AKP’nin Yargı Reformu, “Reform” mu, bir parmak Bal mı?
Av. Doğan Erkan
Her zaman söyleriz ya, Kapitalizmde/Emperyalizmde iktidar “reform” derse, kesin mevcuttan da geriye gidiş gelecektir. Bir karşıdevrimci argümanı daha “reform” diye hayata geçiriyorlar diye…
İşte her işi dümen olan AKP, bu alegoriyi en uygun biçimde kullanarak bir haydut hukuku daha kotarıyor. Bir hukuk, yargı, ilerleme, reform bilinci de olmadığından ve gerici-ümmetçi yapısı buna objektif olarak müsaade de edemeyeceğinden zaten toplumbilimsel olarak gerçek bir reform yapamayacağını biliyorduk.
Ancak bu temel nesnel gerçeği, “reform” paketinin kendisini madde madde görerek de göstermek istedik.
Bir iki çok tali maddede düzeltme var ama bunun “bir parmak bal çalmak” kabili dışında hiçbir niteliği yok. O bir parmak balı da Metin Feyzioğlu’ndan başka yalayan yok. Onun da gerçek bir “tat alma” ediminde olduğunu düşünmüyoruz, o Saray’a hizmet etmek üzere kurguladığı yeni ihtiraslı geleceği gereği, tuzluya tatlı deme motivasyonun zirvesindedir. Geçelim…
Pakette Neler var?
* OHAL KHK ihraçlarında pasaportu iptal edilenlerden, beraat edenler ya da Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı (KYOK) alanların, cezası infaz edilenlerin veya hükmün açıklanması geri bırakılanların pasaportları iade ediliyor.
Olumlu gibi görünen maddenin devamında Vehbi’nin Kerrakesi geliyor: Beraatın, KYOK’un üstüne; “kolluk birimlerince yapılacak araştırma sonucuna göre” -paketteki birebir ibare- pasaportlar iade ediliyor veya edilmiyor. Kolluk, mahkeme kararından, savcılık kararından üstün yani!!!
Daha önceki yazılarımızda, OHAL ile nihayete ulaşan Polis Devletinin bunların hukukunda kalıcı olduğunu söylemiştik. Zaten mahkemeleri emir altına almışlar. Ama yetmiyor. Mahkemenin bir masumu aklama ihtimalinde, polis yine de bu aklamayı sonuç bakımından yok edebiliyor.
* Hukuk mesleklerine giriş sınavı geliyor (sadece avukatlık değil tüm hukuk mesleklerine). Sınavı, Adalet Bakanlığı ÖSYM’ye yaptıracak. 20 yıldır söylediğimizi yine söyleyelim. ADALET BAKANLIĞI DA, ÖSYM DE, AVUKATLIĞI ÖLÇEMEZ. Belki Baroların ya da bugünkü başkanından azade Birliğin yapması ve uygulaması kabul edilebilir. YÜRÜTMENİN (siz siyasi iktidarın okuyun) BAĞIMSIZ YARGI BİLEŞENİ OLAN, bağımsız ve tarafsız meslek kuruluşu üyeliği kamusal/yasal zorunluluk olan bir mesleğin deontolojisini ÖLÇMESİNE İZİN VERMEK demek, Molierac’ın mezarı başında toplanıp helvasını yemek demektir. ÖSYM’nin kopya-şifre skandallarını da hatırlatmakla yetinelim…
Örnek verelim, AKP’nin Adalet Bakanlığı, sınavda nasıl bir İnsan Hakları sorusu hazırlar? Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın iptal olan 3 maddesinden halen avukatların yargılandığını mı sorar mesela?
Geçelim…
* Adalet Akademisi yasaya giriyor. Hâkim-savcı eğitim-ölçümü-mülakatında “bağımlı” yargının başı bir de buradan bağlanıyor.
* TMK 7/2’ye (Terör Propagandası Suçu) şu ibare; “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.” ekleniyor. Takdir mahkemeye bırakılıyor.
Malumu ilam edip kanuna ekleyince, siyasi baskılarla açılan ve yürüyen davalar ortadan mı kalkacak?
Televizyon programına bağlanıp “çocuklar ölmesin” dediği için terör propagandası” yapmaktan bebeğiyle birlikte mahpusluk alan Ayşe Öğretmenin sözü “düşünce açıklaması” değil miydi?
İktidar Öcalan mektubu okuduğunda değil de, AKP operasyonları “eleştiri”ldiğinde devreye giren madde, belli ki uygulamada yine bu dilemma ile uygulanacak: Yandaşlara ifade özgürlüğü, karşısındakilere terör propagandası suçlaması…
* Ön ödemeye bağlı suçlarda, ön ödemeye 3 taksit imkânı geliyor.
Paketin promosyonu bu… (Reform dedikleri böyle kuş misali maddeler.)
* PAKETTE TUTUKLAMA SÜRESİNE SINIR FİLAN GELMİYOR!
“Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez.”, şeklinde kural geliyor.
Bitmiyor, terör suçları ve anayasal suçlarda bu süre İKİ YILA KADAR UZATILABİLİYOR.
Yani tutuklu şüpheli İKİ YIL İDDİANAMESİZ TUTUKLU KALABİLECEK!
Farz-ı misal, “savaş olmasın” diye bir bildiriye imza attınız. Buna terör suçu dedi Tayyip. Bundan hız alan bir savcı hemen terör suçundan yakalattı ve AKP hukuk bürosu olan Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etti. İddianamesiz iki yıl tutuklanabileceksiniz. İşte AKP reformu!!! (Feyzioğlu burasını iyi oku!!!)
OHAL KHK’siyle yasaya kalıcı olarak getirilen, “terör suçları” ve anayasal suçlarda tutukluluk süresini 5 yıl uzatma (2+5) imkânı AYNEN KORUNUYOR! (Feyzioğlu bunu da iyi oku, yargı “reformunda” OHAL KHK’si var!)
Anayasa mahkemesinin “5 yılı aşan tutukluluk süresi özgürlük ve güvenlik hakkı ihlalidir” kararına rağmen!
Yine Anayasa Mahkemesinin 1991 yılında OHAL Kanununun bazı maddelerini iptal ederken içtihat niteliğindeki “OHAL KHK’si ile yasada kalıcı yasal değişiklik yapılamaz” kararına rağmen!
Anayasanın, “Anayasa Mahkemesi kararları Yasamayı da Yürütmeyi de Yargıyı da bağlar” hükmüne rağmen!
* Çocuklar için soruşturma aşamasında tutukluluk süresi kısaltılıyor. 12-15 yaş arası çocuklarda yukarıdaki sürenin yarısı ve 15-18 arası çocuklar 3/4’ü şeklinde düzenleniyor
* Kamu davasının açılmasının ertelenmesinde zararın giderilmesi kıstası vardı. Buradaki zararı belirleme yetkisi savcıya bırakılıyor. Bu madde uygulamaya ve uygulayana göre olumlu da, olumsuz da olabilir.
* Kamu davası açılmasının ertelenmesi müessesesi, Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar, Kamu görevlisi tarafından görevi sebebiyle veya kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen suçlar ve Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar hakkında uygulanmaz kuralı getiriliyor.
Havaaalanı işçilerinin en insani talepli eylemlerine bile terör eylemi dediklerini hatırlayalım ve “terör” suçlamasına dair aleyhe giden her düzenlemeyi bu gerçekle birlikte yorumlayalım.
* Mağdurun, şikâyetçi olduğu davada yerleşim yeri dışındaki bir mahkemeye gitmek durumunda kalması durumunda yol masraflarını Adalet Bakanlığı karşılar kuralı getiriliyor.
Bu da paketin promosyonlarından.
* Mağdurların ve çocuk mağdurların, şüpheli/sanık ile yüz yüze getirilmeden beyan alınması imkânı ve bu beyan ve görüntülerinin kaydedilmesi kuralı getiriliyor.
(Kara Avrupası da, Anglo-Sakson hukuku da buna geçeli yıllar oldu. Hiç lütuf değil, zorunluluk.)
* Cinsel saldırı mağduru çocukların beyanlarının SAVCI TARAFINDAN ve uzman eşliğinde alınması kuralı getiriliyor.
Bu da çok geç kalmış ve olması gereken bir uygulama.
* Cinsel istismar mağdurlarının beyanlarının ve görüntülerinin kayda alınmasına rıza koşulu getiriliyor.
Eksik bir düzenleme. Tüm mağdurların görüntü kaydı için aynı rıza aranmalı. Aksi halde mağduru sanık psikolojisine sokan bir zorlamaya dönüşebilir.
* SERİ YARGILAMA usulü ve SAVCI İLE ŞÜPHELİNİN PAZARLIKLA ANLAŞMASI usulü getiriliyor.
Bu bir Cammon Law Hukuku özentiliği. Belki demokratik bir düzende düşünülebilir. Ancak eşitsizliklerle dolu bir toplumda, savcı-hâkim bağımsızlığının ve teminatının yok edildiğini de göz önüne alınca, ceza yargılamasının kamusallığı ve Toplumsal Ceza Hukuku ilkeleriyle çelişebilir. Bizim sistemde savcılar kiminle anlaşır kiminle anlaşmaz az çok öngörebiliriz.
Şu suçlarda savcı ile şüphelinin uzlaşması mümkün oluyor:
– Hakkı olmayan yere tecavüz,
– Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması,
– Trafik güvenliğini tehlikeye sokma,
– Gürültüye neden olma,
– Parada sahtecilik,
– Mühür bozma,
– Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan,
– Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama,
– Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması,
– Ateşli silah ve bıçak suçlarının bazıları,
– Orman işgal ve ormandan faydalanma suçu YANMIŞ ORMANLAR DAHİL! (ORMAN KANUNU 93 VE 17.)
Ormanları yakmaya devam edecekleri anlaşılıyor!!! Bu suç pazarlık yoluyla kapatılabilir mi? (Feyzioğlu, burayı da iyi oku)
– Kumar-rulet oynatma suçları (Binali’nin oğlu için olsa gerek)
– Kooperatif Kanunundaki onlarca suçtan bir suç tipi (kime ısmarlama ise artık)
* Asliye ceza mahkemesinde, adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanması imkânı getiriliyor.
* UZLAŞTIRMA KAPSAMINA GİREN SUÇLAR GENİŞLİYOR: İş ve çalışma hürriyetinin ihlali, Güveni kötüye kullanma, Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi uzlaştırma kapsamına alınıyor.
* Cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ya da şahsî cezasızlık sebeplerine bağlı olarak daha az ceza verilmesini veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesini gerektiren hallerde, hukuka aykırılığın istinaf aşamasında bozma kararı vermeden düzeltilmesi kuralı geliyor.
* AVUKATLAR DİKKAT! İSTİNAF DURUŞMASINDA Sanık, müdafii, katılan ve vekilinin davetiye tebliğ olmasına rağmen duruşmaya gelmemesi halinde yokluklarında karar verme imkânı getiriliyor.
Kesinlikle sorunlu bir düzenleme. Pek çok mahkeme avukatın mazeret bildirme hakkı uyarınca mazeret bildirdiği duruşmada mazereti reddederek de yokluğunda karar verebilir uygulamada.
* İlk derece mahkemesine infazı durdurma veya erteleme yetkisi veriliyor. (Cezayı değil, infazı.)
* Avukatlara yeşil pasaport geliyor sözde ama 15 yıl ve üstünde kıdemi olanlara geliyor.
Genç avukatlar, siz rüşvette yoksunuz! Metin Feyzioğlu’nun yalayıp durduğu bu bir parmak bal da karın doyurmuyor yani
* Aşağıdaki suçlarda, istinaf kararından sonra “TEMYİZ EDİLEMEYECEK SINIRDA BİLE OLSA” TEMYİZ ETME İMKÂNI GELİYOR:
– Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit,
– Suç işlemeye tahrik,
– Suçu ve suçluyu övme,
– Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama,
– Kanunlara uymamaya tahrik,
– Cumhurbaşkanına hakaret,
– Devletin egemenlik alametlerini aşağılama,
– Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama,
– Silâhlı örgüt,
– Halkı askerlikten soğutma,
– TMK 6/4 ve 7/2 (propaganda suçları)
– Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 31 ve 32…
Bizim başvurumuz üzerine Anayasa Mahkemesi iptal kararından sonra bunların tamamen değişmesi lazım, bu iki maddenin kanuna aykırılık halleri gitti, kendilerini tutuyorlar.
Sonuç ve uygulama bakımından, istinaf kararlarının bu suçlarda sanık lehine mi aleyhine mi bozulacağı elbette bağımsız yargı, eleştiriye hoşgörülü iktidar, demokratik toplum vb. paradigmalara göre değişecektir. Bu paradigmaların bulunmaması durumunda, salt istinaf kararının bir kez de Yargıtaya temyiz edilebilmesi olanağına “reform” denir mi?
Gerçek bir yargı reformunda, bu suç tiplerinden bazıları tamamen kaldırılır. Örneğin mahkemeyi emniyeti vs. eleştirdiğinizde hemen devreye giren “Devlet Organlarını Aşağılama” suçu (TCK 301) zaten tümüyle kaldırılmalıdır.
Propaganda suçları da zaten kaldırılmalı, ülkenin temel değerlerini yok etme çağrısında bulunmayan hiçbir propaganda suç olmamalıdır.
Madem adı “reform” ya, madem “12 Eylül Darbesi”ne sözde AKP de karşı ya, 12 Eylül Faşizminin doğrudan getirdiği Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası (2911) tümüyle kaldırılmalı, hiçbir barışçıl gösteri suç kabul edilmemelidir.
Tüm toplum üzerinde bir DEVLET TERÖRÜNE dönüştürülen Cumhurbaşkanına hakaret şeklinde bir üstünler hukuku suç tipi hiç olmamalıdır yine.
Buna benzer mevzuattan yüzlerce örnek verebiliriz. Tüm bu azgelişmiş ülke suç tipleri yasada duracak, sadece istinafın üstüne temyiz hakkı verildi diye buna reform diyeceğiz! Geçin bunları…
Başa dönelim: “reform” ya kısmen demokratik bir iktidarın işidir, ya da halkın mücadelesi sonucu ve siyasal iktidarın feragat etmek zorunda kaldığı bazı kazanımlardır. Dolayısıyla sosyolojik açıdan “reform” olmasının koşulları olmayan AKP paketinin, hukuk sosyolojisi bakımından bir yargı reformu niteliğinde olamayacağını, madde bazına inerek göstermek istedik.
Söz konusu Türkiye olunca, Türkiye doğasının her zerresine işlemiş “doğal hukukçu” Hikmet Kıvılcımlı Usta ile bitirelim:
“(…) devrim ve reform arasında tam bir zıtlık vardır. Reformu üst sınıflar, kendi düzenlerini korumak için yaparlar. Devrimi alt sınıflar, ortadaki rejimi kökünden değiştirmek için yaparlar…, ama bu zıtlık mutlak değildir. Devrim ile reform arasındaki sınır ölü değil, canlıdır…, sınırı tayin eden şey devrimin gücüdür. Devrimci elemanlar nerede zayıf iseler, orada reform olur, nerede kuvvetli iseler, orada devrim olur… Reform devrimciler tarafından ve devrim için yapılırsa, tarihi bir değer ve ileri bir adım kazanır. Reform devrime karşı olursa, devrimi önlemek için yapılırsa, gericiliğin domuzudur.” (Hikmet Kıvılcımlı, Devrim Nedir? s. 45-51, Derleniş Yayınları)
O halde, gericiliğin sahte reformlarına karşı, devrimci işçilerle gelecek gerçek reformlara ve hatta devrime… 05.10.2019