Emperyalizm Kürdistan’ı Kurarken…
ABD Emperyalizminin bölgemiz halkları için ne düşündüğünü iyi biliyoruz. Bütün etnik, dini, mezhepsel, ulusal farklılıkları kullanarak halkları ayrıştırmak, birbirine düşürmek, böylece sınırları yeniden çizilmiş, yönetimleri kendi elinde, yapay devletçikler üretmek.
Emperyalizm bu amacı için dünyanın en kanlı terör örgütlerini kurmaktan ve kullanmaktan geri durmaz. El Kaide ve IŞİD gibi…
Ve şimdi IŞİD’i kullanıyor bölgemizde. Bölge halklarını bu terör örgütüyle yıldırıyor, ürkütüyor. Kendi güdümünde yapay Kürdistan’ın oluşumu için de kullanıyor IŞİD’i.
Suruç Katliamı, emperyalizmin bu amacı için yeni bir dönüm noktası oldu. Tayyipgil’in de desteğiyle “Demokratik Özerklik” girişimi ivme kazandı. Nitekim, PKK şeflerinden Murat Karayılan şöyle diyor:
“Kuzey Kürdistan’daki demokratik özerklik ilanı, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi içinde yeni bir aşamanın da başlangıcı oldu. Bu süreç büyük başarıların süreci, özgür Kürdistanı kurma sürecidir” (Odatv, 26 Eylül 2015)
Suruç Katliamı’nın diğer bir sonucu ise bu sayede emperyalizmin Türkiye’deki tüm üsleri, sözde IŞİD’e saldırı için, rahatça kullanır hale gelmesi oldu. O üsler ki, 1950’lerden beri Türkiye’yi pıtırak gibi sarmıştır (Resim 1. Türkiye’deki emperyalist üsleri). Halkımız bu üsleri zaten Amerikan Üssü olarak adlandırır.
Emperyalizm, üsleri kullanarak kendi yarattığı IŞİD belasını vuracaktı sözde. Sözde diyoruz, çünkü Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bundan yaklaşık 15 gün önce emperyalizmin nasıl bir “saldırı” peşinde olduğunu açıklayıverdi:
“Koalisyonda yer alan bazı mevkidaşlarımız, IŞİD savaşçılarının nerede oldukları konusunda bilgi sahibi olduklarını, ancak koalisyon başkanı ABD’nin onları bombalamaya izin vermediğini söylesem sanırım yanlış söylemiş olamam.” (Gazete haberleri, 14 Eylül 2015)
Bu ne anlama geliyor?
ABD’nin IŞİD’e karşı etkili bir saldırı düzenlemediği veya gerektiğinde saldırı düzenleyerek IŞİD’i yönlendirdiği anlamına… Barzani Kürdistanı ve geçen yıl Kobani’de olduğu gibi… Nitekim, Lavrov’dan önce Esad da Koalisyon güçlerinin saldırılarının IŞİD’e karşı etkisiz kaldığını belirtmişti (Aralık 2014). Bu gerçeği Wall Street Journal adlı Amerikan dergisine konuşan bir IŞİD militanı da “Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a bağlı ordu güçlerine ait savaş uçaklarının örgüte yönelik saldırılarının, koalisyonun saldırılarından daha etkili olduğunu” belirterek teslim etti. (http://www.sondakika.com/haber/haber-isid-militani-esad-in-ordusu-koalisyon-6560913/)
Bu bilgilerle örtüşen bir başka gelişme ise Türkiye’nin NATO masraflarının gittikçe artması. Sürekli NATO için gayrımenkul alınması. Maliye Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin “NATO giderleri ve Gayrımenkul Alım ve Kamulaştırma Giderleri” başlığı altındaki giderler 2015 yılının ilk 8 ayında 24 milyon 258 bin TL’yi bulmuş durumda. Ve bu toplam NATO giderlerinin yarısından fazlası, 13 milyon 208 bin TL’si gayrımenkul alımı için deniyor (Milli Gazete, 21 Eylül 2015, http://m.milligazete.com.tr/haber_detay.php?id=379117).
Bu bilgiler ülkemiz topraklarında emperyalist güçlerin yoğunlaştığını gösteriyor.
Amerikan silahlı güçlerinin ülkemizdeki üsleri kullanır oluşu ve buradaki güçleri artırması ne anlama geliyor, neye yarıyor?
Yukarıda Karayılan’ın dediği “Özgür Kürdistan’ı kurma sürecine”! “Kuzey Kürdistan”ın Türkiye’den koparılmasında gerektiğinde kullanılmak üzere tabiî. Bir yandan Türkiye’de halkların ayrıştırılma süreci devam ediyor. Diğer yandan PKK’nin Suriye’deki kolu PYD, emperyalizm tarafından doğrudan destekleniyor, Barzani zaten örgütlü ve yıllardan beri emperyalizmce destekleniyor, PKK ise emperyalizm ile düşüp kalkıyor ve halkların ayrıştırılma sürecine büyük “katkı”da(!) bulunuyor. Nitekim PKK şeflerinden Cemil Bayık, İngiliz Daily Telegraph gazetesine verdiği röportajda, ABD ile görüştüklerini vurgulayarak “Mesajlar gidip geliyor, toplantılar yapılıyor, mektuplaşmalar var ve bu ilişkinin gelişmesi de olası”, diyor. Türkiye’deki ekonomik ve politik kargaşa da cabası. Hemen bugünden yarına olmasa da, uygun bir anda Türkiye’nin bölünmesine yönelik esaslı vuruşun yapılabilme olasılığı var.
Eylül başlarında CNNTürk’ten Hande Fırat, ABD Büyükelçisi John Bass ile bir röportaj yaptı (3 Eylül 2015). Büyükelçinin sorulan sorulara zaman zaman çok açık cevap verdiği görülüyor. Akış şöyle:
“Hande Fırat: Şimdi tabiî şöyle, konuşlanmaya ilişkin sorularım olacak ama, biz operasyonun teknik detaylarını da merak ediyoruz, ilki gerçekleştiği için. Örneğin, harekat merkezi neresi? Operasyon nereden komuta ediliyor? Ve istihbarat bu operasyon öncesinde nasıl sağlanıyor? Bir eşgüdüm var mı?
“Büyükelçi Bass: İzleyici kitleniz Türkiye’nin ötesine, muhtemelen çatışma bölgelerine dek uzandığı için çok fazla operasyonel ayrıntıya girmeyecek olmamı anlayışla karşılayacağınızdan eminim. Ayrıca, yürüttüğümüz operasyonların azami etkiyi gösterdiğinden de emin olmak istiyoruz. Fakat size şunu söylebilirim; hava operasyonlarının genel koordinasyonu, Ortadoğu’da bulunan ABD Merkez Komutanlığı’na ait tesisten gerçekleştiriliyor. Ortaklar, koalisyona katılan ülkeler bu merkeze personel katkısında bulunuyorlar ve buna uygun teknoloji sayesinde koalisyonun tüm katılımcıları ve uçuş gerçekleştiren tüm uçaklar birbirleriyle irtibat halinde oluyor. Bu yolla, operasyonların güvenli, emniyetli ve sahada en fazla etkiyi yaratacak şekilde düzenlenmesini sağlıyoruz.” (CNNTURK, 3 Eylül 2015)
Evet, saldırıların komutası ABD Merkez Komutanlığı’ndaymış. ABD Emperyalizmi, saldırıları istediği gibi yönlendirecek. İster Türk uçakları olsun, ister başka güçlerin…
Ve işte bir emekli Türk Hava Subayı, Em. Hv. Plt. Kur. Alb. Osman Başıbüyük, durumu “Türk Hava Kuvvetleri’ne “Kuzey Suriye Kürt Bölgesi”ni kurduruyorlar” diyerek durumun vahametini ortaya koydu (Odatv, 3 Ağustos 2015)
Bu yurtsever subayımız, durumu 1990’lı yılların başlarındaki Çekiç Güç operasyonları ile Barzani Kürdistanı’nın kuruluşuna benzetiyor ve Kuzey Suriye’de PKK için bir “güvenli bölge” yaratılacağını öngörüyor. ABD’nin, PKK’nin Suriye kolu PYD’yi “tehlikeli” olarak değerlendirmemesi, tersine IŞİD’e karşı neredeyse tek güç gibi göstermesi bu öngörüyle örtüşüyor. Yakın zamanda İngiliz Independent gazetesinde çıkan bir başyazıda şunlar yazılıyor:
“YPG geçtiğimiz yıl içinde IŞİD’e karşı ardı ardına zafer kazanan tek güç oldu. Yalnızca Mayıs ayında Suriye’nin kuzeydoğusunda 200’e yakın köy ve kent YPG tarafından ele geçirildi. Bu zaferlerin arasında geçen yıl Kobani’nin savunulmasından Tel Abyad’ın alınmasına kadar stratejik olarak hayati öneme sahip yerlerde gücü sergilendi.
“Independent’ın bugün de haberini yaptığı gibi, YPG IŞİD’i Cerablus’tan püskürtebileceği konusunda kendisine güveniyor bu, yerel halkın dediğine göre sadece bölgenin yalnızca yüzde birini oluşturan Kürtlerin değil, bölgeye hakim olan Sünni Arapların çıkarına da olur.
“YPG’nin ABD öncülüğündeki hava saldırılarının da desteğiyle batıya doğru genişlemesi koalisyon genelinde de takdir edilir. Laiklik ve demokrasiye olan saygıları Kürtleri, bu fikirlere minnettar olan savaşçı birliklerden yoksun olan bölgede çekici bir müttefik haline getiriyor.
“(…) Amerika’nın ılımlı Suriyeli muhalif güçleri eğitme girişimindeki başarısızlığı (Eğit – Donat fiyaskosu kastediliyor – KY) göz önünde bulundurulduğunda Kürtler, Suriye’de koalisyonun güvenebileceği tek güç.” (BBCTürkçe haberinden aktaran Odatv, 22 Eylül 2015)
ABD Büyükelçisi’nin söyleşisine dönersek… Söyleşide bir önemli pasaj da şu:
“Hande Fırat: Peki diğer taraftan da tabiî İncirlik açıldı koalisyon güçlerine. Acaba ne kadar büyüklükte bir güç gelecek Amerika’dan? Çünkü 480. Filonun geleceği ifade ediliyordu ve ne kadar kalacak Amerikalılar İncirlik’te?
“Büyükelçi Bass: Tam da DAEŞ veya diğer terör örgütlerinin yarattığı tehdit ve operasyonel güvenliği korumak bağlamında daha önce belirttiğiniz endişeden dolayı, hava araçlarının tipleri ve spesifik personel sayısıyla ilgili çok sayıda operasyonel ayrıntıya girmememi anlayışla karşılayacağınızı düşünüyorum. Ancak şunu söyleyebilirim, DAEŞ’e karşı askeri operasyon yürütecek ABD ve diğer potansiyel koalisyon güçlerinin zaman içinde Türkiye’de hatırı sayılır büyüklükte bir varlığa sahip olacağını ve önemli katkılarda bulunacağını tahmin ediyoruz. Kurulacak yapı askeri harekatın nasıl gelişeceğine ve DAEŞ’e karşı en etkili çözümün gerekliliklerinin ne olacağına bağlı olacak. Süre konusunda ise; üstünde uzlaştığımız hedefe ulaşmak için, yani DAEŞ’i zayıflatmak ve nihayetinde yenilgiye uğratmak için ne kadar zaman gerekirse, o kadar burada kalacağımızı düşünüyoruz. O nedenle, bu konuya belli bir zaman dilimi açısından değil, belirlenen hedefler açısından yaklaşıyoruz. Özetle, halihazırda İncirlik’ten yönetilen ciddi bir yapılanmamız var. Bu yapılanmayı büyütme potansiyelimiz var, ve önemli olduğunu düşündüğümüz ve gerçekleştirmemiz gereken hedeflere ulaşana kadar da bu yapıyı korumayı umuyoruz.” (CNNTURK, 3 Eylül 2015)
Özetle emperyalizmin “hatırı sayılır” miktarda askeri gücü süresiz olarak ülkemiz topraklarına yığacağını öğreniyoruz.
Emperyalizm, kendi koltuğunu yitirmemek için neyi var neyi yoksa satacak düzeyde alçaklaşmış Tayyipgil’i kullanıyor.
Halkımızı ne yazık ki zor günler bekliyor.
Ancak direnen halkların karşısında hiçbir güç duramaz. Ortadoğu Halkları eninde sonunda doğruyu görecekler ve vatan hainlerini de emperyalistleri de bu coğrafyadan defedecekler.