.
Tabiî sen, boynuzun kulağı geçişi gibi, bu işte de “Hoca”nı çok geçtin.
Ganimet paylaşımı yüzünden, Pensilvanyalı İmam’la düşmansınız, şu an. Ama, onunla aynı paralelde giden diğer tarikatlarla dostsunuz, değil mi?
Size biat edenler, en iyi dostlarınız arasında. “Cübbeli Ahmet” namıyla maruf, ünlü din tüccarıyla, “Allah’la Aldatıcı”yla Yenikapı’da yan yana pozlar verirsiniz, protokolde ağırlarsınız onu. Yine size biatta kusursuz davranmış olan Genelkurmay Başkanınızla geyikleştirirsiniz onu.
Başbakanın Binali, “Akabe Vakfı” adlı bir din derebeyliğinin temsilcisini Başdanışmanı yapar. Ve giderek Harp Okullarını da bu din derebeylikleriyle aynı çizgide eğitim veren İmam Hatip mezunu şahıslarla dolduracağım, dedin. Yani, sana biat etmiş olan tüm tarikat mensuplarını, üniformalı asker yapacaksın, komutan yapacaksın, giderek bir “dinciler ordusu” yaratacaksın. Öyle ya; amaçladığın Faşist Din devletinin Ordusu da öyle olmalı.
Hepinizin amacı aynı: Muaviye-Yezid Dininin günümüzdeki devletini kurmak. Laikliğin, laik kültürün, bilimin kökünü kazımak. Mustafa Kemal’in adını her yerden silip çıkartmak. Ve de tüm bu işleri yaparken, dünyanın başhaydut devleti ABD’ye sadakatte kusur etmemek. Malum ya; hepiniz ABD’nin 1950 sonrası uygulamaya koyduğu “Yeşil Kuşak Projesi”nin zehirli ürünlerisiniz. Aslında, aynı tarlanın mahsulüsünüz, aynı amaçlar için yetiştirildiniz. Yani kullanım değeriniz açısından hiçbir farklılığınız yok. Ve aynı oranda bu vatana ve bu millete, bu halka düşmansınız, zararlısınız. O sebepten birbirinizle anlaşmanız, aranızda organik bağlar oluşması…
Senin övdüğün ve ülkenin vageçilmezlerinden ilan ettiğin Said-i Nursi de, Mustafa Kemal’e “Deccal”, der. Saldırır ona.
Sen ne dersin?
“İki Ayyaş”, değil mi?
Aranızdaki küfür farkı şuradan kaynaklanmakta:
Said-i Nursi, din derebeyi. Öyle olduğu için, dini literatür içindeki bir küfür kavramını seçerek saldırıyor, Mustafa Kemal’e. “Deccal”, diyor. Yani “Ahir zamanda” ortaya çıkacağına ve insanları Allah yolundan alıkoyup toplumda fesat çıkaracağına inanılan bir kötülük simgesidir, Deccal. “İşte o, Atatürk’tür”, diyor Said-i Nursi.
Sense, dünya derebeyliği özentisi içindesin. Yani Sultanlık derdindesin. Öyle olunca da; dünyevi hakaret sözcüğüyle saldırıyorsun, Mustafa Kemal ve silah arkadaşı İsmet İnönü’ye. Her ikinizin de ortak düşmanı, Laik Cumhuriyet ve Mustafa Kemal’dir.
Fethullah Gülen de düşmandır, sizin gibi aynen bu değerlere.
O da “Zalim”, diyordu, Mustafa Kemal için, değil mi?
Şu an müttefikin olan diğer tarikat şeyh ve mensupları da aynen sen ve Pensilvanyalı gibi, Said-i Nursi gibi düşmansınız Mustafa Kemal’e, değil mi? Laik Cumhuriyet’e de… Öyle oluştu şahsiyetiniz. Başka türlü olamazsınız, isteseniz de.
Muaviye-Yezid Dininin günümüzdeki sürümünün adı, CIA-Pentagon-Washington İslamı olduğu için de kopamazsınız Amerika’dan.
Bak; can dostun Suud Kralları, Prensleri de öyle.
İşte bu sebepten, Türkiye’nin parçalanmasını öngören ve bunu apaçık bir şekilde gösteren BOP Haritası, oportada olmasına rağmen sen; “Biz BOP’un eşbaşkanların bir tanesiyiz ve bu görevi yapıyoruz Ortadoğu’da.”, dedin. Yaptın da görevini, efendini hoşnut edecek biçimde. Yıktınız elbirliğiyle Laik Cumhuriyet’i. Parçaladınız, darmadağın ettiniz Ordusunu. Üniversitelerini, okullarını, kışlalarını ele geçirdiniz tümden. Çökerttiniz Laik Cumhuriyet’i. Ve şu anda Türkiye, parçalanmanın eşiğindedir artık. Kürt illeri, PKK denetimindedir gayrı. BOP’un Türkiye ayağı da hayata geçirilmek üzeredir. Zafer madalyası takmalı bu sebeple, ABD Emperyalist haydutları, herbirinize. Takar da…
Fakat, Pensilvanyalı İmam’ın ve müritlerinin olduğu gibi, senin ve AKP’giller’in de yıkılışı olacak. Kaçışınız yok…
Suçunuz aynı. Sonunuz da aynı olacak. Aynı cezaya çarptırılacaksınız. Er veya geç…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
12 Ağustos 2016
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı