Site rengi

Tasarım

301 madencinin katillerinin peşini bırakmıyoruz, bırakmayacağız

01.09.2015
579
A+
A-

 

Bilindiği gibi, Ortaçağdan kalma yöntemlerle üretim yapılan Soma Kömür Ocaklarında, geçtiğimiz yıl 301 madenci kardeşimiz iş cinayetinde katledildi.

Davada sekizi tutuklu 46 sanık yargılanmakta.

Akhisar Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın üçüncü duruşması 18 Ağustos 2015 tarihinde başladı ve arka arkaya devam eden dokuz oturumla 28 Ağustos 2015 tarihine kadar sürdü.

HKP olarak bu on günlük duruşmalar zincirinin tamamını hem içeride hem de dışarıda takip ettik. İçeride Merkez Komite Üyemiz Av. Tacettin Çolak avukat olarak, dışarıda da İzmir İl Örgütü yönetici ve üyeleri olarak madenci ailelerin yanında olduk.

Son gün dışarıda; duruşmaların başından itibaren salonun önündeki parkta ailelere destek için gelen ve aralarda ailelerin yemek, çay vb. gereksinimlerini karşılayan çeşitli siyasi parti ve kitle örgütlerinin güneşten korunmak için kurdukları tente polis tarafından kaldırılmak istendi. Aniden saldırıya geçen polise karşı hep birlikte direndik. Polisin parktaki tenteyi kaldırmasına izin vermedik. Bu arada polis tarafından gözaltına alınmaya çalışılan iki kişi kararlı mücadelemiz sonucu serbest bırakıldı. “Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “Baskılar Bizi Yıldıramaz”, “Direne Direne Kazanacağız” sloganlarıyla İşçi Sınıfımızın yanında olduğumuzu ifade ettik.

Duruşma salonda ise taraflar taleplerini mahkemeye sundu.

Katledilen madenci yakınlarının avukatları geriye dönük dokuz oturumda yapılan sanıkların çapraz sorguları, katliamdan sağ kurtulan işçilerin ifadeleri ve bugüne kadar toplanan delillere göre; “Sözde büyük bir organizasyonmuş gibi anlatılan maden şirketinin esasında, hiçbir işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemi almadan çalışan, işkolunun özelliği itibariyle herhangi bir işletme projesinin ve risk planının olmadığı, olası kazalara karşı acil eylem planının yapılmadığı, dayıbaşılar kanalıyla yapılan üretim zorlamalarıyla işçilerin insanüstü şekilde çalıştırılıp devasa paraların kazanıldığı ve böylece ortada organize bir suç örgütünün bulunduğunun kanıtlandığı, yargılanan sanıkların çalışmadıkları halde maaşlarının ödenmesinin ve sigorta primlerinin yatırılmasının olası itirafları önleme amaçlı olduğu ve bunun da delilleri etkilemek ve karartmak anlamına geldiği” gibi konularda ayrıntılı açıklamalar yaparak tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına, tutuksuz tüm sanıkların da tutuklanmalarına karar verilmesi talep edildi.

Sanık vekillerinden bazıları da her zamanki gibi provokatif bir üslupla ve madenci ailelerinin acılarını hafife alan ve hatta ailelerin duruşma salonundaki tepkilerini mahkemenin baskı altına alınması olarak yorumlayarak, mağduriyet edebiyatıyla müvekkillerinin tahliyesini talep ettiler.

Bazı sanık avukatlarının bu tarzda konuşması haklı olarak ailelerin tepkisini çekti. Salon gerildi ve aileler salonu terk ettiler.

Sonuçta mahkeme tutuklu tüm sanıkların tutukluluklarının devamına ve tutuksuz sanıkların da tutuklanma isteminin reddine karar vererek dördüncü duruşma gününü 13 Ekim 2015 olarak belirledi.

Akhisar Ağır Ceza Mahkemesinde 18 Ağustos tarihinde başlayan ve dokuz gün süren duruşmalarda yaşananların özeti aşağıdaki gibidir.

Soma Katliamı Davasının 18 Ağustos günü başlayan 3. Duruşmanın ilk üç gününde yaşananlar:;

İlk gün sabah erken saatlerde Akhisar’da toplanıldı. Duruşmanın görüldüğü salona sloganlarla yüründü. Eylem’de “301’in hesabı sorulacak”, “İşçide Kömür Karası Tayyip’te Yüz Karası”, “Anaların Öfkesi Katilleri Boğacak” sloganları atıldı.

HKP olarak “Soma’nın Katili Tayyipgillerin Bekçiliğini Yaptığı Sömürü Düzenidir” yazılı pankart ve parti flamalarımızla katıldık.

Pankartımızı ve bayraklarımızı yine duruşma salonunun önündeki parka astık. Bu gidişlerimizde de Akhisar Polisi pankartımızı asarken ve indirirken resimlerimizi çekti. Muhtemelen yine “Cumhurbaşkanına Hakaret”ten bir soruşturma daha başlatacaklar. Başlatsınlar bakalım, göreceğiz…

Duruşmanın ilk günü; tutuklu sanıklar salona alındığında aileler daha önceki duruşmalarda olduğu gibi tepki gösterdiler. Çapraz sorguda işveren Can Gürkan hep “iş güvenliğine yönelik en ileri teknolojili ve en pahalı yatırımların” yapıldığını söyledi, Ağır yalanlarını aklileştirmek için sunum yapmak isteyince salon iyice gerildi. Aileler; “madem bu kadar yatırım yaptın 301 kişi niye öldü” diyerek yalanlarını yüzlerine vurdular. Acılı aile bireylerinden bayılanlar oldu. Sağlık ekipleri salona çağrıldı. Duruşmaya ara verildi.

Can Gürkan’ın ardından Genel Müdür Ramazan Doğru’nun sorgusuna geçildi, ilk günde tamamlanamayan sorguya ikinci gün devam edildi. Ramazan Doğru; AKP mitinglerine otobüslerle işçi götürdüklerini itiraf etti. Yaşam odaları kurmak için yasal zorunluluk yok derken, işçiler için Tatil Kampları kurup kurmadığına ilişkin soruyu yanıtlamadı. Soma Davası’nda Genel Müdür’ün çapraz sorgusu bittikten sonra bir işçi annesi “bir tarafınki can davası, bir tarafınki para davası, hepsi boş.” diye yargılama sürecini özetleyerek feryat etti.

Ramazan Doğru’nun ardından İşletme Müdürü Akın Çelik’in sorgusu başladı. Akın Çelik; sorumluluktan kurtulmak için “sabotaj olduğunu düşünüyorum”, “kesinlikle ocakta yangın yoktu” dedi. İşçi aileleri bu sözlere de “vicdansız” bağırışlarıyla tepki gösterdiler. Akın Çelik’in sorgusunun tamamlanmasının ardından, duruşma ertesi gün (20 Ağustos 2015 günü) devam etmek üzere ertelendi.

İlk iki günün özeti; patron da genel müdür ve işletme müdürü de sanki ağız birliği yapmışçasına, sorulan sorulara kısa, net, anlaşılır cevaplar vermek yerine, konuyla ilgisiz uzun anlatımlarla 301 Madencinin katlindeki sorumluluklarını gizlemeye çalıştılar.

Soma Davası’nda Tiyatro Devam Ediyor

Akhisar’da görülen Soma Davası’nın üçüncü duruşmasının 21 Ağustos’taki dördüncü celsesinde tutuklu yargılanan sekiz sanığın çapraz sorguları sona erdi. 18 ve 19 Ağustos tarihlerindeki bir ve ikinci celselerinde işveren Can Gürkan, Genel Müdür Ramazan Doğru ve İşletme Müdürü Akın Çelik’in çapraz sorgularının ardından, 20-21 Ağustos’ta üçüncü ve dördüncü celseleriyle dava devam etti. Sorgulanan sanıkların tamamının cevaplarındaki ortak nokta; sorumluluğu üzerlerinden atmaları, muğlâk ve kaçamak cevaplar vermeleri ve sıkıştıklarında ölümüne sebep oldukları madencileri arkadaşlarıymış gibi lanse ederek sempati toplamaya çalışmaları oldu. Tabiî ki madenci yakınları ve avukatları, bu sahtekârlıkların hiçbirine meydan vermeyerek her fırsatta suçlarını yüzlerine vurdular.

20 Ağustos Perşembe günü sorgulanan Üretim Müdürü İsmail Adalı’nın, alınan ve alınması gereken güvenlik önlemleriyle ilgili sorulara “bilmiyorum, hatırlamıyorum” gibi cevaplar vererek hayatını kaybeden madencilerden “arkadaşlarımız” diye bahsetmesi üzerine madenci yakınları “onlar sizin arkadaşınız değildi, katiller” diyerek tepki gösterdi.

Aynı gün sorgulanan Baş Mühendis Ertan Ersoy da, kendisine yöneltilen sorulara aynı şekilde geçiştirme cevaplar verdi. Madenci yakınları sık sık “akşama kadar yalan söylüyorlar”, “bize söz hakkı verilse boyunuzun ölçüsünü veririz” gibi tepkilerini dile getirdiler. Ertan Ersoy’un olay olduğu sırada namaz kıldığını vurgulayarak deyim yerindeyse “din kontenjanı”ndan yararlanmaya çalışması yine salonda bulunanların tepkilerine yol açtı.

Sanıkların sıkıştıkları yerde, sanık avukatlarının sufle vererek yardımcı olması da dikkatlerden kaçmadı. Madenci avukatlarının olaydan bahsederken “katliam” demesine sanık avukatlarının “onu teröristler söylüyor” karşılığını vermesi üzerine salon tekrar karıştı.

Aynı gün sorgulamaları gerçekleştirilen Vardiya Amirleri Yasin Kurnaz ve Hilmi Kazık’ın sorgularındaysa trajedi sürdü. Acil durum sorumlularının olası bir faciada ne yapılacağını, neler uygulanacağını bilmedikleri ortaya çıktı. Yanmaz kablo, baht, acil durumda kesilmeyecek telefon ve diafon olmadığı, karbonmonoksit değerlerinin üretimin durdurulması gereken seviyeden daha fazla olmasına rağmen üretimin devam ettirildiği belirtildi. Sanıklar, dayıbaşılık sistemiyle ilgili sorulara, dayıbaşılık sisteminin uygulandığı cevabını verdiler. Bunun iş güvenliği açısından risk teşkil ettiğini de bildiklerini söyleyen sanıklar sorumlusunuysa “bilmediklerini” veya “hatırlamadıklarını” söyleyerek mahkeme heyeti, madenci yakınları ve mağdur avukatlarıyla resmen dalga geçtiler.

Duruşma, tutuksuz yargılanan sanıkların sorgularıyla 24 Ağustos Pazartesi günü devam etti. Sanıkların madende her şeyin yolunda gittiğini ve madencilerin neden öldüklerine dair hiç bir fikirlerinin olmadığını söylemeleri üzerine bazı avukatlar tepki göstererek soru sormayı bıraktıklarını söylediler. Tutuksuz yargılanan sanıklardan Emniyet Vardiya Mühendisi Erdem Canbaz işe başladığından beri gaz maskelerinin bakımını yapılmadığını ve işe başlamadan önce aldığı eğitim dışında bir eğitim almadığını belirtti.

Sanıklardan Gaz İzleme Personeli Ozan Sezer de 2006 yılından beri ocakta çalıştığını ve karbonmonoksitin 50 PPM’yi geçtiğinde durumun kontrol edilmesi gerektiği dışında hiçbir şey öğrenmediğini, eğitim almadığını ifade etti.

İş güvenliğinden sorumlu Vardiya Mühendisi Ergün Yılmaz ise seyyar sensörlerin ısı ölçümü yaptığını bilmediğini söyledi.

Duruşma boyunca sanık avukatlarının davayı uzatma çabasıyla soruları uzatmaları, yer yer sanıkların verecekleri cevapları soruların içinde geçirmeleri mağdur avukatlarının tepkisini çekti.

Sanık ifadeleri madende çalışan işçilerin nasıl insanlık dışı bir ortamda çalışmaya zorlandıklarını bir kez daha ortaya çıkartırken, böyle bir facianın daha önce yaşanmamış olması da şaşırtıcı. Gerek sanıkların, gerekse de sanık avukatlarının tavırları adeta bir tiyatro oyunu sergileniyormuşçasına gerçek dışı. Sanki kendilerine dağıtılan rolleri ezberleyip, sıraları geldiğinde sahneye çıkıyor ve rollerini oynuyorlar. Şaşırdıkları yerde birbirlerine sufle verip destek oluyorlar.

25 Ağustos Çarşamba günü madenden kurtulan işçilerin dinlenmesine geçildi.

Mahkemenin planına göre katliamdan kurtulan 13 işçi tanık olarak ifade vermek için mahkemeye çağrıldı. Kimlik tespiti yapıldı.

Bilal Altıntaş’ın ifadesine geçildi. Paşa vardiyasında işini bitirenin erken çıktığını anlattı.“Yer üstüne çıkarken dumanla karşılaştığını, 4 yıldır madende çalıştığını olay sırasında yanlarında herhangi bir emniyetçinin olmağını,  maskenin küflü çıktığını ve kendi maskesinin 30 dakika falan çalıştığını” söyledi. Maskesi çalışmayan arkadaşları olduğunu belirti. “Sadece 3 gün teorik eğitim aldığını ve böyle bir olayda ne yapacaklarını bilmediklerini;  haberleşmenin ana yolda olduğunu, çalıştıkları bölge ile ana yol arasının 600-700 metre olduğunu,  4-5 ay önce kılçık bacada çökme olduğunu” aktaran Altıntaş kömür ısınması olduğunu söyledi. “10-15 metre ocağa girince ısınma başlıyor,  karbonmonoksit maskesi 1 kere kontrol edilmiş oda sadece tartılmış. Dinamit atıldıktan sonra emniyetçi ölçümsüz gidiyordu.  Biz 5-6 dk ya beklerdik ya beklemezdik işçiler sorun olduğunu iletince bize işimizi sizimi öğreteceksiniz” deniyor, dedi.

Altıntaş: “müfettiş gelmeden 1 hafta 10 gün önce haberimiz olurdu, madende teftiş yapacağı bölgeyi düzenlerdik. Bazı güvensiz tehlikeli bölgeleri kapatır müfettiş gidince geri açardık” dedi. “Her gün 1 metre ilerlenmesinin güvenli olduğunu ama onların gün de en az 5 metre ilerlediklerini” iletti. Eğitim görmedikleri halde eğitim görmüş gibi imza attırıldığını iletti. Güvenlik tatbikatı yapılmadığını aktardı.

Ceyhan Bağdatlı;  bir olay sırasında nereye kaçacaklarını bilmediklerini anlatı.

Hasan Serhat Öztürk; “yukarı çıkarken duman gelmiş, iş güvenliği ile ilgili bir eğitim yok. Dumandan 1 metre önümüzü görmüyorduk. Sıcaktan bizlerde alerji çıktı. Katliamdan 1 hafta önce göçük oldu. Nefes almakta zorlanıyorduk. Dumanı gördükten 2 saat sonra ters çevirme oldu Öztürk olaydan 5 saat sonra kurtarıldıklarını söyledi. 1 gün eğitim gördüğünü aktardı. D panosunda üstümüze sıcak su geliyordu” dedi. Ayrıca; “Sendika seçimlerinde bize kapalı zarf veriyorlardı, onları atıyorduk” dedi.

İbrahim Genç; “5 yıldır çalıştığını karbonmonoksit maskesinin kontrol edilmediğini ve olayda 10 dk kullandığını, olaydan7 saat sonra kurtulduğunu, bütün arkadaşlarının öldüğünü” söyledi. S panosundan tek hayata kalan kişi.

Mehmet Çelik; 4 yıldır madenci ustası ve paşa vardiyasında çalışıyor. Olay günü vardiyaya girerken olayla karşılaşıyor. O girdikten sonra madene giriş çıkış bitiyor. Kimse ona haber vermiyor. Şu anda şirkette çalıştığı için doğruları söylemekten kaçındı. Aileler; “doğruları söyle, satılmış, satılmışlar” diyerek tepki gösterdi.

Mahkeme arasında konuştuğumuz oğlu ölen bir baba oğlunun tekniker olduğunu, 1 ay önceden “baba bu madende çok büyük felaket olacak’’ dediğini, çocuğu olduğu için işi bırakamadığını anlattı. 28 Ağustos Cuma gününe ara karar verilmek üzere duruşma ertelendi.

Cuma günü ise tarafların talepleri alındı. Mahkeme talepler ve tutuklulukla ilgili kararlarını oluşturmak için Duruşmaya 17.30’a kadar ara verdi.

Aradan sonra da yukarıda da belirttiğimiz gibi, tutuklu tüm sanıkların tutukluluklarının devamına ve tutuksuz sanıkların da tutuklanma isteminin reddine, adli kontrol uygulamasının her ayın ilk çarşamba günü imza atmak şeklinde değiştirilmesine karar vererek dördüncü duruşma gününü 13 Ekim 2015’e erteledi.

Sonuç olarak; Dava süresince HKP olarak gerek duruşma salonunda, gerek dışarıda katillerin peşini bırakmadık. Madenci ailelerinin yanlarında olduk. Sonuç ne olursa olsun, davadan adalet çıkmayacağı kesin. Ancak bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Soma Davası’nın takipçisi olacak katillerin peşini bırakmayacağız. Yoldaşlarımız bundan sonraki duruşmaları da takip etmeyi sürdürecekler.