Site rengi

Tasarım

Asgari ücrette sendikaların sefaleti

09.01.2021
781
A+
A-

Av. Tacettin Çolak

Patronların ve onların emrindeki hükümetlerin İşçi Sınıfına her yıl sefalet ücretini reva görmeleri onların “fıtratları”ndandır.

Ya da İşçi Sınıfımızı “öldürmeyip süründüren” ücretlerle çalıştırmak onların sınıf çıkarları gereğidir.

Bir toplumda egemen olan ekonomi ilişkilerinde dolaysızca görevli olan sosyal sınıfların mevzilenmelerini, onların durumlarının ve çıkarlarının nasıl olduğunu Kıvılcımlı Usta didaktik şekilde şöyle koyar:

“Her toplumun sosyal sınıfları, her şeyden önce, o toplumun “Egemen Ekonomi” ilişkilerinde Dolaysızca, yani Birinci Kertede görevli bulunan insan kümeleridir.

(…) Modern burjuva toplumunda egemen üretim biçimi Kapitalist Üretim yordamıdır. Kapitalist toplumun sosyal sınıfları, ancak Kapitalist Üretim Yordamı içinde Dolaysızca, yani Birinci Kertede görevli bulunan insanların kümeleşmeleridir. Ve ancak o kümelerin ilişkileri Modern toplum sınıfları bakımından düşünce ve davranış konusu edilebilirler.

“Bir üretim yordamı üzerinde Dolaysızca görevli bulunan sosyal sınıflar başlıca iki karakterle birbirlerinden ayırt edilirler:

“1- O sınıfların Durumları başka başkadır.

“2- O sınıfların Çıkarları başka başkadır.

“Modern toplumda İşveren sınıflarının durumu: Üst ve Güdücü sınıf olmak; İşçi Sınıfının durumu: Alt ve Güdülen sınıf olmaktır. Gene modern toplumda, İşveren sınıfının çıkarı: elinden geldiği kadar çok Artıdeğer koparmak, yani Sömürmek; İşçi Sınıfının çıkarı ise: elinden geldiği kadar az Artıdeğer koparttırmak, yani Sömürülmemek’tir.

“Bu tanımlamaya göre, Modern toplumun başlıca Sosyal Sınıfları: İşveren ve İşçi Sınıflarıdır. İşveren sınıfı Üstte Sömürücü, İşçi Sınıfı Altta Sömürülen sınıflar oldukları için, durumları ve çıkarları bakımından iki zıt kutup olmuşlardır. Sonsuz gibi görülen önüne geçilmez bir savaş içinde bulunurlar. Buna Sınıflar Savaşı yahut Sınıflar Güreşi yahut Sınıflar Dövüşü adları verilir.” (Genel Olarak Sosyal Sınıflar ve Partiler, Derleniş Yayınları, s.16)

Demek ki, işveren sınıfının daha fazla artıdeğerle, daha fazla sömürmek isteği ile İşçi Sınıfının daha az artıdeğer koparttırarak sömürülmeme mücadelesinin adıdır sınıflar savaşı.

Sendikalar da işte bu sınıflar savaşında temsil ettiği kitlenin hak ve çıkarlarını koruyan, geliştiren örgütlerdir. Ya da öyle olmaları gerekir.

Ülkemizde, patron sendikaları bu işlevlerini (hükümetlerin de desteğiyle) fazlasıyla yerine getiriyorlar.

Ama işçi sendikaları birkaç istisna dışında sefalet içindedir.

En başta örgütlenme aşamasında patronların icazetini alarak üye yapmakla teslim bayrağını çekiyorlar. Özellikle Belediyeler ve diğer Kamu işyerlerinin çoğunda böyle örgütleniyorlar.

Özel sektörde de bu tür örgütlenmeler yaygın.

Hal böyle olunca bu tür sendikalar; patronların İşçi Sınıfı içine soktuğu ajan işlevi görmekteler.

Türk-İş; kurulduğu günden bu yana aynı görevi yapmakta. Hak-İş de öyle.

DİSK 12 Eylül Faşist Darbesiyle kapatılmıştı. 1992’de açıldıktan sonra ise kerte kerte sınıf uzlaşmacı bir zemine çekildi ve şimdiki yönetim eliyle diğer sarı-gangster sendikaların suçlarına boylu boyunca ortak olmakta.

Nakliyat-İş Sendikası’nın son derece haklı uyarı ve eleştirilerini sınıfın çıkarları doğrultusunda değerlendirmek yerine, duygusal tepkilerle yok saymakta, hatta kendilerine hakaret edildiği şeklinde algılamaktalar.

Nakliyat-İş’in; sarı-ganster sendikaların ihanetine uğramış Real-Makro Market, Uzel Makine İşçilerine sahip çıkması, bağlı olduğu konfederasyonun zoruna gitmekte. Sarı sendikacılara tavır alıp mağdur işçilerin ve Nakliyat-İş’in yanında yer almak yerine, bu mücadeleleri yok sayarak sarılarla aynı zemine düşmekten çekinmemekteler.

DİSK’teki benzer savrulmalar asgari ücretin belirlenme sürecinde de görülmektedir.

Asgari Ücret Komisyonu’nda işveren ve hükümet üyelerinin sayısal çoğunluğu ortadayken ve yıllardır en büyük işçi örgütü diye bu komisyona dahil edilen Türk-İş’in sabıkaları geçmişten itibaren tescilli iken, üç konfederasyon da havanda su dövülen toplantılarla İşçi Sınıfının gözünü boyadılar.

Son günlere kadar herhangi bir rakam dahi açıklayamadılar.

DİSK’in son günlerde (diğerlerinden farklı görünmek için) 3 bin 800 lira diye açıklamasının bir kıymeti harbiyesinin olmadığı, olmayacağı besbelliydi.

Bir kere, Asgari Ücret mücadelesi yılda bir günle ya da birkaç eylemle sınırlandırılacak kadar sıradan değildir. Her yıl Asgari Ücretin komik rakamlar olarak belirlendiği, yoksulluk sınırını fersah fersah altında kaldığı bir gerçektir. Bu yıl da aynısı olmuştur.

Örneğin; Türk-İş bu yıl açlık sınırının; 2.516,67 lira, yoksulluk sınırının; 8.197,62 lira, bekâr bir çalışanın “yaşama maliyeti”nin ise aylık 3.073,63 TL olduğunu açıkladı.

DİSK/Birleşik Metal İş Sendikası’nın açıkladığı rakamlar ise şöyledir. Açlık sınırı; 2.362 lira, yoksulluk sınırı; 8.169 lira…

Oysa Türk-İş’in talep ettiği 3000 lira da DİSK’in önerdiği 3.800 lira da kendi belirledikleri yoksulluk sınırının yarısından daha azdır. Yani bizzat sendikalar açlık sınırında rakamlar önermekteler.

İşçinin bir ailesinin olduğu; gıda harcamalarıyla birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri zorunlu giderlerinin olduğu görmezden gelinmektedir.

İşin en ironik yanı ise asgari ücret açıklandıktan sonra DİSK Başkanı’nın yaptığı açıklamadır.

2021 yılı asgari ücretini “adil, hakkaniyetli, insani” bulmayan DİSK Başkanı: “Asgari Ücret belirlenirken bir kez daha uluslararası standartlara uyulmayarak işçinin ailesinin hesaba katılmadığını, Asgari ücretteki ayda 501,20 lira, günlük ise 16,70 liralık “artış”ın özellikle ekonomik kriz ve pandemi koşullarında ağırlaşan yaşam maliyetlerini telafi etmekten oldukça uzak olduğunu, (…) işçilerin çarşıda, pazarda, markette, faturalarda karşılaştığı zamların, günde 16 liralık artış ile giderildiğini, ‘işçilerin enflasyona ezdirilmediğini’ söylemenin işçilerin aklı ile alay etmek olduğunu, asgari ücret için iktidarın ve işverenin kurduğu ‘sefalet ittifakı’nın affedilmeyeceğini” söylüyor.

Vicdan rahatlatmak ve üyelerinin tepkisini yatıştırmak amacıyla yapılan bu açıklamalar, sözde keskin görünmek istenirken nerden bakarsanız bakın acizliğin ve sefaletin itirafıdır.

Yahu sen, 2021 asgari ücretine karşı son gün tek bir eylem yaptın, onu de Ankara’da toplanan komisyonun önünde değil de İstanbul’da yaptın… Ülkenin çeşitli yerlerindeki birden fazla Nakliyat-İş eylemlerine duyarsız kaldın. 

Asgari ücret öneriniz 3800 lira, günde; 126,66 lira. Geçen yılki öneriniz de 3200 lira idi ve bunun günlüğü de; 106,66 liradır. Yani DİSK’in bu yılki önerisi geçen yılki önerisinden; aylık 600 lira, günlük 20 lira fazlasıdır.

Peki komisyondan çıkan asgari ücret artışı ne kadar?

Aylık 501,20 lira, günlük 16,70 lira…

Görüldüğü gibi, komisyondan çıkan asgari ücretle DİSK’in önerdiği asgari ücret rakamları arasında fark; aylık 98,80 lira; günlük 3,30 liracıktır.

Yani DİSK’in asgari ücret komisyonundan farkı sadece günlük iki simit parası bile değildir.

Kaldı ki, DİSK’in önerdiği 3800 lira ile işçinin yoksulluk sınırını hiçe saydığı açıktır.

Şimdi soralım; kim işçilerin aklıyla alay etmektedir?

Sonra da kalkıp belirlenen asgari ücretin “adil, hakkaniyetli, insani” olmadığını söylemek gerçekten ikiyüzlülüktür.

Evet, Parababaları ve onların emrindeki hükümetler asgari ücreti her yıl işçiler açışından sefalet ücreti olarak belirliyorlar. 12 Eylül Faşizmi sonrasındaki hiçbir Asgari Ücret; adil, hakkaniyetli ve insani olarak belirlenmemiştir. İşsizlik ve Pahalılık Cehennemi asgari ücreti bir anda eritmektedir. Asgari ücret her yıl döviz karşısında sürekli erimektedir.

Örneğin; 2008’de 371 dolar olan asgari ücret, 2009’da 339 dolara düştü. 2016’da bir miktar artarak 430 dolara yükseldi. En son 2020 yılı asgari ücretinin Ocak ayındaki karşılığı 390 dolara idi.

2021 yılı için açıklanan (Asgari Geçim İndirimi dahil) 2.825,90 lira asgari ücretin Ocak ayındaki karşılığı; 377 dolardır.

Şimdi DİSK’in geçen yıl ve bu yılki asgari ücret önerilerinin dolar bazındaki durumuna bakalım.

DİSK geçen yıl asgari ücretin 3200 lira olmasını istiyordu ve bunun karşılığı 537 dolardı. Bu yılki 3800 liralık önerisinin dolar olarak karşılığı ise 506 dolardır.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta; döviz bazında değerlendirildiğinde DİSK’in bu yıl önerdiği rakam geçen yıldan daha düşüktür. Yani DİSK; geçen yıl asgari ücretin 537 dolar olmasını isterken, bu yıl 506 dolar olmasını talep etmiştir.

İşte “anlı”, “şanlı” hemi de “devrimci” DİSK’in düştüğü durum budur.

Buna sefalet denmez de ne denir?

Diğer sefil sendikacılara gelirsek;

Türk-İş Başkanı, akşam; “hükümet 3000 liranın üstünde bir teklifle gelmeli, gelmezse işçiler mutlu olmaz”, diye açıklama yaparak yalvarıyor. Sabahında ise komisyonda belirlenen asgari ücrete koftiden muhalefet şerhi koyarak boyun eğiyor. Eskiden göstermelik de olsa komisyonu terk ederlerdi. Şimdi ise bakan açıklama yaparken yanına Menemen Testisi gibi dizilip suya sabuna dokunmayan açıklamalar yapmakla yetiniyorlar.

Hak-İş ise yukarıda belirttiğimiz gibi işverenlerin icazeti ile örgütlenen sendikalardandır ve AKP sayesinde palazlanmıştır. Hükümeti ürkütmemek için asgari ücret rakamı bile önerememiştir.

Sonuç olarak; her yıl izlediğimiz asgari ücret ortaoyununda sarı-gangster sendikacılar yine yanıltmadılar. İhanetlerini bir daha tekrarladılar.

Olan yine sefalet ücretine mahkûm edilen ve hatta Kovid-19 salgını döneminde onu dahi alamayan İşçi Sınıfımıza oldu.

İşçi Sınıfımız da artık uyanmalı, bu sarı-gangster sendikacıları başından atmalı.

Yeni Nakliyat-İş’ler ve Ali Rıza Küçükosmanoğlu’lar yaratmalıdır.