Dedenin Dedikleri Halk Dersleri Altıncı Ders: Çalışma Hürriyeti ve Hak Eşitliği
Hikmet Kıvılcımlı
Halkın Kurtuluş Yolu Gazetesi’nin notu:
Sosyalist Gazetesi’nde yayımlanan“Dede Hande” imzalı, “Halk Dersleri-
Dedenin Dedikleri” başlıklı “Öğreti”ler Sosyalist Gazetesi’nin 8 Aralık 1970
tarihinde yeniden yayım hayatına atılmasıyla birlikte yayımlanmaya başlar.
“Öğreti”ler Hikmet Kıvılcımlı’nın kısa (not tarzındaki) yazılarıdır. Biz de Kıvılcımlı
Usta’nın bu tarzına uyarak her sayımızda bir “Öğreti”yi yayımlayacağız.
Yazılar, 8 Aralık 1970 yılında başlar, 13 Nisan 1971 yılındaki 24’üncü sayıda
sonlanır. (Bazı sayılarda yayımlanmamıştır.) “Öğreti”ler tamamlanmamış
görünüyor. Kaldı ki, 27 Nisan 1971 tarihli 25’inci sayıyla da Sosyalist Gazetesi
12 Mart Faşizmince yasaklanır. Yayımı durdurulur. Hikmet Kıvılcımlı da idam
fermanıyla aranmaya başlar…
İşte aşağıdaki yazıların tarihçesi budur…
“Öğreti”leri, eksik de olsa yayımlamayı, yeni kuşaklara aktarmayı bir
görev bildik. Hele de İşçi Sınıfımızın Örgütlenme-Grev-Direniş mücadelesinin
yükseldiği şu günlerde…
Niçin tek tek İşçinin boynu pamuk tüyceğizinden incedir?
Çünkü işçinin, işgücünü kullanıp değerlendirebileceği çalışma [üretim] aracı yoktur. Siz işçilerin ne çalışabilecek yeri (İşyeri) vardır, ne işleyecek toprağı, ne kullanacak aygıtı, aleti avadanlığı vardır… Bir başkası işgücünüzü satın almadıkça çalışamazsınız.
Çalışmak, havaya debelenmek değildir. İnsana yarar bir nesne, bir ürün yaratmak üzere bir emek harcanırsa, ona İş yahut Çalışmak denir. Bu da topluluğun biçimine ve çağına göre değişir. Makineli Un Fabrikası dururken Eldeğirmeni ile un öğütülemez. Öğütsen açlıktan ölürsün. Ölmemek için fabrikaya gittin mi, işgücünü patrona satmadıkça çalışamazsın.
Siz işçilerin, yaşamak için çalıştığınız fabrikalar, yapımevleri, kışla kadar mağazalardır. Ürün yaratan, mal çıkaran işyerleriniz, canavardan korkunç makinalarla dolu koskoca fabrika inleridir. Ne o kışla mağazalara, ne bu canavar ini fabrikalara isteyince giremezsiniz. Oralar “babanızın malı” değildir. Kapılarına şöyle iri, açık yazılar asılmıştır:
“İşi Olmayan İçeriye Giremez!”
“İşi olan” kimdir?
İşgücünü patrona şu kadar günlüğüne satmış bulunan işçidir. Senin aylak kalmış işgününü satmak istemen yetmez. Patron lütfederek müsaade buyurursa huzuruna çıkabilirsin. Yoksa, kapıda bekçi köpeği gibi bekleyen kapıcı seni gırtlağından yakalayıp geri atar.
Çağırılırsan, patronun yanına göğsünü gere gere giremezsin. Süt dökmüş kedi gibi süklüm püklüm olacaksın. Çünkü rızkın içerdeki işverenin iki dudağı arasındadır. “Hayır!” dedi mi, kapı dışarı atılırsın. Patron senin yalnız işgücünü değil, boyunu, posunu, huyunu, suyunu da ölçer. Kadın, kız isen, kaşını, gözünü, etini, budunu da yoklar. Ona göre hizmet edeceksin. Beğenirse alır, beğenmezse atar.
“Niçin beğenmedin?” diyemezsin. Haddine mi? Adam “hür”dür. Keyfine kâhya yok. Sana da; alay eder gibi: “Hürsün!” der, “İster çalış, ister çalışma!”… Patron isterse çalıştırır. Ama sen istemesen çalışmayabilir misin? Karnın yahut karın, ya da anan, çocuğun ekmek bekliyor. “Burjuva hürriyeti” budur işçi için.
Kerli ferli İşveren Politikacıları, Profesörleri, Uşakları her gün bu öğüdü öğretiyor işçiye: Bu düzende işçi de, işveren de hürdür, hem de eşittir. Okulda “hür” öğretmen, kışlada “hür” komutan, sokakta “hür” basın, radyoda “hür” dalga; her gün, her saat bunu tekrarlar. Bu düzenin adı “Hür Dünya”dır. İnsanlar hep, “Hürriyeti seçer” veya “sıçar”lar da, o “hür dünya”ya kaçarlar.
İş bulmaya çıktın mı görürsün. Patron dişli kurttur; işçi tırnaksız kuzu. Kurt kuzuyu yemekte hür’dür. Kuzu, kendisini kurda yedirmekte hür’dür. Kurt kuzuyu yedi mi: kurtla kuzu tek vücut içinde eşitleşirler. İş Pazarında ak koyun, kara kurt ortaya çıkar. İnsan hakları eşitliği de, çalışma hürriyeti de: Kara kurt, yahut Boz kurt İşverenin, Ak koyun veya Taze kuzuyu yeme hürriyetinde toplanır.
(Yıl: 1, Sayı: 6, 12 Ocak 1971 13. Sayı)