Site rengi

Tasarım

DİSK Nakliyat-İş Genel Başkanı, Dünya Sendikalar Federasyonu Başkan Yardımcısı ve DSF’ye Bağlı Taşımacılık İşçileri Enternasyonali Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun, DİSK’in 17’nci Olağan Genel Kurulunda Yaptığı Konuşma

25.03.2024
208
A+
A-

 

Sayın Divan, Değerli DİSK Yönetimi, Değerli Delege Arkadaşlarım, Mücadele Arkadaşlarım;

Hepinizi Sendikamız Nakliyat-İş adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

17’nci Genel Kurulumuzun DİSK’in mücadelesinde ve Türkiye İşçi Sınıfı mücadelesinde önemli bir adım olmasını diliyorum.

Sözlerime 1900 günü aşkın süreden beri direnişlerinedevam eden sendikamız üyesi Şanlıurfa Polçak’taki Direnişçileri, Birleşik Metal-İş üyesi Erciyes Boru İşçilerinin grevini, Agrobayİşçilerinin direnişlerini, aylardan beri, yine Urfa’da Özak Tekstilde sarı sendikacılığa karşı, patronun zulmüne karşı direnen Özak Tekstil İşçilerini, geçtiğimiz günlerde Seydişehir’de Beşli Çetenin üyesi olan Mehmet Cengiz’e ve sarı sendikacılığa karşı direnen Seydişehir Alüminyum işçilerini, Petrol İş üyesi Burda Bebek İşçilerinin direnişlerini ve isimlerini anamadığım diğer tüm direnişleri selamlayarak başlamak istiyorum. Direnen, mücadele eden tüm işçilerin de kazanmasını diliyorum.

(Slogan: Direne Direne Kazanacağız!)

Sözlerime Dünya ve Türkiye’deki siyasal ve ekonomik durumla ilgili kısa bir değerlendirmeyle başlayıp sonrasında DİSK’in bu geçen döneme ilişkin faaliyetlerinin değerlendirilmesiyle konuşmamı bitirmeyi düşünüyorum.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz dönem Genel Kurul yaptıktan sonra Türkiye’de dünyada bir pandemi süreci,Koranavirüs sürecine girildi. Ve iki yıl dünya halkları, dünya insanlığı bununla cebelleşir hale geldi. Dünyada altı milyonu aşkın, Türkiye’de ise yüz binlerce masum insanımız bu Koronavirüssürecinden dolayı yaşamlarını yitirdi.

Koronavirüs süreci aslında bazı gerçekleri de ortaya çıkardı. Bu gerçeklerin en önemlilerinden bir tanesi; dünyada egemen olan kapitalizmin, emperyalizmin dünya halklarına, dünya insanlığına hiçbir şey veremeyeceği gerçeği oldu. Yani o anlı şanlı başını ABD Emperyalizminin çektiği emperyalist ülkelerKoronavirüs belasında yüz binlerce insanını yitirirken çaresiz kaldı.

Ve tüm baskılara rağmen, tüm siyasi ve ekonomik baskılara rağmen direnen Küba, Sosyalist Küba birçok ülkeye sağlık tugayı gönderdi, Türkiye’ye de gönderdi. Burada kamusal sağlığında ne kadar önemli olduğu gerçeği ortaya çıktı.

Ve bir gerçeklik daha ortaya çıktı:Pandemi döneminde insanlar eve kapanırken, evlerden çıkmazken hayatı devam ettirenin işçiler olduğu, İşçi Sınıfı olduğu ortaya çıktı. Herkes eve kapanırken belediye işçileri, temizlik işçileri, enerjide çalışanlar, güvenlikte çalışanlar, sağlık emekçileri yaşamın devam ettirilmesi için canla başla, yaşamlarını da ortaya koyarak çalışmaya devam etti. Yani böylece de İşçi Sınıfının hayatı yaratan bir sınıf olduğu gerçeği de tescillenmiş oldu.

Bu süreç aynı zamanda dünyada ve Türkiye’de zenginin daha fazla zenginleştiği, yoksulunda yoksullaştığı, ilaç tekellerinin, diğer sağlık tekellerinin de kârlarına kar kattığı bir dönem oldu.

Dünyada, içinde yaşadığımız şu günlerde biliyorsunuz, 7 Ekim’de başlayan Siyonist İsrail’in ve arkasındaki başta ABD Emperyalizminin, İngiltere, Avrupa Birliği Emperyalistlerinin olduğu bir katliam, insanlık dışı bir katliam devam ediyor. Üç yıldan beri de Ukrayna’yla Rusya arasında yine bir savaş devam ediyor. Savaşlar, biliyorsunuz, politikaların bir başka biçimiyle yani şiddetle, silahla devamından başka bir şey değil. Siyonist İsrail’in saldırısı sonucunda şu ana kadar katledilenlerin sayısı 28 bine yaklaşmış durumda. Bunların çoğunluğu çocuklardan ve kadınlardan, sivil halktan oluşuyor. Ukrayna’da yine yüz binlerce insan katledildi.

Ne için katledildi?

İşte emperyalist çıkarlar için katledildi. Çünkü Siyonist İsrail kırk sekiz yıl önce tamamen bölgede emperyalistlerin petrolünün bekçi köpekliğini yapmak için yaratılmış, hiçbir meşruluğu olmayan bir devlettir.

(Alkışlar…)

(Slogan: Katil İsrail, ABD Ortadoğu’dan Defol!)

Emperyalistler NATO’suyla, askeri savaş örgütü NATO’suyla, IMF’siyle, ekonomik örgütleri Dünya Bankası’yla, CIA’sıyla dünya halklarına yön vermeye devam ediyor. Yani buradaki Siyonist İsrail’in saldırıları sonunda katledilen binlerce insanın sorumlusu da dediğim gibi emperyalistlerdir.İsrail, oradaki, Ortadoğu’daki doğal zenginliklerin, petrolün bekçi köpekliği yapsın diye yaratılmış bir ülke ve onun güvenliğini sağlamak için emperyalist devletler var gücüyle çalışmaktadır.

Büyük Ortadoğu Projesi de bir taraftan devam ediyor bölgede. “Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Büyük Ortadoğu Projesi” adı altında işte Libya’dan başlayan ve oraları giderek küçülterek, eyaletler şeklinde ülkelere bölmeye çalışan emperyalist politikalarda bir taraftan devam ediyor.

Türkiye de yine aynı şekilde bu kapsamın içerisindedir. İşte Türkiye’nin de en yetkili kişiler zaman zaman “Bu projenin eş başkanlığını yapıyoruz”demektedir. Bu programda devam ediyor.

Türkiye’deki mülteci meselesi de Büyük Ortadoğu Projesi’nin kapsamındaki bir olay. Öyle sıradan bir olay değil. Mülteci meselesi de Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında bizim bölgede de yüz binlerce insan, Müslüman halklardan oluşan insanımız katledildi.Suriye buna karşı bir direnç gösterdi. Beşşar Esad’ıgerçekten bu konudaki direnişiyle de sahiplenmek gerekir. Çünkü Suriye Halkı, tüm emperyalist ablukaya karşı direnmeye ve mücadele etmeye devam ediyor.

Ben birkaç defa gittim. Suriye halkıyla, Suriye İşçi Sınıfıyla dayanışmak için Esad’la da görüştüm. Kahramanca emperyalist politikalara karşı direnen Esad’la da birkaç defa görüşmemiz oldu. Dayanışmamız da devam edecek. Bölgedeki emperyalizme karşı direnen, mücadele eden tüm halklarla, tüm İşçi Sınıfıyla da dayanışmaya her zaman olduğu gibi devam edeceğiz.

Bir diğer taraftan dünyadaki gelir dağılımı da bu süreç içerisinde daha da adaletsizleşti. Dünyadaki en zengin kişiler (ElonMusk’lar falan)son iki yılda zenginliğini ikiye katlanmış durumdalar. Zenginliği ikiye katlanırken dünyadaki beş milyarı aşkın insan daha fazla yoksullaşıyor. Bu emperyalist abluka, uluslararası tekellerin, emperyalistlerin ekonomik ve siyasi çıkarları sonucunda dünya halklarının büyük çoğunluğu giderek yoksullaşırken, dediğim gibi beş tane zenginin dolar milyarderinin de zenginliği, serveti ikiye katlanmış durumda.

O bakımdan dünya halklarının, dünyadaki bu emperyalist saldırılara, uluslararası tekellere, emperyalist savaş örgütü NATO’nun bölgesel tüm saldırılarına karşı mücadelesi ve direnmesi devam edecektir.

Türkiye de aslında benzer bu sürecin bir parçası. İşte pandemi sürecinde yaşananlar ortada. Türkiye’de pandemi sürecinde resmi rakamlara göre yüz binin üzerinde insan hayatını kaybetti. Gerçekte ise bu rakam daha fazladır.Bu süreçte iki yüz, üç yüz bin civarında insanımızın canını kaybettiği ortada.

Türkiye’de de gelir dağılımı giderek daha da bozuluyor. Türkiye’de de en zengin dolar milyarderi on altı kişi, geçtiğimiz yıllara göre baktığımızda servetini ikiye katlamış durumda. Milli gelirden yoksulların, İşçi Sınıfının aldığı payda giderek düşüyor. En son verilere göre İşçi Sınıfının milli gelirden almış olduğu pay yüzde 23’lere düşmüş durumda. Patronlar daha fazla zenginleşiyor, sermaye daha fazla zenginleşiyor ama İşçi Sınıfının aydığı pay da giderek düşüyor.

Türkiye’de şimdi şöyle bir durumda var tabiî. Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye Ortaçağ karanlığına sürüklemeye çalışılıyor. Türkiye’de Cumhuriyet’in kazanımlarına karşı 1950’de başlayan karşıdevrim hareketi kerte kerte, adım adım gelişiyor. Artık en yetkili şahıslar tarafından Türkiye’de şeriat çağrısı yapılır hale geldi. Yani kerte kerte, Ergenekon operasyonları, Balyoz operasyonları, bu FETÖ meselesi; bunların hepsi aslında Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye’yi Ortaçağ karanlığına sürüklemeye çalışan karşıdevrimlerin süreç içerisinde adım adım Türkiye’yi getirdikleri noktayı ortaya koyuyor.

O bakımdan burada da gerçekten bizlere düşen görev, Türkiye’de Cumhuriyet kazanımlarına, Cumhuriyet’in, Kurtuluş Savaşı’nın kazanımlarına, Laiklik ilkesine, önemli bir ilke olan Laikliğe, kısacasıCumhuriyet’in tüm kazanımlarına sahip çıkmaktır. Ancak ne yazık ki şöyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız; karşıdevrim cephesi kerte kerte, önemli ölçüde kazanımlar elde etmiş durumda. Bu da bir gerçeklik olarak ortada.

Şimdi böyle bir ortamda yapıyoruz Genel Kurulu. Aslında bir şeyi de belirteyim: Böyle çok ajitatif, görsel olarak insana çok heyecan veren bir görüntü var. Ama gerçekliğe baktığımızda; gerçek durum öyle değil. Türkiye’nin durumu öyle değil, İşçi Sınıfının durumu öyle değil, Türkiye Halklarının durumu öyle değil. Keşke bir zafer kazanmış, İşçi Sınıfının mücadelesiyle zafer kazanmış kongreler yapıyor olsak…

Dediğim gibi İşçi Sınıfı giderek yoksullaşıyor. Yani bazen bu eleştirileri, bazı değerlendirmeleri de yaptığımızda da işte, “Ya böyle şeylerde olmuyor” falan gibi de birtakım şeylerde söyleniyor. Ama, tam da kongreler aslında eleştirilerin ve özeleştirilerin yapılacağı bir süreçtir. Yoksa hiçbir eleştirinin olmadığı bir kongre olamaz. Ne yazık ki bazen buna da tanık oluyoruz. Bazı kongrelerde bir eleştiri yapmak sanki bir suçmuş gibi algılanıyor. Tersine, aslında elbette bizim şahıslarla, kişilerle bir alıp veremediğimiz şey yok. Ama bizim İşçi Sınıfı mücadelesi gibi bir sorumluluğumuz var. İşçi Sınıfı mücadelesinde varsa bir yanlış, valla kimse kusura bakmasın; babamı bile tanımazdım. Rahmetli oldu babamda. Kimseyi tanımam.

(Slogan: Yaşasın Devrimci Sendikacılık!)

Şimdi bundan dolayı çok genel bir ifade kullanacağım: Türkiye İşçi Sınıfı bu geçen dönemde ne kazandı? Bir kazanım elde etti mi?

Yok! Daha fazla yoksullaştı. Daha fazla yoksullaştı…

Yapılan sözleşmelerin (DİSK’e bağlı sendikaları, bizim sendikayı da içine alarak söylüyorum) artan enflasyon karşısında bir değeri de kalmaz hale geldi. Enflasyon şu andaki rakamlara göre baktığımızda yüzde 129’a doğru giden bir enflasyon var. Hâlâ daha TÜİK, aldatmacayla yüzde 69 nokta küsur, yüzde 65 civarında bir enflasyon ilan ediyor.

Şimdi bu enflasyon ortamı sürecinde, bu yaşanan süreçte işçiler bir taraftan yoksullaşıyor, yapılan sözleşmeler anlamını yitiriyor. Geçen dönemdeki tüm sözleşmelerde biz ek protokol yaptık, mücadeleyle yaptık yalnız. Birilerinin şeyiyle değil.

Şimdi son günlerde ne çıktı?

İsim verip ayrım yapmak istemiyorum ama belediye başkanları seçime doğru giderken işte şu belediyede yüzde 80 zam yapıldı, şu belediyede yüzde 60 zam yapıldı gibi şeyler söylüyorlar. Yapılan sözleşmeleri de itibarsızlaştırıyor bir taraftan.

Ama ne için yaptı?

Seçim yatırımı için yapıyor bunu.

Madem bu kadar vereceksin, toplu sözleşme masasında niye bunları vermiyorsun?

Ya sendikaları da giderek itibarsızlaştırma amacıyla atılan adımlardır bunlar.

Şimdi TÜRK-İŞ’e bakıyorsun… Eskiden kamuda, Kamu İşletmelerinde çalışan işçiler aristokrat bir İşçi Sınıfı kesimi yaratıyormuş aslında.

Ama şimdi?

Artan enflasyon karşısında, hayat pahalılığı karşısında kamudaki işçiler günlerden beri direniyorlar, günlerden beri mücadele ediyorlar.Yani burada şu çok açık bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor: Türkiye’deki İşçi Sınıfında şu anda egemen olan sendikal anlayış, sarı sendikacılıktır.DİSK sarı sendikacılığa karşı, Amerikancı sendikacılığa karşı kurulan bir örgüttür. Ben burada Kemal Türkler’leri, Rıza Kuas’ları bir kez daha anıyorum.

(Sloganlar: İnadına Sendika İnadına DİSK!Kemal Türkler Ölümsüzdür!Kahrolsun Sarı Sendikacılık!)

Sendikalar İşçi Sınıfının ekonomik ve mücadele örgütüdür. Mücadele örgütüdür sendikalar!

Sendikalar “diyalog” örgütleri ya da araştırma sonuçlarını açıklayan kurumlar değildir.

(Alkışlar…)

Sermaye sınıfına karşı mücadele örgütleridir!

(Alkışlar… Islıklar…)

Sağ olsun, gerçekten tebrik ediyorum DİSK-AR önemli araştırmalar yapıyor. Burada emeği geçen tüm araştırmacı arkadaşlarımızı da saygıyla selamlıyorum, ellerine sağlık.

Ama DİSK Yönetimi olarak sadece mücadeleyi onunla sınırlamak, açıklama yapmak, televizyonlarda görüntü vermek; bunlar sendikacılık değil. Öyle zaman zaman Bakanlarla görüşmeler, birtakım kişilerle görüşmeler yaparak sendikacılık yapılmaz!

Sendikalar mücadele örgütüdür. Sokaklarda, alanlarda mücadele eden örgütlerdir. O bakımdan sadece dünyayı yorumlamak ya da olayları yorumlamak bir şey değil. Aslolan onu değiştirmek için mücadele etmektir, bedel ödemeyi göze alarak mücadele etmektir, gereğini yapmaktır. Aslolan odur!

(Alkışlar… Islıklar…)

Ne yazık ki zaten TÜRK-İŞ’in misyonu belli, HAK-İŞ’in misyonu belli. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ’in hangi amaçla kuruldukları da belli.

TÜRK-İŞ tamamen CIA tarafından kurdurulmuş bir konfederasyon.Sadece bizim ülkemizde değil, tüm ülkelerde CIA böyle örgütler kurdurmuştur. Ben aynı zamanda Dünya Sendikalar Federasyonu, sınıf temelli mücadele örgütü olan Dünya Sendikalar Federasyonu’nda Genel Başkan Yardımcısıyım. Tüm dünya örneklerinde de görüldüğü gibi CIA ve diğer uluslararası tekeller kendi güdümlerinde sınıf hareketini kontrol altına almak için bu tür örgütleri kurarlar.

Bakın, birkaç örnek vereyim. Bizim DİSK deüye ITUC’a. Onu da doğru bulmuyorum aslında, onu da söyleyeyim, kendi değerlendirmemi söylüyorum. Şimdi ITUC binlerce insan Gazze’de şehit olurken, orada o kapitalist ordusu olan ABD Emperyalizmine karşı, Siyonist İsrail’e karşı bir açıklaması oldu mu?

Olmadı. Ama orada bir dayanışma yapar. Oradaki sendikaları kontrolü altına almak için kesenin ağzını açar. Ama gerçek anlamda oradaki Siyonizmin ve emperyalizmin, Gazze’deki Filistin Halkına yönelik katliamlarına karşı direnen, mücadele eden bir örgüt değil. Tersine, emperyalist politikanın bir aracı olmuştur.

Yine aynı şekilde Ukrayna’da tamamen emperyalist politikaların bir aracı haline gelmiştir ITUC. Bundan dolayı da sendikaların bazıları istifa etmiştir. Onun için dünyada gerçekten uluslararası tekeller, uluslararası Finans-Kapitalistler, bölgedeki, dünyadaki tüm halkları ekonomik örgütleriyle, kendi kurdurdukları işçi örgütleriyle, sözde işveren örgütleriyle kontrol altına almak ister. TÜRK-İŞ de bunlardan bir tanesi. TÜRK-İŞ’etâ 1970’lere kadar CIA tarafından yardım edilmiştir.

O bakımdan bu işin bir parçası olmamak üzere kurulmuştur DİSK. Ne yazık ki bu gelinen süreçte, bu sürecin bir parçası olmuştur DİSK Yönetimi.

Şimdi bakın Rıdvan Bey burada. Rıdvan Bey’e de, Süleyman Çelebi’ye de bizim eleştirilerimiz olmuştur, zaman zaman gerginliklerimizde olmuştur. Şunu açık söyleyeyim; şu andaki DİSK Yönetimi Süleyman Çelebi ve Rıdvan Bey’in bulunduğu dönemden daha geri durumdadır. O dönemdeki mücadeleyle yaptığımız işlerebakalım. O dönemdeki mücadele, DİSK’in mücadelesi, her şey, olaylar ortada.

Değerli Arkadaşlar; ben burada kimseyi eleştirmiş olmak için eleştirmiyorum. O zamanki süreçte ben Süleyman Çelebi’yle de DİSK Yönetiminde bulundum. Kısa dönem, bir yıl süreyle yönetimde de bulundum. Beş yıl DİSK Yönetim Kurulu Üyeliğim var.

O dönemde DİSK’in mücadelesi TÜRK-İŞ’in mücadelesini etkilerdi. TÜRK-İŞ’in içerisinde belli sayıda Sosyal Demokrat sendikalarvardı. DİSK’in mücadelesiyle dayanışma içindeki sendikalar ayrı bir baş çekerdi. Ve DİSK’le organize bir şekilde işbirliği içerisindeydi.

1 Mayıslar…

1 Mayıslarda Taksim mücadelesi nasıl kazanıldı?

O mücadelenin içerisindeydim. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ, acaba DİSK ne yapacak, diye DİSK’in kararını beklerdi. Ve DİSK’in mücadelesi, o Ankara yürüyüşleri, bu 2008’deki Sosyal Güvenlikle ilgili yapılan eylem… Bunların hepsinde DİSK’in mücadelesi sınıf mücadelesinde etkili ve belirleyici oldu.

Ama şimdi yok öyle bir şey… Şimdi bakıyorum, bir dönemde bu kadar olay olmuş; TÜRK-İŞ Yönetimine yönelik bir eleştiriye rastlamadım. Ya burada bir sarı sendikacılık var, HAK-İŞ Yönetimine bağlı. Eleştiri, eleştiriler yönetime değil. Öyle bir şey bir parçası haline gelmiş gidiyor.

Şimdi biraz önce söylediğim gibi 700 bin kamu işçisi ayağa kalkmış. Ya bir açıklama yap, oradaki sarı sendikacılığı bir eleştir. Ya da Seydişehir’de yine aynı şekilde. Yani burada mücadeleye yönelik bir dayanışma mesajı gönder…

1 Mayıs’ın, Taksim’in kazanılması mücadelesi…

(Slogan: Yaşasın Taksim Mücadelemiz!)

Taksim’de mücadele içerisinde yeri geldiğinde biz 500 kişiyle Genel Merkezde sabahladık. Sabahın altı buçuğunda… Ben onun da sorumluluğunu almıştım yönetici olarak. Gaz bombalarıyla, biber gazıyla, boyalarla ıslanmadık bir yerim kalmamıştı. Şimdi o mücadeleyle kazanıldı 1 Mayıs’lar, ücretli izinli oldu. Ve Taksim 1 Mayıs’lara açıldı. Ve TÜRK-İŞ’i etkileyen, HAK-İŞ’i etkileyen bir direniş vardı, bir mücadelesi vardı DİSK’in. Ama şimdi, şu an DİSK oradan uzaklaşmış durumda. Biz DİSK’in mücadelesi derken, ilkeleri derken, gelenekleri derken, bunu kastediyoruz. Yani DİSK’in sarı sendikacılıkta ayrımının net bir şekilde ortaya koyması gerekliliğini düşünüyoruz ve bunun içinde mücadele ediyoruz.

Şimdi en son birkaç olaydan daha bahsetmek istiyorum. Tek tek her şeyi saymak istemiyorum. Kartal’da miting yapıldı; toplam bin kişi yoktu. En kalabalık katılan yine bizdik. Kartal’daki miting bir de belli bir şeyin sonucu yapılan bir miting. Yani “Vergide Adalet, Gelirde Adalet” diye işte dosyalarda verildi.

Mesela o dönemki farklı bir şeyi de söyleyeyim, o da doğru olmadı. Şimdi Meral Akşener, geçmişi faşist olan bir siyasi bir kişilik. Meral Akşener’e dosya verildi, yani bu konuyla ilgili dosya verildi. Meral Akşener, biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. O faşist bazı cinayetleri Kemal Türkler’inde dahil olmuş olduğu cinayetler için “Geçmişte siyasi cinayetler mertçeydi”, diyor. Böyle kaçamak, Sinan Ateş cinayetini kastederek onu eleştirmeye kalktı. Yani bir anlamıyla Kemal Türkler’in cinayetini, katliamını onaylayan bir açıklama yaptı. Ama karşı bir açıklama yok. Dediğim gibi dosyalar sunuldu Meral Akşener’e.

Gelelim bir diğer konuya. Belli bir süreden beri bir şeyle ilgili bir kampanya yürütüldü. Ya DİSK’in İstanbul başta olmak üzere bölgede… Bizde biliyoruz çünkü DİSK’in üye sayısı arttı, on binlerce üyesi var. Ya bin kişi bir araya gelemedi. Bin kişi bir araya gelemedi. Bin kişi yoktu mitingde.

Yani böyle bir miting organize eden bir DİSK, diğer sendikalar, konfederasyonlar tarafından, AKP iktidarı tarafından ciddiye alınabilir mi?

Böylesine bir haklı talep ve bir yıl, birkaç yıl süren bir geçmişi olan mücadele süresinden sonra yapılan bir mitinge sen bin kişi toplayamıyorsun. Bin kişi gelmiyor. Tek tek bu örnekler çoğaltabilir.

Şimdi bir yansıması da şu. Demin de onu bir parantezle belirteyim; bizim bulunduğumuz dönemlerde Rıdvan Beyde bilir onu. 70-80 bindi DİSK’in toplam üye sayısı. Ama şu an 220 bin civarında en son istatistiklerdeki rakamlara göre. DİSK geçmişe göre aslında sayısal olarak üç kat civarında arttı, üç kata yakın arttı.

Şimdi üç kata yakın arttı, bu nicel büyüme nitel anlamda bir etkinliğe dönüştü mü?

Yok. Tersine nitel anlamda daha gerileyen, DİSK’in ilkelerinden uzaklaşan, mücadele örgütü olmaktan uzaklaşan bir DİSK Yönetimi var. Bu gerçekliği de görmek lazım. Bazen gerçeklikleri ortaya koyup onun üzerinden mücadele etmek daha doğru olur. Yoksa öyle sadece sloganvari, ajitatif birtakım şeylerle bu mücadele yürütülemez.

Şimdi bir diğer belirtmek istediğim şey de şu. Gerçekten farklı örnekler verilebilir. Şimdi geçtiğimiz kongrede “2020’lerin DİSK’i, Emeğin Türkiye’si”, sloganı kullanılmıştı. Şu anki kongrenin sloganı da “Yüzyılın Emeği, Emeğin Yüzyılı.” Böyle kulağa hoş gelen, sloganvari şeyler, ajitatif şeyler söyleniyor ama içeriğinin de buna uygun olarak, mücadelenin de buna uygun olarak doldurulması gerekiyor.

Filistin’le ilgili bakın, en fazla dayanışma yapan sendikayız. Bazı şeylere dokununca, bazen Nakliyat-İş’i herkes düşman yerine koyar hale geliyor. Görmedik, bilmedik, duymadıknoktasına geliniyor. Ama şunu açık söyleyeyim; son dönemde Filistin’le ilgili en fazla dayanışma eylemi yapan sendikayız. ABD Konsolosluğundan başlayarak, Beyazıt Meydanı’nda işyerlerinde, alanlarda eylemler yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Filistin’deki sendikalarla da görüşüyoruz. Ancak, 75 yıldan beriFilistinlilere yönelik ilk defa bu denli büyük katliamlar yaşandığı bir süreçteyiz ama DİSK’in sadece yazılı açıklamalar dışında bir eylemine tanık olmadık.

(Slogan: Zafer Dinen Filistin’in Olacak!)

Şimdi diğer bir konu; 1 Mayıslarla ilgili. Şimdi 1 Mayıs’lar gerçekten mücadelelerle kazanıldı, Taksim kazanıldı. Tekrardan Taksim’e sahip çıkmak gerekiyor. İşte yıllardan beri biz Taksim’ mücadelesi veriyoruz sendika olarak. Zaman zaman Birleşik Metal’le de beraber mücadele ettiğimiz dönemler oldu. Ama şimdi hep böyle ertelemeli şeyler var. 1 Mayıs’larda Taksim’in açılması gerçekten kararlı bir direnişle, mücadeleyle olur. Kolektif bir mücadeleyle Taksim kazanıldı ve yüzbinlerce değişik, HAK-İŞ’ten tut Memur-Sen’e, KESK’e, Birleşik Kamu İş’e, diğer tüm konfederasyonların katıldığı bir mücadeleyle kazanıldı. Bu mücadeleyle oldu. Ama şimdi bakıyoruz, bu mücadeleden farklı şekillerde geri durmalar var. Taksim’in İşçi Sınıfı mücadelesi açısından, DİSK’in açısından tarihsel bir önemi var. Yani bu mücadeleyle kazanılmış. Geçen bir açıklama yapıldı, umarım bu 2024 1 Mayıs’ında hep beraber Taksim’de oluruz.

(Slogan: 1 Mayıs Şehitleri Ölümsüzdür!)

Şimdi sendikamız da gerçekten bu süreç içerisinde tüm engellemelere rağmen, sarı sendikacıların engellemesine rağmen, Bakanlığın engellemesine rağmen DİSK’in ilkelerine ve mücadelesine sahip çıkarak tüm geçtiğimiz yıl yüzde bir barajını aştı.

(Alkışlar…)

Yüzde bir barajını aştık, direnmeyle, mücadeleyle aştık. Yemeksepeti’nde 2500 tane üyemizi bir çırpıda yok sayan Bakanlık, MHP’li bir İş Müfettişini görevlendirdi. Selahattin diye biri hatta unutmuyorum. Olduğu gibi rapor yazdı, yani vicdanlı bir şekilde. Sadece insanın siyasi düşüncesinin farklı olması önemli değil. İnsanda gerçekten vicdan da olması gerekiyor. Bir değerlendirme yaptı, dedi ki burada işverenin yapmış olduğu şey usulsüzdür. Çünkü bir anda bizim 2500 tane üyemizi Nakliyat-İş’in üyesini düşürdü. Tam yetki sürecine gidecekken düşürdü. Düşürülünce biz de şikâyette bulunduk. Müfettişin olumlu raporu olmasına rağmen İş Sulh Kurulundan gelen rapor “herhangi bir usulsüzlük tespit edilmemiştir”, uğraşmasın diye şey yaptı. İşte mahkemeye gittik, mahkeme de hâlâ devam ediyor.

Yine belediye taşeronlarında da biz ciddi bir mücadele yürütüyoruz.

Divan Başkanı Mehmet Atay: Sayın Küçükosmanoğlu bir saniyeni rica ediyorum, bir saniye ediyorum. Konuşmanı yarım saat oldu şu anda. Konuşan için zamanın geçtiği belli olmuyor ama dinleyen için uzayabiliyor zaman. Lütfen toparlayın. Çünkü işte ben önceden onun için herkesi tespit yapalım ona göre bölelim diyorum ama olmuyor.

Ali Rıza Küçükosmanğlu: Tamam Sayın Başkan, uyarınızı dikkate alalım.

Şimdi belediyelerde, taşeronlarda sendika toplu sözleşme dışına tutmak için bizim işkollarına girmeyen bazı yerleri bizim işkoluna soktular bazı belgelerde. Biz işkolu ayrımı yapmadık, bakın. HDP’liVan Belediyesinde, Konya’da Büyükşehir Belediyesinde,CHP’li Karşıyaka Belediyesinde, Çankaya’da Tepebaşı’nda örgütlendik. Binlerce üye yaptık. Direnişlerde yaptık. Pazarlığımız oldu, Tepebaşı’nda devam eden süreçlerimiz oldu. Orada da işkolu değiştirmesiyle binlerce üyemiz yok sayıldı. Ama tüm engellemelere rağmen, sarı sendikacılara rağmen mücadelemiz sürüyor.

Pegasus’ta örgütlenme yapıyoruz, bir mücadele ortaya koyuyoruz. 6 bin 500 kişi çalışıyor Pegasus Hava Yollarında. TÜRK-İŞ’e bağlı diğer sarı sendikalar sıraya giriyor; “Nakliyat-İş sorun çıkartır, biz size sorun çıkartmayız.” Yani tüm sarı sendikalar böyle. Ergene Taşıt Muayene İstasyonlarında işveren itiraz etmedi, yıllardan beri sözleşme yapmış olduğumuz yerler buralar. Diğer tüm sendikalar itiraz etti.

Bu kadar şeylerle cebelleşerek, direnişlerden geldik biz, mücadelelerden geldik. Hopa’dan tut Habur’a, Kapıkule’ye, Bulancak’taki, Gebze’deki garajlara kadar tüm diğer alanlarda da,TIR şoförlerinden tutalım farklı alanlardaki örgütlenmelerle, mücadelelerle barajı aştık. Tüm engellemelere rağmen aştık.

Kulağımıza geliyor. Biz binin üzerinde bir sayıyla barajı aşınca birkaç defa Resmî Gazetede gidip gelmiş, onun haberini de alıyoruz. Yani bazen vicdanlı Bakanlık çalışanları da var. Ya bizim bin, iki bin fazla olmamıza rağmen barajın altında kalmamız için uğraşıyorlar. Ondan sonra şunu demişler: “Eğer biz baraj altında bırakırsak, Nakliyat-İş bizimle uğraşır. Seçime doğru gidiyoruz (geçen yıl) bu doğru olmaz”, diye yayımlamak zorunda kalmışlar.

(Slogan: Direne Direne kazandık!)

Yine burada paylaşmak istiyorum.Sendika olarak gerçekten deprem sırasında bakın çok örnek bir dayanışmayı örgütlemiş olduk Yunanistan’daki PAME’deki, PAME’li yoldaşlarla işçilerle, kardeşlerimizle. Emperyalistlerin düşmanlaştırmaya çalıştırdığı iki halk arasındaki dayanışma çok değerlidir.PAME on gün içerisinde toplam 14 TIR, 300 tona yakın yardım malzemesini topladı. Yunanistan’ın tüm bölgelerinde, Adalar’da toplandı ve biz onu İpsala’da karşıladık. Hatta bir gün orada basın açıklaması da yaptık 100 kişilik. Yunanistan’dan PAME’den yoldaşlar da geldi. Bu örnek bir dayanışmayla toplanan malzemeleriKahramanmaraş’ta, Malatya’da, Adıyaman’da, Antakya’da, Samandağ’da, Osmaniye’de, Düziçi’nde dağıttık. Burada ben, buradaysa ona da teşekkür etmek istiyorum, Genel-İş Sendikamızın Antakya Şube Başkanı Mehmet Ali Başkan’a teşekkür ediyorum.

(Alkışlar…)

Orada yine aynı şekilde Adıyaman’daki Petrol-İş Şubesi, İskenderun’daki Eğitim-İş Şubesi, diğer bölgelerdeki depremle dayanışma derneklerinin dayanışmasıyla biz bunları dağıttık. Gerçekten 300 tona yakın yardım malzemelri. Dediğim gibi tüm bölgelerde örnek bir dayanışma oldu. Yunanistan’da da bunun çok büyük bir etkisi oldu. Çünkü düşmanlaştırmaya çalışılan iki halksöz konusu. 14 TIR yardım malzemesi Sendikamızın katkısıyla yerlerine ulaştırılmış oldu.

Bu, halkların dayanışmasının, İşçi Sınıfının dayanışmasının ne kadar önemli olduğunun da bir göstergesi. Emperyalistler ne kadar halkları düşmanlaştırmaya çalışırsa çalışsın, bu yardım kampanyası halkların kardeşleştirilmesine yönelik de bir adım olmuştur.

Sendika olarak şu anda DİSK’in beşinci büyük sendikasıyız artık. Bizi pek şey yapan da yok. Ama büyüdük. Tüm engellemelere rağmen şu anda DİSK’in beşinci büyük sendikasıyız. Bir kez daha barajı aştık. Sendika olarak toplu sözleşme yapmış olduğumuz işyerleri giderek artıyor, çoğalıyor. Artık Nakliyat İş Sendikası tüm işkolundaki işçilerin sendikası. Tüm işçilerin artık üye olacağı bir sendika haline geldik. Alternatif sendika haline geldik. Demiryol-İş Sendikası’na bağlı değişik bölgelerde, Metro İstanbul’da geçtiğimiz gün toplantı yaptık. Taşımacılık yapan diğer yerlerden, tüm yerlerden ilgi var.

Bu arada biz gerçekten direnerek, mücadele ederek örgütleniyoruz. En büyük örgütlenmeyi belediyede yaptık bakın. Antalya Büyükşehir Belediyesinde bir engelle karşılaşmadık. Orada zaten işçi arkadaşlarımız Demiryol-İş Sendikası’ndan istifa ettiler, sendikamıza üye oldular. Belediyenin herhangi bir engellemesiyle karşılaşmadık, herhangi bir itiraz da olmadı. Yoksa itirazlar sonrası FilloLojistik örneğin beş yıl sürdü. Beş yıl sonunda sözleşme yaptık. FilloLojistik’in de aslında bu kadar saldırganlaşmasının nedeni Aras Kargo Direnişinden gelen bir mücadeleden dolayı.

O bakımdan şunu belirtmek istiyorum;direnildiğinde, mücadele edildiğinde, tüm zorluklara rağmen mücadele edildiği zaman İşçi Sınıfımız aslında DİSK’in tüm işkollarındaki sendikalarına da sahip çıkacaktır, DİSK daha da güçlenecektir.

Ama mücadeleci bir DİSK yaratmak lazım. Yoksa tek başına birilerinin görmek istediği bir DİSK değil. İşçi Sınıfının, Kemal Türkler’in anısına, Kemal Türkler’lerin, Rıza Kuas’ların, Abdullah Baştürk’lerin arzuladığı bir DİSK’i hep beraber mücadelemizle yaratacağımıza inanıyorum.

(Slogan: İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek!)

Tüm bunlardan dolayı bir de şunu da paylaşmak istiyorum. Gerçekten yani çok beklenti içinde değilim aslında. Yani demokratik işleyiş açısından da böyle. Sohbetlerde paylaşıyorum ben; yüzüne yapmadığım eleştiriyi kimsenin arkasından yapmam. Şimdi aslında DİSK Yönetimi şey olsunlar diye söylemiyorum. Süleyman Çelebi ve Rıdvan Bey zamanındaki işleyişteki DİSK, çok daha demokratik bir DİSK’ti. Şu anda beşinci büyük sendikayız, beni bir arayıp soran yok.

Ya siz ne düşünüyorsunuz? DİSK Yönetimiyle ilgili bir düşünceniz var mı?

Yok. Böyle bir şey yok yani. Ama o zaman ne olur? Ben de çünkü yaş olarak da aslında tâ 1995’lerden başlayan bir DİSK mücadelem var. Bir de DİSK’te her zaman şey olmuştur bakın, DİSK’te her zaman eleştiri konusunda da benim olduğum dönemlerde “Devrimci Demokrat Platform” vardı. Eleştiriler yapılırdı zaman zaman, eleştirilerin en sert geçtiği zamanlarda oldu. Ama şimdi böyle bir dışlayıcıtutum söz konusu.

Geçen dönemde aday gösterdik.DİSK’in bazı eylemlerine de katılmadık, onu da söyleyeyim. Biz kendimizi şey yapmak için değil. Katılmadık, bilinçli olarak katılmadık. Çünkü bu sürece ortak olmamak istedik. Bazı eylemlerine katıldık. Elimizden geldiğince bazı yerlerde eylemlerin içinde olmaya da çalıştık. Ama dediğim gibi çok özel olarak da bu sürecin bir parçası olmak istemedik. Bunu da çok açık söylüyorum. Bazı sendikalar kendilerince bir DİSK Yönetimi oluşturuyorlar.

Ben gerçekten bizim Muzaffer Arkadaşımızı da kutluyorum. Bizim Sarp lojistik’teki arkadaşımızı Dr. Arzu Çerkezoğlu’nun, DİSK Başkanının karşısına forklift operatörü Muzaffer Başkanı aday olarak gösteriyoruz.

(Slogan: İnadına Sendika İnadına DİSK!)

Divan Başkanı Mehmet Atay: Evet Sayın Başkan. Yani mücadeleci bir örgütünüz var. Lütfen son cümlelerinizi söyleyin

Toparlıyorum. Bu düşüncelerle tüm desteğinizi bekliyorum.

Yani amaç şu, Değerli Arkadaşlarım. Demin de söyledim. Amaç eleştirmiş olmak için eleştirmek değil ama Türkiye iyi gitmiyor, İşçi Sınıfı iyi gitmiyor, DİSK de iyi gitmiyor. Acaba DİSK’i bu süreçte nasıl ilkelerine, geleneklerine bağlı, daha etkili bir DİSK haline getiririz? DİSK’i nasıl toplumsal mücadelenin bir aracı haline getiririz? Çünkü geçmişte öyleydi. Ben 12 Eylül öncesini de yaşadım, biliyorum. O zamanlar DİSK, toplumsal mücadelenin öncülüğünü yapar hale gelmişti.

Daha mücadeleci, DİSK’in adına, tarihine, geleneklerine, Kemal Türkler’lere, Rıza Kuas’lara, Abdullah Baştürk’lere, Şerif Aydın’lara, İsmet Demir’lere sahip çıkan bir DİSK yaratmak için bu mücadeleleri her alanda vereceğiz biz. Vermeye de devam edeceğiz. Bundan dolayı da Froklift Operatör Yardımcısı Muzaffer Çetin Arkadaşımızı DİSK Genel Başkanlığına aday gösterdik. Desteğinizi bekliyoruz, dayanışmanızı bekliyoruz.

Geleceğin DİSK’ini Türkiye İşçi Sınıfı mücadelesiyle yaratacak!

Geleceğin DİSK’ini hep birlikte yaratacağız!

Yaşasın DİSK!

Yaşasın Türkiye İşçi Sınıfı!

İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek!

İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız!

10 Şubat 2024