“Dipsiz Göl”ün Canavarı: Tarihi ve Doğal varlıklarımızı yok eden “Define avcısı AKP”
“ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.”
Nazım Hikmet
Dağlarımızı altın arama bahanesiyle delik deşik edenler şimdi de gölün dibinde hazine arıyorlar.
Her şeyi parçaladılar. Dağları, gölleri, denizleri, toprağı ve tohumu ve dahi genleri… Kendi doğalında yaşamamıza imkân vermeyenlerin karanlık puslu günlerindeyiz. Arsızlık eşiğini çoktan atlamış AKP iktidarında, betona-harca bulanmış beyinlerin şaşırma refleksini kaybettiğine tanıklık ediyoruz. Tek tuşla “Dipsiz Göl”ün kaç bin yıllık geçmişe sahip olduğunu öğreniyoruz da onu yok edenlerin kaç günlük ömrü kaldığını hesaplayamıyoruz. Aynı anda hem bilgiye ulaşıp hem de cahil kalabilmenin birlikte yükseldiği ikinci bir Ortaçağ yaşıyoruz. Bizden istedikleri açıkça şudur: Bak ama görme. Bil ama konuşma. Saray’ın itibarını kutsa ama kendi yoksulluluğunu, çaresizliğini yâdsıma, şükret.
Dipsiz Göl’ün bulunamayan definesinde bunlar yazıyor olmasın sakın.
Geçtiğimiz günlerde Gümüşhane’nin Taşköprü Yaylası’nda bulunan binlerce yıllık jeolojik değere sahip “Dipsiz Göl”de yapılan yasal ve ruhsatlı(!) define kazısı sonunda göl yok edildi. 4 günlük hummalı çalışma sonunda gölden hazine çıkmayınca, göl bu sefer de taş ve toprakla tekrar dolduruldu. Kazı yapanlar çok temiz çalışmışlardı doğrusu, arkalarında göle ait tek bir iz bile bırakmamışlardı. Çevre ahalisi de olmak üzere kimsenin gıkı çıkmadı. Nasıl çıksın? Roma İmparatorluğu’na bağlı 15. Apollinaris Lejyonunu’na ait olduğu var sanılan küpler dolusu çil çil altınlardan oluşan kıymetli hazine bulunamamıştı. Bundan büyük üzüntü mü olur?..
Evet, bu trajikomik olay bizim ülkemizde yaşandı ne yazık ki. Haber basına yansıyınca da göstermelik olarak 2 müdür ve 1 memur görevden alındı. Anlı şanlı Çevre ve Şehircilik Bakanı olaya anında el koydu. Taş ve toprakla doldurulan göl tekrar kazılarak gölün dibi silindirle düzeltildi. Gölün tabanına killi ve kireçli toprak serilerek çok titiz bir çalışma yürütülmüş oldu. Dışarıdan borular yardımıyla göle tekrar su verilerek kocaman bir havuz oluşturuldu. Sonra da bu yapay havuz “Doğal Sit Alanı” ilan edildi!
Bir film senaryosu olsa, bu kadarı da fazla, inanamıyoruz diyeceğimiz türden gelişmeler arka arkaya sıralandı. Öncesinde doğal sit alanı ilan edilip korunması gereken doğal varlıklarımız, talan edildikten sonra koruma altına alınıyor vurguncu AKP tarafından.
12 bin yılda oluşan buzul gölü kazıyarak, yok edip kurutanların, Tarih ve Doğa düşmanlıkları yeni değil. Zengin bir tarihsel geçmişe sahip Anadolu topraklarında, AKP eliyle 11 yılda 1183 define arama izni verilmiş.
Nice cami, kilise, çeşme diplerinde devlet eliyle define arayanlar doğal ve tarihsel mirasımıza ihanet etmeye devam ediyorlar. Ağrı’nın Doğubayazıt İlçesinde bulunan tarihi İshak Paşa Sarayı; İran, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin mimari özelliklerini taşıyordu, ta ki AKP’nin eli değene kadar. Milyonlarca lira harcanarak, 2011’de başlayıp 3 yıl süren restorasyon sonunda Doğu’nun simgesi sayılan saray büyük zarar gördü ve yapısı bozulmuş tipik AKP mimarisi özelliklerini taşır oldu. Restorasyon sonunda Sarayın tavanı PVC ile kaplanarak kocaman bir seraya dönüştürüldü.
Yine Mimar Sinan tarafından Fındıklı’da yapılan tarihi Süheyl Bey Camii, bu kadarı da olmaz dedirten cinsten bir restorasyonla tamamen yok edildi. Camiyi restore ettiklerini sanan zihniyet, camdan duvar yaparak bir ucube yapı meydana getirdi.
Sosyal medyada “Sünger Bob” benzetmesiyle ünlenen Şile’deki 2 bin yıllık Cenevizlilerden kalma tarihi Ocaklı Ada Kalesi’nden de eser yok artık.
Dibi olmayan bu talanların başında, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ)’u betona gömüp Kaçak Saray’ını oraya inşa ettiren zattan başkası yok bilindiği üzre.
AKP Firavunlar piramidinin tepesinde yaşatılan şaşalı hiyerarşi, en alta gelene kadar makam atlasa da her şey rant uğruna olunca balığın baştan koktuğu aşikar. Saray’da içilen bir bardak ejder suyu uğruna değil mi bu yaşanan çirkinlikler? Dibe vurmuşluğumuz o bir bardak için bir ay yaşamaya mecbur bırakılmışlığımızdan değil de nedir?
AOÇ’yi beton çiftliğine çeviren Kaçak Saraylının Tarih ve yeşil düşmanlığı saymakla bitmez. Ankara’da Cumhuriyet’le yaşıt tarihi TCDD binası ile AOÇ’de 555 bin metrekarelik arazinin Medipol Üniversitesi’ne devri çok değil geçtiğimiz aylarda yapılmıştı.
Haddini aşmış hadsizlerin düzeninde yaşanıyor tüm bunlar. Gözümüzün içine baka baka, yalanı doğrudan satanların sınırsız kaba üsluplarıyla uyanır olduk çoktandır. Uyanmak derken öyle kendine gelerek ve neler oluyor memlekette diyen bir gözden bahsetmiyorum. Yaşanılanları kimse üstüne almıyor, sorgulamıyor, düşünmüyor sadece ekranlardan olup bitene seyirci kalmakla yetiniyor.
Karşımızda doymak bilmeyen bir canavar var. Her an, her şeyi yutabilecek düzeyde aç ve arsız olunca, Dipsiz Göl’ün dibini kazmalarına da şaşırmamak gerekli. Sorulacak soru bir ülke bu kadar asfalt ve betona gömülüp yağmalanırken; gazetecisinden meslek odalarına, hukukçusundan ana ve yavru muhalefetine kadar güçlü bir örgütlü ses çıkabiliyor mu ona bakmak lazım. Mecliste ceylan derili koltuklara oturup binlerce liralık maaşlarını alanlar için bunlar pek de hayati konular olmasa gerek. Kameralar önünde verilecek birkaç demeç; ne Dipsiz Göl’ü bu hale getirenlerden hesap sormaya yeter ne de bugüne gelene kadar yaratılan çevre facialarının bedelini ödetmeye.
Sadece şikâyet etmekle gün geçirip AKP’nin değirmenine su taşıyanlar karşısında ülkenin altını üstünü oyanlar doyar mı hiç?
Kimsenin üstüne vazife almadığı, dert edinmediği AKP’nin doğal ve tarihi varlıklarımızın birer birer katledilmesine karşı duran, peşini bırakmayıp takipçisi olan birileri yok mu peki?
Var elbette.
Halkın ve ülkenin gerçek sorunlarını görmezden gelmeyen, yaşanan büyük çaplı talanlara karşı cepheden savaş açan İkinci Kurtuluş Savaşçıları, dün olduğu gibi bugün de savaşıyor.
Kaz Dağları’nın emperyalist altın şirketlerine teslim edilmesi, “Türkiye’nin Maldivleri” olarak bilinen eşsiz turkuaz mavisi Salda Gölü’nde TOKİ’ye inşaat ruhsatı verilmesi başta olmak üzere, UNESCO’nun Dünya Mirası Koruma listesine aldığı Göreme Vadisi’nin (Kapadokya) Milli Park ve sit alanı olmaktan çıkarılmasına kadar, bugün Dipsiz Göl’ü kurutanlar hakkında, AKP hakkında arka arkaya davalar açan tek siyasi parti HKP’dir. Halka ve doğaya karşı yapılan hiçbir kıyıma sessiz kalmayan HKP, son olarak da Dipsiz Göl’ü kurutanlar hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.
İhtiyacımız olan, eşitlik ve adalet temelinde yükselecek olan evrensel hukuk kurallarının geçerli olduğu halkın gerçek iktidarından başka nedir?
Yüreklerinde zerre kadar insan, doğa ve vatan sevgisi hissetmeyenlerin cehennemine ses çıkaramayacaksak ne zaman konuşacağız?
Artık yarınlarımızın garantisi yok seyirci olup susmaya devam edersek. Karşımızda kendi şahsi çıkarları uğruna geleceğimizi karartan ve bunu da “Beka Masalı” diye yutturanlardan oluşan firavunlar çetesi var.
Yoksulluk ve işsizlik uçurumuna itilen halktan kendini soyutlamış Meclisin içindeki AB-D’nin emperyalist çıkarlarının uşaklığını yapan iktidar borazanları ve yan flütçüleri arasında çıkan kuru gürültü; ne dipsiz gölü kurtarabilir ne de açlık ve çaresizlikten toplu intihar eden canları.
Öfkemizi örgütlü ve güçlü bir şekilde örmek zorundayız. Başka kurtuluşumuz yok. Hızla yoksullaşan ve her şeyin ranta dönüştürüldüğü ülkemizde, halkımıza bir lokma ve bir hırka tavsiyesinde bulunanlar lüks ve debdebe içinde saraylarda yaşamaya devam ediyor. 1150 odalı sarayda oturup, 85 bin camiden; servetleri 100 milyar doları geçen bir avuç Tefeci-Bezirgânın saltanatı sürsün diye halka “şükredin, isyan etmeyin” vaazları verenler bugün Dipsiz Göl’de define arayanlardır
17 yıldır ülkemizin değerli tüm varlıklarını yerli ve yabancı ortaklarına peşkeş çekip, taşeronluğunu üstlendiği emperyalist planları uğruna halkımıza yoksulluk ve ölüm vaat eden Tefeci-Bezirgân Sınıfın temsilcisi AKP’giller; er geç çelik bilezikle tanışıp, vatana ihanetten yargılanacaklardır.
Ankara’dan Bir Yoldaş