Doymuyorlar…
Vuruyorlar, vurduruyorlar. Satıyorlar, sattırıyorlar. Hem de aman vermeksizin, dur durak bilmeksizin… Geçtiğimiz günlerde Maliye Bakanı İngiliz Mehmet açıklama yapıyor. Övünerek şunları söylüyor:
“Geçen yıl tarihi bir başarıya imza atarak 12.5 milyar dolar tutarında özelleştirme uygulaması gerçekleştirdiklerini hatırlatarak, “Bu yıl ise daha şimdiden 10 milyar dolara yaklaşmış durumdayız. Enerji alanında yapılacak özelleştirmelerle 2014’ün rekor yıl olacağını düşünüyoruz.”
Tarihi başarıya bakın! Rekora bakın!
Binbir çabayla, özveriyle kurulmuş Kamu mallarını satmak, yerli yabancı Parababalarına peşkeş çekmek, özelleştirmek tarihi başarı oluyor!
Bu anlayışın, bu peşkeşin bir sonucu olarak, Amerikalı dev şirketler Türkiye’yi sarıyor ve petrol ve doğalgazla birlikte geleceğin enerjisi olan kaya gazı arama işine girişiyorlar. Çünkü AKP Hükümeti, bu alanları tamamen özel sektöre açtı çıkarttığı yeni petrol yasasıyla. Öyle ki, 2014 yılının ilk dört ayında Türkiye’ye giren 1.5 milyar dolarlık yabancı sermayenin yüzde 57’si elektrik, gaz ve su sektörlerine yatırım yaptı.
“Yeni petrol kanunun sağladığı olanakların da etkisiyle yurtdışına açılan petrol ve doğalgaz yatakları, ABD şirketlerine yaradı. Amerikalı şirketler daha önce rekabete girdikleri Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile ilgili yeni stratejilerini ortaklık olarak belirledi. Trakya ve Güneydoğu’daki çalışmalar hızlandı.
“Shell’in ardından Amerikalı ExxonMobil, Güneydoğu Anadolu ve Trakya’da kaya gazı araması için TPAO ile görüşmeye başladı. Kaya gazına Avrupa’dan da ilgi olduğu belirtildi. Yabancı şirketler, kaya gazının yanı sıra kaya petrolünde de önemli bulgulara ulaştı. 2 yıl önce de kaya gazı için girişimlerde bulunan Exxon’un bu sefer anlaşmaya yakın olduğu kaydedildi. Exxon’un ilgilendiği sahalarda 20 trilyon metreküpe ulaşan kaya gazı potansiyeli olduğu belirtildi. Çıkarılan kaynakların TPAO ve Exxon arasındaki bölüşümünün nasıl olacağı pazarlıklar sonucu şekillenecek ve önümüzdeki aylarda netleşecek.
“İstanbul’da doğalgaz
“TPAO, bir ortaklık da Amity Oil ile yaptı. Güneydoğu’da da faaliyeti olan Amerikalı Trans Atlantic bünyesindeki Amity ile yapılan anlaşma, Tekirdağ ve İstanbul’da hem petrol hem doğalgaz arıyor. Şirketin bir yılı aşkın süredir tüm Trakya’da sondaj faaliyeti yürüttüğü, potansiyel görülen yerlerin başvuru yapılan bölgelerle sınırlı olmadığı belirtildi.
“(…)
“Yeni kanun ne getiriyor?
“Yabancı yatırımcıların Türkiye ilgisinde yeni Petrol Kanunu etkili oldu.
Türkiye’de Meclis’te kabul edilen yeni kanun ile feshedilen anlaşmalar, yeni anlaşmalar için teminat gibi işlev görebiliyor. Şirketler, daha önce aldıkları ruhsatlarla ilgili yükümlülüklerini belli oranda yerine getirmişse yeniden ruhsat almaları kolaylaşıyor.
“Ayda 100 lisans…
“Enerji Bakanlığı yetkililerinin daha önce yaptığı açıklamalara göre, bu şekilde haziran ayı itibarıyla mevcut yatırımcılardan 100 başvuru alındı.
“Çıkan yeni mevzuat, yabancıların belli bir bölgede alacağı ruhsat sayısı konusundaki sınırlamaları da ortadan kaldırıyor.
“Bir sektör yetkilisi, yeni gelişmelerin ardından, başta ABD’liler olmak üzere enerji şirketlerinin TPAO’ya “devlet olanaklarına sahip güçlü bir rakip” değil, “potansiyel bir partner” olarak bakmaya başladığını ifade etti.” (Mithat Yurdakul, Milliyet, 18.07.2014)
Enerji, maden, köprüler, otoyollar vb.leri derken sıra demiryollarına geldi:
“Demiryolları ‘özel’ yolunda
“Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, TCDD’nin devlet tekelinden çıkarılacağını, özellikle yük ve yolcu taşımacılığının demiryollarında özel kesim tarafından yapılmasını temin için çalıştıklarını söyledi.
“Bakan Elvan, şu bilgileri verdi: “Düzenlemeler hemen hemen tamamlandı. Sadece Devlet Demir Yolları, firmalardan, işletmelerden kira alacak. Örneğin; yük taşımacılığı yapmak isteyen herhangi bir firma bunu yapabilecek. Devlet Demir Yolları da altyapısı kendisine ait olması nedeniyle altyapı kirasını alacak. 2015 yılında bu çalışmaları işletmelerimize açmayı düşünüyoruz. Yatırımcılar da serbestleştirilmesini istiyor. Çok talep var.” (Milliyet, 28.07.2014)
Bakan Elvan, özelleştirmeye çok talep olduğunu söylüyor. Tabiî olur. Niye olmasın? Hazır demiryolu ağı var. Dolayısıyla sabit sermaye yatırımına gerek yok. Kirala demiryolunu, yap ticareti vur vurgunu…
Bu iki güncel örnekten sonra şu gerçekliği somutça görüyoruz:
“Yabancılar konut değil şirket alıyor
“Konutlarını satamayan inşaatçılar, “yabancılar gelsinler de, konut satın alsınlar” diye bekleşirken, yabancılar “konut” almaya değil, “şirket” almaya geliyor.
“Küçüğüyle, büyüğüyle Türklerin kurdukları, iç piyasada pazar payı büyük olan, doğal kaynakları ve tarım ürünlerini ihraç eden şirketleri, “haraç mezat” satın alıyorlar.”
Niye?
Spor olsun diye değil tabiî ki… Parababası bu. Kârına kâr katmayacağı, vurgun vurmayacağı işletmeyi, şirketi niye alsın?
Bu satışlar sonucu bir yanda ülkemizde “cepleri para dolu işsizler” ortaya çıkıyor yani asalaklar çoğalıyor, diğer yandan da ekonomimiz tamamıyla yabancı Parababalarının egemenliğine geçiyor. Böylece yabancı Parababaları bugün ve yarın kendilerine rekabet edebilecek rakipleri bertaraf ediyor, ortadan kaldırıyor. Örnekleri çok dediğimiz gibi.Antalya, Burdur ve Isparta illerinde faaliyette bulunan 100’e yakın blok mermer ocağını işleten şirket, son 3-4 yıl içinde Çinliler tarafından satın alınmış.
“ErnstYoung danışmanlık grubunun “2013 Yılı Birleşmeler ve Satın Almalar” raporuna göre yabancıların yıl içindeki satın alma ve birleşmeleri 2005 yılında 60 iken, 2008 yılında 101 oldu. 2011 yılında 119’du. 2012 yılında 131’e yükseldi. 2013 yılı birleşme ve satın alma rakamıysa 114.” (Güngör Uras, Milliyet, 11.07.2014)
Özelleştirmenin-peşkeş çekmenin en son örnekleri ise Türkiye’nin dünya pazarında tekel olduğu Fındık sektörü ile sütlü tatlılar alanında oldu. El değiştiren iki şirketten biri Türkiye’nin fındık devi Oltan Fındıkçılık, diğeri ise Türkiye çapında günlük pasta dağıtımı yapan tek firma olan 76 yıllık şirket Özsüt’tü. Özsüt, Lübnan asıllı işadamı Mustafa Aşur’a satılıyor.
Milliyet Gazetesi’nden Duygu Erdoğan’ın haberine göre Fındık sektöründe faaliyet yürüten Oltan Fındıkçılık, satışının yüzde 70’ini yaptığı, Kinder, Nutella gibi çikolataları üreten, dünya çikolata devi İtalyan Ferrero tarafından satın alındı.
Oltan Fındıkçılık İhracatta şampiyon. Son 500 büyük sanayi kuruluşu araştırmasında 55’inci sırada. 5 fındık kırma fabrikası, 2 iç fındık seçme tesisi ve Trabzon’da fındık entegre tesisi bulunuyor. 2013 yılı toplam satışları 1.3 milyar lira. İhracatı ise 505 milyon dolar. Aktif varlıklarının değeri 715 milyon lira. 401 çalışanı var.
Ülkemizde fındık geçmiş yıllarda sadece belli şehirlerimizde (Rize, Giresun, Ordu gibi) yetiştirilirdi. Ancak son yıllarda sulak alanlarda da fındık yetiştirilmesi sonucu, fındık yetiştiren il sayısı 3’ten 39’a (İzmit’ten Sakarya’ya, Yalova’dan Düzce’ye) çıktı. Fındık ekim alanları 220 bin hektardan 700 bin hektara, yıllık fındık üretimimiz ise 80-90 bin tondan 700-750 bin tona çıktı. Bu gelişme sonucu ülkemizde yaklaşık 400 bin aile fındıktan geçim sağlıyor.
“İki kilo kabuklu fındıktan bir kilo iç fındık çıkıyor. Yılda 600-650 bin ton kabuklu, 300-325 bin ton iç fındık üretimi gerçekleşiyor. İç tüketim 50 bin ton dolayında. Her yıl en az 250 bin -300 bin ton iç fındık ihraç ediyoruz. Fındık ihracatından 1.7 milyar dolar gelir elde ediyoruz.”
Oltan Fındıkçılık, toplam 1.7 milyar dolar fındık ihracatının 1.3 milyar dolarlık kısmını tek başına (Fındık Tekeli olarak) ihraç ediyordu. İşte bu yerli tekel, artık yabancı tekele satılmış oldu. Türkiye dünya fındık piyasasını belirleme gücünü yitirdi. İtalyan Ferrero, “Tüm fabrikalarında kullandığı fındığın yüzde 80’ini Türkiye’den alıyor”du ve bu fındığı da Oltan Fındıkçılık’tan sağlıyordu.
Bakın fındık sektöründeki bu gelişmenin yollarını Tayyipgiller iktidarı nasıl döşemiş Dünya Bankası’nın emri üzerine:
“Fındığın en büyük alıcısı, yurtdışındaki 8-10 yabancı firma. İçeride alivre alım yapanlar onların ortak olduğu şirketler veya onların büyüklü küçüklü 800 dolayındaki tüccarı.
“(…)
“Bir zamanlar fındıkta fiyat oluşumunda, ihracatta Fiskobirlik (Fındık Satış Kooperatifleri Birliği) hâkim durumda idi. Fiskobirlik, üreticinin ürününü yok pahasına satmasını önlerdi.
Fiskobirlik 1938 yılında kuruldu. 50 fındık satış kooperatifinin birliğidir. Doğru-yanlış fındık üretiminin, alım-satımının ihracatının içinde oldu. 200 bin ton kabuklu depolama kapasitesi vardı.
“Karadeniz Bölgesi’nde 12 ilde 50 kooperatifi ve yaklaşık 250 bin fındık üreticisi aileyi şemsiyesi altında toplayan dev bir kuruluş haline gelmişti.
“(…)
“Dünya Bankası bir rapora dayalı olarak tarım satış kooperatiflerinin ve birliklerinin kapatılmasını emretti. Bu emir üzerine, ana tarım ürünlerini pazarlayan birlikler çökertildi. Bu çerçevede Hükümet, 2006 yılında Fiskobirlik’i devre dışı bıraktı, TMO’yu fındık alımıyla görevlendirdi. Bir süre sonra TMO da fındık alımlarını sonlandırdı.
“Fiskobirlik, üretim tahmini yaparak, piyasa açılmadan kabuklu fındık fiyatını belirliyordu. Bu fiyat genelde piyasa fiyatını oluşturuyordu. Tüccar bu fiyatı vermezse, üretici fındığı Fiskobirlik’e satıyordu.
“Fiskobirlik’ten sonra piyasa düzenleyicisi bir kurum veya kuruluş olmadığı için piyasayı ihracatçı ve tüccar yönlendirir hale geldi. Fındık üreticisi, bu durumda ihracatçı veya tüccarın fiyatını kabul etmek zorunda kaldı.” (Güngör Uras, Milliyet, 09.07.2014)
Yani bu satışla birlikte ne olmuş oldu?
Fındık üreticisinin ve fındığının kaderi yabancının eline geçmiş oldu. Artık piyasayı İtalyan Ferrero şirketi denetleyecek. Türkiye ve Dünya Pazarı esas olarak onun hâkimiyetine girmiş oldu.
***
Fındık sektörünü yabancı tekele teslim eden Tayyipgiller şimdi de yine dünya pazarında belirleyici aktör olduğumuz Zeytin ve Zeytinyağı sektörünü yabancılara peşkeş çekmenin yollarını döşüyor.
Geçtiğimiz ay çıkardığı yasayla, 25 dönümden az zeytinlik alanları, enerji, maden vb. aramalara açtı. Ülkemizde zeytin yetiştirilen hangi bölgeye giderseniz gidin (ister Gemlik, ister Ayvalık, ister Antep, Hatay, Aydın’a), 25 dönüm zeytinliğe sahip çok az üreticinin olduğunu söyleyeceklerdir. 25 dönüm ve yukarısı dönüme sahip üreticiler zaten bu alandaki büyük üretici konumuna girmektedir.
Yani böylece zeytinliklerimiz, zeytin ve zeytinyağımız ve onların üreticileri, insanlar ve o alanlardaki doğa, hayvan, bitki varlıklarımız sizlere ömür…
***
İki son dakika bilgisi: Milli Piyango da sizlere ömür oldu. O da özelleştirildi…
2 Ağustos tarihli Milliyet Gazetesi’nde Mithat Yurdakul’un haberi…
“Su Kanunu Tasarısı Taslağı Meclise Sunulmaya Hazır
“Akarsular kiralanacak”
“Taslak yasalaşırsa, akarsular 49 yıllığına özel şirketlere kiralanabilecek. Kiralanan sulardan yıllık ücret alınacak ve ücretlendirmeyi Bakanlar Kurulu yapacak”
Haberimizin başında yaptığımız aktarmada, 2014 yılının ilk dört ayında Türkiye’ye giren 1.5 milyar dolarlık yabancı sermayenin yüzde 57’sinin elektrik, gaz ve su sektörlerine yatırım yaptığını yazmış ve elektrik ve gaz konusunu somutlamıştık. Su konusunda ise bir şey yazmamıştık somut bir gelişme olmadığı için. İşte tam bu yazıyı bitirirken aldığımız gazetede bu haberi gördük.
Demek ki Amerikalı dev şirketler bu kanunun çıkacağını bildikleri için (daha doğrusu çıkmasını emrettikleri için) önceden yatırım yapıyorlarmış…
***
İster sabit ister cep telefonu olsun, “Alo” dediğimiz anda yabancı tekele parayı basmış oluyoruz. Enerji, maden, otomotiv, kimya, yollar, limanlar, dağlar, ovalar, dereler, tarım, hayvancılık vb. aklınıza hangi alan gelirse gelsin, Kamu malları ya yerli özel sektöre ait şirketler ya da yabancı Parababalarının eline, kontrolüne geçiyor. Peşkeş çekiliyor.
Tayyipgiller şimdi de “Acele Kamulaştırma” adıyla yeni bir vurgun yöntemi buldular. Kamu mülklerini ya da özel mülkleri peşkeş çekmek istediklerinde, hukuku arkadan dolanarak, “Acele Kamulaştırma” yapıyorlar. Böylece zaman kaybetmek istemiyorlar. Vurgun, peşkeş bir an önce gerçekleşsin istiyorlar.
Yerli yabancı Parababalarına, onların satılık iktidarlarına (Tayyipgiller’e ve ondan sonra geleceklere) şimdiden duyuruyoruz:
Demokratik Halk İktidarı olan İşçi Köylü İktidarında, biz de sizin yerli yabancı Parababalarına peşkeş çektiğiniz Kamu mallarını ve yeraltı, yerüstü servetlerimizin tamamını “Acele Kamulaştırma” yapacağız. Ve hepsini tekrar Kamu malı haline getireceğiz. Ve hem de ilk iş olarak. İlk Kararname olarak! İlk uygulama olarak!
***
Bütün bu satışları yapan Tayyipgiller’de ne vatan sevgisi, ne insan sevgisi, ne doğa, hayvan, bitki sevgisi var. Onlar sadece yeşil dolarları, Euroları seviyorlar. Vurgunu, talanı, yağmayı seviyorlar. Bu vurgun düzenlerini değiştirmek isteyen, insanı insanca yaşayacağı düzene ulaştırmak isteyen insanlara, örgütlere, partilere de düşmanlar. Onlar devrimcilere düşmanlar. Onlar halka düşmanlar.
Boşa, nafile çaba. Hayat sürdüğü sürece, hayat aktığı sürece zafer biz devrimcilerin olacak. Ama mutlaka olacak!
Çünkü, İzmir-Çeşme’de RES’lere karşı toprağını savunan Remziye Teyze şöyle haykırıyor Tayyipgiller’e karşı:
“Türkiye’yi verseler bir karışını vermem. (…) Burası benim hayatım.”
Burası bizim Vatanımız, burası bizim hayatımız! Var mı ötesi!
Kurtuluş Yolu