Suriye’nin Mahvedilmesi ABD-İsrail Kadar AKP’nin de Eseridir
Dr. Mustafa Şahbaz

Cumhuriyet Gazetesi, 22 Temmuz 2025 tarihli internet sayfasında şu haberi veriyor:
“Hakan Fidan’dan ‘Suriye’ çıkışı: Müdahale ederiz
Bu dehşetengiz başlığın altında ondan da dehşetengiz şu alt başlık yer alıyor:
“Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye’de yaşanan çatışmalara ilişkin ‘Bölmeye ve istikrarsızlaştırmaya doğru giderseniz, bunu milli güvenliğimize doğrudan tehdit olarak algılar ve müdahale ederiz’ dedi.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/hakan-fidan-dan-suriye-cikisi-mudahale-ederiz-2420358)
Bu sözleri okuyan bir kişi, meğer ne dirayetli bir dışişleri bakanımız, ne güçlü bir hükümetimiz varmış diyebilir. Ama biz bu görünüşe aldanmayalım; filmi başa saralım:
2001 Yılının Ağustos ayında Türkiye’nin gelmiş geçmiş tüm Parababaları partilerinden daha emperyalist uşağı, daha karanlık, daha kara partisi AKP kuruluyor. Ve kendileri bu karanın karası, kapkara partiye kısa adıyla AK Parti denilmesini istiyorlar. Ve kuruluşunun üstünden daha sekiz ay geçmeden oyların yüzde 34,28’ini ve Meclisteki sandalyelerin yüzde 66’sını (363 Milletvekili) alarak tek başına iktidar oluyor.
Bu başarı nasıl sağlanıyor?
ABD’nin o görünmez ama her yerde hazır ve nazır gücü sayesinde…
Biraz daha başa dönerek AKP’nin nasıl kurulduğuna bir bakalım?
Önce dönemin ABD Türkiye Büyükelçisi Morton Abramowitz, Tayyip’i daha Refah Partisi Beyoğlu Şube Başkanıyken 1994’te keşfediyor. Yani bize kayıtsız şartsız hizmet edecek, geleceğe hazırlamamız gereken eleman bulunmuştur, diyor.
Ve 2001 yılında ABD, İngiltere ve İsrail üçlüsü, Tayyip ve etrafındaki yandaşlarıyla görüşerek anlaşıyorlar. Anlaşma dedikse Tayyipgiller’i mamalayarak kendi zafer arabalarına koşuyorlar. Anlaşmanın özeti (hep tekrarlıyoruz ama üşenmemek gerekiyor çünkü bizim ve Ortadoğu Halklarının başına gelen tüm felaketler bu anlaşmayla başlıyor) şudur:
1- Biz sizi iktidara taşıyalım,
2- Önünüze çıkacak engelleri bertaraf edelim,
3- Size finansal destek sağlayalım,
Buna karşılık siz de bizim için şunları yapacaksınız;
1- BOP’un uygulanmasında görev alacaksınız,
2- İsrail’in güvenliğini arttırmakta üstünüze düşen görevleri yapacaksınız,
3- İslam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız.
Vatana ve Millete ihanet demek olan bu anlaşmanın bütün şıklarını bir kenara bırakıp iki maddesi (BOP’un uygulanması ve İsrail’in güvenliğinin sağlanması) üzerinden ilerleyelim:
1- BOP’un Uygulanmasında
En Büyük Görevi
Tayyipgiller Deruhte Etmiştir
Tayyipgiller, olayların ışığında baktığımızda görürüz ki, bu görevi eksiksiz yerine getirmişlerdir.
Bu görevi yapmaya ne kadar teşne olduğunu Tayyip bizzat kendisi; “BOP’un eşbaşkanlarından bir tanesiyiz ve biz bu görevi yapıyoruz”, diyerek hem de övünerek dile getirmiştir. Haydi diyelim ki burjuva politikasında lafın bir kıymeti yoktur. Dilin kemiği yoktur demiş halkımız, her şey söylenir bu rezil politikada. Ama biz eyleme, Tayyipgiller’in yaptıklarına bakalım:
Yugoslavya’nın 7 parçaya bölünmesini de haydi BOP’un dışında tutalım. AKP’nin oradaki ABD yandaşlığını konu dışında sayalım. Fakat Irak, Libya, Suriye’nin başına getirilenlere bakınca en kaba hatlarıyla gördüğümüz nedir?
En kestirmeden söylersek; gördüğümüz BOP’un hayata geçirilmiş halidir.
Yahu adam BOP haritasını çizmiş; orada 22 İslam ülkesinin sınırlarını kendi çıkarları doğrultusunda nasıl çizeceğini, daha doğrusu bu ülkeleri nasıl paramparça edeceğini en kör gözlere batırarak göstermiş. Sen de bu haritanın gerçekleştirilmesi için elinden geleni yapacağına söz vermişsin. Söz vermekle kalmamışsın bu projenin hayata geçmesi için eşbaşkan olarak görev üstlenmişsin. Ve bu görevi de Irak’ın üç parçaya, Libya’nın paramparçaya, Suriye’nin şimdilik dört parçaya bölünmesinde ABD ve İsrail’in en büyük yerel müttefiki olarak yerine getirmişsin.
E, şimdi neyin efelenmesini yapıyorsun?..
Bakın Hakan Fidan nasıl esip gürlüyor;
“Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, El Salvador Dışişleri Bakanı Alexandra Hill ile bir araya geldi. İkili görüşmenin ardından ortak basın toplantısı yapıldı.
“Fidan, Suriye’deki yaşanan son çatışmalar hakkında gelen bir soru üzerine ‘müdahale’ uyarısı yaptı.” (Cumhuriyet, agy.)
Suriye’deki yaşanan son çatışmalar nedir?
Dürzilerle, bazı Bedevi aşiretler arasında gerçekleşen çatışmalardır.
Pekiyi bu çatışmalar nasıl sonlandı?
İsrail’in, Dürziler’in hamisi, koruyucusu olarak ağırlığını koyması; Suriye’nin Savunma Bakanlığı binasını ve Ahmet eş-Şara denen emperyalist uşağı Ortaçağcı hainin Başkanlık Sarayını bombalayarak eş-Şara yönetimini hizaya getirmesiyle sonuçlandı.
Öyleyse H. Fidan Dürzileri mi uyarıyor. Onlara mı “müdahale” uyarısında bulunuyor?
Buna imkân yok. Çünkü Dürzi Bölgesine bırakalım H. Fidan’ın, Tayyipgiller’in müdahale etmesini, Suriye’nin yöneticilerinin bile müdahale etmesini yasaklamıştır İsrail. Dürzi bölgesi artık İsrail’in himayesinde özerk bir bölgedir.
Öyleyse H. Fidan, İsrail’e mi müdahaleden söz ediyor?
Hadi canım sen de…
(Burada şunu da belirtmek gerekiyor: Biz ne zaman İsrail dersek aynı zamanda ABD de demiş oluruz. Çünkü Ortadoğu’da İsrail demek ABD demektir. Tersi de aynı oranda doğrudur. Yani Ortadoğu’da ABD demek İsrail demektir.)
Demek ki bu esip gürleme Dürzilere karşı olamaz. Çünkü bu sözlerin muhatabı Dürziler ise onlara müdahale demek İsrail’le karşı karşıya gelmek demektir. İsrail’le karşı karşıya gelmek ise ABD ile karşı karşıya gelmektir.
O zaman kime bu hot zot?
Rojava’ya, SDG, YPG, PKK’ye olmalı herhalde…
İyi ama o zaman sorarlar adama; “Hafız sen kimin evini soruyon?”, diye.
Senin de eşbaşkanlık yaparak gerçekleştirmek istediğin ABD’nin BOP haritasında “Free Kurdistan” diye bir ülke gösteriliyor; sen bunu hiç görmedin mi? Adam işte onun Suriye bölümünü koparıp alıyor; kendine bağlı bir devlet oluşturuyor. Tabiî sayenizde…
Pekiyi, sen buna dokunabilir misin? “Müdahale” edebilir misin?
Evet geçmişte de olduğu gibi ABD’nin izin verdiği ölçülerde ufak dokunuşlar yapabilirsin; Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekâtı’nda olduğu gibi. Ama işte o kadar. ABD bu harekâtlara bir yere kadar izin verdi bildiğimiz gibi.
Neden?
Çünkü Suriye’nin parçalanmasını amaçlayan operasyondaki senin rolünü, Türkiye kamuoyunun bütün çıplaklığıyla görmesini önlemek gerekiyordu. Nitekim ABD “kıt’a dur!” deyince duruverdin her harekâtta. Ve hem ABD için hem de siz Tayyipgiller için amaç hasıl olmuştu. Hem BOP tıkır tıkır yürüyor hem de Türkiye kamuoyu (en azından senin Allah’la aldattığın büyük kesim) uyanmamış oluyordu.
Gelelim günümüze…
Hep söyleyip yazıyoruz; ABD’nin nihai amacı dünyayı bin devletli bir hale getirmektir. Yani ülkeler adeta şehir devletlere bölünmeli ve bu kadar küçük ülkelerin tamamı ABD şirketlerinin gönüllerince at koşturdukları ve hiçbir engelle karşılaşmadan sömürülerini sürdürdükleri alanlara dönüştürülmeli. Birleşik Yugoslavya’dan 7 küçük devletçik çıkarmaları ve bu yedi ülkenin de AB ve ABD yörüngesinde sömürü alanlarına dönüştürülmesi, bu politikanın uygulandığı bir laboratuvardır.
Irak, Libya ve Suriye’nin başına gelenler-getirilenler ise aynı politikanın BOP biçimine büründürülmüş halidir.
Hakan Fidan bir de şu üfürmelerde bulunuyor:
“Diplomasi yoluyla konuşacağımız çok şey var. Her şey konuşulabilir” diyen Fidan, sözlerine şöyle devam etti:
“Ama bunun ötesine geçerek, şiddet kullanarak bölmeye ve istikrarsızlaştırmaya doğru giderseniz, biz bunu kendi milli güvenliğimize yönelik doğrudan tehdit olarak algılar ve müdahale ederiz. Bölünme dışında ne konuşuyorsanız konuşun. Ne talepleriniz varsa yapın. Biz bu konuda nasıl yardımcı olacaksak olalım. Ama bunun ötesine geçtiğimiz zaman biz kendimizi tehdit altında tutmayız.” (Cumhuriyet, agy.)
Bu sözler de aslında boş sözler. Türkiye’nin, daha doğrusu AKP iktidarının; Suriye’de, ABD’nin ve İsrail’in izin vermediği hiçbir eylemi gerçekleştiremeyeceğini herkesten çok H. Fidan biliyor.
Nitekim aktardığımız cümlelerinden sonra söyledikleri kendisini tekzip ediyor:
“Suriye’deki grupları uyaran Fidan, geçen hafta ABD Dışişleri Bakanı Rubio ile yaptığı görüşmede de Türkiye’nin, ‘ABD’nin Suriye’de oynadığı yapıcı rolü desteklediğini’ ve ‘Türkiye’nin çatışmaların ve gerginliğin kalıcı biçimde sona erdirilmesi için ABD’nin yanı sıra diğer ülkelerle çalışmaya hazır olduğunu’ dile getirmişti.” (Cumhuruyet, agy.)
“ABD’nin Suriye’de oynadığı yapıcı rolü destek”liyorsan ve “Türkiye’nin çatışmaların ve gerginliğin kalıcı biçimde sona erdirilmesi için ABD’nin yanı sıra diğer ülkelerle çalışmaya hazır olduğunu” kabul ediyorsan, daha ne gürleyip duruyorsun! ABD’nin Suriye için belirlediği “kalıcı biçimde” çözüm, sır değil. Bırakalım 14 yıldan bu yana ABD’nin ve yandaşlarının Suriye’de yaptıklarına bakmayı bir İlkokul çocuğuna bile gösterseniz BOP haritasını size ABD’nin “kalıcı” çözümünün ne olduğunu söyleyiverir.
Tom Barrack’ın H. Fidan’la düpedüz dalga geçmek anlamına gelen şu sözlerini de yorumsuz olarak verip geçelim:
“Türkiye’nin de Suriye’ye savunma yardımı sağlamayı teklif ettiği” sorulan Barrack, ‘ABD’nin Suriye ve Türkiye arasında bir savunma anlaşması olasılığı konusunda bir pozisyonu olmadığını’ dile getirdi.
“Barrack, ‘Çevresindeki ülkelere ne yapacaklarını söylemek ABD’nin işi ya da çıkarı değil’ diye konuştu.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/abd-temsilcisi-tom-barrack-guclu-ulus-devletler-israil-icin-bir-tehdittir-2420057k)
2- İsrail’in Güvenliğini Sağlamakta
ABD’den Sonra
En Büyük Hizmeti
Tayyipgiller Vermiştir
Ne diyor sömürge valisi Tom Barrack:
“ABD merkezli AP ajansına konuşan Barrack, İsrail saldırılarına ilişkin, ‘ABD’ye ne soruldu, ne de ABD karar sürecine katıldı. İsrail’in kendini savunma olarak gördüğü konularda bizim sorumluluğumuz yoktur’ ifadelerini kullandı.” (Cumhuriyet, agy.)
Bu sözlerinin tercümesi, gerçek anlamı şudur:
İsrail aslında bize sormadan ya da bilgi vermeden hiçbir şey yapmaz. Ama güvenliği söz konusu olduğunda her şeyi yapabilir. Hatta bize sormasına bile gerek yoktur. Bilgi vermesi yeterlidir.
“Barrack, saldırının ‘çok karışık yeni bir bölüme yol açtığını’ ve ‘çok yanlış bir zamanda geldiğini’ ifade etti.
“‘İsrail’in egemen bir devlete müdahale edebileceğini kabul edip etmediğiniz farklı bir sorudur’ diyen Barrack, ‘İsrail’in Suriye’yi kontrol eden güçlü bir merkezi devlet yerine parçalanmış ve bölünmüş görmeyi tercih edeceğini’ belirtti.” (Cumhuriyet, agy.)
Bu sözlerin de gerçek anlamı şudur:
İsrail’in son saldırısı, Suriye’nin bölünmesi konusunda yeni bir bölüm-fasıl açtı. Yeni bir kaos yarattı. Bu kaostan ABD ve İsrail olarak yeni bir düzen çıkaracağız.
O nasıl bir düzen olacak?
Bunda bilmeyecek ne var: BOP haritası ortada; biz Ortadoğu’nun nasıl bölünüp parçalanması gerektiğini orada göstermişiz. İşte o harita hayata geçecek, geçiyor.
Bir de ne demiş oluyor?
Tıpkı bizim gibi yavrumuz-evladımız İsrail de; “Suriye’yi kontrol eden güçlü bir merkezi devlet yerine parçalanmış ve bölünmüş görmeyi tercih”, eder.
Devam ediyor Tom Barrack:
“GÜÇLÜ ULUS DEVLETLER BİR TEHDİT
“Barrack, ‘Güçlü ulus devletler bir tehdittir. Özellikle Arap devletleri, İsrail için bir tehdit olarak görülür. Bence tüm azınlık toplulukları, birlikte ve merkezi olarak daha iyi olacağımızı söyleyecek kadar akıllılar’ ifadelerini kullandı.” (Cumhuriyet, agy.)
Adam resmen kafa buluyor. Hem “Güçlü ulus devletler bir tehdittir”, diyor hem de “Bence tüm azınlık toplulukları, birlikte ve merkezi olarak daha iyi olacağımızı söyleyecek kadar akıllılar”, diyerek dalga geçiyor.
Dalga geçmesi bir yana artık baklayı ağzında tutmaya gerek görmüyor yani halkımızın deyimiyle ağzındaki baklayı çıkarıyor: “Güçlü ulus devletler bir tehdittir”, diyor. Gerçi bunu İsrail adına söylüyor ama emperyalizm var olduğundan beri emperyalistlerin tutumu hep bu olmuştur. Meşhur İngiliz sömürge sloganı; “Böl, parçala, hükmet”tir, bildiğimiz gibi. Emperyalist ülkeler, dünyayı kendi aralarında paylaşamamış; iki kez dünya çapında emperyalist paylaşım savaşı çıkarmışlardır. Kendileri dünyayı kan revan içinde bırakarak belli bir paylaşım düzeni kurmuşken kendilerine rakip olacak güçlü devletler istemeleri zaten eşyanın tabiatına aykırıdır.
Oysa Marksist-Leninistlerin tezi nedir?
Büyük devletlerde yer almak halkların çıkarınadır. Çünkü tek tek zayıf devletler, emperyalizm karşısında ekonomice ve siyasetçe dayanamazlar, çökerler ya sömürgeleşirler ya da bağımsızlıklarını kazanmışlarsa bile kaybederek yarısömürge konumuna düşerler.
Günümüzden örnekler öğreticidir. Sosyalist Kamp’ın çökmesinin hemen ardından AB’nin kucağına atlayan Doğu Avrupa ülkeleri, 7 parçaya bölünmüş Yugoslavya, 2’ye ayrılmış Çekoslovakya, 3’ayrılmış Irak, paramparça olmuş Libya, kaça bölüneceği belli olmayan Suriye… Hepsi emperyalistler için kabuksuz çerezlerdir.
Tayyipgiller
Ortadoğu’da Yerel Güç Oldukları İçin
İsrail’e ABD’den Bile
Daha Çok Hizmet Etmişlerdir
Tom Barrack hadi kendini “âlemin efendisi” sayıyor ve halklarla böylesine dalgasını geçebiliyor. Fakat bir de bakıyoruz, sahibinin sesi, Bebe Ruhicik Hakan Fidan da aynı telden çalıyor. Şöyle diyor hazret:
“Buradan uyarım Suriye’deki gruplara: Bu türden kaosları kendiniz için taktik fırsatlar bilmeyin. Her zaman için başkasının ortaya koyduğu bir oyundan size fayda olmayacağını hatırlayın. Ait olduğunuz toprakların onurlu, eşit, güven içinde yaşayan bireyleri olmayı hedefleyin. Kaostan otonomi, bağımsızlık çıkarmaya çalışan bunun için de her şeyi yakıp yıkmaya hazır olan bir perspektifte olmayın.” (Cumhuriyet, agy.)
Özellikle son cümlesi tam evlere şenlik…
Neymiş?
“Kaostan otonomi, bağımsızlık çıkarmaya çalışan bunun için de her şeyi yakıp yıkmaya hazır olan bir perspektifte olmayın” imiş.
İyi de ağababan ABD, onun stratejik müttefiki İngiltere ve İsrail, tam da bunun için yani kaos yaratmak ve o ülkeleri parçalamak için en son Suriye’yi; ondan önce Irak’ı, Libya’yı kan gölüne çevirmedi mi? Seni de bu amaca hizmet etmen için kurdurup, iktidara taşıyıp sonra BOP Eşbaşkanlığına getirmedi mi? Sen de önce ABD yapımı IŞİD’i desteklemedin mi? Onların güvenliği için, halklarımızın güvenliği demek olan, sınırlarımızı kevgire çeviren sen değil misin?
IŞİD’in, Ortaçağcı kadın ve insanlık düşmanı, kelle kesici, insanları diri diri yakan içyüzü ortaya çıkıp dünya kamuoyunca lanetlenince, ABD sözde onu bertaraf etti. Tabiî sen de yine sözde ABD’ye uyarak IŞİD’le mücadelede ettin(!) Ama onun türevi olan El-Nusra, HTŞ ve diğer Ortaçağcı grupları hep destekledin. Gün gelip Suriye’yi bir haftada ele geçirmeleri için onların İdlib’de yerleşmesi ve her türlü silahlarının, mühimmatının ve diğer ihtiyaçlarının sağlanması için ortamı sen hazırladın. Maddi ve manevi olarak her türlü yardımı yaptın. Bununla da yetinmedin yine Ortaçağcı insan sefaletlerinden, önce “Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)” adıyla bir ordu kurdun; onun da insan düşmanı içyüzü iyice sırıtınca adını değiştirerek “Suriye Milli Ordusu (SMO)” adını koydun. Onların maaşlarını bile yoksul halkımızın rızkından çalarak sen ödedin.
Aslında bu söylediklerinin o gruplar nezdinde hiçbir kıymetiharbiyesinin olmadığını adın gibi biliyorsun. Ama işte iç kamuoyunu uyandırmamak gerekiyor. Bu sözleri söyledin mi neredeyse tamamı yandaşın olmuş yazılı ve görsel medya, bunu en ücra köye kadar yayacak; tüm propaganda aygıtların ve elemanların bu külü halkımızın gözüne serpecek; gerçekleri görmesini engelleyecek. Böylece Halklarımız sizi gerçek Müslüman, Suriye Halklarının hatta Filistin Halkının dostu sanacak…
Ama insanlarımızı bu kadar ahmak yerine koymak da bir yere kadar…
Artık bir inandırıcılığınız kalmadı…
2024 Yerel Seçimleri ve CHP’nin kerhen yürüttüğü, aslında başta Gençler olmak üzere, Halkın yarattığı ve haftada iki kez yapılan ve coşkusu hiç azalmayan eylemler, artık halkın karnının sizin yalanlarınıza tok olduğunu gösteriyor.
Musa Eroğlu’nun içe işleyen sesiyle dile getirdiği gibi:
Aşağıdan, yukarıdan
Yolun sonu görünüyor.